Engin Ardıç: İsrail'i savunmuyorum

Akşam Gazetesi yazarı Engin Ardıç, geçtiğimiz gün kaleme aldığı yazısına, gösterilen tepkileri yorumladı ve mecburen yazısında ne anlattığını açıklayan bir yazı daha yazdı...

Engin Ardıç: İsrail'i savunmuyorum
Engin Ardıç: İsrail'i savunmuyorum
GİRİŞ 19.07.2006 09:20 GÜNCELLEME 14.09.2018 19:08

Yazının giriş kısmında 'ince ince' göndermeler yapan usta kalem, bazı yorumculara da diplomatik bir şekilde yanıt vermiş oldu...

İşte Engin Ardıç'ın yazısını açıklayan yazısı:

 

Yazarlar / Engin Ardıç

Yazı yazısı

 

 


Türkiye’de bir yazı yazılır, sonra anlamayanlar ya da yanlış anlayanlar için o yazıyı ayrıca açıklayan bir yazı daha yazılır.

Bazı çevrelerde “sıradışı bir İsrail yorumu” olarak nitelenen yazım, elbette olumlu olumsuz birçok tepkiye yol açtı. Tepki görmezsek bu işi bırakırız.

Bunların içinde “Mossad’dan kaç dolar yedin?” şeklinde ayaktakımı eleştirileri de var, benim “Balat’ta doğup büyümüş bir Yahudi olduğumu” ileri süren ruh hastası eleştirileri de. Bu zavallı yaratıkları adam yerine koyup da onlara açıklama yapacak, laf yetiştirecek değilim tabii.

Ancak, akıllı uslu bildiğim kişiler tarafından yanlış anlaşılmak beni üzer.

Çünkü o kişilerin de günlük yaşamın hayhuyu içinde “durup düşünecek” fazla zamanları yok ve “beğenip ya da beğenmeyip” geçiveriyorlar... Fakat “hap yapıp yutturmak” da benim tarzım değil.

Sayın arkadaşlar, ben İsrail’i savunmuyorum. Kaldı ki, İsrail’i “meth” de etsem, “zemm” de etsem, bunun İsrail yetkililerinin umurunda olacağını hiç sanmıyorum!

Ben şunu söylüyorum (öff, sıkıldım ha):

Türk, bir Yahudi-Arap kavgasında taraf tutmak zorunda değildir.

Daha doğrusu, imparatorluğun kurucusu ve yöneticisi “merkez halkı”, imparatorluğun “periferi” halklarından birini ya da ötekini, birine ya da ötekine karşı kayırmakla yükümlü de değildir, zorunlu da.

Öte yandan “arabuluculuk çabası” da abestir, çünkü taraflardan hiçbiri bizi iplemez.

Yapacak tek şey var, karışmayacaksın. Bir İran atasözüne göre “selamet der kenar est”.

Türk dış politikası ayrı konu ama, Türk kamuoyununun genel bakışı, elbette Deniz Akkaya’nın, Reha Muhtar’ın ve Hülya Avşar’ın aşk serüvenlerinden başını alabildiği ölçüde, “Araplar’ı tutma” yönündedir. Bunun da duygusal temeli “din kardeşliği” sayılıyor.

Bu “akılcı olmayan” tutum, “dinci” olarak nitelenen bazı vatandaşlarımızı, örneğin 9 Eylül 2001 saldırısında “bizim çocuklar öyle kaka şeyler yapmazlar” diyebilecek noktaya götürüyor. Bazı Sünni vatandaşları da, düne kadar şiddetle karşı oldukları Şii politikasını beğenmeye başlamaya... Gülünç oluyorlar. Çünkü “ideoloji” gözlerini köreltiyor.

O zaman, Kürt terörüne kızıp Arap terörünü “tutmaya” başlarsın ki, bu, “İsrail Lübnan’a girmesin ama biz Irak’a girelim” cümlesiyle özetlenen şaşkın ördek politikasıyla aynı dalga boyuna gelir!

Oysa, siz Arap’a tutkulu bir aşkla bağlı olsanız bile, Arap sizi sevmiyor. Korkuyor, çekiniyor, ama sevmiyor.

Yahudi’nin bizimle bir sorunu yok. Bizim de onunla olmamalı.

Hemen küfür etmeyin, Amerikan emperyalizmi başka şey, George W. Bush’un “beyin düzeyi” başka şey, Yahudi halkı başka şey, Siyonizm başka şey.

Tekrar söyleyeyim: İster Arap ister Acem olsun, “İslam dünyası” İsrail devletinin varlığını kabul etmediği ve artık tartışma konusu yapmayacağını da kanıtlamadığı sürece bu savaş bitmeyecektir.

İsrail devleti de, varlığının ortadan kalkacağını sezerse nükleer silah kullanmaktan da, dünya savaşı çıkarmaktan da, hatta gezegeni bile yoketmekten de çekinmeyecektir.

Biz o devleti daha 1948 yılında tanıdık ve kabul ettik. Tartışma konusu yapmayı da hiç düşünmedik. Bizim bakışımız budur.

O devletin temel günahı, demokratik olmasına rağmen laik olmamasıdır. Bu da iç işidir, bizi ırgalamaz. Laik olmayan iki “kamp” arasında hır çıkarsa biz buna bulaşmayız. “Din savaşına” girecek kadar eşek değiliz, olmamalıyız. Bir Yahudi-Müslüman savaşında da, bir Hıristiyan-Müslüman savaşında da biz bulunmamalıyız.

Üst tarafı ayrıntıdır: İsrail iki kıyı şeridi alır üç tepe verir, şu komşu ülkeye ya da bu komşu ülkeye bir girer iki çıkar, bugün on İsrail bebesi yarın yirmi Arap bebesi ölür, kimi zaman şahinler gelirler iktidara kimi zaman güvercinler, Türk basını da okuru gıdıklamak ve satış arttırmak için yaygarayı basar da basar... “Sivillere yazık oluyor” edebiyatı ucuz bir edebiyattır.

Hadi bırakın bu işleri de, yaz gecesi kim hangi otele kimi atmış ona bakın, bize daha çok yakışıyor.

19.07.2006

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
CHP'li gazeteci Özlem Gürses'ten Saraçhane’de 1 Mayıs oyunculuğu
Feci anlar kamerada! Ters rüzgara kapılan paraşütçü yere çakıldı