Ahmet Arvasi'nin Şiir Alemi

Seyyit Ahmet Arvasi’nin bütün eserlerini bir dizi olarak yayımlayan Bilge Oğuz onun şair yönünü de bu vesile ile bir kez daha gündeme getirmiş oldu. M. Nuri Yardım, onun şiirlerine dair şunları yazdı:

Ahmet Arvasi'nin Şiir Alemi
Ahmet Arvasi'nin Şiir Alemi
GİRİŞ 27.01.2009 11:55 GÜNCELLEME 27.01.2009 11:55
Bu Habere 4 Yorum Yapılmış

Mehmet Nuri Yardım'ın köşe yazısı

Bazı edebiyatçılar sadece nesirleriyle gündeme geliyor, hâlbuki kaleme aldıkları güzel şiirleri vardır. Kimi şairler de nesir taraflarıyla ihmal edilirler. Ahmet Arvasi de diğer bir çok fikir adamı gibi sanatkâr yönü, şairliği fark edilememiş bir aydınımızdır. Edebiyat Sanat ve Kültür Araştırmaları Derneği’nin 27 Aralık 2008 tarihinde Beyazıt Devlet Kütüphanesi’nde düzenlediği “Vefatının 20. Yılında Ahmet Arvasi” toplantısında Olcay Yazıcı, Mahmut Çetin ve Hüdavendigâr Onur’u dinledik. Bize Arvasi’nin fikir dünyasını anlattılar. Keşke bir konuşmacı da onun sadece şairliğini ele ele alsaydı.

Bilgeoğuz Yayınları hayırlı bir hizmette bulunarak S. Ahmet Arvasi’nin bütün eserlerini bir dizi olarak yayımladı. İlm-i Hâl, Eğitim Sosyolojisi, Doğu Anadolu Gerçeği, Hasbihal (I- V), Türk İslâm Ülküsü (I-III), Şiirlerim...

Arvasi’nin düşünce hayatımızdaki önemli yeri biliniyor. Ama ben bu yazımda onun sanatkâr tarafı ve elbetteki şairliği üzerinde, yani şiirlerinden meydana gelen Şiirlerim kitabı üzerinde duracağım. Şairimizin 100 sayfalık bu ince fakat süzülmüş kitabı birbirinden güzel şiirlerle dolu. Bilmiyorum, bugüne kadar Arvasi’nin şairliği üzerinde duran oldu mu? Edebiyat sanat dergilerinde şiirleri hakkında yazılar yazıldı mı? Sanmıyorum. En azından ben görmedim.

Şairimiz “Takdim”inde şairlik mâcerasını şöyle anlatıyor:

“Vaktiyle şairliğe özenmiş ve yazdıklarımı Sır adını verdiğim bir kitapçıkta toplamıştım. O zaman, Ahmet Cezzar Arvasi imzasını kullanıyordum. 1955 yılında, daha yirmi üç yaşında bir delikanlı iken yayınladığım ve mürettip hataları ile dolu bu kitapçığımı, her nedense hiç sevemedim ve âdeta şairliğe küstüm. Kendimi, fikrî çalışmalara verdim.

Mesleğim icabı, gençliğin meseleleri ve buhranları ile birlikte yaşıyordum ve her gün onların yüzlerce sorusuna muhatap oluyordum. Gençler, Batılılaşma hastalığına yakalanmış bir cemiyetin bütün ıstıraplarını kafalarında ve vicdanlarında taşıyorlardı. Onların millî ve mukaddes konulardaki şüpheleri, arayışları ve çırpınışları ister istemez bana da bulaşıyor ve beni gece gündüz meşgul ediyordu. İşte bu çetin dönemde Kendini Arayan İnsan, İnsan ve İnsan Ötesi, Türk- İslâm Ülküsü, İlm-i Hâl gibi kitaplarımı yazdım. Böylece hem onlara, hem kendime yardım etmek istedim.

Daha sonra, yıllar önce yazdığım şiirlerimi,tekrar gözden geçirmek ihtiyacını duydum. Böylece, bu dosya meydana geldi. Kim bilir, belki, bir gün onları, yeniden yayınlamak ihtiyacını da duyabilirim. Yahut, birileri çıkıp bunu yapabilir. Yahut, çocuklarım için bir hatıra olabilir.

Şiirlerimi, yazılış tarihlerine göre sıralamaya çalıştım. Her nedense bu tasnif biçimi, bana güzel göründü.” 1

Merhum Ahmet Arvasi kitabı kendine özgü ve çok anlamlı bir şekilde bölmüş. Hayatının farklı dönemlerinde kaleme aldığı şiirleri bir araya getirmiş. Bu bölümler şairin 1948’de kaleme aldığı “onaltı yaş şiirleri”nden başlıyor vefatına kadar devam ediyor. Onun 16 yaşında kaleme ilk şiirlerden biri olan “Ne Gam”, iyi bir başlangıç sayılabilir. 

Ne gam, varsın dizlerim koşa koşa yorulsun,
Saadetin,  dâvanın, gerçek aşkın peşinde...
Boş hayaller kül olup rüzgârlarda savrulsun,
Yaban gülleri gibi solsun çöl güneşinde.

Şairin bu yaşlarda yazdığı “Hazan Bahçesi”, “Akşamdan Sonra” ve “Sonbaharda” gibi ilk şiirleri bile, onun nasıl bir duygu ikliminden beslendiğini gösteriyor.

Şiir seyrine devam ediyoruz. Kitap boyunca hamasî şiirler kadar his yönü ağır metinler de etkisini gösteriyor. Henüz 17 yaşındaki bir delikanlının “Özleyiş” şiiri, ecdadına âşık bir delikanlının eski muhteşem çağlara olan hasretini dile getiriyor:

Tuna neden köpürmüş, Kırım neden inliyor?
Nerde parlayan kılıç, nerde o akıncı ced?
Şimdi Hazar uzaktan feryadımı dinliyor,
Ayrıldı mı Kafkaslar yurdumdan ilelebed?

Kıbrıs’ın ayrılışı derd oldu içimizde,
Barbaros’un sesini kaybettik Akdeniz’de,
Adalar yabancı da, dinmez derleri bizde,
Balkan’ımız vatandan ayrıldı mı nihayet?

Kitap boyunca hazanla, hüzünle sık sık karşılaşıyoruz. Ayrılık duyguları arada bir önümüze çıkar ve bizi etkiler. Bir melâl kâinatındayız âdeta. Şairimiz de bu hissi son derece başarılı bir şekilde verir. İşte “Hazan” şiiri de onlardan biridir. 

İklim,  darmadağın etmiş mevsimi,
Garip bir şairin odası gibi.

Ruhun dinlendiği mevsim yıkılmış,
Kuşların dağılan yuvası gibi.
Ne hisler gizlidir bu hissizlikte,
Toprağın Allah’a duası gibi.

Serbest vezinle de yazmış bulunan şairimiz daha çok hece vezninde karar kılmış. Bu veznin hakkını da vermiş adamakıllı. İnsanın en güzel çağlarından birisi de 19 yaşıdır şüphesiz. Gençliğin en anlamlı ve kalıcı devridir bu zamanlar. Ahmet Arvasi’nin uzun metinlerinin yanı sıra kısa şiirleri de çoktur. Şairin 1951’de bizlere armağan olarak bıraktığı “Şiirim” kıtasında âdeta iç dünyasını ele verir:

Mustarip kalbimin hür deryasında,
Çırpınır, dövünür hislerini benim.
Kalemin can verir bir damlasında,
Kesilir hıçkırık seslerim benim. 

Sanırım 1950’li yıllar Arvasi’nin Necip Fazıl’ın kuvvetli bir şekilde etkisinde kaldığı dönemdir. Çünkü bazı mısralar bize Çile’yi hatırlatmaktadır. “Fırtına ve Gece” bu hoş şiirlerden biri:

Kararmış bulutlar, rüzgâr kudurmuş,
Üstüme kâinat çökecek gibi.
Karanlıkta biri gizlenip durmuş,
Arkamdan tetiği çekecek gibi.

Rüzgârın kabaran bu uğultusu,
Evin çatısını sökecek gibi.
Benim için her şey kurmuş bir pusu,
Bir yumruk camları dökecek gibi.  

Şairin “Dâva” gibi tezli şiirleri var. O bu havadaki şiirlerinde daha çok düşünce dünyasını aksettirir. Fakat bu tarz ideolojik yönü ağır basan şiirlerinde ister istemez sanat kaygısının azaldığını görüyoruz. Ancak kısa da olsa bazı şiirleri  vardır ki, bunlarda maveradan esintiler çevremizi sarıverir:

Susuzum, yandı ruhum,
Bilmem kaç yıldan beri?
Tâ kalbimden mecruhum,
Bilmem kaç yıldan beri?

Maddi asrın ordusu,
Pınarda kurdu pusu,
Hasretim bir yudum su,
Bilmem kaç yıldan beri?


Arvasi’nin bazı şiirlerini, üstat Necip Fazıl’ın dünyasından ilham alarak yazdığını belirtmiştik. Doğru. Bu zaten genç şairlerin kaçınamayacakları bir özel dönemdir. Taklit devri de diyebiliriz bir bakıma. Aslolan bu taklidin iyi yapılabilmesi, ardından şairin kendi üslûbunu bulmasıdır. Meselâ “Fırtına ve Gece” bu başarılı şiirlerindendir:

Yıldızsız bir gece!.. Rüzgâr kudurmuş!..
Gökyüzü, üstüme çökecek gibi.
Karanlıkta biri gizlenip durmuş,
Arkamdan tetiği çekecek gibi.

İnmiş yere, göğün gizli ordusu.
Sarılmış her yanım, kurulmuş pusu...
Gecenin kabaran bu uğultusu,
Evin çatısını sökecek gibi.

Gökyüzünde şimşek, ateş ve alev,
Yeryüzünde bir ben, bir de kerpiç ev.
Soluyup uluyor, dışarda bir dev.
Bir yumruk camları dökecek gibi.

Ahmet Arvasi, 1952 yılında henüz 20 yaşındadır. Bu genç yaşında bile olgun bir ruh haline sahiptir. Meselâ onun “Mevlâna Celâleddin’in Dergâhında” hissettikleri, bizi de farklı âlemlere taşır: 

Ruhun öksüzlüğünü anlamıştım yasından,
Neden yıllardan beri gelmedim dergâhına?
Kimseler anlamazdı gönlümün sevdasından,
Neden yıllardan beri gelmedim dergâhına?

Şaşırmış ruhlarımız zamanın gecesinde,
Tarihler gizli kalmış zaman bilmecesinde,
Yokluğu hissetmiştim küfrün ilk hecesinden,
Neden yıllardan beri gelmedim dergâhına?

Şairimiz şiirlerinde farklı temalar kullanır. Gurbetten  tabiata, dinî şiirlerden düşünce metinlerine kadar bir çok konu bu kitapta yer buluyor. Tabii yaşın ilerlemesiyle birlikte şiirin de olgunlaştığını fark ediyoruz. Şairin 1983’te “ellibir yaş” şiirleri arasında yer alan kıt’a, minik boyutuyla bize çok geniş ufuklar açıyor. Arvasi, nefis Türkçesiyle yaradanına sığınır, en yüceye iltica eder:

Bir kuyu ki, yoktur dibi,
Zaman, mekân hayal gibi,
Sen, bu mülkün tek sahibi,
Beni terkeyleme n’olur? 

Ahmet Arvasi sadece farklı konularda yazmış bir şair değildir. Farklı edebiyat sahalarında da kalem oynatabilmiş bir sanatkârdır. Lirik şiirleri kadar hamasi eserleri vardır. Tabiat tasvirleri kadar metafizik derinliği olan çalışmaları da bulunuyor. “Koşma”sında ise halk edebiyatımızın enginliklerini müşahede ederiz:

Bahra geldi, açtı güller,
Yaprak bana gel gel dedi.
Bulandı deryalar, göller,
Irmak bana gel gel dedi.

Kabuktan ermeli öze,
Can kurban manâlı söze,
Aldırma sen kaşa, göze.
Dudak bana gel gel dedi.

Ecel bakmaz saça, başa,
Aldırmaz oğlu, kardaşa,
Eriştim ben de bir yaşa,
Toprak bana gel gel dedi.

Son şiirlerini 1985’te edebiyatımıza kazandıran Arvasi bunları “elliüç yaş” şiirleri sınıfına  dahil eder. Ve artık bu metinlerde ömrün olgunluk dönemi ürünlerini görürüz. Ahmet Arvasi “Dünya” şiirinde hayatı anlamada ve insan ömrünü kavramada bize derin düşünüşler, ince hisler ve naif dokunuşlar sunuyor. Bütün eserlerini incelediğimizde onun temel amacının, bütün gayretinin “imanlı bir gençlik” yetiştirmek olduğunu görüyoruz. Asıl hedefi manevi dünyası sağlam bir gençliktir. Okumuş, araştırmış, kafa yormuş ve ortaya birbirinden mükemmel eserler koymuş olan bu münevver, şiirlerinde de aynı ideale hizmet etmiş, bize “biz”i, bize medeniyetimizi anlatmıştır. Dolayısıyla onun şiirini nesrinden ayrı düşünmek mümkün değildir. İşte şairin “Dünya”sı bir bakıma onun şiir anlayışını bütün berraklığıyla zihinlere sunmaktadır.

Bu şiir Ahmet Arvasi’nin dünya görüşünü anlamamıza katkıda bulunmaktadır. Öyleyse değerli mütefekkir merhum Ahmet Arvasi’nin şiir dünyasına ayırdığımız bu yazıyı yine onun sözünü ettiğimiz şiiriyle taçlandıralım: 

İşte gördük seni dünya,
Ne gerçeksin, ne de rüya,
Bir resim çizilmiş suya,
Sahte ışık, sahte boya...

Ah çocuklar, ah bebekler!..
Gonca halinde çiçekler!...
Kanatlanmış  kelebelekler,
Uçamadı doya doya.

Ötelerden ne haber var?
Kim demiş hayat bu kadar?
Mezarlarında yatanlar,
Hayat sürmüş bitmiş güyâ!

Bak yağmura, bak şu suya,
Dağı, taşı oya oya,
Öteleri duya duya,
Akıp gidiyor deryaya.

Madde, mânâya anahtar,
Fena, bekaya anahtar,
Toprak, semâya anahtar,
Açar kapıyı Mevlâ’ya

(www.sanatalemi.net)

 
YORUMLAR 4
  • yasin sarıhan 16 yıl önce Şikayet Et
    Tahir bey... haklısınız, isimleri karıştırmışım sanırım.. vefatının 20. yılı diyor ayrıca, buradan da anlayamamışım. Düzeltmeniz için teşekkürler
    Cevapla
  • burak demir 16 yıl önce Şikayet Et
    tahir abim. sayın hocamız seyyid ahmet arvasi abdulhakim arvasi hazretleri'nin oğludur...ara sıra böyle bir karışıklık oluyor ama üstad necip fazıl ın hocalarınadn birisi de ahmet arvasi hocamızdır...kendisinin vatana millete yaptığı hizmetleri birkez daha rahmetle anıyoruz...
    Cevapla
  • Tahir Giritli 16 yıl önce Şikayet Et
    sayın yasin sarıhan. benmi karıştırıyorum NFK nın mürşidi abdülhakim ARVASİ idi diye biliyorum ama....?
    Cevapla
  • yasin sarıhan 16 yıl önce Şikayet Et
    Allah rahmet eylesin... Üstad NFK'nın şereflenmesinde büyük payı vardı
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Fransa'dan 'Filistin' kararı! Macron duyurdu
SON DAKİKA: Türkiye orman şehitlerini uğurluyor: 4 ilde aynı anda tören