Haşim Kılıç'tan çok açık uyarılar

Anayasa Mahkemesi'nin 46'ıncı kuruluş yılkdönümü dolayısı ile düzenlenen programda konuşan Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç 'sivil anayasa gereklidir' dedi.

Haşim Kılıç'tan çok açık uyarılar
Haşim Kılıç'tan çok açık uyarılar
GİRİŞ 25.04.2008 10:16 GÜNCELLEME 25.04.2008 10:16
Bu Habere 26 Yorum Yapılmış
Kılıç konuşmasında şunları söyledi:

'Anayasa yargısı alanında hukukun üstünlüğünü gerçekleştirmek
bireylerin temel hak ve özgürlüklerini korumak ve hukuk devleti ilkelerini tüm kurum ve kurallarıyla toplumda egemen kılmak amacıyla görev yapan Anayasa Mahkemesinin 46. Kuruluş Yıldönümü kutlama törenine katılmanızdan dolayı size ve tüm konuklarımıza şükranlarımı sunuyorum.

YENİ ANAYASA ARAYIŞLARI DEVAM EDİYOR 

Bu yılın Sempozyum konusu “Yeni Anayasa Arayışları ve Yargının
Konumu”
dur. Anayasa tarihimizin başlangıcı olarak kabul edilen Sened-i İttifak’tan bu yana iki asır geçmesine karşın, yeni anayasa arayışlarımız hâlâ devam ediyor. Bunun temel nedeni, olağanüstü dönemlerde yapılan anayasaların önceki dönemlere tepkide aşırıya gidilmesi, siyasetin ve toplumun normalleşmesiyle birlikte, yeni anayasa değişikliklerine ihtiyaç duyulmasıdır. Anayasalar, devletlerin temel organlarının yetki ve görevlerini tanımlayan; bu organların çalışma yöntemlerini, birbirleriyle olan ilişkilerini, bireylerin temel hak ve özgürlüklerini genel ilkeler çerçevesinde düzenleyen; İktidarların gücünü bireyler lehine sınırlayan, her türlü hukuk dışılığı engelleyen temel hukuk belgeleridir. Yaşama hakkı başta olmak üzere insan hakları ve özgürlükleri konusunda duyarlı ve kararlı, düşünce, inanç, kültür ve soy başkalıklarını gözetmeyen tüm farklılıklara saygılı özgürlükçü bir toplum
özlemi gittikçe yükselen bir değer olmuştur.

Demokratik, lâik, çoğulcu, katılımcı insan onuru ve hukukun üstünlüğü temeline oturan, katı ideolojik dogmalardan arınmış, değişime açık, toplumun değerleriyle bütünleşmiş ve uzlaştırıcı bir anayasa özlemi tüm toplum kesimlerince dile getirilmektedir. Türk toplumu demokrasiyi tüm siyasal eylemleriyle birlikte yaşamakta, sosyal barışın vazgeçilmezinin lâiklik olduğunu görmekte, her şeyden önemlisi tüm bireysel, toplumsal ve siyasal taleplerin bir özgürlük sorunu olduğuna yönelik kültürün geliştiğine tanıklık etmektedir. Bu hızlı dönüşüm içinde geleneksel, ideolojik ve metafizik bağlarından kopan toplumda bireylerin kimlik arayışlarının ortaya çıkması kaçınılmazdır. Dönüşüm hızla siyasal yapıyı da etkilemekte ve onu zorlamaktadır. Yüzelli yıllık çağdaş uygarlık mücadelemiz, toplumsal dönüşümün ancak ve ancak çağdaş batılı değerler paralelinde,
tek meşruiyet kaynağı özgürlükler olan demokratik, lâik ve sosyal hukuk devletine ulaşılmasıyla ileri bir düzeye taşınabileceğini göstermektedir. Demokratikleşerek özgürlükçü bir düzene doğru gitmediği sürece, siyasal yapının toplumsal dönüşüme cevap verebilmesi olanaksızdır. İç barış, toplumun yalnızca demokratik kültüre sahip olmasıyla değil, siyasetin ve bürokrasinin demokratik bir kültürü içselleştirmesiyle sağlanabilir.
Bürokratik yapıyı özgürlükçü demokratik işleyişe engel olmaktan çıkarıp, ulusun demokratik iradesinin gerçekleşmesi yolunda kullanan, insan onuru ve özgürlükleri dışında hiçbir kutsal değer tanımayan, temel hakları çağdaş bir istisnâ ile sınırlayan, devletin bütün işlem ve eylemlerini tarafsız ve bağımsız yargı denetimine tabi kılan, ancak bununla yetinmeyip yargı organları üzerinde demokratik bir denetim kuran, siyasi ve bürokratik karar mekanizmaların da kadın-erkek eşitliğini sağlayan, diğer yandan değişen ekonomik, sosyal ve kültürel gelişmelere paralel olarak hızlı karar alınmasını ve icrasını olanaklı kılan bir anayasanın hazırlanması gerekir. Kuşkusuz bu anayasanın tüm görüşlerin ve kesitlerin katıldığı müzakereci
bir ortamda hazırlanıp kabul edilmesi Anayasanın toplumsal barışı sağlama iddiasını güçlendirecektir.

HUKUK VE SİYASET HASSASLAŞTI

Yeni anayasanın, yıkıcı etkileri gittikçe artan çevre ve iklim sorunlarına
gelecek kuşakların özgürlükleri adına müdâhale direktifi içermesi yalnızca Türkiye’ye karşı değil, aynı zamanda Dünya’ya karşı sorumluluğun da bir gereğidir. Değerli Konuklar, Son bir yıldır ülkemizde hukuk ve siyaset ilişkisinin yoğunlaştığı ve hassas bir boyut kazandığı hepimizin malumudur. Özellikle Anayasa Mahkemesi’ne intikal eden bazı davaların doğası gereği siyasal nitelikli olmaları yoğun tartışmaları da beraberinde getirmiştir.

MAHKEME KARARLARI TARTIŞILABİLİR

Mahkeme kararları elbette tartışılabilir ve eleştirilebilir. Demokratik hukuk devletinde bunun aksi düşünülemez. Yargı kararlarının eleştirilmediği yerde, yargının kendisini yenilemesi ve geliştirmesi mümkün değildir. Ancak, yargı kararlarının eleştirilebilmesi onların bağlayıcılığını ortadan kaldırmamaktadır. Kurumlar ve kişiler şu ya da bu sebeple mahkeme kararlarını beğenmeyebilirler. Ancak, anayasal yetki kullanılarak verilen kararların yerine getirilmemesi veya savsaklanması hukuk devletinde düşünülemez.

KAYNAĞINI ANAYASADAN ALMAYAN YETKİ KULLALANAMAZ

Diğer yandan, devlet organları arasındaki ilişkiler konusunda bilgi kirliliği ve kavram karışıklığı, anayasal bir ilke olan kuvvetler ayrılığının tam olarak anlaşılamamasından kaynaklanmaktadır. Anayasal devletin temel niteliklerinden biri olan kuvvetler ayrılığının amacı, iktidarın tek elde toplanması sonucu temel hak ve özgürlüklerin ihlal edilmesini engellemektir. Bu nedenle, kuvvetler ayrılığı ilkesi devlet egemenliğinin üç unsuru olan yasama, yürütme ve yargının farklı organlara verilmesini zorunlu kılmaktadır. Nitekim, Anayasamızın Başlangıç bölümünde kuvvetler ayrımı “Devlet organları arasında üstünlük sıralaması anlamına gelmeyip, belli Devlet yetki ve görevlerinin kullanılmasından ibaret ve bununla sınırlı medeni bir işbölümü ve işbirliği” olarak tanımlanmaktadır. Bu işbölümü ve işbirliğinin şartları da Anayasada belirlenmiştir. “Hiçbir
kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi
kullanamaz” hükmünü içeren Anayasada, her bir devlet organının yetki ve görevleri açıkça belirtilmiştir. Bu durum karşısında, tüm kurumlar güçler ayrılığına tam bağlılık içinde görevlerini yerine getirdikleri sürece her türlü sorunun çözümünün zor olmayacağı açıktır.

YARGI YETKİLERİ ÇOK HASSAS NOKTADA

Yasama, yürütme ve yargı organlarının hareket alanlarını genişletme
çabaları güçler arası çatışmanın en belirgin sebebidir. Söz konusu güçler kaynağını anayasa’dan almadığı bir yetkiyi üstünlük kurmak için kullandığı sürece bu çatışma devam edecektir. Yasama ve yürütme erki yargısal, siyasal ve demokratik kamuoyunun denetimine tâbi olmasına karşılık yargı yalnızca kendi içinde işlevsel bir denetime tâbidir. Halk adına egemenlik yetkisi kullanan yargı halkın demokratik denetimine tâbi olmadığı gibi yargısal faaliyetlere ilişkin kamuoyu oluşumunu engelleyebilecek önemli
yetkilere de sahiptir. Verdiği tüm kararlar bireylerin temel hak ve Zzgürlükleriyle ilişkili olduğu dikkate alındığında yargısal yetkilerin çok hassas dengelere işaret ettiği ve en küçük sapmada ciddî sorunlara yol açtığı bir gerçektir.

AİHM YARGIÇLARI İSTEKSİZLEŞTİRDİ

Demokratik bir hukuk devleti olma yolunda önemli bir adım olan ve toplumda özgürlük bilincine ciddî katkılar sağlayan Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin yargılama yetkisinin kabul edilmesinin ardından ülkemiz aleyhine verilen kararlar, ağırlıklı olarak, yargı yoluyla gerçekleştirilen hak ihlallerine dayanmaktadır. 1999 yılında Avrupa Birliğinin aday statüsünü kazandıktan sonra kabul edilen reform paketlerinin önemli kısmı yargının temel haklarla ilgili bu ihlallerini ortadan kaldırmak amacıyla çıkarılmıştır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin verdiği ihlal kararlarının yargılamanın yenilenmesi” sebebi olarak usûl yasalarına girmesi ve Anayasa’nın 90. maddesinde de temel hak ve özgürlüklere ilişkin uluslararası sözleşme hükümleri ile ulusal yasaların aynı konuda farklı hükümler içermesinden dolayı çıkabilecek uyuşmazlıklarda uygulama önceliğinin uluslararası sözleşme hükümlerine verilmiş olması, yargıçların uygulamadaki isteksizliğini ve ihmâl tekniğini ortadan kaldırmaya yetmemiştir.

HUKUKUN ÜSTÜNLÜĞÜ YARGIÇIN ÜSTÜNLÜĞÜ DEĞİLDİR

Hukukun üstünlüğü yargıcın üstünlüğü anlamına gelmez. Anayasanın ve yasaların bağlayıcılığı vatandaşlardan önce devlet organları ve yargı mercileri için geçerlidir. Anayasa’nın bağlayıcılığının düzenlendiği 11. maddede bağlayıcılık sıralamasında, yargı organlarının bireylerden önce sayılması anlamsız değildir. Yargı belirli bir dereceye kadar değil, mutlak anlamda tarafsız olmak zorundadır. Belirli bir noktadan sonra tarafsızlığını yitiren yargıç, o noktadan itibaren artık yargıç değildir. Çünkü tarafsızlığın
olmadığı yerde adâlet yoktur. Verdiği kararın hukûkun üstünlüğü ve adâlet ile bir ilgisi olamaz. Yargıç, kendisine anayasa ve yasalarla verilmiş görevler dışında misyon üstlenemez. Unutulmamalıdır ki, hukukun dışına çıkmakla korunabilecek bir sistem esasen korunmaya değer değildir.

HER YARGICIN VİCDANINA KAZINMALIDIR

Mahkemeler adâlet dağıtan kurumlardır. Adâlet ise toplum ve devlet hayatının en temel değeridir. Adâlet mülkün temelidir sözü bu anlamda sâdece adliye saraylarına değil, her yargıcın vicdanına kazınmalıdır. Unutmayalım ki, adâlete güvenin zedelendiği bir yer de toplumsal ve siyasal bağların çözülmesi kolaylaşır. Millet adına kullanılan yargı etkisinin adâlet duygularını tatmin edebilmesi için kararların irdelenmesi, leştirilmesi ve tartışılması gerekir. Kurumsal özeleştiri, yapılan görevin ve orumluluğun doğal sonucu olup, anayasal organlar bu özeleştiriyi yapabilme cesaretini gösterebilmelidir.

ULUSLARARASI BASKI ÜSÜNTÜ VERİCİ

Ancak, yargı kararlarının eleştirilmesi hakârete ve güven zedelemeye dönüştüğünde kurumsal ve toplumsal barışın bozulması kaçınılmazdır. Bu bağlamda, Anayasa Mahkemesine intikal etmiş dâvâlarla ilgili olarak, gerek ulusal gerekse uluslararası çevrelerce Mahkemeyi yönlendirme, etkileme ve baskı altında tutma girişimleri büyük bir üzüntü ile takip edilmektedir.

'İŞTE O ÜYELER'E SERT TEPKİ

Mahkeme üyelerinin verdikleri oylar gözetilerek görsel ve yazılı basında hangi Cumhurbaşkanının kimi seçtiği ve nasıl oy kullandıkları biçimindeki kategorik değerlendirmeler, yargıçların kendilerini koruma içgüdülerini harekete geçirerek vicdani kanaatlerini saptırmaya yönelik ağır bir saldırı niteliğindedir. Mahkeme üyelerinin görüntülerinin her dakika televizyon ekranlarından gösterilmesi, haber yada açıkoturumlarda isim verilerek hedef haline getirilmesi yaşanmış elim olaylardan ders çıkarmayanları sorumluluktan kurtaramayacaktır. Yapılanları izliyor ve farkındayız Haber vermekle yorum yapmayı birbirine karıştıran, bireyin değerlendirme hakkını elinden alarak onu şartlandıran ve insan onurunu hiçe sayan bir yayın anlayışının çağdaş dünyada örneği bulunmamaktadır. Tüm bu olumsuzluklar Anayasa Mahkemesinin Türkiye Cumhuriyetinin üniter yapısını koruma ve gerçekten demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olması yolundaki gayretlerini asla durduramayacaktır.

HUKUK KEYFİ YÖNTEMLERİN SON SIĞINAĞIDIR

Sayın Cumhurbaşkanım, değerli konuklar Hukuk, keyfi yönetimlere karşı bireylerin son sığınağıdır. Hukukun olmadığı yerde özgürlük de yoktur. Özgürlük, adâlete dayalı bir hukuk düzeninin olduğu yerde korunabilir. Bu düzenin en büyük teminatı da hiç kuşkusuz yargıçlardır. Bu nedenle, ukuka ve onu uygulamakla görevli yargı organlarına güvenin azalması demokratik hukuk devletinde sonun başlangıcıdır. Hukuk, bütün kurumların ve devletin bekasının garantisi olan adaletin en önemli aracıdır. Bu kavramın aşındırılması, içinin boşaltılması ve en önemlisi kısır siyasî çekişmelerin aracı hâline getirilmesi, bir topluma yapılacak en büyük kötülüktür. Hukuku istismâr edenlerin, onu politik çıkarların aracı hâline getirmeye çalışanların unutmaması gereken tek şey, farklı görüşlere, düşüncelere, ideolojilere sahip toplum üyeleri olarak herkesin arklılıklarıyla bir arada yaşamasının önkoşulu olan hukuku ve onun üstünlüğünü zedeleyecek davranışlardan özenle kaçınmaları gerektiğidir.

KARAR ALMALARDA BELİRLEYİCİ OLAN ÇOĞUNLUKTUR

Çağdaş anayasaların yönetim biçimi konusunda tek tercihi demokrasidir.
Demokrasi, en geniş anlamda “halkın halk için halk tarafından yönetimi” olarak tanımlanmaktadır. Bu tanımda belirleyici olan ve demokrasiyi otoriter yönetim modellerinden ayıran “halk tarafından yönetim”dir. Halkın yönetimde özne olmasıda, ancak karar alma mekanizmalarına katılması ve belirleyici olmasıyla mümkündür. Demokrasilerde karar alma sürecinde belirleyici olan “çoğunluk” ilkesidir. Sîyasi kararlar, serbest seçimlerde halkın çoğunluğunun seçtiği temsilciler tarafından alınmaktadır. Toplumsal ve siyasal çeşitlilik çoğunluk yönetimini pratik bir zorunluluk hâline getirmiştir. Elbette, özellikle anayasal konularda mümkün olan en
geniş katılımla ve uzlaşmayla karar alınması idealdir. Ancak, gerçek hayatta ideallere ulaşmak her zaman mümkün olmadığından bu pratik zorunluluk çağdaş temsili demokrasilerde çoğunluk yönetimini kaçınılmaz kılmıştır. Ancak, modern demokrasiler çoğunluğun mutlak yönetimi anlamına da gelmemektedir. Anayasamızın Başlangıç kısmında belirtilen “hürriyetçi demokrasi”, aynı zamanda azınlıkta kalanları korumak için çoğunluğun mutlak iktidarının sınırlandırılması gerektiğini ifade etmektedir. Özgürlüklere tehdit oluşturması bakımından bir kişinin sınırsız iktidarı ile çoğunluğun sınırsız iktidarı arasında özde bir fark yoktur. İktidarın yozlaştırıcı doğası ve tarihsel tecrübe dikkate alındığında bu durum daha iyi anlaşılacaktır. Lord Acton’un ifade ettiği gibi “iktidar yozlaştırır, mutlak iktidar mutlaka yozlaştırır.” Siyasi iktidarın sınırlandırılması gerektiği fikri bu temel varsayımdan hareket etmektedir.

ANAYASA MAHKEMELERİ BİREYSEL HAKLARI KORUMALIDIR

Esasen anayasa yargısının meşruiyeti de temel hak ve özgürlükleri korumak için çoğunluğun iktidarını sınırlandırma işlevinden kaynaklanmaktadır. Siyasal iktidarları anayasal çerçevede tutmanın en etkili yollarından biri olarak kabul edilen anayasa mahkemelerinin aslî görevi, anayasal devletin teminatı olarak, ferdin hak ve özgürlüklerini devlet otoritesini kullanan diğer kurumlar karşısında korumaktır. Bu vâroluş hikmetinden uzaklaştığı ve bireysel hakları koruyamadığı takdirde anayasa mahkemeleri meşruiyet kriziyle karşı karşıya kalmaya mahkûmdur.

PARLAMENTO ANAYASA ÜYE OLUŞUMUNA KATILMALIDIR

Bu arada hemen belirtmek gerekir ki, ülkemizde anayasa yargısının demokratik meşruiyeti açısından tartışılan bir sorun da anayasallık denetimi yapan organın oluşumunda parlamentonun devre dışı bırakılmasıdır. Bilindiği üzere, anayasa yargısına yer veren modern
demokrasilerde parlamento şu ya da bu ölçüde anayasa mahkemelerinin
üye oluşumuna katılmaktadır. Bu, anayasa mahkemelerinin Kelsen’in ifadesiyle, “negatif yasa koyucu” oldukları gerçeği karşısında kaçınılmaz bir gerekliliktir. Nitekim 1961 Anayasası bile Anayasa Mahkemesi üyelerinin üçte birinin yasama organı tarafından seçilmesi yöntemini benimsemişken mevcut Anayasamız, dönemin şartlarına ve siyasal kurumlarına bir tepki olarak, Anayasa Mahkemesi’ne parlamentonun üye seçmesine kapıları tamamen kapatmıştır.



Bugün gelinen noktada anayasa yargısı ile yasama organı ilişkilerindeki
bu güvensizliğin ortadan kaldırılması için egemenlik yetkisi kullanan anayasa yargısının ulus iradesiyle bağlantısının kurulması gerekliliği açıktır. Yapılacak seçimlerde liyakatin ve objektif kriterlerin esas alınacağı bir yöntemin öngörülmesi, bu konudaki olumsuz sonuçları ortadan kaldıracaktır.

Demokratik hukuk devletinin varlık nedeni, bireyin doğuştan ve sadece insan olmasından dolayı sahip olduğu temel hak ve özgürlüklerini etkili bir şekilde korumaktır. İnsan haklarının özü, insan onurunun bir değer olarak korunmasıdır. İnsan ya da insanlık onuru denilen değer, kişinin ancak insanca yaşama tarzının korunmasıyla olanaklıdır. İnsan onuruna saygı, insanın ne olacağına ve nasıl olacağına kendisinin karar vermesini gerektirir. Köleliğin kötülüğü köle olanın kendi kararını kendisinin verememesinde, efendisinin idaresine tâbi olmasında, kısacası özne değil nesne olmasında yatmaktadır. Oysa, özgürlük kişinin nesne değil özne olmasını gerektirir.'













KONUYLA İLİŞKİLİ HABERLER


Ne Baykal geldi, ne de Başsavcı
Anayasa Mahkemesi'nin kuruluş yıldönümü törenine Cumhurbaşkanı Gül ve Başbakan Erdoğan'ın da katılımıyla yapıldı. Törenden oldukça dikkat çeken bir ayrıntı vardı.


Kılıç'tan yasağa karşı manifesto!
Anayasa Mahkemesi Başkanı Haşim Kılıç'tan darbecilere ve yasakçılara sert gönderme. Kılıç yasakçılığın demokrasiyle beraber yaşayamayacağına dikkat çekti. İşte o sözler:


Haber 7

YORUMLAR 26
  • hasan yegin 16 yıl önce Şikayet Et
    İşte adalet gerçekleri. Bir çocuk açtır baklava çalar.Adalet kükrer.7,5 yıl hapsine.Bir gariban borcunu ödeyemez bankaya.Elinde nevar ne yok haczine.Sonu hapishaneye.Bir şaşkın birini öldürdü.Bilmem kaç yıl hapsine.Amaaa...Bir hatırlı devletin parasını çaldı.Karar,zaman aşımına ugradı affına.Bir terörist,bir mafya bir çok kişiyi birden öldürdü.karar ençok 5-10 yıl vs. hapsine.Birileri hazine arazilerini gaspetti.Git gel,git gel affına.Bir fakir falanca ile yakalandı.Fuhuştan içeri.Bir sosyetik hanım falancalarla yakalandı.Özgürdür
    Cevapla
  • dedehakan 16 yıl önce Şikayet Et
    xxx. Sayın başkan iyi güzelde ülkedeki akim ve savcıların %75 i birey yerine devleti korumayı ön plana alıyorsa böylebir ülkede hak ve adaletten bahsedilebilirmi. Birey devlete ne yapabilirki devlet bireye karşı korunuyor. Ülkede önce hakim ve savcıları uluslar arası standartda bir hukukcu olmalarını sağlamak gerekmezmi?
    Cevapla
  • Hain Evlat 16 yıl önce Şikayet Et
    YANLI HABER. haşim kılıç özellikle toplumun diğer yarısının kaygıları giderilsin dedi, haber 7 olaya ak parti penceresinden bakmış
    Cevapla
  • çelebi a 16 yıl önce Şikayet Et
    yaşa haşim amca. hay azına sağlık. birilerinin akpnin göremediği doğruları söylemesi gerekir.onların %47 oy gözlerini kamaştırdı artık bişey görmüyorlar. küçük büyük ne kadar dağ varsa onlar yaratı sanıyorlar.
    Cevapla
  • tora bora 16 yıl önce Şikayet Et
    . baba,herşey anayasada yazmaz herşeyi yazan anayasa olmaz insanları aynı kalıba sokamzsınız mı,anayasa kitabını başbakana fırlatamazsınız herkes her yemeği beğenmek zorunda değil demeyemi getiriyor bu dayım helal beh
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
İYİ Parti'de yeni Genel Başkan Müsavat Dervişoğlu oldu
Protestolara katılan Dekan Yardımcısı Elizabeth Dunn: Büyük ihtimal kovulacağım