Tarihte ilk İslam devleti hangisiydi?
İlahiyatçı ve Politikacı A. Gani Aşık, Hz. Muhammed'in Medine'de bir İslam Devleti kurmadığını savundu. İşte Aşık'ın tezine göre tarihte kurulan ilk İslam devleti.

'Cumhuriyeti anlayamamak ve İslamı bir bütün olarak kavrayamamaktır. Diyanet'e çok iş düşmektedir ve bu kurumun başındaki zat, bugüne kadar sergilediği performansı ile buna muktedir saygın bir din bilgini olduğunu kanıtlamıştır.' diyen A. Gani Aşık'ın bugün Cumhuriyet gazetesinde 'İslam, Devlet Değil Din'dir' başlıklı bir makalesi yayınlandı.
Hz. Muhammed'in hadisleri doğrultusunda yorum yapan Aşık'a göre İslam bir devlet sistemi değil ve dünyaya siyasi bakmıyor. Aşık, 'Dört halife dahil, peygamberden sonraki dönemlerde de hiç 'İslam devleti" olmamıştır, 60 yıl önce Pakistan, 27 yıl önce 'İran İslam Cumhuriyeti" ne kadar....
İşte Aşık'ın makalesinin tamamı:
Cumhuriyet 28.07.2006 |
İslam, Devlet Değil Din'dirA. Gani AŞIK - İlahiyatçı ve Politikacı Türklerin yaşamın her alanında çağa uyum çabaları, Osmanlı'nın son yüzyılında başladı, Cumhuriyetle birlikte sistemleşti. Batılılaşma da diyebileceğimiz hareket, doğaldır ki kendi antitezini de beraberinde getirdi ve besledi. Bu, 'gâvurlaşmaya karşı İslamı korumak" biçiminde formüle edildi ve siyasiler tarafından da oy dilenciliği adına körüklendi. Bugün, belli tarikatların, özellikle son çeyrek yüzyılda artan bir tempo ile toplumu ve devleti sarmalamada ulaştığı doruk noktada bulunuyoruz. İlginç olduğu kadar acıdır ki, 'din-i İslamın sadık hizmetkârları' sahte sıfatı ile ülkeyi 'bizler" ve 'onlar" çıkmazına sürükleyen din, tarikat ve siyaset şarlatanlarının hiçbirinin özel yaşamı, gerçek anlamda İslamla bağdaşmaz. Altınları, dövizleri, taşınır ve taşınmazları, katları, yatları ve göz kamaştıran varlıkları ile gırtlaklarına kadar harama gömülmüşlerdir. Vurgunun kaynağı yurtiçinde ve yurtdışında bulunan saf Müslümanlardır. Öylesine soyuldular ki, Nuh Peygamber bile böyle tufan görmedi. Fesat projesi 'laik Cumhuriyete karşı İslam Cumhuriyeti' temelinde devreye sokuldu. Cumhuriyetin sahibi halk yığınları sessiz, çünkü örgütsüz. Şer odakları hırslı, kararlı ve cüretkâr, çünkü yaşamın her alanında devasa biçimde örgütlü. En basitinden bir örnek: Anadolu'nun sade Müslümanlar ölünce 'ölmüş olur' , Ona rahmet dilenir, ama bunlardan birisi ölünce 'Hakk'a yürür' , yer yerinden oynar. Yüce yaratanın kullarına verdiği değerin ölçü ve ayarını onlar, Allah adına, ona vekâleten (!) ilan ederler. Din dışı bu maskaralıklar, toplumun ve devletin gözü önünde yıllardır artan bir sorumsuzlukla devam edip gitmektedir. Peygamberimizin Medine'de yerli kabilelerle uzlaşarak kurduğu devletin adı 'Medine Site Devleti" dir. Daha sonra, hem devlet başkanı olarak hükümranlık alanını genişletmek, hem de peygamber olarak dinini tebliğ etmek için oluşturduğu 300 - 500 kişilik Seriyeleri (Müfrezeler) üç maddelik bir emirle Medine dışındaki kabileler üzerine sevk etti. 1) İslamı kabul etmeleri, 2) Veya Medine Site Devleti'ne vergi vererek eşit haklara sahip yurttaşlık statüsü kazanmaları, 3) Her ikisini de kabul etmezlerse, güç kullanılarak devletin egemenliğine alınmaları. Görevini tamamlayan müfrezelerden birisi Medine'ye dönünce komutan, Hz. Peygamberi bilgilendirmek için 'Falanca kabile vergi vermeyi kabul etti, biz de Allah ve resulü adına onlara güvenceler verdik" deyince irkilen peygamber, 'Bunu yapamazsınız, güvenceyi - Site Devleti ile bağlantılı olarak- kendi adına vermeliydiniz. Onların malına ve canına bir zarar gelirse Allah ya da ben mi görevimi mi yapmamış olacağız" uyarısından sonra, işin nezaketini yeterince anlatabilmek için açıklamalarda bulundu: 'İslama davet ettiğiniz kabilelerden birisi size ' Dininizi kabul ediyoruz ve peygamberinizi de peygamberimiz olarak benimsiyoruz. Bundan böyle bize Allah'ın hükümlerini uygulayacaksınız ' derse, bu istek kabul edilmeyecek. Çünkü Allah'ın hükmünün ne olduğunu bilemeyiz" (Müslim, Cihat 3. fasıl). Askeri birliklerce kabilelere iletilen peygamber emirnamesinin 'Medine Site Devleti'ne vergi vermeleri halinde, dinlerine dokunulmayacak ve onlar devletin Müslüman unsurları ile eşit hak ve statüye sahip olacaklardır" biçimindeki ikinci maddesi, eminim ki dikkatlerden kaçmamıştır. Burada, -bir anlamda- Batı'nın 18. yüzyıl sonunda keşfettiği laiklik ilkesinin, 7. yüzyılda adı bilinmeden uygulanışına hayretler içinde tanık oluyoruz. Dört halife dahil, peygamberden sonraki dönemlerde de hiç 'İslam devleti" o lmamıştır, 60 yıl önce Pakistan, 27 yıl önce 'İran İslam Cumhuriyeti" ne kadar. ' Neden olmamıştır" ın yanıtı belli. Bu, çok iddialı olduğu kadar, riskli de olur da ondan. Yurttaşlar, uğradıkları her haksızlık ve yaşadıkları her tatminsizlikte 'hatanın İslamda olduğu' yanılgısına kapılabilirlerdi. Hz. Peygamber, kabilelerle yapılan sözleşmelerde, Allah'ın, kendisinin ve İslamın taraf gösterilmesine bu gerekçeyle karşı çıkmaktadır. İslam, ilk önce devletsiz bir topluma -İlkel Araplara- tebliğ edildiği için, elbette basit şekliyle de olsa bir devlet kurmayı da gerekli görmüştür, bu kaçınılmaz bir zorunluluktu. Müslüman ulusların kurduğu devletlerin, İslamın zengin ve kalıcı değerlerinden ve sosyal tercihlerinden yararlanması başka bir şeydir, devleti din temeline oturtmak, siyasi, sosyal ve hukuki bir kurumu dinileştirmek başka bir şey. Çünkü İslam, devlet olarak değil, din olarak inmiştir. İslamın 'sağ'da, ya da sol'da" olduğuna ilişkin kimi tezler de bize göre doğru değildir. Dinimiz, dünya olaylarına da, toplumsal fenomenlere de siyasi bakmaz. Ülkemizde dinle ve dini değerlerle bağlantılı olduğu düşünülen kimi konulardaki yaşanan gerginliklerin pek çoğu yapay ve temelsizdir. Cumhuriyetin kodları ile İslamın mesajları arasında, kötü niyetlilerin kışkırttığı gibi bir uyuşmazlık yoktur. Sözün özü şu ki, laik devletle İslami devlet arasında var olduğu sanılan çelişkilerin kaynağı önyargılar, kötü niyetler ve bilgisizliktir. Cumhuriyeti anlayamamak ve İslamı bir bütün olarak kavrayamamaktır. Diyanet'e çok iş düşmektedir ve bu kurumun başındaki zat, bugüne kadar sergilediği performansı ile buna muktedir saygın bir din bilgini olduğunu kanıtlamıştır. |