Türk Hizbullahı'nın derin tarihi

Hizbullah, güvenlik birimlerinin takibinden kurtulmak için militanlarına “Nurcu” veya “Süleymancı” gibi görünmeleri emrini verdi. Örgüt PKK ile de işbirliği içinde.

Türk Hizbullahı'nın derin tarihi
Türk Hizbullahı'nın derin tarihi
GİRİŞ 01.02.2005 10:05 GÜNCELLEME 01.02.2005 10:05

Aksiyon Dergisinde yer alan iddiaya göre, Hizbullahçılar, kendilerini gizlemek için cemaatlere mensup gibi görünecekler. Dergide yer alan haberde şu iddialara yer verildi:

Sandalyeye bağlı duran adam sorulara güçlükle cevap veriyordu. Sorgucuların ısrarlı soruları karşısında bunalan yaşlı adam çaresizliği iliklerine kadar hissederken, bir taraftan da sorgucuların nereye varmak istediklerini anlamaya çalışıyordu. Sorgunun başındaki isim Hizbullah terör örgütü lideri Hüseyin Velioğlu idi ve kaçırdıkları Zehra Eğitim ve Kültür Vakfı Başkanı İzzettin Yıldırım’dan Türkiye’nin sembol isimlerinden birisi olan Fethullah Gülen’in maddi gücünü ve ona yakın işadamlarının isimlerini öğrenmek istiyordu.

Çapraz sorguya alınan Yıldırım’dan Fethullah Gülen’e uzanmayı ve onu ortadan kaldırmayı planlayan Velioğlu’nun evdeki hesabı çarşıya uymadı. 17 Ocak 2000 tarihinde İstanbul Beykoz’daki bir evden gelen silah sesleri tüm planlarına son noktayı koydu.

Emniyet İstihbaratı ve Terörle Mücadele Birimleri’nin gerçekleştirdiği operasyonda Hizbullah-İlim grubu veya Türk Hizbullahı lideri Hüseyin Velioğlu ölü, örgütün Marmara ve Ege sorumlusu Edip Gümüş ve askeri kanat sorumlusu Cemal Tutar sağ olarak ele geçirildi. Sanıkların sorgusu sonucunda emniyet güçleri bir korku filmi setini andıran onlarca mezar-ev ortaya çıkardı. Terör örgütü tarafından kullanılan bu evlerde günlerce insanlık dışı işkencelere maruz kalmış elleri ve ayakları bağlı yüze yakın ceset bulundu. Türk Hizbullahı’nın kurbanlarına uyguladığı işkenceler ve örgütün sahip olduğu silahlı gücün büyüklüğü büyük bir endişe meydana getirirken herkes kendi kendine şu soruyu soruyordu. Kim bu Hizbullah?

Türk Hizbullahı’nın derin tarihi

1980’lerin başında Diyarbakır çevresindeki birtakım kitapevleri etrafında oluşan İlim ve Menzil hareketleri kısa süre sonra bölgede başlayan çatışmaların etkisiyle silahlanmaya başladı. 1987’de İlim Kitabevi çevresinde örgütlenmeye başlayan Hüseyin Velioğlu’nun liderliğindeki Türk Hizbullahı 1991’de, örgüt içinde ılımlı olarak bilinen “Menzil” grubunu tasfiye etti. Şiddet yanlısı bilenen “İlim” kanadı 1990’ların başında Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da bölücü terör örgütü PKK yandaşlarına karşı tabanca ve satırlı saldırılar düzenleyerek ismini duyurdu.

Marksist terör örgütü PKK’ya karşı bölgedeki Müslüman Kürtlerin tepkisiyle doğduğu izlenimi veren Hizbullah hareketinin lider kadrolarının bu dönemde güvenlik güçleri ile amaçlarının örtüştüğü anlaşılıyor. Bir Jandarma yetkilisi, Velioğlu’nun dönemin Jandarma İstihbarat Terörle Mücadele (JİTEM) Grup Komutanı Ahmet Cem Ersever’le yakın ilişki içinde bulunduğunu ve daha sonra MİT için çalışmaya başlayacak olan “Yeşil” kod adıyla bilinen Mahmut Yıldırım’la görüşmesinin bu bağlamda ele alınması gerektiğini söylüyor.

Yine aynı dönemin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) Müsteşarı Tümgeneral Teoman Koman kendisine Hizbullah’ı soran gazetecilere şu şaşırtıcı cevabı veriyordu: “Hangi Hizbullah? Bir İran’daki Hizbullah vardır bir de PKK’nın baskılarına karşı kendini koruyan, dini inançları kuvvetli vatandaşlar.”

Örgütün faaliyetlerini iyi bilen, güneydoğu kökenli bir işadamı, PKK’ya karşı mücadele eden bir yapı olarak tanımlanmasına karşın örgütün, batıda en büyük zararı dindar insanlara verdiğini şöyle anlatıyor: “Öcalan’ın Şubat 1999’da yakalanmasıyla birlikte PKK bölgede etkinliğini kaybedince, oluşan güç boşluğunu Hizbullah doldurmak istedi. Daha önce devletle çatışmak istemeyen örgüt, PKK tasfiye edilmeye başlayınca varlık nedenini kaybetti. İstanbul’daki Doğu ve Güneydoğu kökenli işadamlarını kaçırarak para toplamaya başladı. Kaçırılan işadamlarının dernek, örgüt ya da partilerle organik bağlantısı olmayan ve dindar insanlardan seçilmesi ilginç tabii. Yani örgüt Müslümanları öldürerek İslam devleti kurmaya çalışıyordu!”

Yaklaşık bin kişilik bir silahlı eylem grubuna sahip olduğu ortaya çıkan Hizbullah-İlim Grubu’nun gerçekleştirmeyi düşündüğü eylemler arasında “İslami Holding” olarak bilinen çok ortaklıklı şirketlerin patronlarını kaçırmak yer alıyordu. Örgütün uzun süre izlediği isimlerin başında JET-PA Holding Yönetim Kurulu Başkanı Fadıl Akgündüz geliyordu. Yakın çevresinden edinilen bilgilere göre uzun süre sıkıntılı günler geçiren Fadıl Akgündüz, devletin resmi birimlerinden istediği korumayı göremeyince, kendi koruma ordusunu kurmak zorunda kaldı. Örgütün takibe aldığı isimler aynı zamanda “yeşil sermaye” kapsamında yer almaktaydı.

MGK’ya sunulan irtica raporlarında Hizbullah yer almamış

Örgütü yakından izleyen bir yetkili, Konca Kuriş ve İzzettin Yıldırım’ın kaçırılmasını daha büyük ve provokatif eylemler için hazırlık olarak değerlendiriyor. “Polisin Beykoz’daki Hizbullah karargahına yaptığı baskın, bu eylemler serisini başlamadan bitirdi.” diyen yetkili, çarpıcı açıklamalarını şöyle sürdürüyor: “Ancak burada ilginç olan bir husus var. Hizbullah’ın ismi MGK gündemine getirilmemişti. Ancak emniyetin operasyonları sonucunda ortaya çıkan mezar-evlerin açılması ile tüm Türkiye, Hizbullah vahşetini yakından görme fırsatı buldu.”

17 Ocak operasyonu sonrasında sarsılan ve dağılma sürecine giren örgüt, adını 24 Ocak 2001 tarihinde Diyarbakır Emniyet Müdürü Gaffar Okkan ve 5 korumasına yönelik suikast sonrasında yeniden duyurdu. Dönemin İçişleri Bakanı Sadettin Tantan gazetecilere yaptığı açıklamada Hizbullah’a ilişkin, “Suikastın arkasında sadece Hizbullah’ı aramak yanlış. Biz böyle bir eylem bekliyorduk ancak bu çapta olacağını tahmin edememiştik.” diyerek olayın arkasındaki dış odaklara işaret ediyordu. “Almanya, Rusya ve İran birlikte hareket ediyor.” diyen Tantan’ın bu açıklamaları kafaların daha da karışmasına sebep oldu.

Okkan suikastı sonrasında meseleyi kan davasına dönüştüren örgüt, emniyetin sıkı takibi neticesinde yediği darbelerle dağılma noktasına geldi; lider kadrolarının önemli bir bölümü Avrupa’ya kaçmak zorunda kaldı. Yeniden yapılanmasını Avrupa’da gerçekleştirmeye çalışan örgütün bu çabaları istihbarat birimlerinin dikkatinden kaçmadı. Örgütü yakından izleyen Emniyet İstihbarat Dairesi’nin elde ettiği bilgiler ise son derece çarpıcı.

“Kendinizi Nurcu veya Süleymancı olarak gizleyin”

Örgütün, üçüncü lideri Mehmet Beşir Varol yönetiminde Avrupa’da yeniden yapılanmaya gittiği görülürken Hizbullah’ın yeni stratejisinde 17 Ocak operasyonları sonrasında askıya alınan ev toplantıları, cami sohbetleri, Kuran kursları ve imam hatip mezunu gençleri örgüte kazandırma çabalarının devam ettirilmesi hedefleniyor. Avrupa’da ve Türkiye’de sürekli gelir kaynakları elde etmek için kitapevleri ve birtakım şirketler kurmaya çalışan örgütün maddi sorunları aşmanın dışında orta ve yüksek öğrenim grubundan gençleri kazanmak için uygulamaya koyduğu yeni strateji ise tam bir istihbarat operasyonu niteliğinde.

Kamuoyunda “Süleymancı” veya “Nurcu” olarak bilinen ve İslami hizmetlerle adını duyuran, terörle uzaktan yakından ilgisi olmayan grupların arasında gizlenmeyi amaçlayan bu yeni stratejinin araçları da örgüt tarafından mensuplarına iletildi. Örgüt mensuplarının topladıkları evlerde Risale-i Nur ve Kuran-ı Kerim bulundurmasını isteyen Hizbullah liderleri, bir taraftan da bahsi geçen grupların burs ve pansiyon imkanlarından istifade etmeye çalışıyor.

İstihbarat terminolojisinde “maskeleme” olarak tabir edilen bir gizlenme sürecine giren örgüt, aynı zamanda daha önce kanlı bir savaş yürüttüğü PKK / KONGRA-GEL’e bağlı Kürdistan İslam Hareketi ile de işbirliğine gidiyor.

İstihbarat birimleri tarafından PKK yanlısı bir hareket olarak tanımlanan Kürdistan İslam Hareketi’nin Avrupa’nın değişik ülkelerinde faaliyet gösteren 25 ayrı camisi var. Örgütün sahip olduğu imkanlardan yararlanmak isteyen Hizbullah’ın bu çabası da istihbarat birimlerinin dikkatinden kaçmadı.

Emniyet İstihbaratı tarafından hazırlanan raporlarda bu duruma şu sözlerle dikkat çekiliyor: “Terör örgütü PKK / KONGRA-GEL terör örgütünce, dini kesime yönelik propagandif faaliyetler meyanında, 1993 yılında faaliyete geçirildiği bilinen Kürdistan İslam Hareketi (KİH) isimli paravan örgütlenmeye ait www.baweri.org isimli internet sitesinde; terör örgütü Hizbullah İlim Grubu’nun İsviçre yapılanması tarafından yayın hayatına sokulan ‘Müjde’ isimli dergi hakkında bir kısım künye bilgilerine yer verildiği gözlenmiştir. Bu kapsamda, PKK ve Hizbullah örgütleri arasındaki tarihsel süreç de göz önüne alındığında, bahse konu gelişmenin; terör örgütü Hizbullah İlim Grubu’nun son dönemde geliştirdiği yeni strateji paralelindeki ‘cemaat görünümlü bir yapı sergileme’ tavrından kaynaklanmış olabileceği değerlendirilmekle birlikte, anılan sitede Kürdistan İslami Direniş Hareketi (KİDH) terör örgütüne ait ‘Mizgin’ dergisinin internet adresi olan www.mizgin.net isimli siteye de yer verilmiş olması dikkat çekici bulunmuştur.”

Amaç cemaatları marjinalize etmek mi?

Ancak Türkiye’nin istikrar aradığı bir dönemde belirli güçlerin desteğiyle çarpıcı eylemlere imza atmayı planlayan Hizbullah’ın neden mütedeyyin kesim arasına sızmaya çalıştığına ilişkin farklı görüşler bulunuyor. Terörle mücadeleyi İslamla mücadele kampanyasına dönüştürmek isteyen kimi çevrelerin bu tür örgütler vasıtasıyla cemaat ve fikir platformlarını marjinalize etmek istediğine dikkat çeken uzmanlar, örgütün aynı zamanda ılımlı bir profil çizerek emniyetin takibinden de kurtulmayı amaçlamış olabileceğini belirtiyor.

İran’da kurulan ve Lübnan’da ABD ve İsrail askeri işgaline karşı koymak için örgütlenen Hizbullah’tan farklı bir yapılanma arz eden Türk Hizbullahı Kasım 2003’te İstanbul’u kana bulayan sinagog ve HSBC saldırılarında da gündeme gelmeyi başardı. ABD yönetimi tarafından “terör listesine” alınan örgütün Avrupa topraklarında nasıl bu kadar rahat ettiğinin cevabı hâlâ birçok insanın zihnini meşgul ediyor.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Çin lideri Cinping'den ABD Dışişleri Bakanı Blinken hakkında olay sözler
İmamoğlu'ndan tepki çeken Hamas çıkışı!