Cem Karaca, 'bu ne be?' deyince...
Rahmetli Cem Karaca, hızlı solcu günlerinde Adalet Partisi Susurluk Gençlik Kolları Başkanını villasında önünde viski, ağzında puro ve yanında elektrikli vantilatörle görünce bakın neler oldu:
Müzisyenlik bestekarlık ve müzik yazarlığı gibi meziyetlere sahip olan menajer Orhan Şevki, 1963 yılında Hakkâri’de yedek subaylığı yaptığı günlerden itibaren bir gölge adam titizliğiyle tuttuğu günlükleri yayınladı. Orhan Şevki'nin Gölge Adam Bir Menajerin Anıları adıyla heyamola yayınlarından neşredilen eseri ülkenin bir kesiminin 60, 70 ve 80'li yıllarda müzik sahasında yaşadığı ilişkilerin bir belgesi niteliğinde olması açısından ilgiyi hak ediyor.
İstanbul’da doğan, Fransız lisesini bitirdikten sonra İstanbul Edebiyat Fakültesi Fransız Filolojisi bölümünde öğrenimini sürdürürken 1959’dan başlayarak İstanbul gazete ve dergilerinde müzik yazarlığı yapmaya başlayan Orhan Şevki, 19681974 yılları arasında ünlü müzik adamı Önder Bali ile İstanbul Hilton Oteli’nde orkestrasıyla müzik yaptı. 1973 yılından itibaren müzik dünyasının ünlü menajeri olan Orhan Şevki toplam 25 ünlü sanatçıyla çalıştı. Sezen Aksu, İlhan İrem, Erol Evgin, Yeliz, Asu Maralman gibi ünlülerin de ilk menajeri oldu. 1996 yılına kadar tam 23 yıllık süreçte hem kendi, hem de müzik dünyasının günlüğünü tutmaya devam etti.
1963-1996 arası günlüklerindeki yazılardan derleme olan bu kitapta, 23 yıllık menajerlik anılarının dışında, gündemi etkileyen siyasi olaylar, müziğin dışında kalan sanat dallarındaki yansımalar, yaptığı hatalar, başkalarının ona yaptığı yanlışlar, yükseliş ve düşüşler, ayakta kalabilme savaşımı, evlilikler, sevdalar, dostluklar, mutluluklar, acılar, hüzünler, yapayalnız kalmalar (kendisine mektup atacak kadar), giderek çehresi bozulan İstanbul ve seyahatlerin oluşturduğu bir dünya ile baş başa kalıyorsunuz.
Ayrıca henüz yazılmamış olan müzik tarihimizin bilinmeyen noktalarını da aydınlatacak konuların yer aldığı kitapta, Şevki'nin birlikte çalıştığı sanatçıların dışında, büyük dostlukları bulunan bir çok sanatçı, gazeteci, televizyoncu, menajer, gazino patronu, yazar, ressam, sinema ve tiyatrocuların da bazı özelliklerini göremek mümkün.
‘Gölge Adam’da kısıtlamaların dışındaki bir yaşamı yeğleyen bir menajer, bir yandan magazin dünyasında günbegün yaşananları ortaya koyarken, diğer yandan, Türkiye’nin son 40 yılının sosyal, siyasi, ekonomik süreçlerini tahlil ediyor ve bu süreçlerle magazin dünyasında yaşanan günlük olaylar arasındaki bağları da ortaya koyuyor.
Kitapta çok sık karşımıza çıkan rahmetli isimlerden biri de Cem Karaca. Cem Karaca'nın yaşadıkları arasında bir AP'li kapitalistin kendisini Komünistlere karşı savuması var ki gülmemek mümkün değil. Haber 7 Kitap Dünyası olarak bu kitaptan sizlere söz konusu hatıranın yer aldığı üç sayfası göz kirası olarak alıntıladık:
Erdek'te Cem Karaca ile Buluşma
13 Ağustos 1977, Erdek; Cem Karaca ve Dervişan'm Çınarcık'tan ayrılmasından bir gün sonra Tur organizeden Turgayla birlikte araba ile Bandırma'dan Erdek'e geldik. Müzisyen ekibinin kaldığı Marmara Oteli kümesi andırıyordu, Cem'in Alman ses düzencisi de buradaki odaları görünce "kuçu kuçu" diye köpeğine seslenmiş. Diğer Motellerin de odaları bunlardan farksız.
Tatilyen gelmiş dediler adım Tatilyen kaldı!
Erdek daha çok Ankara'dan gelen yazlıkçılara hitap ediyor ama bu tesisleri ile çok ilkel kalıyor. Bizim organizatör Orhan Gündoğdu'nun yönettiği Yat Otel ise bunlara göre çok iyi. Orhan aylardır davet ediyordu, kısmet bugüneymiş. Otelin en üstündeki kamara biçimindeki bir odaya yerleştim, burası küçük ama müşterinin tüm gereksinmelerini karşılayabilen bir tesis. Denizin duruluğunu sahilin de vıcık vıcık olmaması beni rahatlattı. Artık tatile başlayabilirim. Sahile çıkıp güneşlenmeye başladım, Cem Karaca ve Uğur Dikmen yanımdaki 'Nivea' kremini ve elimdeki kitabı görünce: "Tatilyen gelmiş, tatilyen gelmiş! "diye bağırdılar. Böylece tek başına tatil yapan kişi olarak lakabım "Tatilyen" oldu.
Vay kapitalist vay!
İlginç arkadaşlar var burada, örneğin Adalet partili Ahmet Eroğlu, Almanya'da siyasalda okuyan Engin, Cem Karaca, Taner Öngör ve Uğur Dikmen gibi düşünceleri ve ideolojileri birbirine zıt kişiler birbirleri ile öyle iyi anlaşıyorlar ki anlatılamaz.
Demek ki gerçek demokraside ideolojini açıklamak birbirini öldürmek, dövmek değilmiş. Hele Adalet partisi Susurluk gençlik kolu başkanı Ahmet Eroğlu'nun yeğeninin CHP'li oluşu daha da şaşırtıcı. Ahmet'in babası eski Demokrat Partinin kurucularından, kendisi Cem Karaca, Selda gibi sol görüşlü sanatçıların en iyi dostlarından biri. Uygar, modern düşünceli bir insan. Aslında tam bir liberal. Örneğin denetim kurulunun yasaklarına karşı duruyor, "eğer TRT'de görevli olsam tüm toplumcu şarkıcıların şarkılarına yer verirdim, ancak aşırı olanı yasaklardım" dişor, Madenlerin devletleştirilmesi, Tekel'in özel girişimcilerde olmasından yana.
Susurluk'ta yaşıyor, oradaki tüm partiler ve partililer dostça tartışıp kardeşçe geçiniyorlar, kavga yok, yıllardır cinayet bile işlenmemiş. Türlü yobazlıklarla birbirini kırıp geçirenler, böylesi açık görüşlü insanlarla karşılaşınca hezimete uğruyorlar ama ne yazık ki bu tür insanların sayısı çok az. Burada bir de komik olay oldu.
Sabah Cem'le birlikte dolaşırken, bir villanın önünde Ahmet'e rastladık. Purosunu tüttürüyor, pille çalışan ufak bir vantilatörle de serinliyordu. Cem:
"Vay kapitalist herif, şu hâline bak, viski, puro... Bu ne be?
"Ne var bunda viskiyi sen benden daha çok içiyorsun, senin içkin sayılır, puro ise Kübalı 'Castro'nun ülkesinden gelen Havana purosu!"
"Peki ya bu vantilatöre ne diyeceksin?"
"Vantilatör mü? Şu altındaki markaya bir göz atar mısın?"
Cem vantilatörü eline aldı ve altındaki markaya baktı ki ne görsün,'Made İn URSS' yazmıyor mu? Yani Sovyet malı. Hep birlikte gülmekten kırıldık.
Cem Karaca'yı taciz eden samsunsporlu futbolcu
Gece Erdek üstüne düşerken ben de Taş restorana gidiyorum. Burada tam iki kez, hem Uğur Dikmen, hem de Cem'in menajeri Mehmet Dalmaz'la güneşi batırmıştık. Bir defasında Mehmet Dalmaz, İsmet ve az önce sözünü ettiğim Engin'le oturmuş Dostoyevski, Knut Hamsun, Turgeniev üzerine konuşmuştuk uzun uzun.
İlk geceki konserden sonra da yine buraya gelmiştik ama bir futbol maçında ağır sakatlık geçirdikten sonra dengesini yitirmiş eski futbolculardan Abidin Akmanol keyfimizi kaçırmıştı. Kendisi çok yetenekli bir futbolcuydu, Bolu'dan sonra Samsunspor'da oynarken kafasına bir tekme yemiş zamanında yapılmayan müdahale yüzünden bu hâle gelmişti, sonradan yapılan ameliyat da yararlı olmadı. Koluna inme indi. Beden terbiyesi ona maaş bağladı, kötü bir hayat yaşıyordu, sonunda bu duruma dayanamayan karısı da onu terk etti.
Samsunspor kulübü arayıp sormamış, Abidin de kendisini iyice içkiye vermişti, bu yüzden de kafayı bulunca fena sapıtıyordu. Bu gece de aynı durumda olduğundan Cem'e laf attı, masamıza gelip onu taciz etti.
Cem de dayanamayıp kendisini kovdu, kapıdan çıkarken döndü ve Cem'e: "Sen iyi esnafsın devam et, işini bilirsin" dedi. Sözleri hepimizi şaşırttı.
Cem, Brecht'in de şizofren olduğunu ama aynı zamanda onun dâhiliğinden hiçbir şey yitirmediğini söyler"ken, Abidin'in şizofren olmadığını, ancak bizdeki ihmalkarlığa kurban gittiğini hepimiz biliyorduk. Gece tuzlu bir hesapla son buldu.
14 Ağustos1977, Erdek; Buradan ayrılmak zor geldi bana, denizegüneşe doyamadım, kafamın içi iyice rahatlamıştı, tüm yabancılaşma krizlerinden arındım, son dört gün iki yıllık yorgunluğumu aldı götürdü sanki. Bu arada bir sürü de kitap okudum. Şimdi önümde bir çay bardağı, batan güneşi bir kez daha izliyorum, tatilimi noktalamak üzereyim. Bu gece Bandırma'dan kalkacak olan 24:00 vapuru ile doğanın kucağından, doğasını yitiren büyük kente gideceğim, Feriköy'deki çatı katına, evlerin üst üste yığıldığı sokaklardan birine...
Ferİbrahim Tatlısest
Bandırma'dan kalkan ferİbrahim Tatlısest lüks yapılmış da havalandırma koymayı unutmuşlar, her yerimiz terden vıcık vıcık oldu, dün gece içtiğim mercimek çorbası da bağırsaklarımı bozunca bayağı rahatsız oldum. O ünlü Azeri şarkısına takılarak, "dayan zaman dayan" diyerek büfeye çıktım, viski satıyorlar da soğuk gazoz bulunmuyor. Vapur tıka basa dolu, orta tarafta oturan Nuri İyem'in tablolarında gördüğümüz tipte bir yaşlı kadın dikkatimi çekti ve Rocco filmindeki kahramanları anımsatan başka insanlar, birçok birçok kişi ağzını açmış uyuyor, bazıları da çocukları ile eğleniyorlar...
İzmir Fuarındaki Koşuşturma ve Nazan Şoray
27 - 28 Ağustos 1977, Cumartesi - Pazar; Bir koşu fuarın içinde, oradan oraya, oradan oraya. Sanatçılarımın yanındayım böylece, bir de benimle çalışmak isteyen yeniler var. Yorgunluktan bittim. Uyku filan yok, yemek bile yiyemedim, iyi ki erken saatlerde çöp kebabı ile karnımı doyurmuştum. Pazar gününü fıstıkla geçirdim ve bol bol bira içtim. Gazinolar tam bir panayır yeri ve çadır tiyatrosu. Programlar 05.00'de bitiyor... Anlamsızlığın örneği...
Fuarda benimle çalışmak isteyen Nazan Şoray'ı izlemeye gittim. Lunapark'ta sahne alıyordu. Ayakkabılarından biri ayağından çıkınca morali bozuldu, ancak ertesi gün buluştuğumuz 'Cafe Plaza'da bunun °nemsiz olduğunu, sahnede iyi bir repertuarın gerektiğini hatta Plak doldurarak daha geniş kitlelere ulaşmasının önemli olduğunu söyledim, istanbul'a döndükten sonra çalışmak üzere anlaştık. Onu daha önce üriğiz Tünay aracılığı ile tanımıştım. Cengiz'in Osmanbey'deki fotoğ-ra* stüdyosuna giderken trafik yüzünden çok gecikmiştim, bana biraz k'nlmıştı ama bu son konuşmamızla her şey yoluna girdi sanıyorum.
(Haber 7)
-
Y Ugur Tanrıverdi 15 yıl önce Şikayet EtMS Word ve OCR. Yazı optik karakter tanıma (OCR) yazılımyla taratılıp sonra MS Word'e aktarılımış gibi duruyor. Birisi tembellik etmiş OCR kullanarak aklı sıra angarya savmış. Hele Fer-ibo-t yazısınının Fer- İbrahim Tatlıses-t'ye dönüştüğünü görünce gülmekten yerlerde kıvrandım. MS Word iyidir ama mucizeler yaratamaz. Biraz neyi nasıl kullandığınızı farketseniz iyi olacak.Beğen
-
ülkücü militan 15 yıl önce Şikayet Etcem karaca'ya. ap'li başkanın konuşması kapak olmuş ki che guevveara da puro içiyo her zaman sölemişimdir faşiszm kapitalizm komünizm kardeş ideolojilerdir.ve rahmetli c.karacayı bir kez daha anıyorum o ölürken beni tekbirlerle ugurlayın demiştir yani ülkücü oluşuunun bir kanıtıdırBeğen
-
merve kacak 15 yıl önce Şikayet EtTürkçe mi bu?. Sevgili editörler, yani kendi yayınladığınız yazıyı da mı okumuyorsunuz? Metnin bütünü imla hatalarıyla dolu. bizahmet düzeltin şu hataları, göz tırmalıyor.Beğen