Erbakan'ın başbakanlığına şaşıyor

28 Şubat’ta tankların 'rot balans ayarı' için yürütüldüğü Sincan’ın eski belediye başkanı Bekir Yıldız, “Erbakan’ı nasıl başbakan yaptıklarına şaşıyorum.” diyor.

Erbakan'ın başbakanlığına şaşıyor
Erbakan'ın başbakanlığına şaşıyor
GİRİŞ 20.02.2007 06:55 GÜNCELLEME 20.02.2007 06:55

Nursel Dilek'in haberi


28 Şubat’ı tetikleyen olaylardan biri Kudüs Gecesi; sürecin en önemli aktörlerinden biri ise Sincan eski Belediye Başkanı Bekir Yıldız’dı. 31 Ocak 1997’de düzenlenen Kudüs Gecesi’nin ardından Sincan’da yürütülen tanklar ‘balans ayarı’ yaptı; Bekir Yıldız da görevinden alındı.


2001 yılına kadar hapis ve kaçışlarla dolu bir hayat yaşadı. Şimdilerde Çankaya’da halı saha işletmeciliği ve müteahhitlik yapan eski başkan, hâlâ Sincan’da oturuyor. Siyasete dönmeyi düşünmüyor Bekir Yıldız. Kudüs Gecesi’nin dönemin konjonktüründe işlenen bir hata olduğunu dile getiren Yıldız, yine de pişman olmadığını vurguluyor ısrarla.


28 Şubat’la toplumun değiştirilmek istendiğine dikkat çekerek, “28 Şubat’ta dolaylı veya doğrudan yer alanların kamu vicdanında yeri yoktur.” diyor.

-‘Kudüs Gecesi’ gibi bir gece düzenlemek kimin fikriydi?

Çeçenistan ve Bosna’yla ilgili de gece düzenlemiştik zaten. Bunlardan sadece biriydi Kudüs Gecesi. Birçok sivil toplum kuruluşu ve parti tarafından da çoğu yerde destek amaçlı, o insanların acılarını paylaşmak adına böyle geceler düzenleniyordu.

-Peki sizinki neden bu kadar ön plana çıktı?

Bunun tek bir sebebi vardı. O da Refah Partisi’nin (RP) o gün iktidarda oluşuydu. Kaldı ki işin en garip tarafı, bundan bir yıl önce Cumhurbaşkanı Sezer de, Başbakan Erdoğan da, “Lübnan Hizbullah’ı yalnızlaştırılmamalı” diye cümleler kullandılar. Ama maalesef bize verilen ceza da Lübnan Hizbullah’ıyla ilgiliydi.

ARKADAŞLAR SAMİMİ DEĞİLDİ, İÇERİKTEN HABERSİZDİM

-Bu gecenin Kudüs Günü’ne denk gelmesi insanları bu kadar rahatsız etmiş olabilir mi?

O günün Kudüs Günü olduğunu bilmiyordum. Bunu bana Hulki Cevizoğlu, programına davet ettiğinde söyledi, çok şaşırdım.

-Organizasyonu yapan da mı bilmiyordu?

Kuvvetle muhtemel o biliyordu. Herhalde tesadüf değildir. Aslında en çok üzüldüğüm konu, bizimle çalışan arkadaşların samimi olmamasıydı. Bana bu söylenseydi bu geceyi yapmayalım veya yapalım diye karar verebilirdim.

-O günün Kudüs Günü olduğunu bildiğinizi varsayalım…

İnandıklarında gözünü kırpan biri değilim. O günkü konjonktürde umursamazdım diye düşünüyorum; ama bana neden söylenmediğini de bilemiyorum.

-İranlılarla nasıl temas kurdunuz?

O geceye sadece İran büyükelçisi değil, Filistin ve Lübnan büyükelçileri de davet edilmişti. Ancak sadece İran büyükelçisi geldi. Davetlileri de zaten bizim eğitim-kültür dairesindeki arkadaşlar ayarlamıştı.

-Yani sizin ne davetlilerden ne de organizasyondan haberiniz vardı, öyle mi?

Çoğu programda da böyledir. Belediye başkanları programın bütün detaylarını bilmez. Nasıl bir gece olduğunu bilmiyordum.

-Ancak önceden de düzenlemiştiniz. Nasıl bilmiyorsunuz içeriğini?

Öncekileri Millî Gençlik Vakfı, sivil toplum kuruluşları düzenlemişti. O yüzden içeriğini bilmiyordum.

- Daha çok Kudüs Gecesi’ndeki konuşmalarınızla dikkat çektiniz medyaya göre. Şeriattan ve şeriatı enjekte etmekten bahsediyordunuz.

Konuşmalar tamamen doğaçlamaydı. Şeriat kelimesini kullanmadım, birlik ve beraberlikten bahsettim. Hatta konuşmalarımın altını çizerek mahkemeye götürdüm; ama görmek istediklerini görüyorlar sadece. O zamanlar zaten bir fırtına vardı. RP’nin gönderilmesi, milletvekillerinin istifası gibi bir süreç yaşanıyordu. Ben bu süreçte neden şeriattan bahsedeyim ki.

-Böyle fırtınalı bir dönemde Kudüs Gecesi’ni yapmış olmanız fırtınanın daha da artmasına sebep olmadı mı?

Konjonktürel anlamda tartışılabilir tabii. Yapılmayabilirdi; ancak bunda da belki bir hayır vardır.

-Konuşmalarınızda ‘enjekte’ etmek istediğiniz şey neydi?

Şeriat falan değildi. İnsanlık, adamlık... Sadece şunları söyledim. “Siz yıllarca hizmet yapmayarak birçok boşluklar bıraktınız, bu boşluğu da RP doldurdu. Sizin yanlışlarınızın üstüne biz seçildik. Siz gece yatarken üstünüzü açık bıraktınız, ateşiniz yükseldi, tedavi etmek için de bu millet bizi seçti. Siz bu iğneyi yemek istemiyorsunuz. Ama insanlık adına isteseniz de istemesiz de size bu iğneyi yapacağız.” dedim.

MİLLET, ERBAKAN’IN ARKASINDA DURMADI

-Konuşmalarınız neden şeriat olarak algılandı o zaman?

O günlerde zaten Erbakan Hoca’nın üzerine gidiliyordu. Çankaya’ya cami yapılması, tarikat liderlerini ağırlaması gibi olaylar olmuştu. Konuşmam sırasında da Başbakanlık konutuna manevi şahsiyetlerin davet edilmesinin onurlu bir davranış olduğunu söyledim. Birilerinin hoşuna gitmemiştir, o ayrı mesele. Erbakan bilmiyor mu onları çağırdığında neler olacağını? Erbakan öyle yaptığı için bunlar olmadı, millet arkasında durmadığı için bunlar oldu.

-Millet derken kimi kastediyorsunuz?

Toplumu kastediyorum. Ancak hocanın en yakınındaki insanlar bile ‘şöyle olsaydı, böyle olmazdı’ diye konuşuyor. Bunlar yanlış şeyler değildi ki, neyi sorguluyorsunuz? Sorgulanması gerekenler başka şeyler. Ben, bu kadar üstümüze gelmeyin, yanlış yapıyorsunuz dedim.

-Kim geliyordu üstünüze?

Medya! Birileri bıraksın diye diretiyordu. Çünkü Erbakan herkesi memnun etti bu toplumda. Korkuları neymiş, şeriat gelecekmiş. Ortada hiçbir şey yokken bunu çıkardılar. Bence asıl mesele birilerine giden paraların vanalarının kesilmesiydi. O zamanlar D-8 projesinin adımları atılmaya başlamıştı. Avrupa ve Amerika’ya karşı Asya’da oluşturulacak denge birilerinin hesabını altüst edecekti. Dolayısıyla dış güçler içerideki uzantılarıyla bunu yok etmeye kalktı.

-Üç yıllık başkanlık dönemizde “hindi satışını ve yılbaşını yasaklamak” gibi radikal kararlara imza attığınız söylendi. Bunlar 28 Şubat’a zemin hazırlamadı mı?

Hayır, yasaklamadım. Bir birahaneci arkadaşa dedim ki Bosna’da yaşanan olaylardan sonra gel bir mesaj verelim. ‘Yılbaşında Bosna için kapalıyız’ yaz ve camına as dedim. Hindi satışının yasaklanmasını ise, burada bir hayvan pazarı vardı. Gelin hindi satışını da orada yapalım dedim. Bir de pankart yazdım. “Dile gelse konuşsa Bosna’nın dağı taşı, nice başlar giderken kutlanır mı yılbaşı?” Bu bana göre bir görev; başkalarına göre olmayabilir.

-Kudüs Gecesi’ne dönecek olursak, o geceden sonra size uyarı geldi mi?


Şevket Kazan aradı. ‘Böyle bir şeye gerek yoktu’ dedi. Böyle bir zaman ve konjonktürde buna dikkat etmem gerekiyordu.

ERBAKAN’LA HEP MESAJLAŞIRIZ

-Erbakan aramadı mı?

Çankaya’ya manevi şahsiyetleri davet eden bir insanın böyle bir sıkıntısı olamaz ki.

-Bu bir sıkıntı değil; ama böyle bir şey yaşadığınız için arayıp sorulabilir. Bu kötü bir şey değil ki.

Erbakan Hoca, işin nereye gideceğini biliyordu.

-Sizce 28 Şubat sürecine kim kurban gitti?

İnşaallah kurban benimdir. Uğruna mücadele ettiğimiz bir düşüncenin, savunduğumuz inancın kurbanı olabildiysek ne mutlu.

-Bunun bedeli de size hapis cezası olarak yansıdı. Neler yaşadınız?

Kudüs Gecesi’nden 2 gün sonra Sincan’dan tanklar geçti. Tankların geçtiğinden ertesi gün haberim oldu. Kimsenin doğru düzgün haberi olmadı; ama basına haber verilmişti. Beni de Melih Gökçek aradı, o söyledi.

-Tankların geçmesiyle ne düşündünüz?

RP’nin iktidardan düşürülme sürecine girdiği aklımdan geçti. Zaten sonra görevden alınma yazım yazıldı.

-Bu dönemde kimler aradı sizi?

Şevket Kazan, Mehmet Ali Şahin, Hasan Hüseyin Ceylan aradı. Görevden alınacağımızı söylediler. Erbakan aramadı. Bir anlamda Şevket Kazan’ın araması Erbakan’ın araması demekti. Sonrasında gözaltına alındım. Cezaevinde de ziyarete Şevket Kazan geldi.

-Erbakan gelmedi… Başkaları aracılığıyla bir mesaj da mı iletmedi?

Gelmedi. Ancak Biz Erbakan Hoca’mla sürekli mesajlaşırız. Gönülden gönüle giden bir yol vardır görünmez!

-Hiç aramamış olması sizi yaraladı mı?

Niye yaralasın? Bizimle uğraştıklarının bir on katını onunla uğraşıyorlar zaten. Biz rahat rahat cezaevinde yatıyoruz.

-Cezaevi’nden çıktıktan sonra da görüşmediniz mi Erbakan’la?

Cezaevinden çıktıktan sonra Meclis’e gittim. Hoca cuma namazını kılmış, mescitten çıkıyordu. Yanına gittim, görüştük.

-Pişman mısınız?

Hayır. Samimi söylüyorum pişman değilim. Nedenine gelince, zaten RP iktidardan gönderilecekti. Bunun kararı 3-4 ay önce masonlar kulübünde kararlaştırılmıştı. Kudüs Gecesi belki de RP’nin daha erken gönderilmesine neden oldu. Belki de daha hayırlısı oldu bilemiyorum. İnsanlar mermileri bitince tabancanın kabzasını çeviriyorlar. Fadime Şahin’le, Müslüm Gündüz’le hiçbir alakamız yoktu. Yani bizimle ilgili olsun veya olmasın, bütün malzemeleri kullandılar.

-Siz Kudüs Gecesi ile malzeme verdiğinizi düşünmüyor musunuz?

Zaten gönderilecekti. Ancak Kudüs Gecesi bu süreci hızlandırmış olabilir. Zaten Erbakan’a başbakanlığı nasıl verdiklerine şaşıyorum. Önce vermemek için ellerinden geleni yaptılar. Sonra da almak için uğraştılar. Görev önce Tansu Çiller’e verilecekti. Erbakan’la birlikte olduğu için ona da vermediler. Onun yerine Yalım Erez’e verdiler.

-Bunlar bir senaryo muydu?

Herhalde öyleydi.

-Kim bastı düğmeye?

Düğmeye dış güçler bastı. 28 Şubat’ın öğrettiği çok şeyler oldu.

-28 Şubat’tan sonra kimlerle görüştünüz?

Sadece Vural Savaş’la görüştüm. Hulki Cevizoğlu’nun programında, ‘Parti kuracakmışsınız, doğru mu?’ diye sordum; 28 Şubat’ta kullanıldığını söyledim. O da bana böyle söyleyemezsiniz falan dedi.

-Tehdit edildiniz mi?

Hayır.

-28 Şubat’tan en çok zararı kim gördü?

Millet gördü. Çünkü o zamanlar emeklisi de, esnafı da mutluydu. Maddi dengelerin halka yönelmesiydi onların canını sıkan.

-Siz belediye başkanı olarak tanınırken bir anda ‘Kudüs Fatihi’ olarak anılmaya başladınız. Bu imajı bugün silebildiniz mi?

Sincan’da, Etimesgut’ta böyle bir durum yok. Ancak Etimesgut bölgesinden çıktığımız zaman insanlar Öcalan’ı görmüş gibi bakıyor. Ne yazık ki Çankaya’da bu imajı silemem. İnsanlar acaba beni şalvarlı sarıklı mı bekliyorlardı?

-Sizce 28 Şubat neyin projesiydi?

28 Şubat hareketinde doğrudan ve dolaylı yer alanların kamu vicdanında yeri yoktur. 28 Şubat toplumun değişmesini isteyenlerin projesidir. Toplumu mutasyona uğratma gayretleri oldu; ancak insanların kafaları tankla tüfekle değiştirilemez.

-Nasıl bir toplum oluşturulmaya çalışıldı?

Menfaatlerine düşkün, duyarsız, bireyci, aile bağları kopuk bir toplum oluşturulmaya çalışıldı. Dinin kötü gösterildiği bir toplum.

-Başarılı olundu mu sizce?

Bir yere kadar bunu başardılar. Bizim dinî ve millî kuvvetimiz olmasa bunu çok rahat başarabilirlerdi.

ANKARA’NIN EN GENÇ BELEDİYE BAŞKANIYDI

Bekir Yıldız, 1964'te Gümüşhane'nin Şiran ilçesine bağlı Akçay köyünde dünyaya gelir. Önce, yakın illerde mevsimlik işçi olarak çalışır babası. Beş çocuklu aile, babanın Almanya'ya işçi olarak gitmesiyle 25 yıl baba hasretiyle yaşar. Bekir Yıldız ilk ve ortaokulu köyde; liseyi de Giresun İmam Hatip Lisesi'nde okur. Hayalinde ise birçok köy çocuğu gibi kaymakam veya doktor olmak vardır. Lise son sınıfa gelene kadar üniversiteye sınavla girildiğinden bihaberdir. Bir senelik dershane maratonundan sonra Ankara Üniversitesi Ziraat Fakültesi'ni kazanır. Sınava giderken harç kâğıdını unutması, hem 45 dakikasına hem de hedeflerine ulaşamamasına sebep olur. Fakültenin birinci sınıfında okurken Sincan'da inşaat müteahhitliğine başlar. Diğer yandan da okul hayatını devam ettirir. Çeşitli sosyal etkinliklerden de kendini alamaz Yıldız. Önce Sincan'da Millî Gençlik Vakfı'nın kurucu başkanı, sonrasında Refah Partisi tanıtma başkanı olur. Siyaset aklında yokken Refah Partisi'nden Sincan belediye başkanlığına aday olur ve 1994'te 'Ankara'nın en genç belediye başkanı' olarak seçilir. 31 Ocak 1997'de düzenlenen Kudüs Gecesi'nin ardından görevinden alınır. 5 ay Ulucanlar Cezaevi'nde hapis yattıktan sonra tutuksuz yargılanmak üzere bırakılır. Ancak 4 yıl 7 ay ağır hapis cezasına çarptırılınca 1998'de yurtdışına kaçar. Af kanunuyla birlikte 2001 yılında Türkiye'ye döner.


(Aksiyon)

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Dragone: İttifak için her şeyi yapıyorlar, Türkler savaşa hazır!
Rusya'dan son dakika açıklaması: Ukrayna'dan en kısa sürede yanıt bekliyoruz!