Geleceğin savaşları

Geleceğin savaşları hangi güçler arasında, hangi teknolojik imkanlarla, hangi silahlarla gerçekleştirilecek. 2030'larda 8 milyara ulaşacak insan nüfusu fakirliğin bedeleni ABD ve diğer zengin ülkelere ödetebilecek mi?

Geleceğin savaşları
Geleceğin savaşları
GİRİŞ 24.11.2004 13:05 GÜNCELLEME 24.11.2004 13:05

Tehdit algılamalarının değişmesi, teknolojik değişimin hızlanması askeri araç ve gereçlerin her 5 yılda yenilenme sorununu gündeme getiriyor. Birliklerin komuta kontrol ve diğer teçhizatlarının daha ileri teknoloji unsuru olması beklenirken, insanlar yerine robotların savaştırılması da hedefler arasında yer alıyor. Yeni savaş teknolojilerinde böcek ve karınca büyüklüğünde araçlarla istihbarat teknikleri, kimyasal, biyolojik saldırı tekniklerinin geliştirilmesi hedefleniyor.



Yeni dönemde orduların önüne stratejik zafer hedef olarak konuluyor. Bu kavramla, savaşın kazanılmasının ardından savaşılan toplumun bir daha tehdit oluşturamayacağı bir konuma getirilmesi kastediliyor. Bu yötemle, savaş açılan ülkenin uzaktan vurulması ve içerde rejim değişikliği hedeflenecek. Bu yaklaşımın olası ABD-İran arasındaki savaşta gündeme gelebileceği düşünülüyor. Irak'a yönelik ilk savaşta bu hedefler gerçekleşmeyince ikinci savaşa başvurmak kaçınılmaz oldu.



TUSAM Ulusal Güvenlik Stratejileri Araştırma Merkezi Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ali Külebi, geleceğin savaşlarının nasıl olabileceğini şu şekilde değerlendiriyor:



Ülkemizin dünyada bulunduğu konum açısından her türlü savaşa açık olduğu bir yüzyıla girmiş bulunuyoruz. Eskiden iki kutuplu Soğuk Savaş ortamında, nükleer tehdit hüküm sürerdi. Şimdi nereden geleceği belli olmayan tehditler ve dayatmacı, çoğu zaman keyfi bir tek kutuplu küresel olgu var. Çok hızlı gelişen teknolojilerle hemen hemen her beş yılda yenilenmesi gereken ve çoğu ülke için pahalıya mal olan bir askeri envanter yaklaşımı ortaya çıkmış durumda. Bütün bu gelişmeler Türkiye için olduğu kadar dünyadaki tüm orduların da gelecekteki savaş yöntemlerini etkileyecek ve belirleyecektir.



DİJİTAL TEKNOLOJİLER



Basit anlamda teknolojinin savaş taktiklerine getireceği yenilikler, öncelikle orduların savaşacak askerlerini, düşünebilecek her savaş ortamından zarar görmeden, sağ çıkarmak olacaktır. Bu bağlamda, özellikle dijital teknolojinin geleceğin askerlerine ve ordularına yepyeni bir taktik rol biçmesi de söz konusudur. Geleceğin askerleri savaşa siber teçhizat ile gidecek, her er birliğindeki bütün askerlerle ve komuta merkeziyle doğrudan bağlantılı olacak. Esasen bu gelişme şu anda bazı orduların, özellikle özel kuvvetlerinde belli ölçülerde gerçekleşmiş durumda. Geleceğin askerinin silahında, normal, gece görüş ve lazer nişangahlı olmak üzere üç amaçlı video cihazı olacağı söyleniyor. Bütün görüntüler, miğferdeki elektronik sistemlerle ilgililerin e-posta adreslerine gönderilecek ve yine erlerin üstünde bulunan kurşun geçirmez yelek, yara saptayıcı algılayıcılar bunu analiz ederek gerekli yerlere iletecek bir bilgisayara da sahip olacak. Yine geleceğin askerlerinin, ikmal konusunda daha bağımsız hareket edebilmelerini sağlayıp, hareket yeteneklerini rahatlatacak hafif, fonksiyonel donanımları ve 5.56 mm. lik daha hafif, daha çok ateş gücü sağlayacak piyade silahları kullanmaları da ilerdeki savaşlarda giderek yaygınlaşma durumundadır.



Ancak, gelecekte savaş alanlarında canlıların savaştan zarar görmemesi için atılacak daha kökten adım, robotların insan yerine savaştırılması olacaktır. Zırhlı araç ve erlerin yerlerini alacak bu robotlardan başka yine, istihbarat elde edebilecek veya sabotaj yapabilecek, yürüyen veya uçan robotlar da geliştirilecek. "Nano teknolojisi" veya "mikro elektro mekanik sistem" teknolojileri de bu insan- robot teknolojilerinin yanı sıra geleceğin savaşlarında, böcek, veya karınca büyüklüğündeki, istihbarat toplamanın yanı sıra kimyasal, veya biyolojik saldırı gücü olan yepyeni silah boyutlarını geliştirecektir.



Tek kutuplu dünyamızın gelecekteki siyasal ortamında oluşacak gelişmelere bağlı olarak, kitle imha silahlarının artması ve yaygınlaşması, iletişim çağının insanlar arasındaki ilişkileri ve haberleşmeyi mükemmelleştirmesi, ABD konvansiyonel gücünün egemenliği , ülkelerde hızla gelişmekte olan negatif veya pozitif oluşumlar ve insanlık arasında bilim ve tekniğin hızlı yayılması gibi etkenler dünyadaki güvenlik anlayışını ve dolayısıyla oluşabilecek yöresel, sınırlı savaşların meydana gelmesini ve yönetimini etkileyecektir.



Büyük güçler arasında savaşların çıkması, ülkelerin kitle imha silahlarının (KİS) birbirlerine yakın boyutta olmasının yanı sıra, ülkelerin, kendi ekonomilerini de ciddi şekilde etkileyebileceği endişesinden dolayı göze alamayacakları bir olgudur. Ayrıca, büyük ülkelerin aralarında bir husumet doğurabilecek boyutta çıkar çatışmalarının giderek azalmış olması da bu düşük olasılığı işaret edebilir.



Ancak günümüzde dikkate alınması gereken bir husus da, eskiden devletlerin tekelinde bulunan silahlı güç kullanma yetkisinin bugün devlet dışı aktörlere de geçmiş olmasıdır. Kendilerini devlet tekeli ve hukuk kuralları dışında tutabilen bu aktörlerin konvansiyonel güç kullanımı olanaklarına KİS eklemeleri halinde geleceğin dünyasının daha farklı sorunlara gebe olabileceği açıktır. Buna paralel olarak teknolojinin de, ülkeler açısından sosyal eşitsizlikleri telafi etmede büyük bir araç olması, artık her türlü silahın sadece belli milletler tarafından kullanılan unsurlar olması olgusunu ortadan kaldırmıştır. Bundan böyle yeraltı terör örgütlerinin yüksek tahrip gücüne sahip silahlara giderek daha kolay sahip olabilmeleri söz konusudur . İleri teknolojiyi kullanarak her hangi bir yerde çok gelişmiş bir terör hareketinin ortaya çıkması sadece zaman meselesidir. Bu da, büyük ülkelerin, terör eylemini destekleyenlere karşı misillemeye girmesiyle düşük yoğunluklu savaşların artmasına neden olacaktır. Bunun yanı sıra artık, özellikle gelişmiş ülkelere karşı savaşı göze almak da akılcı büyük devletler açısından çok olası ve kolay olmayacaktır.



GÜÇLER ARASI SAVAŞ TÜRLERİ



Bu nedenle, bundan böyle çıkacak savaşların;

a) Asimetrik savaş boyutlarında ve küçük gruplar tarafından egemen devletlere karşı,

b) Küçük ve orta büyüklükteki ülkelerin kendi arasında,

c) Çıkarı çok zedelenmiş ABD gücünde bir küresel gücün gözüne kestirdiği küçük ve orta boyutlu ülkelerle olacağı söylenebilir.



Geleceğin savaşlarının, hem asimetrik özelliklerinden hem de uluslararası kuruluş ve büyük devletlerin iki veya daha çok ülke arasında çıkacak konvansiyonel savaşlara izin vermeyeceği gerçeğinden hareketle, çok hızlı gerçekleştirilmesi söz konusudur. Bu nedenle geleceğin ordularının stratejik ve taktik düzeyde hızlı hareket yeteneğine sahip olmaları şarttır. Bunu sağlayacak en önemli etkenler de, orduların savaşacak askerlerini sürekli eğitmeleri, yeni strateji ve taktik konseptler geliştirmeleri, bütün ordu kademelerinin bunları uyumlu bir şekilde uygulayabilecekleri organizasyon içinde olmaları, gerekli lojistik sistem ve teknolojileri geliştirip sağlayabilmeleri oranında oluşur. Burada önemli olan, geliştirilmiş yeni konseptlerin, orduların bütün vurucu güçleri, özel ve destek kuvvetleri tarafından etkin ve uyum içinde uygulanması ve hızlı hareket yeteneğinin, hem kısa zamanda uzak mesafeye gidip, hem de gittikleri yerde hızlı hareket edebilecek araçlarla sağlanabilmesi şeklinde olmasıdır.



Geleceğin savaşlarını analiz edebilmek için öncelikle konunun operasyonel boyutunu incelememiz gerekir. Her şeyden önce geleceğin savaşlarının geçmiş savaşlardan farkı, savaşılacak ülke veya ortamın, bugüne kadar gerçekleşmiş savaşlardakinden çok daha fazla bir şekilde stratejik açıdan irdelenmesi gereğinde ortaya çıkar. Silahlı çatışmanın evreleri çok daha geniş bir açıdan, ekonomik, sosyal, ekolojik, hukuki, siyasi ve teknolojik yönleriyle ele alınmalıdır.



Bu konuda yapılacak değerlendirmelerin başarısızlığı, savaşa girişen ülkelerin, savaş alanında veya daha sonra savaşı kazansalar bile, işgal ettikleri topraklarda sorunlarla karşılaşmalarına neden olur. Bunun en güzel örneği ABD'nin bugünlerde Irak'ta çözümlenmesi gereken sorunlarında açıkça görülebiliyor. ABD'nin, savaşacağı düşmanının kültür ve gelenek farklılığını tam anlamıyla değerlendirememiş ve düşmanın kendi düşünce çizgisinde hareket edeceği varsayımıyla hareket etmiş olması olgusu, stratejik savaşı kazanmasında önüne önemli ve bedeli olabilecek bir engel olarak çıkacaktır.



Gelecekte topyekun büyük savaşların çıkma olasılığı azalıyor olsa da, toplumlar veya ülkelerdeki etnik gruplar arası gerginliklerin, şiddet yaratarak çatışmalara yol açma hususu artma eğilimindedir. Dünya üzerinde sömürge konumunda olan ülkelerin azalması sonucunda, eski sömürge ülkelerinde ortaya çıkan ve halen en şiddetli örneğini Afrika ülkelerinde gördüğümüz etnik gruplar ve dini tarikatlar arasında süregelen güç kazanma mücadelesi şu anda dünyadaki önemli çatışmaların nedenlerinden biridir. Öteki nedenler arasında, küreselleşmenin getirdiği ekonomik sonuçlar ve burada ortaya çıkan, kazanan ve kaybeden ülkeler arasında birbirlerini sorumlu tutma olgusu ile özellikle dünyanın fakir bölgelerinde yoğun şekilde hüküm süren doğal kaynakların paylaşılması sayılabilir.



2030'larda 8 milyara erişecek dünya nüfusunun fakir ülkelerinin insanları, zengin ülkeleri fakirliklerinden sorumlu tutarak geleceğin çatışmasını, özellikle zengin ülkelerin başında gelen ABD'ye karşı çıkarabileceklerdir.



11 Eylül terörü bu anlamda bir başlangıç olarak kabul edilebilir. Ancak gelecek on yıllarda çıkması olası silahlı çatışmaların en çok da, özellikle ülkelerin kendi içlerinde olacağını söylemek, sömürge yönetiminden kurtulan, yeni kurulmuş veya otoriter rejimlerin baskısından belli ölçülerde çıkmış rejimler açısından rahatça söylenebilir.



Çünkü bu tür rejimlerin en büyük sıkıntısı uluslararası haberleşme olanaklarının artmış olmasından dolayı halklarının, ileri ülkelerin insanlarının yaşama standartlarına erişme arzusunun, başlarındaki rejime karşı küresel ekonomiye koşut bir yaşam istemiyle baş kaldırmaları şeklinde ortaya çıkacaktır.



Bu da ülkelerin ordularının bizzat taraf olabileceği iç çatışmalara yol açabilecek, uzun süren yerel savaşları yaratabilecektir. Sonuç olarak geleceğin savaşları ile ilgili şu tespitleri de yukarıdaki görüşlere ek olarak belirtmek isteriz:



- Bundan sonra, gelişmiş ülkeler arasındaki bir savaş (çok düşük bir olasılıkla) ve az gelişmiş ülkelere karşı gelişmiş ülkelerin açacağı bir savaş (çok yüksek bir olasılıkla) çok hassas siahlar kullanılarak yapılacak ve düşman toplumunu yok etmek amacından ziyade orada rejim değişikliklerini amaçlayacaktır. Düşman toplumunun topyekun imhasından kaçınılması gereği, karşılıklı yok etme girişimlerine neden olabilme olasılığından dolayı kaçınılması gereken bir savaş yöntemi olarak düşünülmelidir.



- Beklenmedik ve ani askera harekat artık ilan edilmiş savaşların yerini alacaktır. Bundan böyle , resmen ilan edilmiş savaşlar geçmişte kalacaktır,



- Topyekan milli güvenlik bundan böyle ülkeler için daha önemli olacaktır. Küreselleşme çağında topyekün güvenlik ve topyekün savunma, ulaşılması zor hedefler gibi gözükse de, günümüzde hava, uzay, deniz ve denizaltı harekatları gibi çok boyutlu harekatların da giderek yaygınlaşacağı noktasından ve cephe gerisindeki asimetrik tehditlerden dolayı ülkeler güvenlik konseptlerini buna göre yeniden düzenleme sorunuyla karşı karşıyadırlar,



- Büyük bir savaş, patlama ihtimali her ne kadar zayıf olsa da, büyük ülkeler ve özellikle ABD için hâlâ önemli bir tehdittir. Buna karşı büyük güçler (özellikle ABD) bir yandan kendi nükleer silahlarını azaltma ve potansiyel düşmanlarına bunun gereksizliğini ortaya koyup azalttırma seçeneğini zorlarken öte yandan da füze sistemlerini geliştirerek teknolojik üstünlüğü ellerinde tutmaya çalışacaklardır,



GELECEĞİN ORDULARININ ROLÜ



21. Yüzyılda gerçekleşecek çatışma ve savaşların çıkış nedenleri ve özelliklerinin eskiye oranla çok daha değişeceği gerçeği, bundan böyle orduların klasik görev anlayışlarının da değişeceği sonucunu ortaya koyar. Bugüne kadar orduların klasik görev anlayışı;



* Düşman bir ülke ordusunu veya belirli bir düşman örgütünü yenmek,



* Tehlike içinde bir devleti veya sorunlu bir bölgeyi istikrara kavuşturmak,



* Müttefiklere, işbirliğinde bulunan devlet kuruluşlarına, içlerinde bulundukları kriz sırasında veya bundan çıktıktan sonra destek sağlayarak yardım etmekti.



Geleceğin ordularında ise, buna ek olarak verilecek rol, savaş alanında kazanılmış zaferin stratejik bir zafere dönüştürülmesinde olacaktır. Tarih boyunca, kazanılmış savaşların sonunda her seferinde bu stratejik başarıya ulaşıldığını göremiyoruz.



Bu olgunun en güzel örneği Birinci Dünya Savaşı sonrasında, Almanlara karşı net bir zafer kazanmış olan müttefiklerin bu başarıyı, Alman toplumunun ve kültürel unsurlarının değiştirilmesinde gösterememelerinde görebiliriz.



Nitekim, Almanya kısa bir zaman sonra tekrar uluslararası güç kullanma konumuna erişip, İkinci Dünya Savaşını çıkarmıştır. Çünkü stratejik zafer yalnız düşman ordusunu savaş sahasında yenmek ile başarılamaz. Kesin zafer, işgal ve sonrası düşman toplumunun kültürel, ekonomik ve politik sistemlerinin de değiştirilmesiyle barış aşamasında ve barışın sağlanabilmesi oranında olur. Bu olgunun önemi her halde Irak'ta, halen ABD güçlerinin karşılaştıkları ve çözmeleri gereken en önemli sorundur. Günümüzdeki orduların bu konuda başarılı olamamalarının en önemli nedeni, barış aşamasında gereken sorunları çözecek özel örgütlenmelerden, teçhizat, araç ve eğitimden yoksun olmalarıdır.



Kara unsurlarının mutlaka kullanılmasını gerektiren stratejik sonuca dönük savaşın yanı sıra, geleceğin savaşlarında muhtemelen kara unsurlarının hiç kullanılmayabileceği savaş yöntemi de daha az olasılıkla söz konusu olabilecektir. Küresel güç konumunda olan ülkeler, elinde KİS bulundurduğu ve potansiyel tehlike yarattığından kuşku duyduğu ülkeyi kendi kara unsurlarını tehlikeye atmadan, yalnız uzaktan, bütün hava ve balistik füze olanaklarıyla bombalayarak askeri açıdan güçsüzleştirebilecek, söz konusu ülkenin özelliklerinden dolayı daha sonra iç işlerine karışmayıp gelişmeleri kendi haline, o ülkenin iç dinamiklerinin inisiyatifine bırakabilecektir. Bu olasılık önümüzdeki zaman içerisinde gerçekleşebilecek bir ABD-İran çatışmasında böyle de gelişebilir.



Esasen bu yaklaşım daha evvel, Birinci Körfez Savaşında belli ölçülerde uygulanmış ve sonradan beklentiler boşa çıkıp, stratejik başarı elde edilemediği için, ikinci savaş başlatılmıştır.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Film gibi döngü! Fenerbahçe'nin kararı Süper Lig ve Avrupa'da şampiyonluğa etki etti
İstanbul'da sürpriz zirve! Erdoğan, Şara ile görüştü! İsrail'e açık uyarı