Tarih boyu kimler neden ruj sürdü?
Günümüzde kapitalizm modern bir dayatma ile ruju kadının 'olmazsa olmazı' gibi pazarlamaya devam ediyor. Rujun tarihine bakıldığında ise karşımıza hayli ilginç detaylar çıkıyor. İşte ilk çağdan günümüze rujun öyküsü

Nuray Mestçi'nin bu konuda yaptığı ve Hürriyet'in sanal dergisi Agora'da yayınladığı araştırma hayli ilginiç detaylar içeriyor. İşte kadın rujunun tarihi öyküsü:
Kadınların ruj kullanma alışkanlığı çok eskilere uzanıyor. En eski çağlarda kadınlar ruj olarak renkli kili ya da vişne gibi meyveleri kullanıyordu. Ancak henüz, ilkçağ kadınlarının ruju daha iyi görünmek için mi yoksa erkekleri korkutup kaçırmak için mi kullandığını bilmiyoruz. Afrika’da ve batı Avrupa’da ortaya çıkarılan kaya resimlerinde kadınların ruj kullandıkları açıkça görülüyor.
Antik Mısır’da doğal pigmentler ve hayvan yağları karıştırarak günümüz rujlarının temeli oluşturulmuştu. Kızıl kurşun ve demir oksit renk vermeleri için kullanılıyordu. Ancak bunlar pas kokuyordu. Bu rujları daha iyi kokar hale getirmek için rujlara çeşitli esanslar eklenmişti. Arkeologlar bunlara ilişkin kalıntıları Mısırlı asil kadınlara ait mezarlarda buldular.
Çivi yazılı bazı metinler, kadınların süsen çiçeği gibi bazı asitli bitkilerin sularını dudaklarını renklendirmek için kullandıklarından bahsediyor. Bu tür meyvelerin suları kanın dudaklara toplanmasını sağlardı, uzunca bir dönem bu sayede dudaklar kızıl kalırdı.
Doğal pigmentler antik dönemlerde yaygın bir biçimde kullanılmaktaydı. Kına sadece saçı değil vücudun çeşitli bölümlerini de renklendirmek için tercih ediliyordu. Eski dönemlerde soylu Japon kadınların yoğun makyajla kalabalık arasına çıkmasına izin verilmiyordu. Soylu kadınlar makyajlarında beyaz ve siyah kullanıyorlardı. Yüzlerine beyaz dudaklarına siyah sürüyorlardı. Bu makyajla yüzlerinde maske varmış gibi görünüyorlardı. O rujların temel maddesini katran ve balmumu oluşturuyordu. Balmumu ruju kalınlaştırıyordu. Ne enteresandır ki balmumu hâlâ rujların temel maddelerinden birini oluşturuyor.
Okyanusya’da kadınların rujlarının temel maddesini bazı küçük yumuşakçalar oluşturuyordu. Bu yumuşakçalar ruju parlak kızıl yapıyorlardı. Halen bazı ünlü markalar rujlarında bu yumuşakçaları kullanıyorlar. Ancak bu tip rujlar biraz daha pahalı oluyor. Yumuşakçanın altında boyayı sağlayan kabuk son derece pahalı. Bu boya zararsız, kalıcı ve eşsiz kalitede nemlendirici içeriyor. Bu pigmente sahip rujlar ve allıklar yüksek kalite olarak kabul ediliyorlar.
Latin Amerika’da ve bazı doğu ülkelerinde rujlar hayvansal kökenli boya olan carmin ile renklendiriyorlardı. Bu malzemenin kaynağı kırmızböceğiydi. Bu böcekler toplanıyor, kurutuluyor daha sonra dövülerek kırmızı toz haline getiriliyordu. Carmin Rusya’da da son derece popülerdi. Carmin’i pahalı bulan markalar bunun yerine pancar ve havuç suyu gibi malzemeleri kullanıyorlardı.
İnanılmaz bir biçimde bazı kadınlar güzelleşebilmek için dudaklarına ezilmiş turuncu kil sürüyorlarmış. Bu kili suyla karıştırılıp dudağa uyguluyorlarmış. Bazı tarihi belgelerde bu rujun etkileri korkutucu olarak gösteriliyor. Ne enteresandır ki, bu ruju kadınların dudaklarında ilk kez gören tacirlerin ödü kopuyormuş. Çünkü o dönemde Rusya’da makyaj oldukça ilginçmiş. Yüzlerini beyaza, kaşlarını karaya, dudaklarını da mor veya turuncuya boyuyorlarmış. Bu ilginç makyaj tarzı 11 ve 13. yüzyıllar arasında son derece olağanmış. Engizisyon öncesinde Avrupalı kadınlar ruj olarak zincifre kullanıyorlarmış. Ancak bu madde sağlığa son derece zararlıydı.
ORTAÇAĞDA PAPA YASAKLADI
Ortaçağ’da Papa yasakladığı için kadınlar makyaj yapmıyorlardı. Birkaç yüz yıl makyajdan uzaklaşılmış olsa da sonradan yoğun bir biçimde kullanılmaya başlandı.
MAKYAJ GÜZELLİĞİ BOŞANMA NEDENİ
On yedinci yüzyılda, İngiltere’de parlamento erkekleri koruyan bir yasa çıkarmak zorunda kalmıştı. Evlilik öncesi makyajla güzelleşen kadınların, evlilik sonrası makyajsız halini görüp bunu beğenmeyen erkeklerin boşanmaları kolaylaştırılmıştı. Makyajsız çirkinlik gerçek bir boşanma sebebiydi.
RUJ SÜREN ERKEKLER DEVRİ
On sekizinci yüzyıla gelindiğinde ruj sadece kadınlar değil erkekler arasında da son derece popülerdi. Fransız yargı sisteminde görevli erkekler carmin ve yağı karıştırarak ruj yapıyorlar ve bunu dudaklarına uyguluyorlardı. Böylelikle yüzlerini ön plana çıkarıyorlardı.
KAPİTALİZMİN GÖZDESİ OLDU
Sessiz filmlerde rol alan kadınlar son derece parlak ruj sürerlerdi ve çok belirgin kontur kullanırlardı.
Ruj bildiğimiz biçime ilk kez 1915 yılında geldi. Birkaç yıl sonra günlük alışkanlık haline geldi. Elizabeth Arden, 1930 yılında ruj süren kızların ruj sürmeyenlere oranla daha kolay iş bulduğunu söylemişti. Bu slogan ruju popüler hale getirdi.
Günümüzde kapitalizmn kadınlar kalesini oluşturan moda ve kadın dergilerindeki imajlar ve Batı kültürünün ezici baskısı sonucu kadınların bir çoğu ruju güzel görünmek için günlük bir ihtiyaç gibi algılamaya devam ediyor...