Bir Abdülhamid efsanesi daha çöküyor

II. Abdülhamit'in tahttan indirilme sürecinde önemli dönem noktalarından birisi olan Reval toplantısının sır perdesini tarihçi Mustafa Armağan araladı. Armağan, "Reval safsatası" dedi.

Bir Abdülhamid efsanesi daha çöküyor
Bir Abdülhamid efsanesi daha çöküyor
GİRİŞ 29.06.2008 17:01 GÜNCELLEME 07.09.2017 01:01
Bu Habere 6 Yorum Yapılmış

Reval safsatası

 

 

Bir bomba tarakası gibi her tarafa yayılan bu meşum
haber, bilhassa ateşin içinde bulunan Makedonya’daki
vatanperverleri bir anda harekete geçirdi.

 

Ali Hamdi[1]

 

 

 

 

 

Tam yüz yıl önce bugünlerde Balkanlarda olağandışı bir hareketlilik yaşanıyordu. O tarihlerde Rusya sınırları içinde bulunan bugünkü Estonya’nın Reval şehrinde bir araya gelen İngiltere Kralı VII. Edward ile Rus Çarı II. Nikola arasında Makedonya’nın, hatta Osmanlı Devleti topraklarının paylaşıldığına dair haberler “bir kısım” dış basında boy göstermekte ve dedikodusu bile “Hamidiye” rejimine nicedir diş bileyen İttihatçıları acilen harekete geçmeye zorlamaktaydı.

Buna göre güya Karadeniz ve Boğazlar Rusya’ya bırakılıyor, Balkanlarda Slav birliği kabul ediliyor, Romanya Rusya’nın nüfuz mıntıkasına giriyor, buna mukabil Mısır, Sudan ve Basra körfezine kadar Irak İngiltere’nin oluyor, Trablusgarp İtalya’ya veriliyor, Fransa ise Suriye ile Lübnan’ı alıyormuş.

Bu türden dedikodular o kadar büyütülmüş ve yaygınlaşmıştır ki, Makedonya’da haberi alan Resneli Niyazi’nin gözlerine tam üç gece uyku girmemişti. Bir kaynağın verdiği bilgilere bakılırsa, haber onu “çılgına çevirmişti”.[2]

Neden acaba? Birazdan anlayacağız bunu. Ancak şimdi Meşrutiyet’in ilanına giden yolun kırılma noktasını tekil eden bu haberin doğru olup olmadığını sorgulamamız gerekiyor.

Bir kere, konu üzerinde Tarih ve Toplum dergisindeki öncü makalesiyle[3] yol açan Orhan Koloğlu’nun dediği gibi, hadi Çar belki kendi kafasından böyle bir oldu bittiye girişebilirdi ama Kralın, hükümetçe onaylanmadan bu derece hayati önemde bir siyasî kararı alması, alsa da uygulatabilmesi çok zayıf bir ihtimaldi. Kaldı ki, Kral VII. Edward, Reval’e Başbakan ve Dışişleri Bakanı’nı yanına almadan ordu müfettişi ve müsteşarlarıyla vs. gitmişti. Yani “Kral Edward’ın yanındaki uzmanlar arasında siyasal karar verecek nitelikte kimsenin bulunmaması bu açıdan önem taşıyordu.”

İki. Görüşme, uzun zamandır zeminini Fransa’nın döşemekte olduğu bir Antant’ın (İtilafın) son halkasıydı. 1870’de Sedan’da Almanya karşısında yerle bir olan Fransa, Almanya’yı bu birliğin dışında tutabilir ve kin tuttuğu rakibini bir çember içine alabilirse kendisini güvencede hissedecekti. Dolayısıyla hedef, Osmanlı değil, Almanya idi.[4]

Reval görüşmesinin bir başka sebebi ise uzun zamandır Rusya ile yakınlaşmakta olan Avusturya’ya Abdülhamid’in ustaca attığı kancadır. Uzun zamandır istedikleri Sancak demiryolu imtiyazını vererek Avusturya’yı tarafsız kalmaya zorlayan Abdülhamid’in bu adımı Rusya’yı karıştırmış, İngiliz ve Fransızların Almanya’yı yalnız bırakma ve Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nu yanlarına çekme girişimlerine ve Makedonya sorununda adli reform isteme çabalarına darbe indirmişti.[5] Reval’den sızan haberlere bakılırsa Almanların Rusya ile yakınlaşma çabaları İngiltere ve Fransa tarafından bitirilmiş görünüyordu.

İşte Avusturya ve Alman basınında, Reval buluşmasının gizli gündeminin Makedonya’nın ve Osmanlı Devleti’nin paylaşılması şeklinde yansıtılmasını masumca bir girişim olarak değerlendirmek için İttihatçılar kadar saf olmak gerekiyordu. Burada düpedüz bir istihbarat savaşının içine düşmüştük ve Türkiye kamuoyunu herkes kendi açısından ifsat etmekle meşguldü. Koloğlu, Alman ve Viyana basınından alıntılarla gazetelerin, Reval’de ekonomik çıkar ve saygınlıklarının nasıl yara aldığı ve bir anti-Alman cephenin oluşturulmakta olduğu ısrarının altını çiziyor.

Halbuki Reval tutanakları yayınlandığında görüldü ki, Kral-Çar görüşmelerinde ayrıntıya girilmemiş, dostluk mesajları verilmiş, Almanya ile ilişkiler, bir de Baltık-Kuzey Denizi sorunları ele alınmıştı. Ayrıntılar müsteşarlar düzeyinde ele alınmakla birlikte Sir Hardinge’in tuttuğu zabıtlardan Makedonya sorununun tartışıldığını, bir formül arandığını fakat karara varılamadığını görürüz. Bundan sonra İran, Afganistan, Girit, Avusturya’ya verilen demiryolu imtiyazı gibi konular görüşülmüştür.

Yani zabıtlarda Makedonya ve Osmanlı topraklarının paylaşılacağına dair bir “anlaşma” asla yoktur. Rusya, İngiltere’yi kendi çizgisine çekmeye çalışmışsa da, İngiltere hiçbir vaatte bulunmadan görüşleri dinlemekle yetinmiştir! Bu kadar.

Bu kadar mı? Değil henüz. Asıl sarsıcı bilgi bundan sonra.

Peki işin aslı buydu da, İttihatçılar neden birdenbire celallendiler Reval’i duyunca? Onun cevabını, Koloğlu’nun, Times’ın Viyana muhabiri Steed’in kitabından yaptığı bir alıntıda buluyoruz. Beraber okuyalım:

 

 

 

Almanya ve Avusturya-Macaristan’ın Alman Yahudisi basını, Çar ile Kral Edward’ın görüşmesini statükoya (mevcut duruma) karşı bir komplo olarak nitelemeyi ve burada Padişah’ın hükümranlığına ve toprakları üzerindeki otoritesine karşı bir saldırı şeklinde görmeyi tercih ettiler. Selanik ve Makedonya’nın Abdülhamid karşıtı Genç Türk suikastçılarına toplanma yeri hizmeti gören BÜTÜN ÖZEL MASON LOCALARINDA Reval buluşmasının Avusturya-Alman versiyonu yayıldı ve Osmanlı İmparatorluğu’nu tehdit eden felakete karşı hazırladıkları eylemi hızlandırmaları öğütlendi.

 

 

 

 

 

Demek ki neymiş? Birincisi, İttihatçılarımızın kafası, güvenli diye toplandıkları Mason localarında bir güzel yıkanıyormuş. İkincisi, çoğu Reval’i yabancı gazetelerden ve Makedonya’daki konsolosluklardan öğreniyorlarmış. Bir de aralarına karışan ajanların faaliyetini sayarsanız tablo aşağı yukarı tamamlanır.

İşte 3 gece uykusuz kaldıktan sonra 3 Temmuz 1908 günü tabur kasasındaki paraları ‘ödünç’ alarak dağa çıkan Niyazi Bey’i günlerdir uykusuz bırakan haber böyle bir dezenformasyonun eseriydi. Zaten o sırada Makedonya Mali Komisyonu’nun Fransız delegesi M. Steeg İttihatçıların Makedonya’nın ıslahatıyla değil, Abdülhamid rejiminin devrilmesiyle ilgilendiklerini söylerken[6] bize bir ipucu uzatıyordu aslında: İttihatçıları ateşleyen asıl neden dışarıda değil, içerideydi.

Tam da Reval görüşmelerinin gerçekleştiği günlerde Abdülhamid’in hafiyeleri bu gizli cemiyetin şifresini çözmüşler ve merkeze doğru hızla ilerliyorlardı. Muhtemelen birkaç gün sonra cemiyet deşifre edilecek ve seri tutuklamalar başlayacaktı.[7] (Niyazi Bey’in hatıratında Selanik’e gelen bu ‘müfsidler’den nefretle bahsetmesi boşuna değil.[8] Nitekim Manastır’da bulunan ve Sarayın hafiyesi olan Alay Müftüsü, Niyazi ve arkadaşlarının ihtilalci çalışmalarını öğrenmiş bulunuyordu.[9]) Ya yakayı ele verecekler ya da dağa çıkacaklar ve ‘hürriyet’ isteyeceklerdi. Hürriyet istiyorlardı zira hürriyet gelirse hafiyelik bitecek ve müthiş takipten yakayı sıyıracaklardı.

Reval bahaneydi yani…

Son olarak bu bahsi siyasî tarihçiliğimizin pirlerinden Ahmet Şükrü Esmer’in yorumuyla kapatalım. Düşünün ki bu yorum, bundan tam 64 yıl önce yapılmıştı ve biz hala aynı şeyleri tekrarlamaya bayılmaktayız:

 

 

 

Reval mülâkatının tarihimizde hususi bir ehemmiyeti vardır… (B)u mülâkat 1908 meşrutiyetini tacil etmiştir. O zamanki hadiseleri hatırlıyanlar bu ziyaretin ne elîm bir tesir bıraktığını bilirler. Mülâkatın memleketin taksimi maksadını istihdaf etmekte olduğu zannedilmişti. Esasen uzun bir müddetenberi gizli faaliyette bulunan meşrutiyet taraftarları bu mülâkat üzerine, inkılâp hareketini daha ziyade tehire imkân olmadığı kanaatine varmışlar ve Rumelide Abdülhamit Hükûmeti idaresine karşı kıyam etmişlerdir.

 

 

Makedonyada ıslahat projesi etrafında fikir teatisinden ibaret olduğu İngilizler tarafından işae edilen bu mülâkat Osmanlı İmparatorluğu kadar da Almanyada endişe uyandırmıştı. Revalde çok geniş ve şümullü bir itilaf aktedildiğinden Almanlar korkmuşlardı. Bulow, Rusyadan bu mülâkatın manasını sordu. İzvolski. Alman menfaatlerine mugayir hiçbir gizli veyahut alenî ittifak olmadığını söyledi…

 

 

(B)u mülâkat İngiltere ve Rusya arasındaki münasebetleri takviye etti. Almanyayı şüpheye düşürdü ve Osmanlı İmparatorluğunda öyle endişe tevlit etti ki, nihayet

 

 

Abdülhamit idaresine vurulan bir darbe ile Meşrutiyet ilân edildi.[10]

 

 

 

 

 

 

 

 

[1] Ali Hamdi, “Fedai Âtıf Bey ve Şemsi Paşanın katli”, Resimli Tarih Mecmuası, Sayı: 65, Mayıs 1955, s. 3829.

[2] Galib Vardar (Anlatan), İttihâd ve Terakkî İçinde Dönenler, (Yazan: Samih Nafiz Tansu), İstanbul 2003, Yeni Zamanlar Yayıncılık, s. 85.

[3] Orhan Koloğlu, “Reval’de Osmanlı Devleti gerçekten paylaşıldı mı?”, Tarih ve Toplum, Sayı: 24, Aralık 1985, s. 16-19. Buna rağmen yeni yayınlarda hâlâ eski teranenin devam ettiği bazı örnekler de yok değil. Bkz. François Georgeon, Sultan Abdülhamid, Çeviren: Ali Berktay, İstanbul 2006, Homer Kitabevi, s. 455-456. (“İngiltere kralı ile Rus çarı iki imparatorluk arasında askıda kalan, özellikle de toprak paylaşımıyla ilişkili sorunları ele almışlardır. Osmanlı kamuoyu, iki devletin Balkanlar’da kalmış son Osmanlı topraklarını da aralarında paylaşıp Makedonya sorununu nihai bir çözüme kavuşturma kararı aldığına inanmaktadır. Makedonya’daki Jön Türkler de bu tahlili yapmaktadır; bu nedenle acilen harekete geçmek gereklidir…”) Vahid Çabuk ise bu yazıda eleştirdiğimiz Reval’de Makedonya ıslahatından bahsedildiğini kabul etmekle birlikte Jön Türklerin onu bir “yaygara” haline getirdiklerine inanır. Bkz. Osmanlı Siyasi Tarihinde Sultan II. Abdülhamid Han, İstanbul tarihsiz, Emre Yayınları, s. 192. İlber Ortaylı ise Reval’in Osmanlı’nın [Makedonya’nın değil- M. A. ] paylaşılması değilse bile, “paylaşma için bir başlangıç” olduğu kanaatindedir. Bkz. Osmanlı İmparatorluğu’nda Alman Nüfuzu, İstanbul 1998, İletişim Yayınları, s. 124. Aykut Kansu ise Reval’de Osmanlı’nın değil, Makedonya’nın paylaşılması işinin kotarıldığına inanır. Bkz. 1908 Devrimi, 2. baskı, İstanbul 2001, İletişim Yayınları, s. 117-122. Akdes Nimet Kurat ise Reval görüşmelerindeki Makedonya reformu meselesine ‘iddia’ olarak bakmıştır. Bkz. Türkiye ve Rusya: XVIII. Yüzyıl Sonundan Kurtuluş Savaşına Kadar Türk-Rus İlişkileri (1789-1919), s. 140. İttihat ve Terakki üzerine en güvenilir kaynaklardan biri olan Ahmet Bedevi Kuran nedense Reval görüşmesi üzerinde bir cümleden fazla durmamıştır. Bkz. İnkılâp Tarihimiz ve İttihad ve Terakki, İstanbul 1948, Tan Matbaası, s. 244. (“…İngiltere Kıralı ile Rus Çarının 9-6-1908 de yaptıkları Reval mülâkatı bu fedakârlıkların faaliyetini artırmış ve kendilerini kat’i bir netice istihsaline mecbur kılmıştı.”)

[4] Meraklılara kısaca H. A. L. Fisher’in A History of Europe: From the Beginning of the 18th Cemtury to 1937 adlı Avrupa tarihine (London 1949, Eyre & Spottiswoode, cilt 2, sayfa 1084 vd.) ve William Kay Wallace’ın Thirty Years of Modern History adlı eserine (London 1926, George Allen & Unwin Ltd.-New York: Macmillan Company, s. 48-50) bakmalarını öneririm.

 

 

[5] B. Ignatyev, “XIX. yüzyıl sonu ile XX. yüzyıl başında Rus-Türk ilişkileri (Gerçekleşmeyen yakınlaşma tasarıları)”, Türk-Rus İlişkilerinde 500. Yıl, 1491-1992, Ankara, 12-14 Aralık 1992, Ankara 1999, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 156. İmtiyazın veriliş tarihi 4 Şubat 1908’dir.  Bkz. F. R. Bridge, “Habsburg monarşisi ve Osmanlı İmparatorluğu, 1900-1918”, Editör: Marian Kent, Osmanlı İmparatorluğu’nun Sonu ve Büyük Güçler, Çeviren: Ahmet Fethi, İstanbul 1999, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s. 42. Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, cilt V, Ankara 1998, Türk Tarih Kurumu Yayınları, s. 25. Mabeyn Kâtibi Tahsin Paşa Sultan II. Abdülhamid’in de Reval’deki görüşmeden bir hayli kuşkulandığını ve Rusya Sefiri’nden izahat istediğini yazmaktadır. Sefir kendisine görüşmenin Tibet arazisi üzerine olduğunu söyleyerek önemsizmiş gibi göstermeye çalışmıştı. (Oysa Tibet konusu bir yıl önceki İngiltere-Rusya görüşmelerinde karara bağlanmıştı.) Geniş bilgi için bkz. Tahsin Paşa’nın Yıldız Hatıraları: Sultan Abdülhamid, İstanbul 1999, Boğaziçi Yayınları, s. 350-351. 

[6] Feroz Ahmad, İttihat ve Terakki, 1908-1914, Çeviren: Nuran Yavuz, 6. baskı, İstanbul 2004, Kaynak Yayınları, s. 17-18.

[7] Fikret Adanır, Makedonya Sorunu, Çeviren: İhsan Catay, İstanbul 2001, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, s. 265-266.

[8] Hâtırât-ı Niyâzi, s. 83.

[9] Sina Akşin, 100 Soruda Jön Türkler ve İttihat ve Terakki, İstanbul 1980, Gerçek Yayınevi, s. 73.

[10] A. Şükrü Esmer, Siyasi Tarih, İstanbul 1944, Maarif Matbaası, s. 332. Başlıkta geçen “Reval safasatası” deyimi, İsmail Hami Danişmend’e aittir. Bkz. İzahlı Osmanlı Tarihi Kronolojisi, cilt 4, İstanbul 1961, Türkiye Yayınevi, s. 355-356. Yılmaz Öztuna da “Reval mülâkatının zabıtları artık yayınlanmıştır ve bu zabıtlarda Türkiye’nin paylaşılması üzerinde bir tek kelime yoktur” diyerek onun İttihadcılar tarafından bir propaganda aracı olarak kullanıldığını belirtir (Büyük Türkiye Tarihi, cilt 7, İstanbul 1978, Ötüken Yayınevi, s. 216).  

YORUMLAR 6
  • hasibe şahbaz 5 yıl önce Şikayet Et
    şu anda abdülhamit dizisinde tam da bu konu işlenirken bu makale ilaç gibi geldi.altta yazan yayınları da mutlaka okumaya çalışıcam.
    Cevapla
  • ismail ocak 15 yıl önce Şikayet Et
    Karşılaştırma. Ne yani koca Abdülhamit ile Başbakanımı karşılaştıyosun? Bence biri gelmiş en büyük liderlerden, diğeri ise sıradan bir lider...
    Cevapla
  • yunus adede 15 yıl önce Şikayet Et
    ---------------. tarih bir kez daha tekerrür ediyor...
    Cevapla
  • Metin Yazar 15 yıl önce Şikayet Et
    İsyankâr Mason kuklaları. Masonlar bizim saftirik İttihatcılarımızı Reval'deki toplantının Osmanlının parçalanması için yapılan bir toplantı olduğuna inandırmışlar. Abdülhamid'e düşman olan ittihadcıların eline bir koz daha geçmiş.Allah bilir Abdülhamid'e "Vatan topraklarını satan hain" de demişlerdir.Masonlar Abdülhamid'i yıpratmak için hiç bir fırsatı kaçırmamışlar.Toplantının amacının Almanya ve Avusturya-Macaristan için olduğunu nasıl da gizlemişler. "Vatan,Millet" diye bar bar bağıranlardan hep korktum.Çünkü kullanılıyorlar
    Cevapla
  • MURAT AŞÇI 15 yıl önce Şikayet Et
    albülhamit. istibdatçı olarak bilinen abdülhamit o dönemin şairleri tarafından ağır eleştirilere uğramıştır örneğin tevfk fkret ermeni suikastçiye övgüler yağdıran şiiri vardır fakat o herşeyi vatanı için yapmıştır o karışık dönemde izlediği akıllı siyasetle 30 yıl boyunca toprak kaybetmemiş eğitim alannda büyük hzmetler yapmıştır sanki aynı senaryolar bugünde tekrarlanıyor gbi aydın dediğimz insanlar başbakanın irtica suçlamasyla sonunu getirmek istiyor inş sonumuz osmanlıya benzemez allah antiislamcılara imkanvrmsn
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Türk havacılığının altın çağı! TEBER Güdüm Kiti atış testi!
Keskin nişancı Gazze'de işgalci İsrail askerini böyle öldürdü