Türkiye-Suriye savaşının eşiğinde

1998’de yaşanan sıcak günlerin en kritik tanıklarından Mısır Devlet Başkanı Hüsnü Mübarek, Türkiye ile Suriye'nin savaşın eşiğine geldiği günlerin bilinmeyenlerini anlattı.

Türkiye-Suriye savaşının eşiğinde
Türkiye-Suriye savaşının eşiğinde
GİRİŞ 16.01.2008 09:50 GÜNCELLEME 16.01.2008 09:50
Bu Habere 4 Yorum Yapılmış

Suriye'nin Abdullah Öcalan ve PKK kurmaylarına kucak açması, kamplara ev sahipliği yapması 1998 Eylül’ünde Ankara’nın sabrını taşırdı. Türkiye kararlı bir biçimde Şam yönetimini köşeye sıkıştırmak için düğmeye bastı. Ve iki ülke bir anda savaşın eşiğine geldi. İşte o dönemin en kritik tanıklarından Mısır Devlet başkanı Hüsnü Mübarek, krizin bilinmeyenlerini KANAL D Haber’den Mehmet Ali Birand’a anlattı. Mübarek, “Savaşın yaklaştığını hissettim ve hemen müdahele edip barışı sağladım” dedi.

Esad aradı, Mübarek geldi

Gerilim, dönemin Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Atilla Ateş’in, 16 Eylül 1998’de Hatay’dan Suriye’ye ateş püskürmesiyle başladı: “Apo denen eşkıyayı destekleyerek, Türkiye’yi terör belasına bulaştırdılar. PKK destekçisi Suriye, sabrımızı taşırmaya başladı. Suriye iyi niyetimizi suiistimal ediyor ve PKK’yı topraklarında besliyor. Gerektiğinde bu halk sorumlulara dersini verecektir.”

Ardından dönemin Cumhurbaşkanı Demirel, 1 Ekim’de Suriye’yi çok sert bir dille uyardı. İşte o gün Hafız Esad Mübarek’ten yardım istedi. Mübarek, hemen Şam’a hareket etti. O günü Mübarek şöyle anlattı:

BİRAND: Başkan Hafız Esad size ne dedi?

MÜBAREK: Bana bütün hikayeyi anlattı. Pek çok yanlış anlaşılma vardı.

BİRAND: Türkiye ile görüşmek mi istiyordu?

MÜBAREK: Esad benimle de görüşmek istemiyordu. Olanları önlemek istiyordu.

BİRAND: O’na Öcalan’ı dışarı çıkartacağınızı söylediniz mi?

MÜBAREK: “Neden bu adamı burada tutuyorsunuz. Başka bir ülkeye verin. Neden kendinizi böyle bir duruma sokuyorsunuz” diye sordum.

BİRAND: Ve Ankara’ya gittiniz.

MÜBAREK: Ankara’ya gittim, Demirel ve grubuyla görüştüm. Bir önerim vardı..

(Mübarek 2 Ekim günü Demirel, resmi temaslar için Makedonya’daydı. Mübearek telefonla aradı. Mübarek ile 3 Ekim’de Ankara’ya dönüşünde konuştu. Mübarek, “Neden bu kadar kızgınsınız? Arap Dünyası endişeli, merak ediyor. Yarın geleyim, görüşelim...” dedi. Mübarek 6 Ekim’de Ankara’ya geldi.)

BİRAND: Neydi öneriniz?

MÜBAREK: Her şeyi açık açık konuşmak, karşılıklı beraberce oturup halletmek. Sınıra yakın bir yerde. Burada, ya da orada. O bu teklifimi orduya gönderdi. Sonra sivil giyimli biri geldi. Biraz düşündü. Bana, “tamam, teklifini kabul ediyoruz” dedi. Mesajımı gönderdi. Kabul ettiler. Sonra havaalanına doğru gitti. Aslında gitmeyecekti.

BİRAND: Demirel mi?

MÜBAREK: Evet. Helikopterle havaalanına gittik. Ve ona dedim ki ısrarcı olacak. Onunla görüşmeye ihtiyacımız var mı? Onunla şimdi birlikte geçebilirim diye sordum. Saat akşamın altısı mıydı ya da yedisi miydi neydi. Savaşın hazırlandığını biliyordum. Savaş çıkabilirdi.

Savaş çok yakındı

BİRAND: Biliyordunuz?

MÜBAREK: Hissedebiliyordum. Kimsenin bana bunu söylemesine ihtiyacım yoktu ama içinde bulunulan durumu tartabiliyordum, atmosferi hissediyordum. Ve çok çok çok yakın bir zamanda nelerin olabileceğini hissediyordum. Hafız Esad’la havaalanında konuşabilir miyim diye sordum. Hafız Esad’a söylediler.

(Mübarek mesajı alıp aynı gün özel uçağının rotasını Şam havalimanına yönlendirdi. Hafız Esad ile havaalanında buluştu ve Türkiye’nin ultimatomunu elden verdi.)

MÜBAREK: Esad’a herhangi bir şey söylemedim. Zaten her şeyi çok iyi biliyordu. Dedim ki “Beraberce oturun, problemleri konuşun ve bu sorunu barışçıl yollarla halledin. Sadece dedim ki, arkadaşım Demirel’i arayın. “Evet, size katılıyoruz” dedi. Sonra Demirel ile Esad görüştü. Sınırda ya da sınıra yakın bir yerlerde buluştular. Hatırlamıyorum şimdi. Ve Türk tarafından 10 maddelik bir teklif listesi vardı.

(Mübarek’in dediği gibi bir Demirel-Esad zirvesi yapıldığı konusunda bilgi yok. Ama 9 Ekim 1998’de Apo, Suriye’den dışarı çıkarıldı.)


BİRAND, MÜBAREK'İ SELAMLA NASIL KANDIRDI?


Mübarek'e Süleyman beyin selamını götürdüm (!)


Bazen protokol veya liderleri çevreleyen halkalardan kurtulmak için, beyaz yalan söylemek gerekiyor. Şimdiye kadar birkaç defa başıma geldi, ancak böylesi ilk defa oldu.
Mısır Devlet Başkanı Mübarek ile randevum vardı. Tam içeri girerken enformasyon bakanı geldi ve 'buraya sadece fotoğraf makinası girer, kamera olmaz' dedi.
Şaşkına döndüm. Oysa tüm ayarlama TV söyleşisi ve POSTA için yapılmıştı. Baktım, kurtulamayacağım, sesimi çıkartmadım. Yapacağımı biliyordum.
İçeri girince, açıkça beyaz bir yalan attım. Süleyman Demirel ile iyi arkadaş olduklarını biliyordum. 'Sayın Başkan, Süleyman beyin size selamını getirdim' dedim. Herhalde Süleyman bey beni affeder. Başka türlü Mübarek'in gözlerinin parlamasını sağlayamayacağımı biliyordum.
Nitekim, bu girişten sonra kameramı da içeri aldım ve 2 dakikalık fotoğraf çekimi sahnesi, 15 dakikalık bir söyleşiye dönüştü. Merak ettiğim de, 1998'de Öcalan'ın Suriye'den çıkarılması öncesindeki arabuluculuk çabasıydı.
Demirel ile Hafız Esad arasında gidip gelip arabuluculuk yapmış ve savaşı önlemişti. Sonunda da Öcalan Şam'dan atılmıştı.
Mübarek, sanki o günleri yaşar gibi anlattı. Hele Ankara'dan ayrılıp doğruca Şam'a geçisini ve Hafız Esad'a söylediği sözü hatırladı:
'Bu adam için Türkiye ile savaşmaya değer mi? Türkler çok ciddiler' deyip Ankara'da kendine verlen 10 maddelik istek listesini Suriye Devlet Başkanının önüne koymuş.
'Bunları oku, kararını ver, dedim ve ayrıldım. Kahire'ye inerken haber geldi. Hafız kabul ediyormuş. Ancak bu defa Demirel'e ulaşamadım. Arıyorum, arıyorum bulamıyorum. Kendi kendime zarar yok, dedim. Bir savaşı önlemiştim. Bu da bana yeterdi' dedi.
En unutamadığı sahne, Hafız Esad'ı Şam havaalanına getirtip, Türkiye'nin listesini vermesi ve Hafız'ın gözlerindeki kaygı işaretiymiş.
Mübarek, 1998'de yaşanan bu olayı kolay kolay unutamıyor. Hikayesini bitirdiği sırada, aşağıdan koşarak geldiler. Cumhurbaşkanı Gül'ün korteji yaklaşıyormuş. Hemen yerinden fırladı ve son sözü 'Süleyman beye benden de selam götürün. Çok severim. Önemli devlet adamıdır' dedi.
Bu 'selam' vallahi doğru. Mübarek'in sesi banda kayıtlı...

YORUMLAR 4
  • fatih kartal 16 yıl önce Şikayet Et
    suriye çok buyuk ve sonucu agır olacak bı yanlıstan dondu. surıye eger o serefı olmayan kısıyı orda tutsa ıdı cok yazık olurdu surıyelı dın kardeslerımıze cok buyuk bı yanlıs yaptı ama sonucunun ne olacagını anladı..bır hafta ıcınde butun surıye tamamen bıterdı allahtan olmadı..dua ıle
    Cevapla
  • enes özaslan 16 yıl önce Şikayet Et
    Gücü Garibe yetmek..... Zaten bizimkilerin gücü garıban suriyeye yetiyor. Sıkıysa suriyeye yaptıgınız muameleyi, kafa tutmayı, birde abd ve israile yapsanız, bu dünya şimdi daha temiz ve yaşanabilir bir dünya olurdu.
    Cevapla
  • musa baksi 16 yıl önce Şikayet Et
    mesuy yılmaz hesap ver ?. mavi akımı imzalayıp yıllarca Türkiye\'yi rusya\'nın pahalı enerjisine mahkum eden,mesut yılmaz hesap versin.
    Cevapla
  • Murşide Kasırga 16 yıl önce Şikayet Et
    . özal adriyatikten çin seddine türk dünyası lafı ile mullite uyuttu bütün enerjiyi rusya kaptı şimdi de böyle uyuturuz kendimizi. olur biter.Anlamdığınh türkiye suriye irliği olsa ne olmasa ne? zamanında suriye mısır birlik oldu da ne oldu. bence boş lafları bırakıp ülkeye hızlı tren kazandırlaım. aç insanrımızı doyuralım.Cüssemizden büyük ham hayallerle kendimizi kandırmayalım.bu ülkenin en bülyük sorunu kimlik sorunuaçık bi dualizm var. bir ulus devletiz gücümüz de belli ancak biz degil başkası yönEtiypr
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Özgür Özel, 15 Temmuz direnişçilerine alçak sözler: Kot üstüne kefen çeken zibidiler...
Memleket Partili Belediye Başkanı'nın aracına silahlı saldırı