Rusya'da din-devlet ilişkileri
Rusya'da komünizm sonrasında değişen din-devlet ilişkileri ve İslam’a ve Müslümanlara bakışı... Rusya Devlet Başkanı Viladimir Putin'in dinin rolü ilgili hedefleri neler?

Sevinç Alkan Özcan'ın yorumu
Şeymiyev ılımlı İslam modelini yaymak amacıyla kendi dini okullarını ve üniversitelerini açarken, Rus hükümeti de Kafkasya’da “radikal İslam”ın etkisini kırmak amacıyla bir İslam üniversitesi açmayı hedefliyor.
Rusya’da İslam’ın ve Müslüman toplulukların bugünkü durumunu anlayabilmemiz için komünizm sonrasında değişen din-devlet ilişkilerini, daha somut bir ifadeyle hem kilise-devlet ilişkilerini hem de devletin ve Rus Ortodoks Kilisesi’nin İslam’a ve Müslümanlara bakışını anlamamız gerekiyor. Zira komünizm sonrası dönemde Rusya’da devletin başta Müslümanlar olmak üzere diğer dini gruplara karşı ürettiği siyaseti Rus Ortodoks Kilisesi’nden bağımsız düşünmemiz mümkün değil. Sovyet topraklarında 1980’li yıllarda uygulanmaya başlayan liberal politikalar, bölgedeki tüm dini kurumlar tarafından oldukça olumlu bir biçimde karşılandı. Bu süreçten en karlı çıkan dini kurum ise hiç şüphesiz Rus Ortodoks Kilisesi oldu. Sovyetler Birliği döneminde devletin sıkı kontrolü altında bulunan Kilise, yayın faaliyetlerini çeşitlendirme, eğitim faaliyetlerini artırma ve ibadet yerlerini yeniden inşa etme bakımından yeni fırsatlar elde etti. Bu durum Kilise’ye Rusya’nın dini hayatında yeniden merkezi bir rol elde etme imkanını verdi. Kilise de tüm enerjisini buna yoğunlaştırdı. Rus Ortodoks Kilisesi’nin devrim öncesi statüsüne dönüş talebi, yeni dönem ile Çarlık dönemi arasındaki en önemli süreklilik unsuru olarak ortaya çıktı.
John Anderson’a göre, Perestroyka reformlarının liberalleştirdiği din politikaları sayesinde özelde Rusya’da genelde ise tüm eski Sovyet coğrafyasında din-devlet ilişkilerinde iki önemli değişim ortaya çıktı. Birincisi; din-devlet ilişkilerinde komünist dönemdeki çatışmacı ilişki biçimi, yeni dönemde işbirliği modeline doğru evrildi. Tüm bölgede din, artık savaşılması gereken bir düşman olmaktan çıktı. İkinci değişim ise din politikalarının oluşturulma sürecinde ortaya çıktı. Bundan sonra din politikaları daha açık ve şeffaf bir süreçte oluşturulmaya başlandı. Başlandı başlanmasına ama Rusya’da din-devlet ilişkilerinde işbirliği modeli denildiğinde, hep Rus devleti ile Rus Ortodoks Kilisesi arasındaki işbirliği akıllara geldi. Ortodoksluk dışında kalan İslam, Katoliklik ve Protestanlık gibi azınlık dinleri ve mezhepleri yeni yasal liberal düzenlemelerden Rus Ortodoks Kilisesi kadar yararlanamadılar, hatta süreçten dışlandılar. Bunun en açık örneği, 1991 yılında “din ve vicdan özgürlüğü” ile ilgili olarak kabul edilen kanundan, 1997 yılında geçirilen yeni bir kanunla geri adım atılmasıdır. Bu durumun en önemli nedeni ise, 1991 yılında oluşturulan liberal ortama başta Rus Ortodoks Kilisesi olmak üzere muhafazakarların gösterdiği reaksiyondur. Rus Ortodoks Kilisesi’ni “Rusya’nın tarihi ve kültürel mirasının ayrılmaz bir parçası” olarak tanımlayan yeni düzenlemenin İslam, Budizm, Hıristiyanlık ve Yahudilik gibi diğer geleneksel dinleri hukuki olarak tanıması bile, yeni düzenlemeyi insan hakları savunucularının eleştirilerinden kurtaramamıştır. Zira 1997 düzenlemesi, 1991’de kabul edilen kanunla karşılaştırıldığında dini özgürlükler açısından pek çok kısıtlayıcı hüküm taşımaktadır.
Bugün Rusya’da, Rusya Müftülük Konseyi Başkanı Ravil Gaynutdin’in verdiği rakamlara göre 23 milyon Müslüman yaşamaktadır. Müslümanlar Rusya’da en fazla nüfus artış oranına sahip olan grubu oluşturuyor. Rus nüfus artış oranı azalırken, Müslüman nüfusu giderek artıyor. Müslüman nüfusun yoğunlaştığı bölgelerin başında Kuzey Kafkasya, Tataristan ve son yıllarda yaşanan işçi göçü nedeniyle Moskova geliyor. Kuzey Kafkasya ve Tataristan’da İslam’ın devletle kurduğu ilişki biçimi, Rusya’daki İslam’ın iki cephesini gösteriyor. Alexander Beningsen’in Çarlık Rusyası ve Sovyetler Birliği dönemi içinde Tatar cedidizmi ve Kafkas müridizmi olarak ifadelendirdiği farklılaşma, Sovyet sonrası dönemde de varlığını devam ettiriyor. Kafkas müridizmi direnmeye, Tatar cedidizmi uzlaşma yollarını aramaya devam ediyor. Sovyet sonrası Rusya, pragmatist bir yaklaşımla Müslüman azınlıklara karşı otoriterliği ve esnekliği birleştirmiş durumda. Tataristan Cumhurbaşkanı Şeymiyev, Putin’e Ortadoğu turunda eşlik ederken, Rusya’nın Çeçenistan’daki insan hakları ihlalleri devam ediyor. Aynı şekilde Şeymiyev kendi tercih ettikleri ılımlı İslam modelini yaymak amacıyla kendi dini okullarını ve üniversitelerini açarken, diğer taraftan Rus hükümeti de Kafkasya’da “radikal İslam”ın etkisini kırmak amacıyla bir İslam üniversitesi açmayı hedefliyor.
Rusya son dönemde Tataristan yüzünü ön plana çıkararak İslam dünyası ile ilişkilerini geliştirme peşinde. Putin’e Ortadoğu turunda eşlik eden Şeymiyev’in Suudiler tarafından inanca hizmet etmesinden ötürü ödüllendirilmesi, Putin’in İslam dünyasına yönelik yeni politikasının önemli bir parçasını oluşturuyor. Şubat ayında Tataristan Cumhurbaşkanı Şeymiyev ve İKÖ Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu’nun başkanlığında İstanbul’da yapılan Rusya-İKÖ Stratejik Vizyon Toplantısı ise Rusya ve İKÖ üyesi ülkelerin birlikte gerçekleştirecekleri projeler için iyi bir platform oluşturuyor. 2005 yılında Rusya’nın İslam Konferansı Örgütü’nde elde ettiği gözlemci statüsü ile başlayan söz konusu iyi ilişkiler bakalım Rusya’nın Müslüman nüfusuna yönelik politikalarına yansıyacak mı?
İLİŞKİLİ HABER