Murat Göğebakan'ın ilginç hayatı
Murat Göğebakan’ın son albümü ile eşzamanlı çıkan kitabında ünlü sanatçının hayat hikayesi ile ilgili ilginç olaylara yer verilmiş. İşte sır kapısını aratmayacak iki ilginç olay.

Murat Göğebakan’ın “Sana Olan Aşkım Şahit” adlı 7. albümü çıktı; aynı adı taşıyan şarkısının klibi müzik kanallarında dönüyor.
Kendine özgü tarzıyla seslendirdiği şarkılardan oluşan albümünde yer alan bir parça var ki bunu daha önce Mustafa Demirci’den dinleyenler için Göğebakan’dan dinlemek ayrı bir sürpriz oluyor. Demirci’nin Hz. Muhammed’e atfen yazdığı ‘Sultanım’ parçasını seslendiren Göğebakan, albümlerinde giriş, gelişme ve sonuç bölümlerinin olduğunu; bu albümün de ilk şarkısı olan ‘Sana Olan Aşkım Şahittir’le girişi, “Sultanım”ı ile de finali yaptığını söylüyor. ‘Sultanım’ı albümünün hazırlık aşamalarının bittiği bir dönemde ziyarete gittiği bir arkadaşında dinlediğini ve çok beğendiğini anlatan Göğebakan, “O anda bu parçanın albümüm için aradığım final olduğunu düşündüm.” diyor. Demirci ise çıkacak olan kasetinde Sultanım’a yer vermek için kendisine gelen Göğebakan’ın teklifini memnuniyetle kabul ettiğini anlatıyor.
‘Sultanım’a rock yorumu
Demirci, Göğebakan’ın farklı bir tarzı olduğunu, şarkıları hırçın ve yüksek sesle okuduğunu, Sultanım’ın ise soft ve mistik bir eser olduğunu ve kendisine bu teklifle geldiğinde parçayı nasıl seslendireceğini merak ettiğini söylüyor. “Göğebakan ‘Sultanım’ı Peygamber’e söylediğini belli edecek bir şekilde ve kendi tarzının aksine daha soft ve mistik bir şekilde seslendirmiş” diyor. Göğebakan, daha önce de “Ayyüzlüm” şarkısını da Peygamber’e atfen söylemişti. Göğebakan’ın son albümü ile eşzamanlı çıkan kitabı “Hasan’dan Olma Hatice’den Doğma Murat Göğebakan” kitabında Unkapanı çilesini ve ruh dünyası hakkında itiraflarda bulunuyor. Adanalı Göğebakan’ın bizler onu tanıyana kadar geçirdiği süreç Türk filmlerinin Unkapanı hikayelerini aratmayacak cinsten. Çok değil İstanbul’a ilk gelişinden bir yıl sonra en iyi şarkı ödülü ve en çok satan albüm unvanı alacak olan “Ben Sana Âşık Oldum” şarkısının da yer aldığı demosu ile çalmadığı kapı kalmamış. Hiç kimse yüzüne bakmamış. Taki kaderi onu o dönem altın devrini yaşayan Prestij Müzik’e götürene kadar. Bu aynı zamanda onun çileli yıllarının başlangıcı olur. Çok zor geçen bir dönemin ardından -ki günde sadece bir simit yiyebiliyormuş- ilk albümü çıkmış, çok iyi bir başarı sağlayan albümden sonra ikincisi çıkmış. Albümleri iyi satış yapan ve herkes tarafından tanınan Göğebakan’ın yaşam şekli buna rağmen değişmemiş. Hâlâ İstanbul’da kalacak bir evi yoktur. O da bir Unkapanı mağdurudur yani. Kendisine imzalatılan kontrat sebebiyle ilk 5 kasetinden geliri olmaz. Ancak neredeyse silah zoruyla geri aldığı kontratı sonrası çıkardığı “Yaralı” albümüyle kazanç elde edebilir.
Şöhretini rüyasında görmüş
Şarkıları dilden dile dolaşan ve tanınan bir şarkıcı olmanın, belki de şöhretin bedeliydi Göğebakan’ın bu yaşadıkları. Şimdi hayatından memnun olduğunu, bugününe şükrettiğini söyleyen Göğebakan, henüz Adana’da tanınmadığı dönemlerde gördüğü şöhretle ilgili bir rüyasını anlatıyor. O sıralar oldukça popüler olan ve daha önceden tanıştığı Haluk Levent’i ziyarete gider. Levent, arkadaşları arasında Göğebakan’a ağır sözler söyler. Bu sözlere çok alınır. Evine zor gider, belki üzüntüsünden, belki sıkıntıdan dolayı ağır bir uyku bastırır. Düşünmekten kafası patlamak üzeredir. Oğlunun yanına kıvrılır ve hayatı hakkında önemli ipuçları verecek olan şu rüyasını görür: Uçsuz bucaksız ve mahşer yeri gibi kalabalık bir sahilden denize girer.Sahili göremeyecek kadar uzağa yüzer. Uzun süre yüzmekten yorgun düşen Göğebakan, biraz dinlenip geriye yüzebilmek için suya dalıp suyun altında üzerine basacak bir taş arar. Kare şeklinde üzeri yosun tutmuş bir kaya görür. Yaklaşır ve kayanın üzerinde Arapça yazılar görür. Taşa doğru yönelir ve ayağını taşa değdirir değdirmez taş yükselmeye başlar. Bir sütun halini alan kaya, onunla birlikte göğe doğru yükselir. Öyle ki artık denizi dahi göremez, sadece ufku görür. Çığlıkla yalvarış arasında bir ses tonuyla “Ya Rabbi şöhret denen şey bu mu? O zaman ben bunu tattım ya Rabbi...” deyip uyanır. Bu rüyadan birkaç gün sonra ise ruh âleminde önemli değişikliklere sebep olacak iki şahsiyetle tanışır; Şeyhim dediği Fevzi Baba ve halifem dediği Kadir Ağabeyi ile. 1,5 yıl sohbetlere katılır görevi sohbet erbabına çay dağıtmaktır. Kendini kaybetmeden, tüm zorluklara göğüs gererek ayakta kalabilmesini bu dönemde öğrendiklerine bağlıyor. Göğebakan kendisi gibi birçok ünlünün böyle bir geçmişi olduğunu ama bunu söylemekten çekindiğini söylüyor.
Mezarlıktaki gizemli adam
Göğebakan’ın hayatını anlattığı kitabında yer alan bir olay var ki ‘Sır Kapısı’nı aratmayacak cinsten. Yıl 1999’dur, büyük problemler yaşadığı şirketi, klip için mekan olarak Avcılar mezarlığını seçer. İstemez ama mecbur kalır. Bir köşede teknik hazırlıkları beklerken yanına 60 yaşlarında iri yapılı ve sakallı temiz giyimli yaşlı bir adam gelir; “Evlat, sebepler vardır, sırlar vardır, bilir misin?” der ve kendisiyle gelmesini ister ve sonra üç saat boyunca mezarlıkta gezerler; “Bak evlat, ben dünya ile hiçbir işi olmayan bir insanım. Sağlıklarında, yaşamdayken yatlara katlara sığmayanların, gece ben burada iniltilerini duyuyorum” der, ürperir Göğebakan. Çekimlerin başlamasıyla sohbetleri sona erer ve yaşlı adam bir kenardan onları izler. Çekimlerden sonra ise yaşlı adam “Beni bırakır mısın?” der. Kabul eder ve kendisiyle birlikte olan yeğenine arabanın arkasına binmesini söyler. Yaşlı adamı ön koltuğa yanına oturtur ve kaldıkları yerden konuşmaya devam ederek yola çıkarlar. Yaşlı adam, E-5 üzerinde arabayı durdurmasını ister. Yaşlı adamın kapısını açmak isteyen Göğebakan’a “Sen otur.” der. Dinlemez arabadan iner arkadan dolaşıp kapıyı açar; ama içeride kimse yoktur. Etrafa bakınır, ileri geri koşar ama ortada kimse yoktur. Arabaya döner, yerine oturduğunda yeğeni “Abi, sen delirdin mi, kiminle konuşuyordun? Yanındaki koltukta kimse yoktu.” der. Murat Göğebakan “Amcayı bir daha görmedim.” diyor.(Zaman)