Kadınlar neden imamlık yapamıyor

Nuriye Akman, Diyanet İşleri Başkanı Bardakoğlu'na 'Bir kadın ile erkeğin tokalaşmasın hükmünü ve kadınların neden imam olamadığını sordu'

Kadınlar neden imamlık yapamıyor
Kadınlar neden imamlık yapamıyor
GİRİŞ 10.07.2006 08:26 GÜNCELLEME 10.07.2006 08:26

Nuriye Akman'ın röportajı


Yabancı bir kadın ve bir erkek baş başa kalırlarsa üçüncüsü şeytan olur.” hadisi hakkında ne diyorsunuz?


Kadın ile erkek birbiri için tehlike teşkil eden iki zıt kutuptur, birbirinin kurdudur anlamında değil bu. O günün toplumsal gerçeklerinde kadının onurunu, iffetini korumaya çalışmış, kadının hakkında dedikodu yapılarak onun rencide edilmesini istememiş ve onun için bir önlem getirmiş olabilir.

Şu anda foto muhabiri arkadaşımız var yanımızda. O gelene kadar biz baş başa konuşuyorduk. Üçüncü kişi olarak şeytan girmedi yani aramıza?

Hayır hayır. Burada kadın şeytandır, fitnedir, uğursuzdur, bir erkekle bir araya gelirse onu baştan çıkarır diye bir anlayış yok. Fakat bu hadis bazı toplumlarda öyle algılanabilir.

Harem-selamlık uygulaması bu hadisin yanlış yorumlanmasının sonucu mudur?

Hayır. Bu, töreyle, gelenekle, kıskançlıkla, sosyal yapıyla alakalı bir şey. İnsanlar kendi yaşadıkları hayat tarzını Peygamber’e onaylatma gibi bir arzu içinde hep olurlar. Peygamber Efendimiz’in mescidine kadınlar devam ediyordu. Halife Hazreti Ömer hutbe okuyordu, kadın itiraz ediyordu. Kadınlar haklarını arıyorlardı. Fetihlerden sonra Medine baş şehir olarak, Mekke kutsal merkez olarak hızlı bir şekilde büyüdü. Arapların arasına “dışarıdan gelmiş”, “ne olduğu belli olmayan” farklı insanlar girdi. Halbuki Araplarda asalet, kabile, soy sop çok önemliydi. Bir Arap için dindarlığına laf gelsin, yeter ki soyuna, sopuna, ailesine, kabilesine laf gelmesin. Böyle bir duyarlılık vardı. Medine hızla büyüyünce sahabi Araplar yavaş yavaş kadınlarını eve kapatmaya başladı. Kadın haklarının Peygamber dönemindeki konumu daha sonraki dönemde hep geriye gitti. Tırnak içinde dindar diyebileceğimiz kesimlerin, kasabalardaki konumları ile büyük şehirlerdeki ilişkileri farklıdır. Anadolu’da birlikte oturup kalkan insanlar, kente geldiklerinde daha kapalı, harem-selamlık bir hayata girerler. Belki de dindar ailelerde hanımlar sadece sütçüye ve kapıcıya kapıyı açar, bunu da dinin bir gereği olarak görür. Sosyal değişme kendi dinî kültürünü de yaratıyor.

‘Kadın imam’ tartışmalarında Peygamber’in uygulamasında kadınların erkeklere namaz kıldırmasının olmadığını, aksini iddia edenlerin rivayetlerinin zayıf olduğunu söylemiştiniz.

İbadetlerde asıl belirleyici olan Peygamber’in sünnetidir. Çünkü ibadetlerin bütün bir erkanını, ayrıntısını Hazreti Peygamber’den öğrenmişizdir. Peygamberimiz yapmamışsa onu yapmama, o yapmışsa yapma gibi bir dinî tecrübe ekseni oluşmuştur.

Kadının imam olamayışının hikmeti nedir peki?

Ben bir kadının erkeklere ve karma cemaate kıldırdığı namazın ‘Allah katında zinhar yok sayılacaktır, geçersiz olacaktır’ gibi bir iddiaya sahip olamam. Peygamber Efendimiz bu yönde bir yol açmadığı için Müslümanlar 14 asırdır bu yolu hiç denememişlerdir. O toplumun kadın imamı kabullenmesinde belki sıkıntılar olabileceğini düşünmüş olabilir Peygamber. Peygamber Efendimiz birçok hikmeti, birçok amacı gözetmiş olabilir. Hepsini bilemeyiz.






İSLAM DÜNYASINDA ZİHNİYET DÖNÜŞÜMÜ ŞART


Bu yol şimdi açılabilir mi?

İslam dünyası bir zihniyet dönüşümü yaşamalıdır; ama buna kadını imam yapmaya kalkarak başlarsak, bu yenileme hareketini çok yanlış bir mecrada boğmuş oluruz. Medyaya yansıyan görüntüler şovdan ibarettir. Bunun kalıcı bir çizgi olacağını düşünenler, İslam’ın tarihini, dinî tecrübesini hiç bilmiyor demektir.

Kur’an erkeklere kadınları dövme ruhsatı veriyor mu?

Kur’an’ın ayetlerini değerlendirirken iki şeyi gözetmemiz gerekiyor. Birincisi Kur’an’ın bütünlük içerisinde mesajı. İkincisi de parça parça ayetlerinin hangi ortamda, niçin ne amaçla geldiğinin belirlenmesi. Bu ikisini göz önüne aldığımızda erkeklerin kadınları dövmesini Allah’ın muradı dahilinde göremeyiz.

O halde neden Diyanet’in meallerinde “serkeşlik yapan karılarınızı hafifçe dövün” diye geçiyor darebe fiili? Neden bazı tefsircilerin bulduğu “öğüt ve misal verin” karşılığı esas alınmıyor?

Artık bu soruları sorabildiğimize göre demek ki yavaş yavaş bu tür yorumlar da yapılabilecektir. Kelimeye doğrudan lafız anlamını vermek de, ikinci, üçüncü derecede anlamlarını seçmek de mümkündür. Genellikle meal çalışması yapanlar kelimelerin en yaygın ve en bilinen lafzi anlamını verirler. Allah bir lafzı söylemişse o cümle terkibinin bir anlamı vardır. Ama ona takılıp kalmak ve o lafızcılığı tek geçerli eksen edinip onun üzerine kafa yormamak da İslam dünyasının bir sıkıntısıdır. Kur’an mealini de Diyanet yazmıyor ki, din bilginleri yazıyor. Kaç yıllar önce yapılmış tercümelerin hesabını soruyorsunuz bana.

Çünkü bu anlayışın değişeceği umudumu korumak istiyorum.

Tek bir anlayışta ısrar etmeyip, farklı yorumların olabileceğini Diyanet’in göstermesi gerekiyor. Biz hocalarımıza şu konuda şöyle yazacaksın, bu bir emirdir, diyemeyiz. Ama İslam bilginlerine kapımızı açıyoruz. Diyoruz ki yapın çalışmalarınızı, getirin bize neşredelim. Bundan daha büyük davet olur mu? Biz dinî bilginin hapsedilerek, üzerine ambargo kondukça değil, tartışıldıkça, farklı alternatifler ortaya çıktıkça gelişeceğine inanıyoruz.

“Yabancı bir kadın ile tokalaşan erkek cehennemin ateşini avucuna alır.” hadisi sahih mi?

Peygamber Efendimiz’in kadınlarla tokalaşmadığı yönündeki rivayet doğru olabilir. Ama şöyle değil. Cahiliye döneminde erkekler kadınlarla tokalaşıyordu da, Peygamberimiz ‘ey insanlar bundan böyle tıpkı faizin haram olduğu gibi tokalaşmayı da yasaklıyorum’ demedi. Arapların zaten tokalaşma gibi bir âdetleri yok.

Ama Mekke fethedildiğinde tebrikleri kabul ederken herkesle tokalaşmamak için elini su dolu bir kaba soktuğu, sonra da herkesin bu suya elini daldırdığı rivayeti var. Bu doğru olabilir mi?

14 asır önceki bir toplumun uygun gördüğü bir örfü bugünün bakış açısıyla yargılamak haksızlık. Bu olay olmuş mudur, olmamış mıdır ayrı bir konu. Bir metot üzerine konuşuyoruz. Toplumların örfleri, âdetleri, kadın erkek ilişkilerindeki öncelikler, şekiller çok değişebiliyor.

Su dolu kaplara kapak kapatın, açık bırakmayın diye de bir hadis var. Ki mikrobun tanımı bile yok o gün. Temizliğe bu kadar titiz bir peygamber elini koyduğu kabın suyuna herkesin meshetmesini ister mi?

Bu sizin Hazreti Peygamber tasavvurunuzun ne kadar idealize olduğunu gösteriyor. Ama onu yaşadığı toplumun örfünden tecrit edemezsiniz. İslam’ın tarihini, cahiliye toplumunun hayat tarzını oldukça iyi bilirim.

Böyle bir âdete rastladınız mı?

Olabilir bir davranıştır. Peygamber’i toplumundan soyutlayıp çok olağanüstü bir model olarak çizmek doğru değil. İnsanlar onu kendisine çok yakın görüyorlardı. Bedevi bir Arap oturup, onunla beraber yemek yiyordu. Siz diyemezsiniz ki Hazreti Peygamber eliyle yemek yememiştir. Mutlaka kaşıkla yemek yemiştir gibi tasavvurlara gitmeye hiç gerek yok.

Peygamberimiz’in tokalaştığını söyleyen, o su kabı hadisesinin doğru olmadığına inanan hadisçiler de var.

Ben de zaten o hadis sahih demedim. Ben ilkeden hareket ediyorum. Metodolojik cevap vermeye çalışıyorum. Diyorum ki hadisçiler sahih mi değil mi ayrıştırırlar, bilirler. Ama hadis sahih diyecek olurlarsa bu hadisin sosyolojik yorumunu yapmamız gerekir. Özellikle belirtmek gerekirse kadın ve erkeğin tokalaşmasına dair bir ayet olmadığı gibi, Hz. Peygamber’in bu yönde herhangi bir sözü de yoktur. Peygamber biat alırken tokalaşmamış. Ama bundan tokalaşmanın haram olduğu gibi bir sonucu çıkaramazsınız.



KIZ ÇOCUKLARINI ÖTELEMENİN VEBALİ BÜYÜK

Bugün bir baba, mirasını paylaştırırken kızına oğlundan daha az pay verirse Kur’an’a uymuş mu olur, yoksa haksızlık yapmış mı olur?

Kur’an’daki miras ile ilgili düzenlemelerin oturduğu ekonomik ve sosyal bir zemin var. Gelir kaynaklarının sağlanma yolları, erkeğin ve kadının aile bütçesine katkısı vs. Şimdi kendi bağlamında bu parçaları bütünün içerisinde görmek gerekir. Bugün o zemin, o bütünün parçaları söz konusu değilse o parça tek başına anlamını korumayabilir. Böyle olunca da babaların miras konusunda cinsiyet ayrımcılığı yapmalarının doğru olmadığını söyleyebilirim. Özellikle Karadeniz’de, doğuda kadın mirastan hiç pay almıyor. Adama kaç çocuğun var diyorsun, sadece erkek çocuklarının sayısını söylüyor. Bu dinen utanılacak bir durumdur. Kur’an kız çocukları ile utanmayı yerden yere vuruyor. Kız çocuklarını ötelemek büyük vebaldir. Kadın hakları bugün İslam dünyasının yumuşak karnıdır. İslam dünyası bu konuda kendini yenilemeli, kötü törelerini, bencilliklerini, hırslarını dinen meşru göstermemelidir.

Bir erkeğin tanıklığına karşı, iki kadının tanıklığını bugün nasıl yorumlamak lazım?

Dinî literatürdeki bu ifadeler bir değer ifadesi değildir. O gün için pratik çözüm tarzı olarak gündeme gelmiştir. Çağdaş pozitif hukukta bu konular yeniden ele alınmıştır. Kur’an’da erkeklere kadınlarla ilgili bazı tavsiye ve öğütlerde bulunuluyor.

Doğrudan kadınlara yönelik, eğer erkekleriniz şöyle yaparsa siz de şöyle yapın gibi bir hitap var mı?

Kur’an’ın hitap tarzının o günkü toplumun algılama düzeyiyle birebir ilişkisi var. Kur’an soyut hitaplar yapmıyor, somut, elde tutulur ve uygulanabilir adımlar attırıyor. Yeri gelir kabile, yeri gelir toplum önderlerine, yeri gelir aile büyüğüne, yeri gelir erkeklere, yeri gelir Peygamber’e hitap eder.

Bazen de “ey inananlar” der. Kadına yönelik bir hitap olmamasını bugün nasıl anlayacağız?

Erkeklere ve kocalara hitabı, aslında aileye hitap. Çağdaş yorumcular diyorlar ki, o toplumda sosyal düzeni sağlayan en önemli birimlerinden birisi kabile büyükleriydi. Biz o hitabı bugün kamu düzeni otoritesine yöneltilmiş bir hitap olarak görebiliriz. Bakın bu çok çağdaş bir yorumdur. Demek ki hitabın kime yapıldığı değil, hitabın ve içeriğin neyi hedeflediği önemli. Onun için gerek hadis gerekse ayet yorumunda hangi amaca yönelik, hangi tedbirleri alıyor, niçin alıyor; yani bağlam yorumu fevkalade önemlidir. Biz Kur’an’ın hitabını bugünkü dile çevirmek, o hitabın ne anlama geldiğinin yorumunu da yapmak zorundayız. Elbette bu çağın anlayışı, bu çağın bize kazandırdığı her türlü kazanım, her türlü değer bizim dini ve Kur’an’ı anlamamızda çok önemlidir. Bunu göz ardı edersek, bu yüzyılın dindarlığını inşa edemeyiz.



Diyanet’ten başkanın ilmihaline müdahale

Sizin hazırladığınız ilmihalin ilk baskılarında tokalaşma, tavla ve benzeri konularda çok detaylı bilgi vardı. Sonraki baskılarda kısaltılmış ve yönlendirilmiş.

Yeni baskılar benim müdahalemle ilki gibi.

Başkan olmadan önce Diyanet sizi sansürledi yani?

Sansürden ziyade Din İşleri Yüksek Kurulu’muz, ilmihali inceleyen heyet böyle bir kanaate vardı. Konumum itibarıyla onlara bunu sormam da çok şık olmazdı. Bazı konularda yazdığımız bölümlerin biraz daha tasarrufa tabi tutulduğunu, kısaltıldığını ve bir orta yolun arandığını gördüm. Kitabın daha sonra ilk yazdığımız şekliyle basılmasını istedim.

Diyanet İşleri Başkanı olduktan sonra bu sansür tehlikesi kalktı mı?

Din İşleri Yüksek Kurulu’muzun farklı düşünmesinden hiçbir zaman rahatsızlık duymayız. Yeter ki farklı düşüncelerin üstünü örtmeyelim. Dinin yorumunu tek bir çizgiye hapsetmeyelim ve o zenginliği tanıtalım. Böyle olduğu sürece bir insanın yelpazenin neresinde yer aldığı önemli değil.


(Zaman)


 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Erdoğan: 15 Temmuz bu topraklardaki en ağır ihanetlerden birine uğradık
İstanbul'da deprem haritası değişti! Şener Üşümezsoy asıl tehlikeli yeri işaret etti