Memecan'a göre medyada büyük devrim!
Medya Derneği Başkanı, karikatürist Salih Memecan, Haber 7'yi ziyaret etti. Memecan, dernek çalışmalarını ve karikatürün hayatındaki yerini ve yeni medya düzenini anlattı.
Medya Derneği Başkanı ve ünlü karikatürist Salih Memecan, Medya Derneği Genel Sekreteri Deniz Ergürel ile birlikte ‘favori haber sitem’ dediği Haber7'yi ziyaret etti.
Memecan, Kısa bir süre önce Haber7’nin başına gelen Genel Yayın Yönetmeni İbrahim Erdoğan’a hayırlı olsun dileklerini iletti. Erdoğan da 3’üncü dönem Medya Derneği Başkanlığı’na seçilen Memecan’a yeni dönemde başarı diledi.
Memecan, Haber 7 Yayın Koordinatörü Osman Ateşli, Haber 7 Ekonomi Editörü Hakan Göksel, Haber 7 Editörü Ersin Çelik, Haber 7 Kurumsal İletişim Sorumlusu Mustafa Özbek'in yönelttiği soruları içtenlikle cevapladı.
Keyifli bir kahvaltı sofrasında yaklaşık iki saati bulan sohbetten 'off the record' (kayıtdışı) olmayan bölümlerini sizler için derledik.
| SOSYAL MEDYADA MEDYA DERNEĞİ Medya Derneği olarak sosyal medyayı da yakından takip ediyoruz. Derneğin tüm faaliyetlerini Twitter hesabımızdan (http://www.twitter.com/medyadernegi) ve Facebook sayfamızdan (http://www.facebook.com/medyadernegi) duyuruyoruz. Derneğin faaliyetleri hakkında bilgi almak isteyenler veya derneğe ulaşmak isteyenler bu sayfaları kullanabilirler. |
Medya Derneği’nin çalışma alanı, yaptıkları ve etkinliklerle ilgili neler söylemek istersiniz?
Basın özgürlüğü konusunda çok şikayet duyuyoruz. Esasında şikayet edilmesi olumlu bir şey ancak bu şikayeti yaparken nerden nereye geldiğimizi de hiç unutmamak lazım.
Hep şeyi hatırlıyorum. Gazeteci olarak benim tabancam vardı. Gazetecilere tabanca alması kolaylaştırılmıştı bir ara, çünkü gazeteciler direkt hedefti ve öldürülüyordu. Ahmet Vardar geldi ayarladı bizlere tabanca aldı. Yayın yönetmenlerinin arabaları falan zırhlanmaya başladı o dönemde. Çünkü bir sürü gazeteci öldürülüyordu. Uğur Mumcu, Çetin Emeç, Abdi İpekçi...
Birileri gazeteye arayıp yazıları beğenmiyordu. “Onları atın” diye talimat veriliyordu, patronlar arada kalıyordu. Kimi atıyordu, kimi atmıyordu, bunları hep biliyoruz. Şimdi oralardan buralara geldik. Ama hala sıkıntılar var tabi… Henüz gelişmiş ülke standartlarına ulaşabilmiş değiliz ama yasa çalışmaları var, onları takip ediyoruz ve biz de konu ile ilgili çalışmalarımızı yapıyoruz.
Ama tabi şöyle de bir sıkıntı var; basın özgürlüğü karşısında da özel hayat olduğu zaman çizgiyi nereye çekmek gerektiği yasa yapıcıları için biraz sıkıntı olabiliyor. Orda tabi bu kültürlere göre değişiyor. Avrupa'da özel hayat daha önemli, Amerika'da ise basın özgürlüğü daha önemli. Bizde tabi devletin bekası çok önemseniyor. Onun için basın özgürlüğünün biraz daha kişisel özgürlükler lehine gelişmesi lazım. Sonra bu gazete kapatmalar filan… Bunlar artık çok geçmişte kalmış olması gereken konular..
Bugün artık Adalet Bakanı Ergin bile çıkıp yanlıştır gazetelerin kapatılmaması lazım diyor.
Bunlar hep olumlu diyebileceğimiz şeyler ama bir an önce gerekli düzenlemeleri demokrasinin ve insan haklarının iyi işlediği ülkelerdeki gibi yapmak lazım artık. Biz bugün eskiyle mukayese ederek ne kadar iyi olmuş diyemeyiz. Çünkü karşılaştırılması gereken gelişmiş ülkelerdeki standartlar. O bakımdan biz gerideyiz diyebilirim.
Bir başka sorun da Türkiye'de terör faaliyetlerinin devam etmesi... Terör olduğu için terörle ilgili bir sürü yasa, basın özgürlüğünü de kısıtlayabiliyor. Örneğin terörü destekliyor diye normalde fikir özgürlüğü kapsamına girmesi gereken bir konu terör destekçiliğinden sorgulamaya gidiyor. Çok dikkat etmek lazım neyi ne için kapattığına. Fikire yasak koymak çok zor. O kadar çok fikirler değişiyor ki bunlarla uğraşmamak lazım.
Yasakladıkça daha da keskinleşiyor diyebilir miyiz?
Tabi bunun yanında hakaret davalarında hapis değil de para cezası olması lazım. Mesela kamuya mâl olanlar, bilhassa siyasetçiler fazla o tür polemiklere girmemesi lazım. Yasalar olsa bile daha hoşgörülü olması lazım.
Birinin sana karşı ağır yaklaşımını sen ciddiye almazsan kimse de ciddiye almıyor. S. Sen ciddiye alıp dava açarsan o önemseniyor, dallanıp budaklanıyor.
En son Hitler reklamı farklı bir tartışma konusu olmuştu.
Evet Hitler reklamı konusu gerçekten önemli. Hitler birilerinin çok canını yakmış. Onun hatırlatılması, onun başka bir yerde bir figür olarak görünmesi bile insanları çok incitebiliyor. 6 milyon Yahudi’yi öldürmüş bilmem kaç milyon insanı öldürmüş.. Yani onun sebep olduğu savaş yüzünden çok canlar yanmış ve bu adamı alıp sen bir komik figür olarak kullanmaya kalktığın zaman çok normalleştiriyorsun. Halbuki onu normalleştirmemek lazım, orda sıkıntı o.
Benzer şeyler mesela Amerika'da siyahlarla ilgili bir görüntü kullanırken, onu 1930'lardaki 1940'lardaki görüntüsüyle işte patlak dudaklı kıvırcık saçlı yaptığın zaman, alınıyorlar. Çünkü "o yıllarda biz çok eza çektik perişan olduk ve bu tür karikatürlerle de bu desteklendi dolayısıyla bunu hatırlamak istemiyoruz" diyorlar.
Meksika'da 50 yıl önce çizilmiş bir karikatür kahramanı var. Biraz önce yaptığım tarif gibi bir siyah çizimi. Bunun 50. yılı diye Meksika posta ofisi o karikatür kahramanının pulunu yapmış. Bir siyah ama 50 yıl önceki anlayışla çizilmiş. Tabi Amerika'ya girince bu mektuplar millet kıyamet koparmış. “Pulun üzerindeki karikatür bizi aşağılıyor” diye.. Normalde Amerikan yasalarında bunu yasaklayamazsın. Böyle bir yasa yok ama öyle bir tepki geliyor ki, durum düzeltilmek zorunda kalınıyor. Bu nedenle her milletin hassasiyeti var ve onlara dikkat etmek lazım.

Türkiye bu konudaki en zayıf ülkelerden diyebilir miyiz?
Zayıfız maalesef herkese saygı duyma konusunda. Kendimizi bir azınlığın yerine koyup empati yapmıyoruz. Mesela birileri de bu toplumda Ermeni sonuçta. Düzgün, normal insanlar. Sen bu insanları nasıl dışlayabilirsin ya da eşit yaşama hakkını elinden alabilirsin. Kimsenin elinde değil doğarken milletini seçmek. Bir de öyle doğmuşsun böyle doğmuşsun ne farkeder ki? Bunun kötü bir şey olduğunu düşünüyorsan bu senin sorunun. Sen Ermeni olmayı kötü görüyorsan o Ermeni olmayı kötü görenin problemi bence. Hemen düzelmesi lazım
Hükümetin okullarda yeni uygulamaya başladığı Fatih projesinde ilginç bir detay vardı mesela… Pilot okullarda biri de ermeni lisesiydi. Bunun yanında Eurovision'da bir Yahudi vatandaşımızın Türkiye’yi temsil etmesi… Bunlar milletimiz için çok önemli gelişmeler. Kaldı ki biz bu çok kültürlülüğü de hak ediyoruz. Çünkü biz geçmişte öyleydik. Yüzyıllarca öyleydik ve öyle olmanın çok avantajını yakaladık.
Orta Asya ülkeleri ilk bağımsız oldukları zaman biz çıktık “ağabeylik yapalım” dedik. Ve bu o dönem bölgede ciddi polemik konusu olmuştu. “Sen kimsin ağabeylik yapıyorsun” diye tepki almıştık. “Ağabey” olsan bile bunu böyle söyleyip çıkmanın anlamı yoktu.
Alevilere karş, kürtlere karşı yıllarca yanlış politikalar izlendi. Şimdi bunların tartışılıyor olması bile çok önemli gerçekten. Nereden nereye geldik. Daha da ileri, daha da iyiye gidilecek inşaallah.
Medya Derneği, genç gazetecilere yönelik çeşitli etkinlikler düzenliyor.
Bu konuda güzel çalışmalarımız var. Çok olumlu geri dönüşler alıyoruz. Genç arkadaşlarımız memnuniyet duyduklarını ifade ediyorlar. Mesleğe yeni giren veya işin başında olan birisine, mesleğin tecrübelilerinin bir şeyler anlatması, tecrübelerini paylaşması çok önemli.
İkincisi de biz teknoloji dersleri veriyoruz ve basın teknolojisinin gelişmesini de aktarıyoruz genç arkadaşlar. “Bu meslek 20 yıl sonra anlatılan gibi olmayacak” diyoruz. “Sen işin bu tarafını da bil nereye gideceği konusunu düşün” diyerek öğretiyoruz bunları. Bir de o ünlü yazarlarla ve gazetecilerle öğrenciler bir araya gelip konuşma olanağı buluyor. Derneğimize bağlı kuruluşların insan kaynakları departmanları bu gençlere iş olanağı sağlama konusunda yardımcı olmaya çalışıyorlar.
Bu usta-çırak gazeteci ilişkisinin yeniden doğmasını sağlayabilir mi?
Sağlamayabilir. Çünkü artık iş yapma sistemi o kadar değişti ki… Benim çırağım nerede olacak? Gazetede mi, ajansta mı, evden mi çalışacak? Dünyanın öbür ucunda mı olacak? Çünkü artık teknoloji ile beraber her yerden çalışma olanağı var. Bir çok arkadaşım da her yerden çalışıyor. Bu çalışma yönteminin değişmesi nedeniyle herşeyi yeniden sorgulamamız gerekiyor. Bunun yanında bu değişim sürecinde usta arama yanlış da olabiliyor. Çünkü teknolojik değişimle beraber ustaların çoğu çırak aslında...
Bir süre önce reyting ölçümleri konusunda ciddi tartışmalar yaşandı. Reytinglerle ilgili yapılan manüpülasyon, denek listelerinin deşifre olması ve sonrasında ölçüm yapılan şirketin devre dışı bırakılması…Medya derneği bu konuda ne düşünüyor?
Kendi adıma şunu söyleyebilirim. Eskiden bir yanlış temsil vardı. Yanlış bir yönlendirme vardı. Türk halkını, Türk okuyucusunu, Türk medyasının, tüketicisini yanlış anlama gibi bir olayla karşı karşıyaydık. Sanki küçük bir kesim medya tüketicisiydi, küçük bir kesim de o tüketiciye hitap ediyordu ve herşey onlara göre düzenlenmişti. Halbuki şimdi medya tüketicisi çok geniş kesim oldu ve Türk halkının daha genel yapısını temsil ediyor. Onun için bu reyting kriterleri ortaya konulurken bunların göz önüne alınması gerekiyor. Dolayısıyla reklam verenlerin de bu değişimin farkında olması gerekiyor.
AGB'nin yaptığı reyting ölçümleri kaynak alınarak herşey belirliyordu. Sonra deneklerin yüzde 70'i satın alındığı veya bazı kesimler tarafından yönlendirildiği ortaya çıktı.
Bir de işin o yanı var tabi… Ama benim dediğim o yanın da ötesinde,seçilme kriterleri ile ilgili toplumun yanlış yönlendirilmesiyle ilgili...
Ötekileştirme konusunda neler söylemek istersiniz?
Öncelikle herkese insan olduğu için saygı gösterilmeli. Herkes bunu insan olduğu için fazlasıyla hak ediyor. Toplumsal pek çok sorunun çözümü noktasında karşılıklı haklara gösterilecek saygı pek çok sorunu çözecektir.
Başörtüsü meselesinde de diğer meselede de tek bir çözüm yolu var, öteki gibi görmeyeceksin. Zaten samimi olunca görmüyorsun.
Ben samimi başörtülü arkadaşlarımın başı açık mı başı örtülü mü farketmiyorum, ilk seferde görüyorsun, ikinci seferde o senin için önemsiz birşey oluyor. Nasıl konuşuyor, ne diyor, fikri ne onlara bakıyorsun.
Ben 1969'da Amerika'da lise öğrencisiydim, AFS bursuyla gittim 1 sene. Bizim okulun yüzde 98'i beyaz, yüzde 2'si siyahtı. Yan mahalledeki okulun yüzde 98'i siyah, yüzde 2'si beyazdı. Hükümet de bunun farkındaydı ve şöyle bir karar aldı.
Siyah okullardaki çocukları otobüslere bindirerek beyaz okullara, beyaz okullardaki çocukları da otobüse bindirerek siyah okullaraa götürme kararı aldı. Kıyamet koptu.
Ben tabi tartışmaları o dönem hiç anlamıyorum 17 yaşında gencim. Ne zenci bilirim, ne beyaz bilirim ne oluyor ne bitiyor anlamıyorum. Toplantılar yapılıyordu bir tanesine böyle kapıdan bakmıştım.
Bir kadın bağırıyor: "Ben vergi veren bir Amerikan vatandaşı olarak çocuğumun otobüse bindirilip bilmem nereye götürülmesini istemiyorum. Ben bu mahalleye bunun için mi vergi veriyorum"
Düşününce kadın çok haklı ama hükümet böyle bir toplumsal çalışma yaptı. Adı da "Bussing (Otobüsleme)" Bu çalışmalar sonunda işte 40 sene sonra siyahı başkan yaptı, başka türlü de olmuyordu.
Toplum olarak bir takım kesimlerin dönüştürülmeye yok edilmeye çalışıldığı gibi bir algı var. Toplum mozaiğini oluşturan bir takım kültürlerin yok olması gibi bir durum söz konusu mu sizce?
Devletin kültürleri devam ettirmek gibi bir misyonu olması lazım. Ben öyle düşünüyorum. Onun için Süryaniceyi, Kürtçeyi yahut diğer toplum içinde azınlık konumunda diyebileceğimiz kesimleri bir sonraki nesillere aktarmak buradaki 70 milyon vatandaşın ve devletin görevi olması lazım. Çünkü o dil benim de dilim, o kültür benim milletimden birilerinin kültürü. Dolayısıyla devlet olarak biz bunları bir sonraki nesillere aktarmalıyız. Aksi takdirde gün gelecek bir sürü paralar verip arkeolojik kazılarla, araştırmalarla çıkarmaya çalışacağız kaybedilen zenginliklerimizi...
Toplumdaki gelişime nasıl bakmak lazım sizce?
Şimdi bakın mesela sinema yapmaya başladık, çizgi filmler yapmaya başladık. Şahane işler yapılıyor. Mesela, ben çizgi film yaptırmaya başladım. ‘Limon ve Zeytin’.. Gerçekten harika oluyor. Yayını konusunda TRT ile görüşmelerimiz devam ediyor.
Mesela sadece çocuklara yönelik yayın yapan televizyon kanalları… Gerçekten tam bir geliştirme projesi diyebiliriz bunlara.
Başbakan diyor ki otomobil yapın, bence otomobil yapmaya gerek yok. Bırak onu Çin yapsın. Biz çizgi film yapalım, çünkü eğlence sektörü aldı başını gitti dünyada… Ve ciddi gelirler elde edilebiliyor.
Salih Bey, Bizimcity'nin daha uzun metraj bir sürümünü çıkarmayı düşünüyor musunuz?
Düşünmüyorum çünkü siyasi karikatür geçici… Bugün yaptığının 3 gün sonra kıymeti kalmıyor. Ama Bizimcity 18 yıldır çıkıyor, dolayısıyla orda bir tarih var. Yani her gün çıkıyor, eğer Türk siyasi tarihini ilerde birileri inceleyecekse bunun yazılı basını çizgi basınının yanında bir de animasyonu var. O çok önemli birşey ve 20 senedir yapıyoruz, benzerleri bile yapılmaya başlandı artık.
Limon Zeytin ise daha orta üst aile düzeyinin evinde geçiyor. Uluslararası standartlarda olacak. "Çatlak Yumurtalar" diye dizi yapıyoruz. 5 dakikalık bölümler, anne baba ve kızları Limon yaramaz arkadaşı Zeytin... Bu iki çocuk kulüp kuruyorlar, bir şeylerle mücadele ediyorlar ama bu arada da sürekli bir şeyler öğreniyorlar ve öğretiyorlar.
Karikatürün geleceği ile ilgili neler söyleyebilirsiniz?
Dünyada siyasi karikatüristlik bitiyormuş. Kadrolu karikatürist Amerika'da çok azalmış mesela... Araştırmalara göre binli rakamlardan 40'a düşmüşler. Buna sebep de yaşlanınca emekli oluyorlar yerine yenisini almıyorlar.
Bu durum karşısında bazı karikatüristler “ne yapalım” diye düşünmüşler. Sonunda “Marka olmamız lazım” demişler, bir de çizgi film işine girelim demişler. Ben bu değişimi 20 yıl önce fark ettim ve bunları yaptım. Mesela Bizimcity’yi marka’lı bir çizgi film haline getirdim. Bir de ilk başladığımızda teknoloji olarak Amiga oyuncak bilgisayarlar vardı. Şimdi ise gazete binasında en teknolojik oda ve son teknoloji ürünü bilgisayarlar var. Alıyorsun kalemi ekranın üzerine çiziyorsun. Gelinen noktaya bakınca inanılır gibi değil o.
DİJİTAL DÜNYADAKİ GELİŞMELER, MEDYADA YAŞANACAK DEVRİM Sayfa 2'de
1965 yılında yayınlanan dijital teknoloji devriminin temeli diyebileceğimiz Moore Kanunu’na göre chipler her sene 2 katı oranında daha da hızlanıyor. Şimdi sınırları zorlayan belleklerden ve yüzey bilgisayarlardan bahsediliyor. Sizce bu gelişimin sonu nereye gider?
Buna şu örneği vermek istiyorum. 20 sene önce ünlü bir şarkıcı "Artık bütün notalar olabilecek her şekilde bir araya geldi. Daha yeni müzik yapmanın imkanı yok" demişti 20 sene önce. Ama bakıyoruz müzik hala devam ediyor. Yani artık hafıza sorununun sonuna geldik diye düşünüyoruz. Ama daha saklanacak depolanacak çok şeyler var. Artık yapılan her hareket, söylenen her söz, yazılan her metin, bir yere saklanacak ilerde üstünde çalışılabilecek hale geliyor. Bu bir bakıma iyi bir bakıma korkutucu tabi...
Şimdi artık teknoloji okullarımıza da giriyor. Mesela Fatih Projesi, akıllı tahtalar. Özel teknoloji sınıfları… Gelecek nesile yatırım yapmak lazım. Bunun da bugünün çocuklarını iyi yetiştirmekten geçtiğini düşünüyorum.
Bizim yayınevimiz var. 'Sizinkiler'in kitaplarını yayınlıyoruz. Artık kitapların iPAD versiyonlarını da yapmaya başladık. Şimdi satsa da satmasa da hazırlıyoruz.

Klasik gazetecilik anlayışıyla ilgili hızlı değişimler yaşanıyor. Ben şahsen basılı gazetelerin yakın gelecekte sonunun geleceğine inanıyorum. Dünyadaki yayıncılık anlayışını iyi izlersek bunun örneklerini çok iyi görebiliriz. Dünyanın önde gelen bazı gazeteleri artık basılı gazete çıkarmayı bıraktılar. Ve yatırımlarını internete ve dijital yayıncılığa yapıyorlar.
Esprili bir dille ifade etmek gerekirse "Önce tablet vardı, sonra parşömen, sonrasında kağıt ve yeniden tablete döndük!"
Medyamızın tecrübeli gazetecilerinden Selahattin Duman'ın sinema koleksiyonu vardı. Filmleri önce Betamax video kasetlerde arşivliyordu. Çok kısa bir süre sonra Betamax kalktı, VHS geldi. Selahattin bu sefer bütün filmlerini VHS'ye çevirdi. Tam onları bitirdi ki bu sefer CD çıktı, sonra DVD çıktı. Şimdi ne yapıyor bilmiyorum. Herhalde internetten indiriyordur. Yani teknoloji sürekli yenileniyor.
Şimdi karikatür arşivimi tutuyoruz. Teknoloji yatırımı konusunda çok titiz davranıyoruz. Hangi arşiv programını seçme konusunda mesela. 40 sene hatta 100 sene sonra insanların bu karikatürlere nasıl ulaşacağını hesaplamak durumundasınız. Bizimcity'nin, Sizinkiler'in arşivini tutan iki arkadaşımız var. Mesela birşey arıyorsun anahtar kelimeleri yazıyorsun hemen çıkıyor karşınıza aradığınız karikatür.
Salih Bey, konu o noktaya gelmişken karikatürde tekrara düştüğünüz oluyor mu?
Oluyor galiba arada… Bazen fark ediyorlar arkadaşlar. Karikatürü çiziyorum bir gazeteye yolluyorum bir de arşivden sorumlu arkadaşa yolluyorum. O arkadaş onu anahtar kelimeyle aratıp buluyor aynı karikatürün 3 ay önceki halini bana geri yolluyor. “Salih Bey bunu çizmiştiniz” diyor sonra ben oturup yenisini çiziyorum.
Karikatüristler arasında atışma oluyor mu köşe yazarlarındaki gibi ?
Yok. En azından ben kimseye cevap vermiyorum.
Leman'ın sizi dansöz olarak çizdiği kapağına üzüldünüz mü hiç?
Üzülmedim de.. Şu nokta garip değil mi? Bir siyasetçiyi dansöz çizdim diye bana kızmışlar ve beni dansöz gibi çizmişler. Madem birini dansöz olarak çizmek kötüyse sen niye çiziyorsun? Kaldı ki ben siyasetçiyi çiziyorum sen meslektaşını çiziyorsun. Aman ha, benim adamıma dokunana ben saldırırım zihniyeti...
MEMECAN'IN HİÇ SANSÜRLENEN KARİKATÜRÜ OLDU MU, HABER 7 İÇİN NE DÜŞÜNÜYOR? Sayfa 3'te
Peki bungün şunu çizeyim derken sizin karar verme mekanizmanız neye göre oluyor ?
Gündeme göre çiziyorum. Tabi Haber7’nin de katkısının olduğunu rahatlıkla söyleyebilirim.
Haber7’den esprili mizahi ipuçları yakaladığınız oluyor mu?
Olmuyor çünkü kafalar farklı çalışıyor. Karikatüristin bakış ve yorumu daha farklı oluyor.

Bir karikatürün esprili olması için içinde neleri barındırmalı?
Çizebilmek sorun değil herkes bir şekilde çizer. Mesela sizlere bazı inceliklerini öğretmiş olsam basit çizgilerle ilgi çekecek şeyler çizebilirsiniz. Basit çizmekte bir mahsur yok. Ama iş bir tek çizimle bitmiyor. Bir karikatürde üç şey önemli; Birincisi, çizebilmek. İkincisi komik olmak, espri bulmak. Üçüncüsü ise doğru mesaj vermek. Bu üçlünün olması lazım.
En sıkıntılısı da mesaj vermek değil mi? Çünkü bütünleyici o oluyor.
Eğer ilkeli ve prensipli yaklaşıyorsan mesajların bellidir zaten… Bu o uzun süreçte seni duruşunu ortaya çıkarır. O mesaj senin içinde var zaten senin fikrindir mesaj.
Asıl en zor olanı komikliktir. O anda öyle bir şey bulacaksın ki kimsenin düşünmediği farklı bir şey olsun.
Bize verdiğiniz bir röportajda patron para vermese bile çizerdim demiştiniz..
Evet çizerdim. Tabii zengin olsaydım.
Gerçekten çok zevkli bir iş. Onun için ben okul okul dolaşıyorum çocuklara nasıl karikatürist olunur öğretiyorum. Bir de “illa karikatürist olmak zorunda değilsiniz, çizin diyorum” onlara.
Çizebiliyor olmak gerçekten hayatı çok kolaylaştırır. Ben şimdi bakıyorum geçmişte yaşadıklarıma… Çok akıllı olduğumu filan düşünüyordum. Çünkü nerde burs varsa ben kazanıyordum. Askerde çok rahat askerlik yaptım. Eş bulurken bile çizebilmenin faydasını gördüm. O zamanlar ne zekiyim, ne çalışkanım falan diyorsun ama hiç alakası yok. Sonra farkettim ki ben çizebiliyordum. Bu o kadar çok fark yaratıyor ki… AFS bursu ile Amerika'ya gittim seçilerek. Doğal olarak çalışkan olanlar arasından seçiyorlar bursiyerleri. Bir hayli kalabalık bir grup. Onların arasından belli sayıda kişi gidecek. Mülakatta “ben bir de çizebiliyorum” diyorsun seni seçiyorlar. Benzer şey doktora için Fulbright bursuna başvurduğumda da oldu tabii ki. Karikatürler konu olunca öbür adaylar arasından öne çıkıyorsun. Yani çizebilmek hep hayatta fark yarattı.
Benzer bir şekilde, Amerika'da doktora yaparken bir Türk öğrenci kızla ilgileniyordum. Ama o benle ilgilenmiyordu. Ben o arada karikatür sergisi açtım. Onu da çağırdım çok beğendi. Çıkmaya başladık, şimdi karım. Yani iş bulurken de, eş bulurken de çizebilmenin çok faydasını gördüm.
Sonra askere gittik. Görevler ayrılıyor. Komutan soruyor: “inşaatçı var mı?” Ben el kaldırıyorum. “Mimar var mı?” diyor ben el kaldırıyorum. “Şabloncu var mı?” diyor ben el kaldırıyorum. “Gazeteci var mı?” diyor ben el kaldırıyorum. “Çizer ressam var mı?” diyor ben el kaldırıyorum. Komutan en sonunda sinirlendi. “Gel bakayım buraya” dedi. Gittim yanına “Sen niye herşeye elini kaldırıyorsun? dedi. “Valla ben mimarım, çizim dersi de veriyorum, karikatüristim de, gazetecilik de yapıyorum” dedim.
“Nerde eğitim veriyorsun” dedi. “Amerika'da üniversitede çizim dersi veriyorum” deyince, “iyi o zaman sen geç” dedi. Ben 4 ay boyunca yağlı boya resimler yaptım ve muhabere alanının tabelalarını boyadım. Yani çizebiliyorsan hayat çok kolaylaşıyor.
Mesela Amerika’ya ilk gittim lisedeyim. İngilizcem kötü, kekemeyim o zamanlar, utanıyorum kimseye bir şey soramıyorum.
Derste hoca "term paper'lar şöyle olacak, böyle olacak" diye anlatıyor. Ama ben term paper'ın ne olduğunu bilmiyorum. Sonunda yarı yılın bitimine 3-4 gün kala yanımdaki çocuğa sordum. Hocanın ısrarla anlatmaya çalıştığı şeyin sömestr projesi olduğunu anladım. Bir konu üstünde 10 sayfalık rapor yazmak gerekiyormuş. Konu ne dedim “perception” dedi baktım sözlüğe “kavrama, algılama” yazıyor. Nasıl yapacağım İngilizce 10 sayfayı? Ben gittim 10 tane karikatür çizdim Amerika ile ilgili. Başına da kapak sayfasına “Bir Türk öğrencinin Amerika'yı algılaması” yazdım verdim. Hoca bana en yüksek not olan “A” notu verdi. Sonra slaytlarını yaptırdı, sınıfa göstertti tek tek, sonra ben meşhur oldum sınıfta. Okul gazetesi geldi röportaj yaptı. Ben okul gazetesine karikatür çizmeye başladım. Hayatım değişti yani çizebiliyorum diye. O çizim sayesinde çok rahat iletişim kurmaya başladım insanlarla.
Peki özel istek geliyor mu mesela Salih Bey beni çizer misin falan gibi ?
Onları çizemiyorum. Çizsem de benzemiyor. O sokak karikatüristleri de bu işi nasıl yapabiliyorlar şaşırıyorum. Ne kadar stresli bir iş. Ya benzemezse. Onun içindir ki televizyon'da Bizimcityi hiç izlemiyorum mesela çünkü stres oluyorum onu seyrederken. Hele seyrederken yanımda birileri varsa. Ne mümkün. Ondan sonra onlar “yaa işte şöyle çizseydin” filan diyecek... Ben kimseyle karikatürüme bakamam bu yüzden.
Yolladığınız ve sansüre uğrayan karikatürünüz var mı hiç?
25 yılda bir tane. 28 Şubat sürecinde.
Salih Memecan bencil midir? Sizin bir ekibiniz var mı? Mesela, sizin bir ekiple birlikte bir karikatür dergisi projeniz hiç olmadı mı?
Bu tür bir çalışmamız olmadı. Kolay değil sanatçıların bir araya gelip ortak çalışma yapması... Bir de kendi yaptığın işle haşır neşir oluyorsun..
Bunun yanında sanatçılar bencildir genelde. Birde sanatçılık çok orijinal olmayı gerektiren birşey. Bir de karikatüristler yapı olarak diğer sanatçılardan daha çekingendir, içe kapanıktır. Bir ekol olmaya başlayınca orda sanatçılıktan taviz verme gibi bir durum doğuyor. Bu ekip çalışması Oğuz Aral'ın getirdiği birşey, Esasında çok da önemli bir katkısı oldu Türk karikatürüne. Onu inkar etmemek lazım ve minnettar olmamız lazım.
Türk halkına karikatürü sevdirdi ve Türk halkından da bir sürü karikatürist çıkardı. Yani çok küçük bir kısmın ilgilendiği şeyi halka yaydı diyebiliriz. Benim başka bir gözlemim de var mesela… Karikatüristler genelde bir gazetenin en kıdemli elemanı olurlar. Çünkü onlar gidip öyle kolay kolay pazarlık yapamazlar. Yaptıklar işten kafayı kaldırıp da başka iş görüşmelerine gitmek konusunda daha çekingenlerdir daha isteksizlerdir. Daha çok kendi başlarına işine konsantre olmak isterler.
Yani Salih Memecan sonrasında yeni bir Salih Memecan olsun düşünceniz yok mu?
Olur ama onlar illa benle çıkmak zorunda değil. Ben okul okul geziyorum çok yaratıcı çocuklar var, çok hevesli insanlar var. Benim katkım onların heveslerini canlı tutmak şeklinde oluyor. İlla benle çalışmak, beni taklit etmek zorunda değiller. Heves edenler var bu işe. Onlar da kendi yollarından ilerliyorlar, ilerleyecekler.
Yeni bir mecra açmak anlamında yani bir sürü yetenek var ama kaç tanesi gazeteye, dergiye ulaşabilir?
Valla ben prensip olarak karikatürlerimi göstermek istiyorum. “Gelip sizinle konuşabilir miyim diyen herkesle konuşuyorum.” Ama gelip konuşan öyle sandığınız kadar çok değil. İnsanlar çekiniyor mudur nedir bilmiyorum ama ben ilke olarak ona çok açığım. Genç çizerler arasında kabiliyetli olanlara verdiğim en önemli tavsiye “sakın bırakma devam et. İlla karikatürist olmak zorunda değilsin. Çizebiliyorsan ne iş yaparsan yap hayatın kolaylaşıyor” şeklinde oluyor.
Bir de Hasan Kaçan örneği var mesela karikatüristler veya çizerler sadece o işi mi yapmalı?
Artık kimse sadece bir işi yapmamalı. Ben mimarlık okudum, mimaride doktora yaptım, sonra siyasi karikatür yaptım, popüler karikatürler yapıyorum, çizgi film işindeyim, kitap yayıncılığı yapıyorum. Yani heves ettiğim şeyleri yapıyorum. İnsanlar artık kendilerini iyi yetiştirmeli ve yapabileceği ne varsa yapmalı.
Hele şimdi meslek hayatı çok uzun eskisi gibi değil. Bir de 4 senede öğrendiğin şeyle 40 sene iş götüremiyorsun. Öğrendiğin birşeyle ancak öğrendiğin süre kadar 4-5 sene götürebiliyorsun sonra sürekli kendini eğitmen, yenilemen ve yeni işe girdiğin zaman da o işi öğrenmen lazım.
Ben çizgi film yaparken Amerika'dan bir sürü kitaplar getirdim, çizgi film senaryosu nasıl yapılır neye dikkat etmeli diye öğreniyorsun. Bir de bu elektrikçilik gibi değil ki hani yıllardır yapılan birşey, orda al öğren. Sürekli değişiyor.
Haber 7 ile ilgili ne düşünüyorsunuz ?
Haber 7 uzun zamandır favori listemde… Yaptığınız yayınları çok samimi ve başarılı buluyorum.
Haber 7'yi çizmek isteseniz ne çizerdiniz ?
Düşündüm de bulamadım bulsaydım çizerdim. Komik bir şey canlanmadı.
HABER 7