Halil İbrahim nasıl Halil Ergün oldu?
Halil Ergun, Halil İbrahim olan adının nasıl Halil Ergun olduğunu, Yılmaz Güney ile nasıl tanıştığını, referandumdaki oyunu, kendisine yapılan büyüleri ve Ali Poyrazoğlu'na neden şiirret dediğini anlattı:
Şebnem Özcan'ın röportajı
-Bana anlatır mısınız, asıl adınız olan Halil İbrahim nasıl Halil Ergün oldu?
Ben doğduğumda saçımda beyaz varmış, 'ad ne konulsun' diye düşünülüyor. Beni doğurtan ebe nine diyor ki, “Gel bunun adını Halil İbrahim koyalım. Dedesine çekmiş onun da beyazı vardı saçında” Onun gibi büyük adam olacak bu” diyor. Dedemin adı Halil İbrahim, Halil İbrahim konuluyor. Türkçe öğretmenim vardı, 'İbrahim' adı ona mistik geldi galiba, onlar Cumhuriyetçi kadınlardı; çok da sevdiğim bir kadındı “Adın senin Halil Ergün olsun” dedi. Ondan sonra Halil Ergün'ü kullandım. Yıllar sonra öğrendim, 'Dost eli' anlamına geliyormuş 'El-Halil'; oradan geliyor. Sonra sinemaya girdiğimde 'Halil İbrahim'i kullanmak istedim. Yılmaz Güney'e haber gönderdim o da demiş ki, “Ya şimdi Halil Ergün olarak tiyatroda isim yaptı, Halil Ergün olarak devam etsin.” Sinemada ilk afişime 'Halil İbrahim' yazdıracaktım. Şimdi beni o adla tanıyacaktınız”
-Gençlik döneminde en çok neyin hayalini kuruyordunuz?
Bakın o yıllarda şarkıcı olmak istedim. Hala var içimde. Sonunda yaptım, Suzan Kardeş'in albümünde söyledim, biliyorsun. Ama kendime bile bunu itiraf edememiştim. Bir Demet Yasemen', 'Aşkımın Tek Hatırası' , 'Bir Bahar Akşamı Rastladım Size' en sevdiğim şarkılardır, hepsini ezbere bilirim.
-Genel anlamda baktığımızda, olaylara karşı güçlü bir duruş sergiliyorsunuz, kendinizi bildiğinizden beri mi böylesiniz?
Baştan oluşan bir şey çetin adam olmak, hala da öyleyimdir. Yaşımızdan dolayı şimdi sadece kırılıyorum bazı şeylere. Yoksa beni kimse yıkamaz. Hala Kurtlar Vadisi'nin tekiyim, hiç umurumda değil ama çok fazla örselenmek ve kırılmak istemiyorum, çünkü kendi hayatımızı çok geç yakalamış bir kuşağız. Kendimizi yaşama noktasında çok geç kaldık. Biz başka bir kuşağız. Dünyayı, Türkiye'yi kurtarmaya kalkan, devrim yapmaya çalışan bir kuşağın insanıyım. Şahsileşmeyi beceremedik yani. Ben kendimi iyi kurtardım. Niceleri bu uğurda yok oldu. Benim hayatla ilgili değişik bir bakışım vardı. Çok erken okumaya başlamıştım. 'Yaprak Dökümü'nü ortaokulda okudum. Ömer Seyfettin'ler, Dostoyevski, Tolstoy'a kadar bitirmiştim.
-Hapse bir çok kez girip çıktınız, neler yaşadınız anlatır mısınız?
Öyle bir rüzgardı ki, o rüzgardan gelince kolay kolay zorluklara karşı yenilmiyorsun. İçeri girsen de adını koyabiliyorsun. O zaman o kadar modaydı ki, bir arkadaş fakülteye giriyordu, Türkiye'de çok yükselen bir hareketti sol hareket, biraz takılıyordu kampüste hemen solu benimsiyor ve kavgaya giriyordu. Böyle çok arkadaşımızı kaybettik biz. Meselenin derinliğini bilmeden, belki bir kadınla sevişmeden, belki aşık olmadan o kadar çok insan kaybettik ki. Belki yetenek olarak çok iyi bilim adamı olacak veya o mesleğin içinde gelecekte çok yükselecek insanları kaybettik. Bugün olsam, o günün koşullarında olsam, ben yine aynı şeyi yapardım. O günün kaderi bu. Böyle olunca işçileri kurtaralım, fakirleri koruyalım olunca, insanlara 'hot' dendi, dağılıp gittiler. Kaçmak değildi ama eski hayatlarına döndüler. 100 bin kişi yürüyorduk diyelim, hapislerde 12 Mart'ta 3 bin kişi yattı. Halkı kurtarmaya kalkarsan, halk AKP'ye oy verdiği zaman bu kültürde bunlar adam olmaz deyip çekiliyorsun. Bugün de öyle ya; şimdi, “Halk cahil, onların oyuyla olur mu, onun için AKP geliyor” diyorlar aynı mantık. Hiç doğru bulmuyorum doğrusu Halk her zaman uzun vadede baktığınız zaman doğru karar verir
EVET DEDİM DİYE BANA SALDIRDILAR
-Referandum da halkın çoğunluğu 'Evet' dedi, sizin bu konudaki düşünceniz nedir?
Halk referandumda doğru kararı verdi bence. 'Evet' dedi. Ben hiç düşünmedim 'Evet' demenin dışında başka bir seçeneği. Şimdi de aynı şeyi söylüyorum. Çok mu kötü oldu? 'Hayır' diyenler, 'Evet' diyenler, kendi iradeleriyle, kendi gelecekleri konusunda bir seçim yaptılar; bu demokrasi değil midir? Birileri 'Hayır' diyenlere saldırdı mı? Ben 'Hayır' diyenlere saldırmadım ama siz niye bana saldırıyorsunuz? Çiçek Bar'da bana saldırdılar. Bunlar ünlü ünlü kişiler. Benim için demişler duydum, “Ya bu adamın uygunsuz bir kaseti var ya da maliyeye borcu var; bu yüzden 'Evet' diyor” demişler. Ben nasıl kırılıyorum bunları duyduğumda.
-Peki sokaktaki insanlar bu konuda sizi destekliyor mu?
Sokakta insanlar beni desteklediler. Çocuğun bir tanesi, “Size bir şey soracağım ama kusura bakmazsanız? Siz 'Evet' diyecekmişsiniz” dedi. “Evet' diyeceğim, 'Evet' demek suç mu?î Demek ki çocuğa yakın çevresi 'Evet' demenin suç olduğunu öğretti. Şimdi bu nasıl bir şeydir? Benim kendime ait tasarruf etme hakkım yok mu? Bunu savunurken, bilim dışı, gerçek dışı şeyler söylüyorsam onu eleştirin, ama tavrımla ilgili bana nasıl şiddet uygularsınız? Böyle de şiddet uygulanır.
YILMAZ GÜNEY'İ SOL'LA BEN TANIŞTIRDIM
-Merak ediyorum, Yılmaz Güney'le arkadaşlığınız ne boyuttaydı ?
Yılmaz Güney'in sol hareketle ilk bağlantısını ben yaptım. Mahkemelerde ifadem malum olduğu için, yakın dostumdu. Yılmaz Güney benim hayatımda çok önemli. Ben sinema filan düşünmüyordum, tiyatrodan sonra. 12 Mart'ın ardından İznik'e geldim. Hakikaten yorgundum, tiyatroda çok şey olmuştu. Belki de kasabada evlenip kalacaktım. Hapiste yatarken bizim fakülteden arkadaşlarla dostluk kurmuş, daha uzmanlaşmış arkadaşlarla tanışmış. Yılmaz oradan bir arkadaşla ortaklık kuruyor. Çalışanlarda benim arkadaşlarım, gidip geliyorlar yanıma. Sonra Yılmaz Güney hapse girdi, 'İzin' diye bir hikayesi var, o da 'Yol'un ilk versiyonu. 'İzin' hapisten on gün izinli çıkan bir adamın avukatıyla bir 10 gün yaşamak. Bir kadınla karşılaşıyor ve dönüyor. 'Yol' filmi de 9 tane ya da 5 tane mahkumun izne çıkmasıydı. Bana teklif etti, böyle böyle oynar mısın? Hiç düşünmeden, peki dedim, görev gibi gittim. O zamanlarda içerdeydi Yılmaz Güney bana haber yolladı bu filmde Halil Ergün oynasın diye yani. Ben o filmde görevimi yerine getirmek için oynadım. Sinema yapma gibi hiçbir fikrim yoktu. Sonra sevdim kamerayı ben. 'Herkes 'kim?' diye bana bakıyordu, isimsizdim. Benim gibi bir adamın o dönemde sinemada oynaması mümkün mü? Çok yakışıklılar oynuyorlar başrolde. Hepsi parlaklar. Yıllarca onu yapmaya çalıştılar, Hayati Hamzoğlu ağabey ya da hani vardır ya çok önemli karakterler; onlar kategorisinde oynatmaya uğraştılar beni zatenÖ Sinema maceram böyle başladı. Zor şartlar altında yaşadım sonra. Babadan para alıp İstanbul'da yaşadım. Ev tutamadım parasızlıktan. Kimse beni vazgeçiremedi oyunculuktan. Bilge Olgaç'la 'Kaşık Düşmanı' adlı filmde rol aldım. Fransa'da çok önemli festivallerde ödül aldı. Bilge aldı, film aldı, bana da halk jürisi ödül verdi.
-Babanız dalga geçmiş o ilk ödülünüzle doğru mu?
Gazete akşam üstü geliyordu İznik'e. Bir telefon çaldı Işıl Özgentürk tebrik ederim dedi, ödül almışsın dedi, ne ödülü dedim, 'Kaşık Düşmanı'ndan Fransa'da halk jürisi ödülü senin falan dedi. Başka da kimse telefon etmedi. Biz de etmezler tebrik. 1984 yılıydı. “Baba filmim ödül almış” dedim, babam da “Fato senin oğlana madalyon takmışlar” dedi.
GÜVEN HOKNA GERÇEK KARIM GİBİ OLDU
-Yaprak Dökümü ne zaman bitiyor?
Yaprak Dökümü 5'inci seneye girdi. 29 Aralık'ta final yapılacak. Çok iyi dostluklar kurduk. Şunu belirtmek istiyorum, onlarca film setinde bulundum. 90'lı yıllardan beri dizi yapıyoruz bir sürü setler. Genel olarak keyifle bulundum setlerde. Çok azdır benim keyfimi kaçıran set yani. Birkaç tane var kalbimin kırıldığı set, hatta sinemayı bırakmaya karar bile verdim. 'Lanet olsun, bu olur mu?' dediğim yerler de oldu. Ama sanki burada sahiden bir aileyiz. Böyle mi olur, 4 sene bu kadar keyifli; şimdi müthiş bir hüzün başladı sette. Yani çok alıştık birbirimize, dizinin dışında çok başka bir şey.
-Dizinin biteceğine çok üzülüyorsunuz öyle mi?
Sanki benim gerçek karım gibi Güven ya. .. Kızlar benim kızım gibi. Kucağımda kolumda. Bir gün saygısızlık görmedim, hiç tartışma olmaz mı? Birbirleriyle de öyle çok iyi anlaşıyorlar. Sette hiç sıkılmadım. Hep şarkılar söylüyorum zaten. Akşama kadar sette sevgi dağıtıyorum ve sevgi bekliyorum.
-Dikkatimi çekti, sizin gözlerinizin içi hep gülüyor, nasıl başarıyorsunuz bunu?
Hayat sevincim, insan sevgim büyük o yüzdendir. Anne baba tarafından öyle büyütüldük. Ben küçük bir çocuktan bile ürkerim ona kötülük yapmamak için ya. Öyle büyüdük. O yüzden bizim gazeteci arkadaşların hoyrat tavırlarına kırılıyorum.
-Ne gibi yani?
Şöyle; magazin denen meseleye bir aktör karşı çıkar mı? Bana karşı garip düşmansı bir tavır, hainane bir şey görüyorum magazincilerde, o zaman üzülüyorsun. Yoksa sarhoş arabaya binilmez, içkili araba kullanılmaz suçtur yasada karşılığı var, buna kimse itiraz edebilir mi? Hepsi tamam. Ama üstüne gelerek, polislere haber vererek, bütün duraklara söyleyerek, notlar vererek seni mutlaka yakalatmak içini nasıl anlatıyorsun? Ben hiçbir zaman öyle bulut gibi sarhoş olmadım kendimi bilmeden. Neye üzüldüm biliyor musunuz halka karşı beni içki içen adam yaptılar. Ben evimde bir kadeh rakı içmedim, gidin dolabıma bakın, yani ben içki içmem. Oralara gittiğim zaman içiyorum. Üç defa dışarı çıktım üç defa da olay oldu. Şoförüm var o beni bir yerlere götürüp getiriyor.
ALİ POYRAZOĞLU ŞİRRET
-Halkın, aleyhinizdeki haberler karşısında yanınızda olduğunu düşünüyor musunuz?
Halk seni sever ama. 1965'li yıllar sosyalistim, okuyorum. Aziz Nesin o zaman ödül almış İtalya'da 'Altın Palmiye' Ödülü almış mizah kitabından. Vapurda adamın bir tanesi konuşuyor. Seviniyor öndeki adam, “Büyük yazardır ama maalesef komünistmiş” diyor. Benim içimde derler ki, “Çok seviyorduk ama maalesef içiyordu” Öyle kalır adım.
-Sizin başınızdan buna benzer bir olay geçti mi?
Haftasonu gazetesinde yıllan önce haber yayınladılar, Ali Poyrazoğlu bana Çiçek Bar'da 'şırank' diye vurmuş. Nur Sürer, ben savaşı protesto ettik, Amerikan elçiliğinin önünde, oradan Nokta dergisine gittik röportaj yaptık, döndük, Çiçek Bar'a uğradık. Oturduk o artistler köşesine, kimseler yok baktık. İlk 'Körfez Savaşı'ydı. Ben Ali Poyrazoğlu'yla tanışırım, merhabalaşırım ama bir gün oturup da 1 saatlik sohbetim yok. Hiçbir ilişkim yok, merhaba okudum. Onun da senaryo gruba vardı yanında, dediler ki “İncirliğe bomba düşmüş." Biz de paniğe kapıldık, bir kısım savaşa karşı, bir kısım da “Bir koy, üç al" diyor. Özal da “Bir koy, üç al" dedi, öyle bir kavga var Türkiye'de! Masada konuşuluyor. Ben savaşa karşıyım, Ali Poyrazoğlu da Özal'cı gibi düşünüyor. Şirret tabii, ben onlarla baş edemem ayıptır söylemesi. Ben de döndüm “Ali menfaatler" (Yüksek menfaatler manasında) dedim. Birden beni bir itekledi, “Ali'nin menfaatleri" anlamış. Devletin 'Ali' menfaatleri var ya, ben onu demek istemiştim halbuki. Ben de iterek yanımdan gönderdim, bu kadar.
-Ali Poyrazoğlu o gün size tam olarak ne yaptı, vurdu mu?
Şöyle bir şey yaptı, omzumu ittirdi yani bu kadar. Yok dedim gelmesin, bana gelirse hakimiyetimi kaybederim. Başlık olmuşsun Haftasonu'na dediler. Benim böyle düşünen, elleri yüzünde bir fotoğrafımı almışlar, Ali Poyrazoğlu da mont giymiş, erkek Ali böyle bir poz vermiş. Başlıkta şu; 'Sarhoş devrimciye emperyalist tokat!. Okuyorum, ben sarhoşmuşum bu da bana, 'git kardeşim' diyormuş. Ben ona, 'emperyalist uşağımışsın' diyormuşum. Ben öyle laf etmem, 'yeter be' demiş; bana 'şırrak' diye tokat indirmiş. Okuduğumda çok sinirlendim. Ali Poyrazoğlu olaydan sonra özür dilemek istedi.
-Yemekle aranız nasıl Halil Bey?
Diyetisyen hanımın biri Amerika'dan gelmiş bana anlatıyor : “Her şey çiğ yenecek. Karnıbaharı kıyma yapıyorsun. Asma yaprağının içine sarıyorsun, öyle yiyorsun. Bu yeni damak tadınızÖ Ancak bu kilolardan bu şekilde kurtulursun." Ona, “Uğğğ geçmiş ola" dedim. Uzun süre yemek yemezsem kriz geçiriyorum.
-Kilonuzu içkiye bağlayanlar var, bu konuda ne diyeceksiniz?
Kilomu bile içkiye bağladılar. Ne içkisi? Yemek yiyorum hareketsizim. Dizlerim felaket oldum, 2 sene yürüyemedim. Yemeğe düştüm, ondan sonra kilo aldım, o kadar.
ERMENİLER'DEN ACILARI İÇİN ÖZÜR DİLİYORUM
-Ermeni tehciri hakkındaki fikirleriniz nelerdir?
Hrant Dink'in ölüm yıldönümünde Ermenilerden özür diledim. Ölüm tehdidi almadım. Ama avukatlar mahkeme ondan hesap soracağız diye konuşmuşlar. Olay şu, ben Hrant'ı tanıyorum. Çok değer verdiğim bir çocuk. Bir kere çok üzüldüm, ben haberi aldığım an, sessizce gidip çelenk koydum, kimse bilmiyor bunu. Tek yapacağım şey vardı, o güzel çocuğu o yetimi öldürdüler. O çelengi kimseye fark ettirmeden koydum ve gittim. Bana dediler ki “Bu sene konuşmayı sen yapar mısın?î dediler. “Yaparım yaî dedim. Neden? Ben şunu savunuyorum, bu ülke tarihiyle yüzleşmezse içinden çıkılmayacak duruma gelir. 1915 yılını bilmek zorundayım. Bu ülkede binlerce yıldır yaşayan kültürü taşıyan bir çocuk olarak bu meselelerden kopmamak gerektiğini düşünüyorum. Ermeni sorunu öğreniyorsun, tavrım sonsuz , bunları öğrenince de tabii ki özür diliyorum. Bir halkın yüz binlercesinin; altı yüzmüş, beş yüzmüş, bir milyonmuş, on bin kişi olsun ya; onbin tane insanın bir yerden bir yere götürülmesi bile benim için acı, acıları için özür diliyorum onlardan. Aynı şunun gibi, insanların örtü örtmeye karşı olmalarını anlamıyorum. İnsanların inançları gereği başlarına örtünmelerine karşı yasakçı tavır almalarını anlamam mümkün değildir.
-Eski ve şimdiki yönetim arasındaki farklar nelerdir sizce?
Eskiden Kürt kelimesini kullanamazdık, şimdi rahat rahat konuşuluyor. Ne diyorsunuz ya, bundan daha ne olabilir? AKP'ye bir sürü adımından dolayı teşekkür ediyorum. Yalpalamamalı, örtü meselesinde. Ama maalesef tabii siyasetin eline düşünce insan hakları böyle oluyor? Karşı taraftan başka partiler saldırınca muhalefet edince bu da parti olarak kendisini kollamak zorunda kalıyor böyle bir keşmekeş ve siyasetin malzemesi haline geliyor bu işler? Bunlar, yani insan hakları siyaset malzemesi olmamalıdır.
-Bütün bu söylemlerinizden dolayı ölüm tehditleri alıyor musunuz?
Ölüm tehditleri tabii alıyorum. Hiç korkmuyorum ne yapacaklar ki? Telefon açıyorlar, beni tehdit ediyorlar. Evimin kapısından içeri kağıt attılar. 'Kendine dikkat et' diyorlar. İmzasız. Yırtıp atıyorsun.
-Mistik bir takım inanışlarınız var mıdır?
Geçen gün benim öbür evimden büyü çıktı. Bana büyü de yapmışlar. Yemin ediyorum valla. Tarabya'da bir evim var, kiraya vermiştim. Emekli bir asker çocuklarını okutuyor. Oraya gittim, hatta o büyülerden bir tanesi cebimde. Size bir şey söylemek istiyorum dedi. Döndü, “Sizin evinizden üç tane muska çıktı” dedi. Aaaa nereden dedim. Ben sabit dolaplar yapmıştım, oralara koymuşlar. Bir tanesini bulmuşlar önce atmışlar. Diğerlerini sakladık dedi. Geçen gün onları gittim aldım. Şimdi bu muskaları hocaya göstereceğim. Bakın gördünüz mü, Arapça dualar yazılı üstünde. Bunları suya okutup suya atmak lazımmış.
(Bugün)
-
çelik arslan 15 yıl önce Şikayet EtSaygı duymak lazım. Halil Ergün hiç olmazsa objektif olmaya çalışan birisi. Bazı komünistlerin dine tahammülü bile yok. Solcu olup, özgürlükten bahsedip, kendi gibi düşünmeyenlerin haklarını görmezden gelen birisi değil.Beğen
-
özgür gencer 15 yıl önce Şikayet EtIRRITE EDICI ADAM.... ne zaman bu adami tv de gorsem, gazetede ilgili bir habere rastlasam, icimden bir ses gorme sunu diyor. Irrite edici bir yonu var benim icin.. Cok bilmis havasinda konusmalari asiri itici...aynaya bakmadan apaci avukatligina soyunuyor.Beğen
-
AHMET AYDIN 15 yıl önce Şikayet EtKOMÜNİST OLMAK,SOLCU OLMAK ELBETTE SUÇ DEĞİLDİR AMA. Aslında,içmek de kararını bilince,TOPLUMA KÖTÜ ÖRNEK OLMADIKÇA,suç sayılmaz.içip,içip araba kullanmak,polis yakalayınca da şöhretine yakışmayacak hareketlerde bulunmak insanı küçük düşürüyor,aynı sizin gibi..Birkaç senaryoda rol almak, tiyatro oyuncusu olmak eğer sanat sa,osanata ve insana yakışan şekilde hareket edebilmek insanı SANATÇI yapar..Soyadını, İBRAHİM yerine, ERGÜN koymakla insan cumhuriyetçi olmaz. NİCE İBRAHİMLER,MUHAMMED LER,ALİ LER vardırki sizden daha cumhuriyetçi ve dah çok demokrat..Beğen Toplam 1 beğeni