Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail açıklaması

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Suudi Arabistan dönüşünde aralarında Kanal7 Genel Yayın Yönetmeni Dr. Zahid Akman'ın da olduğu gazetecilerin sorularını yanıtladı. Erdoğan, dış politikaya ilişkin önemli değerlendirmeler yaptı.

GİRİŞ 30.04.2022 14:00 GÜNCELLEME 30.04.2022 15:27
Bu Habere 43 Yorum Yapılmış

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Suudi Arabistan ziyareti dönüşünde aralarında Kanal7 Genel Yayın Yönetmeni Dr. Zahid Akman'ın da olduğu basın mensuplarının sorularını yanıtladı. Erdoğan, "Ekonomik potansiyeli tekrar harekete geçirmeliyiz. Düşman üretme değil dost kazanma süreci devam edecek" dedi.

'KILIÇDAROĞLU YİNE MİLLETİ ALDATMAYA KALKTI'

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun elektrik faturası protestosunu eleştiren Erdoğan, "Ben ana muhalefetin parti içindeki kendi tartışmaları veya hangi istikamete savrulduğu üzerinde, iktidar partisi olarak bir değerlendirmeye girmeyi arzu etmem, düşünmem. Çünkü bu benim sorunum değil, bunların kendi sorunlarıdır. Malum, işte 6’lı bir yuvarlak masaları vardı. Bu 6’lı masanın da nereye savrulduğunu, nereye evrildiğini açık net görüyoruz. Şunu da söyleyelim; bu 6’lı grup, kimi öne çıkaracak, kimi adayı olarak belirleyecek, bu da bizim sorunumuz değil. Şu anda Cumhur İttifakı, adayını belirlemiştir ve Cumhur İttifakı bu adayıyla beraber yoluna devam etmektedir. Bu birlikteliğimiz, bu beraberliğimiz sağlam bir şekilde inşallah 2023’e doğru yürüyor. Temennimiz, sürekli olarak güç kazanmak ve kazandığımız bu güçle de inşallah bu seçimlere girmektir. Muhalefetin ne yaptığı da bizi pek ilgilendirmemektedir. Temenni ederiz ki ülke için hayırlı bazı adımlar atsınlar, 'biz de böyle bir hayırlı iş yaptık' desinler. Ama şu ana kadar da böyle bir şeyi görmüş değiliz" dedi.

İRAN İLE İLİŞKİLERDE YENİ MODEL

SORU: Geçen aylarda Suudi Arabistan ile İran arasında Bağdat’ta görüşmeler oldu. Bu önemliydi. Diğer taraftan Türkiye’ye de yakınlaşmasını bu çerçevede nasıl değerlendiriyorsunuz? Bir de yüzde 80 kendi ihtiyaçlarımızı karşıladığımız bir savunma sanayimiz var. Buna dair de iki ülke arasında bir model söz konusu oldu mu?

Şu anda İran ile Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantımızı henüz gerçekleştirmedik. Fakat tabii Körfez bölgesi ile İran’ın arasında bir sıkıntının olduğunu da ifade etmem lazım. Özellikle Yemen konusu, buradaki ayrılığın en önemli konularından bir tanesi. Orada da işte Husiler meselesi var. Şu anda Suudi Arabistan’ın bu konudaki hassasiyeti devam ediyor. Fakat biz belli hassasiyetleri paylaşmakla beraber tabii aramızdaki bu Yüksek Düzeyli Stratejik Konsey toplantısını da devam ettiriyoruz, devam ettireceğiz. Burada herhangi bir sıkıntı yok. Ancak Suudi Arabistan’la özellikle savunma sanayiine yönelik müşterek bazı adımların atılabileceği konusundaki düşüncelerimizi paylaştık. Bu adımlar karşılıklı olarak bizim ülkemizde veya Suudi Arabistan’da olabileceği gibi, üçüncü ülkelerde de bu tür adımları atmak mümkün. Bizde işin teknolojisi var. Bunlarda ise sermaye söz konusu. Dolayısıyla teknoloji ile sermayeyi bütünleştirmek suretiyle bu tür adımları atmak mümkün. Bu noktada bizlerin artık pazar olmaktan çıkmamız lazım. Üreten olmamız ve üreten olmanın dışında da bizim yeni pazarları beraber bulmamız gerekir. Bu konuda da mutabık kaldık. Temennim odur ki İslam dünyası artık pazar olmaktan çıkar, inşallah üreten ve yeni yeni pazarlara açılan bir konumda olur.

TÜRKİYE ORTA DOĞU'DAKİ KRİZLERDE BARIŞ MİSYONU ÜSTLENİR Mİ?

SORU: Suudi Arabistan’a yaptığınız bu ziyaret, başta Suriye olmak üzere Irak, Lübnan ve Yemen’deki bölgesel krizlerin ve savaşların nihayete erdirilmesi konusunda bir başlangıç olabilir mi? Bu konuyu böyle değerlendirebilir miyiz? Zira Türkiye, Ukrayna ile Rusya arasındaki savaşta çok ciddi bir barış misyonunu üstlenmiş durumda. Bölge halkları da en fazla Türkiye’den böyle bir barış misyonu beklentisi içerisinde. Bu misyonla acaba Orta Doğu’daki krizlerin nihayete erdirilmesi konusunda Türkiye bir öncülük yapabilir mi?

Elbette yapabilir. Yapmaması için hiçbir sebep yok. Çünkü bizim Orta Doğu ülkeleriyle ortak yönlerimiz çok fazla. Her şeyden önce bu ülkeler halkı Müslüman olan, yönetimleri Müslüman olan ülkeler. Fakat, dünyada güçlü ülkelerden biri, tüm emperyal amaçlarını Suriye’de de kullandı, Irak’ta da kullandı. Yanına yine aynı şekilde Avrupa’dan bir veya iki tane ülkeyi çekmek suretiyle buralara tırlarla dolu araç gereçler gönderdiler. Peki bunları kimlere verdiler? Bu bölgelerdeki terör örgütlerine verdiler. Bu terör örgütleriyle de bizleri ciddi manada rahatsız ettiler, rahatsız etmeye de devam ediyorlar. Bunlara biz eyvallah etmedik, etmeyeceğiz. Şu anda Irak’ta bizimle dayanışma halinde olan, görüşmeleri olumlu istikamette gelişen bir Irak yönetimi var. Bu Irak yönetimiyle birlikte de bu olumlu adımlarımızı inşallah bölgenin barışı için atmaya devam edeceğiz. Suriye’de ise durum biraz daha farklı. Orada Suriye’nin içindeki halkla dayanışma halindeyiz. Onlarla da oralarda müşterek adımları atacağız. Malum Suriye’nin kuzeyinde biz Türkiye olarak inşa ettiğimiz briket evlerle halkın gönlünü ciddi manada kazandık, kazanıyoruz. Hedefimiz ilk etapta inşallah burada 100 bin briket ev yapmak. Bir hedefimiz var; Türkiye’den oraya gidenleri veya Suriye’nin içinde o konutlara yerleşenleri önce oralarda iskan ettirelim, ondan sonra da inşallah bunların kendi evlerine geçmelerini de sağlayalım. Şu an itibarıyla 60 bin civarında konutu bitirmiş durumdayız. 2+1 gibi konutlarla bu süreci devam ettiriyoruz. Suriye’de de halkı yanımıza çekmek suretiyle adımlarımızı atıyoruz, atacağız ve onları da yanımıza çekerek işimizin çok daha kolay olduğuna inanıyorum. Irak’taki yönetimin de inşallah bir an önce ilan edilmesini temenni ediyorum. Orada iki başlılık söz konusu; bir Kuzey Irak’taki durum, bir de merkezi yönetim var. Taraflarla görüşmelerimiz istihbarat teşkilatlarımız vasıtasıyla devam ediyor. İnşallah orada da sonuç iyi olacak.

'MISIR HALKINI YOK FARZ EDEMEYİZ'
SORU: Birleşik Arap Emirlikleri, İsrail ve Suudi Arabistan ile temaslar başladı. Benzer bir durum üst düzeyde Mısır’la söz konusu mudur? Bu Cidde’de gündeme geldi mi?

Doğrusu Cidde’de bu konu gündemimize gelmedi. Fakat şu anda ortada bir gerçek var; o da şu; bizim İsrail ile ilgili bir politikamız var; aynı şekilde Mısır’la da böyle bir politikanın olması mümkün. Bizim zaten Mısır’la şu anda alt düzeydeki, hatta istihbarat örgütlerimiz arasındaki ilişkiler devam ediyor. İş adamlarımız arasındaki ilişkilerimiz devam ediyor. Olumlu neticeler, üst düzeyde de bu adımların atılabileceği istikametindedir. Çünkü Mısır halkıyla Türk halkının birbiriyle ortak yanları çok çok ileri. Dolayısıyla biz Mısır halkını yok farz edemeyiz. Gönlümüz bir an önce şunu arzu ediyor; bu birlikteliği, beraberliği sağlayalım. Çünkü bunu sağladığımız anda bölgenin barışı, bölgenin birlikteliği çok daha ileri bir konuma inşallah taşınacaktır diye düşünüyorum.

FRANSA'DAKİ SEÇİMLER
SORU: Mısır ve İsrail ile iyileşen süreçte, Türkiye’nin son dönemde dış politika atağında, yani Rusya ile zor olan ilişkilerimizi çok başarılı şekilde yönetmemizde, hızla bozulan ilişkilerimizi düzeltmemizde, burada nasıl bir paradigma değişimi yaşandı? Türkiye bu adımları nasıl ve neden attı? Biz burada nasıl bir siyaset güdüyoruz? İkinci sorum da Fransa’daki seçimlerle alakalı. İkinci turu 24 Nisan’da tamamlandı, zor bir seçim oldu. İkinci ve dördüncü parti ilk turda aşırı sağdı. 11 Eylül’den sonra gördüğümüz radikal sol ve aşırı sağ söylemlerin çok öne çıktığını gördük Fransa’da. Bu, merkez partileri ve merkezi de çok etkiliyor. Bu süreci ve sonuçlarını, Türkiye’nin NATO ile ilişkileri ve Fransa ile ilişkileri özelinde değerlendirmenizi rica ederim.

Taze bir gelişme olduğu için ikinci sorudan başlayalım. Doğrusu aşırı uçların Fransa seçiminde elenmiş olması, kaybetmiş olması bence tüm dünyamız için bir kazanımdır. Çünkü ne çekiyorsak aşırılıklardan çekiyoruz. Hatta ben arkadaşlarla yaptığım görüşmelerde de şunu söylüyordum; “Artık biz Macron’u tanıyoruz, biliyoruz. Münasebetlerimiz belli bir noktada. Dolayısıyla Macron’un seçim kazanması Türkiye-Fransa ilişkileri açısından çok daha isabetli olacaktır.” Temennilerimiz de tuttu. Ama hepsinden öte burada bence tabii Macron akıllı bir siyaset güttü. Macron’un karşısındakilerinin ise bir defa Fransa’nın yapısını, sosyolojik yapısını tam manasıyla iyi analiz edemedikleri ortaya çıktı. Yani onların İslam düşmanlığını, hele hele başörtüsüne karşı aşırı derecedeki tavırlarını, Müslümanlara yönelik yapacakları uygulamaları çok açık net ortaya koymaları, ikinci tur için tabii Macron’u çok daha öne çıkardı. Hele hele Sayın Macron’un son televizyon programındaki yaklaşımları, başarısı bana göre seçimde finalde onun öne çıkmasını ve seçimi kazanmasını getirdi. Seçimin hemen öncesinde, NATO toplantısında kendisiyle bir saat kadar özel bir görüşmemiz oldu. O görüşmede de Türkiye-Fransa ilişkilerini bundan sonraki dönemde nasıl planlayacağız, ne gibi adımlar atacağız, bunları konuştuk. Bu seçimde ortaya çıkan neticeyle de aramızdaki ilişkiler inşallah çok daha iyi bir konuma gelecektir.

Mısır ve İsrail ile ilişkiler noktasında da tabii bölgede Türkiye olarak belirleyici bir ülke konumunda olmamız hasebiyle ipleri tamamen koparmamız bize bir şey kazandırmaz. Bizim yaklaşım tarzımız her zaman şu; bir iplik düzeyinde de olsa bağı koparmayacaksın, o bağı tutacaksın ki bir gün bu ilişki size lazım olabilir. Biz de bu anlayışla aramızdaki bu bağları koparmayalım istiyoruz. Tabii İsrail’in Türkiye’ye ihtiyacı var. Gerçekçi olmak lazım; bölgedeki durumlar, hele hele barışa yönelik planlar noktasında bizim de ihtiyacımız var. Bu adımları bu şekilde atalım istedik. Attığımız bu adımların da isabetli olduğu görülüyor. Tabii hele hele Sayın Herzog gibi bir Cumhurbaşkanı’nın İsrail’in başında olması da bu ilişkilerde gerçekten barışa yönelik bir adım atılmasına vesile olmuştur. Temenni ederiz ki Sayın Başbakan ile de münasebetleri çok daha iyi bir konuma getirelim. Tabii Ramazan ayında İsrailli bazı aşırı grupların, radikal grupların Mescid-i Aksa’da meydana getirdikleri rahatsızlıklar, bizleri de ciddi manada rahatsız etmiştir. Biz Sayın Herzog’a Hamursuz Bayramı ile bizim itikaf döneminin çakıştığını da söyledik; “İnşallah bu dönem böyle kavgalı gürültülü olmaz, çok daha sakin bir şekilde geçer” dedik ama maalesef arzu ettiğimiz gibi olmadı, yine sıkıntılar yaşadık. Temenni ederiz ki bundan sonra yaşamayız.

'TERÖRİSTLERE SAHİP ÇIKAN MUHALEFET Mİ OLUR?
SORU: Dış politika üzerinden içeride bazı eleştiriler var. Yani, dış politikaya Mısır, İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan denkleminden baktığımız zaman, muhalefet kısmından bahsediyorum, son dönem gelişmeleri takdir edenler var ama bir yandan da “siz bu ülkelere kötü konuşuyordunuz, eleştiriyordunuz, şimdi ne oldu da bu ülkelerle ilişkileri geliştiriyorsunuz” gibi eleştiriler var. Adeta ilişkiler hep gergin kalsın, iyileşmesin isteyenler var. Bunlar Türkiye’yi, belli bir döngüde mi tutmak istiyorlar? İlişkiler, değişen koşullara göre mi şekilleniyor? Yorumunuz nedir?

Öncelikle şunu bir defa görmemiz lazım; Türkiye’de muhalefet hiçbir zaman yapıcı olmamıştır. Türkiye’deki muhalefet hep olumsuzluklar üzerine bina edilmiştir. Bundan sonra da hele hele mevcut muhalefetten ülkenin geleceği için olumlu bir yaklaşım beklemeyin. Ortaya ne koyarsanız koyun; bu aktır, beyazdır ama onlar buna siyah demekle mükellef. Nitekim son dönemlerde bunu çok açık net görüyoruz. Yani bu ülkeyi yıkmaya çalışan teröristlere sahip çıkan bir muhalefet olur mu? Türkiye’de bu var. Düşünün şu anda ana muhalefetin başındaki kişi ve partisi bu ülkeyi terörize etmeye çalışanlarla beraber hareket ediyor. Terörün Meclisimizdeki ayağı konumunda olan partinin durumu zaten belli. Bunlarla beraber hareket ediyorlar. Biz bunların neyini değerlendireceğiz? Biz ne yaparsak yapalım, ne kadar başarılı olursak olalım, bunlar her zaman bu işin başarısız olduğunu ileri sürmek için kendilerine göre bazı şeyler üretecekler. Onlar varsınlar bunu üretmeye devam etsinler. Biz de başarıyla sürdürdüğümüz dış politikamızı aynı şekilde kararlılıkla devam ettireceğiz. Yani dün diyelim ki herhangi bir ülkeyle münasebetlerde olumsuzluk olabilir. İlanihaye böyle gidecek diye bir şey yok. Düşünelim ki aynı evin içerisinde kardeşler var; kendi aralarında takışıyorlar, bir müddet sonra da barışıyorlar. Bizim şimdi özellikle bölgemizde aynı inancı, aynı düşünceleri paylaştığımız ülkelerle çok daha farklı bir sürecin içerisine girmemiz gerekiyor. Bu süreç de en başta düşman üretme değil dost kazanma sürecidir ve kardeşliğimizi pekiştirme sürecidir. Şu anda bunu başarıyla sürdürmenin gayreti içinde olacağız. Uluslararası camiaya baktığımız zaman, örneğin Amerika’da daha önce Trump vardı, ondan önce Obama vardı. Bizim Obama’yla da Trump’la da münasebetlerimiz gayet iyiydi ve görüşme noktasında aramızda herhangi bir sıkıntı yoktu. Peki, Sayın Biden ile aynı durumu yakalayabildiniz mi? Hayır, yakalayamadık. Temennimiz bu değildi. Aslında münasebetlerimizin olumlu istikamette çok farklı olduğu bir insan olmasına rağmen beklediğinizi alabildiniz mi? Hayır. Zaman zaman tabii bazı görüşmelerimiz olmuyor değil, oluyor ama bunun daha ileri olması gerekirdi. Temennim odur ki bundan sonraki süreçte bunu başarırız. Ama yine söylüyorum, AK Parti iktidarı düşman üretme üzerine değil, dost kazanma üzerine bu süreci devam ettirecektir. Bu tezgâha da bu oyuna da biz gelmeyiz.

'ALTILI MASA SAVRULUYOR'

SORU: Dış politikadan iç politikaya dönmek istiyorum. CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun son grup toplantısı hem üslubuyla hem süresiyle çok tartışıldı. O konuşmasında kavgaya gireceğini söyledi. Bunu nasıl değerlendirirsiniz? İkincisi de ‘Ya bana katılın ya da önümden çekilin’ diye bir ifadesi oldu. Bu da parti içindeki adaylık tartışması olarak yorumlandı. Sizin değerlendirmeniz ne olur?

Ben ana muhalefetin parti içindeki kendi tartışmaları veya hangi istikamete savrulduğu üzerinde, iktidar partisi olarak bir değerlendirmeye girmeyi arzu etmem, düşünmem. Çünkü bu benim sorunum değil, bunların kendi sorunlarıdır. Malum, işte 6’lı bir yuvarlak masaları vardı. Bu 6’lı masanın da nereye savrulduğunu, nereye evrildiğini açık net görüyoruz. Şunu da söyleyelim; bu 6’lı grup, kimi öne çıkaracak, kimi adayı olarak belirleyecek, bu da bizim sorunumuz değil. Şu anda Cumhur İttifakı, adayını belirlemiştir ve Cumhur İttifakı bu adayıyla beraber yoluna devam etmektedir. Bu birlikteliğimiz, bu beraberliğimiz sağlam bir şekilde inşallah 2023’e doğru yürüyor. Temennimiz, sürekli olarak güç kazanmak ve kazandığımız bu güçle de inşallah bu seçimlere girmektir. Muhalefetin ne yaptığı da bizi pek ilgilendirmemektedir. Temenni ederiz ki ülke için hayırlı bazı adımlar atsınlar, “biz de böyle bir hayırlı iş yaptık” desinler. Ama şu ana kadar da böyle bir şeyi görmüş değiliz.

İBB'NİN PKK KAMPINDA FOTOĞRAFI
SORU: Geçen günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesinde sosyal yardım uzmanı olarak çalışan Şafak isimli bir kadının, kırsal bölgede elinde uzun namlulu bir silahla çekilmiş bir fotoğrafı kamuoyuna yansıdı. Bu fotoğraf üzerine hem Büyükşehir Belediyesi hem CHP yönetimi açıklama yaptı. Bu kişinin gözaltına alınmasını eleştirdiler, bunun hukuksuz olduğunu iddia ettiler, tepki gösterdiler. Aslında bu fotoğraf daha bir ay kadar önce HDP’li bir kadın vekilin dağda çekilen fotoğraflarına da çok benziyor. Bu fotoğraflara ne diyorsunuz? İkincisi de Büyükşehir Belediyesi ve CHP yönetiminin eleştirilerine sizin yanıtınız ne olur?

Her şeyden önce tabi bu fotoğraf bir delildir, bir ispattır. İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin bunun hesabını vermesi lazım. Neden böyle bir teröristi istihdam ettiği, neden teröristlerin müracaat ettiği kapı olduğu ve neden onlara mali imkanlar sağlandığı sorularının cevabının verilmesi lazım. Elbette seçim öncesi verilmiş sözler var. PKK’nın uzantısı konumundaki partiye verilen sözler var. Bundan sonraki süreç de tabi özellikle yargının sürecidir. Yargı da zaten gereğini yapacaktır, ben öyle inanıyorum, öyle de olması lazım. Zira, Türkiye bir hukuk devletidir. Bu hukuk devletinde de devletin kurumlarının içerisinde bu tür teröristlerin iş bulması ve bu teröristlerin oralarda belli makamları elde etmeleri asla kabul edilemez. Yani siz bir taraftan günahsız birçok insanı kapının önüne koyacaksınız, öbür taraftan da boşalan yerlere bu teröristleri alıp yerleştireceksiniz. İlla boşalan yere de gerek yok, icabında bunlara zaten yer hazırlanabiliyor. Şu an itibarıyla İstanbul Büyükşehir Belediyesi de eminim yargı önünde bunun hesabını verecektir.

CHP, hukuksuz olduğunu iddia ediyor ama şu anda bunların başında olan zat, bunların kendi elemanı. Şunu açık söyleyeyim; CHP’nin de kendi belediye başkanıyla alakalı yapacağı herhangi bir şey yok, çünkü öyle bir derdi, öyle bir sıkıntısı yok. Bunlar “Biz filanca yeri kaptık, dolayısıyla burada da süreci biz işletiriz” mantığıyla hareket ediyorlar. Şu anda İstanbul Büyükşehir Belediyesi ne yazık ki büyük oranda yolsuzluklarla hemhal. Gerek bütçe müzakerelerinde gerek İstanbul Büyükşehir Belediyesinin bütün kuruluşlarında bu sıkıntıları görüyoruz. Tabii Meclisteki ağırlık partimizde olduğu için de her şey adım adım orada belli olarak ortada. Bütün belgeleriyle, detaylarıyla neyi nasıl elde ediyorlar, neyi nasıl birilerine peşkeş çekiyorlar, bunların hepsini oradaki Meclis Grup Başkanımız, arkadaşlarımız ispatladılar, ortaya koydular. Temenni ederim ki en başta yargı ve ardından da halkımız gereken hesabı soracaktır. Üç yıl geçti. Üç yılda İstanbul’da acaba belediyecilik adına ne yapıldı, bunu hep birlikte takip etmemiz lazım, görmemiz lazım.

SORU: Kılıçdaroğlu en son ‘Adalet için karanlıktayım’ eylemi başlattı. Faturasını ödemediği için elektriği kapatıldı. Herhangi bir protesto çağrısında, eylem çağrısında kendi seçmenini ikna ettiğini, konsolide ettiğini düşünüyor musunuz? Elektrikleri geldi ama kendisi bir aydınlanma yaşadı mı?

Bu zat zihinsel olarak karanlıkta kalmış durumda. Önce bu zihinsel karanlıktan kendisinin aydınlığa çıkması lazım. Güya elektriğinin kesik olduğunu iddia ettiği bir eve gidip yine milleti aldatmaya kalktı. Oysa artık günümüzde evlere verilen elektrikler ve sayaçlar yapılanları, yalan yanlış operasyonları tespit etmemekten beri değil. Yani nerede elektrik var, nerede yok, bunların hepsini artık elektrik sayaçlarıyla zaten tespit ediyorlar. Nitekim o evde de elektriğin olduğu tespit edilmiş durumda, biliniyor. Ama Bay Kemal, maalesef bu olayın da farkında değil. Yani gittiği evin elektriği var mı yok mu bundan haberi yok. Ne yaptığının da farkında değil. Yanındaki kendi danışmanları da Bay Kemal’i ciddi manada aldatıyorlar, o da oyunlara çok rahat geliyor. Çünkü kendisinin ufku yok. Bu ufuk karanlık. Onun için onu aydınlatmaya büyük ihtiyaç var.

YORUMLAR 43
  • Vatandaş ahmet 1 yıl önce Şikayet Et
    Çok doğru söylüyorsun sayın reisim ipleri koparmak ülke liderlerine şahsi aşırı sert tepki vermek türkiye olarak bize fayda sağlamadığı gibi çok zarar ettirdi.
    Cevapla
  • gökhan 1 yıl önce Şikayet Et
    bu firavun faresi Suudlardan bize fayda gelmez Başkanım. bunlar Türk düşmanı bir hanedanlık. bunların dini imanı para. soyu bozuk.
    Cevapla
  • ⚠️ 1 yıl önce Şikayet Et
    Ağzımızdan çıkan söze dikkat etmemiz lazım zira peygamber efendimizde araptı allah muhafaza imanımız tehlikeye girebilir
    Cevapla
  • Soner 1 yıl önce Şikayet Et
    Şimdimi anladınız ülkeler arası küslük, dostluk olmaz. Yslnızca çıkar olur. Maslesef biz zararlı çıktık bu küslük sürecinden
    Cevapla
  • ASGARİ ÜCRETLİ. 1 yıl önce Şikayet Et
    Ölen ödü kalan saglar bizimdir demek istiror
    Cevapla
  • Haber7 okuru. 1 yıl önce Şikayet Et
    İvedi olarak esed ile kopardıkları ipten bir düğüm yapıp bağlayıp mülteci din kardeşlerimizi evlerine göndermek gerekmektedir. Yoksa bu ev kiralarının düşeceği yok.. yaş yerinde ağırdır.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Cumhurbaşkanı Erdoğan: Sandık hepimizin namusuna emanettir!
Türk savunma sanayiinin ihracat başarısı Çin'in gündeminde