Kadınların gözünden 68 Kuşağı: 68'in kadınları
68'in Kadınları, Türkiye'de 60'lı yıllarda gençlik hareketlerine katılmış, 70'li, hatta 80'li yıllarda da adaletsizliklere başkaldırmayı sürdürmüş bir kuşağın mensubu...

Hatun Karay'ın kitap kritiği
Hayatı sevmek ile hayatın hakkını vermek birbirinden ayrı meseleler olmalı. Anı kitaplarını sıkça okuyabildiğimiz bugünler bunun ayırdına varabilmemizi sağlıyor. Ölümle sonlanan bu biricik hayatlarımızı ne çok sevdiğimizi ve ne kadar iyi yaşadığımızı sanarken bir de bakıyoruz ki, niceleri seslerini çıkarmadan sadece kendininkini değil başkalarınınkini de güzelleştirmek için yaşamış ve çabalamış. 68'in Kadınları işte bunun bir örneğini sunuyor bize.
KADINLARIN GÖZÜNDEN 68 KUŞAĞI
Kitap, 68 öğrenci hareketlerine katılan on altı kız öğrencinin hikâyesine yer vermiş. Türkiye'nin farklı coğrafyalarından gelen kadınların yolu üniversitenin ardından Ayşe Yazıcıoğlu'nun hazırladığı 68'in Kadınları kitabında kesişiyor. Bu kitap, sadece 68'li kadınları içeren ilk kitap. 68 kuşağı daha önce hep erkek öğrencilerin gözünden ve siyasi açıdan ele alınmıştı. Bunu kıran örnekler de son dönemde meyve vermeye başladı. Bu kitapta da sadece kadınları, siyaset dışındaki soruları cevaplarken buluyoruz.
Kitapta yer alan kadınlardan kimileri ismini duymadığımız, kimisi yakından bildiğimiz kimisi de ismini bildiğimiz ama aslında hiç tanımadığımız kadınlar. Kadınların kökenine baktığımızda genel olarak kentli ve CHP kökenli ailelerden geliyor. Aralarından ikisi mübadil, birisi Kürt, diğeri de tütün işçiliği yapan Ege'li bir ailenin kızı olarak 60'lı yılların sonunda üniversiteden içeri giriyorlar. Bu kadınlar genel olarak ailelerinin bu kadar üst düzey tahsil yapan ilk kadın fertleri. Liberal bir aile ortamından geldikleri anlaşılıyor. Dikat çeken bir diğer nokta da onlara güvenen figür olarak esas olarak babaların ön plana çıkması. Dönemin devlet okullarının seviyesi de göz önünde bulundurulduğunda çok iyi bir eğitim aldıkları gözleniyor. Ama her şeyden önemlisi, hepsi öğrenmeye aç ve dünyaya merakla bakan bir kuşak. Onlar savaş görmeden doğup büyüyen ilk nesiller. İkinci Dünya Savaşı sonrası doğan, ve Amerika'da da 'baby boom'(bebek patlaması) kuşağı olarak adlandırılan 68 kuşağı, dünya ekonomisinin iyileştiği, tüketimin kitleselleştiği, medyanın yaygınlaşmaya başladığı, kültürün küreselleştiği ellili ve altmışlı yıllarda büyüyorlar. Altmışlar aynı zamanda her şeyin büyüdüğü, dışarıya doğru açıldığı, insanların da kendi içlerinde, ailelerinden ve cemaatlerinden çıkıp birey olmaya başladığı bir on yıldır.
Savaş döneminin psikoloji altında, bu toplumsal ve ekonomik ruh ile yetişen 68'liler dünyanın her yerinde kendilerini kafalarındaki 'Neden?' 'Nasıl?' sorularını haykırırken bulurlar. Türkiye'de de durum böyle miydi diye sorarsak, Batı'ya oranla daha kısıtlı olsa da kentli insanı içine alan bir hareket ve hız vardır. Bu noktada 68'in ruhunu Amerika'da da soluma imkânı bulan Ferai Tınç ve Şule Perinçek'in röportajları okuyucuya bu konuda bilgi sunuyor.
AŞK VE DEVRİMİ BİRLEŞTİRMEK
Ancak Türkiye için şunu mutlaka belirtmek lazım ki TİP'in (Türkiye İşçi Partisi) 68 kuşağı üzerindeki katkısı yadsınamaz. Bu ortamdan 68'li kuşak önce üniversitedeki uygulamalara sonra da ülkedeki sorunlara başkaldırıyor ve sokağa çıkıyor.
Bu hareketliliğin içinde kadınların yeri neredeydi, bu kitapta ou görmek mümkün. 68 hareketinin daha çok üniversite ve öğrenci eksenli olduğu ilk zamanlarında şiddetin de az olması nedeniyle, her açıdan daha demokratik bir hareketen bahsetmek mümkün olabilir. Şiddetin arttığı dönemelrde kadınların da sayılarının ve görevlerinin niteliksel ve niceliksel olarak azaldığını görüyoruz. Füsun Özbilgen röportajında 'Eylemlerde kızlar ve erkekler karışık ve eşittik. Herkes istediği gibi hareket ediyordu' diyerek noktayı koyuyor.
Kitapta 68'li kadınların nasıl ailelerden geldiği, üniversiteye nasıl girdiği, nasıl bir ortamla karşılaştıkları, kimlerle yakın arkadaş oldukları, hapishanedeki yaşamları, 70'lerin izleri, bugünden olaylara bakışları ve iç hesaplaşmaları yer alıyor.
Dikkat çeken durumlardan biri de aşk gibi içsel konularda konuşmakta ne kadar zorlanıldığını görmek. Kadınlar kendi aralarında bile bunu dile getirmekte tutuklar. Ancak 68 hareketine katılan kimi kadınların yakın arkadaşlarının kızlardan ziyade erkekler olması ilginç bir nokta. Aşk konusunda bugün artık anneanne ya da babaanne olan 68'li kadınların açıklamaları oldukça içten. Tek eşli bir süreç geçiren 68'liler, aşkı ve devrimi birleştirmiş. Devrimci olmayan birini hayatlarına kabul etmemişler. Hatta hareket de o kadar katılaşıyor ve sahiplenici hale geliyor ki, aşklar da fraksiyona dahil oluyor!
Giyim kuşam meselesi de kitabın ilginç noktalarından biri ve bize ne kadar toplumun en aydın çevrelerini oluştursa da aslında mahalle baskısının ve otokontrolün her dönemde ne kadar güçlü olduğunu gösteriyor. Öğrenci kızların işçilerle buluşmaları da kitabın ilginç noktalarından birini oluştuyor. Özellikle sol hareketin 12 Eylül'e uzanan kısmında sol harekette kalmış olan Ferai Tınç ve Sema Bulutsuz'un anıları 68'le başlayan yolun devamını gösteriyor. Bir kadın olarak yaşananlar, 68'in naif özelliğini geride bırakıyor.
'BİR IŞIK ÇAKMASININ' YANSIMALARI
Kitabın en eğlenceli bölümlerinden birisi de farklı fraksiyonlardan kadınların buluştuğu Yıldırım Bölge Kadınlar Koğuşu. Hatta dönemin kadın lideri Behice Boran ya da yine dönemin önemli bir yazarı olan Sevgi Soysal'la buluşulan o koğuş. Sokaktan içeriye geçildiği bu noktada, kadınlar da ellerine daktilo yerine örgü şişi almaya başlıyor. Ama siyasete ara verilmiyor; hapishanede de mücadele devam ediyor. Aradan kırk iki yıl geçtikten sonra geriye dönüp bakıldığında neler görüldüğü ise röportajların sonunda yer alıyor.
Geriye dönüp baktığımızda hayatı seven kadınlar görüyoruz. Aldıkları kaliteli eğitimi kendileri için değil, toplum için kullanmayı tercih eden, farklı sınıflarla beraber olmaktan mutluluk duyan, elmanın çürük olanını kendine saklayan, hem toplumsal mücadele veren hem de evde kadın olmaktan yüksünmeyen, hatta hayatın bütününde kadınlıklarını geri plana ata, kendilerini gizleyen ama inanılmaz bir enerji ile her işe büyük bir alçakgönüllülükle soyunan kadınlar görüyoruz.
Kitabın kendisi de okunması kolay bir formata sahip. Özellikle fotoğraflar, röportajların daha rahat kavranmasını sağlıyor. Dönemin öğrenci hareketinin ne kadar naif olduğu, yaşamın kırılganlığı bu fotoğraflara da yansıyor. Bu sayede gerek metin gerekse de görsel olarak kitap kolay okunan bir sosyal tarih çalışması olarak karşımıza çıkıyor. Işıl Özgentürk'ün 68'i 'bir ışık çakması' olarak görmekte haklı bulduğumu belirtmeliyim. Hatta o ışığın, kırk yıl sonra da adından bahsettirecek kadar güçlü olduğunu söyleyebiliriz.
(Cumhuriyet Kitap)