II. Abdulhamit gerçekte ne içerdi?

Sultan İkinci Abdulhamid'in gerçekten ilginç bir içecek adeti vardı. Sultan Abdulhamid neler yerdi, neler içerdi, nasıl bir damak keyfine sahipti, sizler için kızının ağzından derledik...

II. Abdulhamit gerçekte ne içerdi?
II. Abdulhamit gerçekte ne içerdi?
GİRİŞ 16.11.2007 08:25 GÜNCELLEME 16.11.2007 08:25
Bu Habere 53 Yorum Yapılmış

Yaşar İliksiz'in haberi


Güneri Civaoğlu, dünkü köşe yazısında, Abdulhamid'in torunlarından Ertuğrul Osman Efendi'yle yaptığı söyleşinin video görüntüleri izlerken 'Abdülhamit Han'ın rom içtiği' gerçeğini gördüğünü söylemiş ve 'Halife Sultan Abdülhamit 'rom' içerdi. TV söyleşimizde torunu Ertuğrul Osman Efendi, 'Dedeniz Abdülhamit Han alkol alır mıydı?' soruma bu cevabı vermişti. İzahı da şöyleydi:  'Karayip Adalarının içkisi olan rom, şekerkamışından elde edilir. Kısacası şeker suyudur. Dedem şekerkamışından yapılan 'rom'u İslamdaki içki yasağının dışında olarak yorumlamıştı...' diye yazmıştı.


Dün gün boyu okurlarımız bunu tartıştı.  İlginçtir geçtiğimiz günlerde biz de Sultan Abdulhamid'in ne içtiği üzerine hayli koyu bir sohbet gerçekleştirmiştik. II. Abdulhamid'in gerçekten de ilginç ve sohbetini etmeye değer bir içecek alışkanlığı vardı: Abdulhamid sodalı süt içiyordu...


Peki bu alışkanlığı nasıl edinmişti. Sizlere birazdan aktaracağız.. Abdulhamid'in içmeden edemediği bir diğer içki ise kahve. Hem de Yemen kahvesi... Üstelik Abdulhamid kahveyi çifter çifter içermiş...


Abdulhamid'in kızı Ayşe Osmanoğlu'nun Babam Sultan Abdülhamid  kitabının yayın hakları için Abdulhamid'in torunun peşine düşen ve Osman Nabi Osmanoğlu ile görüşmeyi başaran acar yayıncı ve Akşam Yazarı Elif Çakır ile yaptığımız 'Abdulhamid'in içkisi' sohbetini, geçtiğimiz günlerde size öyküsünü anlattığımız kitap konusunda söyleşirken gerçekleştirmiştik.


Dün gece kitabı tekrar karıştırdım ve romla ilgili bir ifade bulamadım. Ama bizim üzerinde konuştuğumuz ilginç içeceklerin de içinde yer aldığı Sultan Abdulhamid'in bazı ilginç alışkanlıklarını içeren bölümleri seçtim.


İşte Babam Sultan Abdulhamid kitabına göre İkinci Abdulhamid'in içecek alışkanlıkları..


Ayşe Osmanoğlu anlatıyor:


Mutadı erken yatıp erken kalkmaktı. Sabahlan güneşten evvel kalkıp hamama gider, banyosunu alırdı. Hamamın dış katında oturmak için bir sedir yaptırmıştı. Orada oturup giyinir, sabah namazını oracıkta kılar, sonra kahvaltısını ederdi. Yataktan kalkmadan önce müshil almak mutadı olduğundan sabah kahvaltısını çok hafif yapardı.

Hastalığından evvel senelerce Manyezi Hazi almıştır. Hastalığından sonra sinameki tozunu toz şekerle karışık olarak alırdı. Yarım bardak sütü maden suyu ile karıştırıp içerdi. Çitli maden suyu kullanırdı. Hastalığından sonra Profesör Bergmann'm tavsiyesi üzerine Almanya'dan Frederik madensuyu getirtmeye başlamıştı. Bu madensulu sütten biraz sonra kahve ve sigarasını içer, sonra doğruca Harem Dairesi'ne geçer, oradan Selâmlığa çıkar, masasının başına oturup Başkâtip Paşa'yı isterdi.


Burada tahminen saat on bîre kadar resmi işlerle uğraşırdı. Yemek hazır olunca Harem'e geçer, annemle beraber yemeğe otururdu. Yemekten sonra yatak odasındaki şezlonga uzanıp on beş, yirmi dakika dinlenir, yine kalkıp sabahtan kalan işlerini görmek üzere Selâmlık Dairesi'ne geçer, çalışmaya başlardı. Öğleden sonraki bu çalışma sırasında Başkâtibi yahut İkinci Kâtibi, vükelâdan bazılarını kabul ederdi. Bu çalışma akşamlara kadar devam ederdi.

Pek yorgunluk duyduğu veya işleri hafif olduğu zaman Harem'e gelir, işte o zaman ailesinden kimleri isterse onlarla görüşürdü. Bazen bizleri de huzuruna celbedip piyano falan çaldırdığı olurdu.

Ekseri akşamlar yemekten sonra bahçeye çıkar, orada paşalarla, beylerle gezer ve bazen Harem'e geçerdi. Bazen marangozhanesinde veya kütüphanesinde çalışırdı.

İşi çok olduğu zamanlar gece yarılarına kadar Mabeyn'de kaldığı olurdu. İşi olmadığı zaman yatsı namazından sonra derhal yatak, odasına çekilirdi. O zaman anneme bir hazinedar gönderir, gelmesini emrederdi. Annem de gecelik tuvaleti ile babamın dairesine gider, geceyi beraber geçirirlerdi. Müstesna olarak saltanatın yirmi yılı müddetince her gece annemle yemek yemiş ve onunla kalmıştır. Diğer haremlerini saat ve vakitle kabul etmiştir.

Babam saate, vakte pek bağh, idi. Diyebilirim ki her işini bir saate bağlamış, düzgün ve yeknesak bir ömür geçirmiştir. Babam istirahate geçince sarayda bir sükûnet başlardı. Sarayın bahçesindeki kahkaha sesleri işitilmez, piyanolar ve gramofonlar çalınmaz, gürültü patırtı yapılmazdı. Babamın dairesine gürültü aksetmesin diye herkes ses çıkarmaktan çekinirdi.

Harem kapısının önünde ikinci Hazinedar ile onun maiyetinde iki hazinedar yatardı. Selâmlık kapısında da bir musahip nöbetçi ile Seccadecibaşı izzet Efendi ve Söğütlü Alayı Kumandanı Mehmed Efendi yatarlardı.

Akşam yatak odasına limonata, Frenk üzümü veyahut nar şerbeti getirip bırakırlardı. Bazı geceler içerdi.

Gece yatak odasında kitap okuturdu. Ayakucuna bir paravana konur, Esvapçıbaşı İsmet Bey kitap okurdu. Sonraları Hacı Mahmud Efendi ve Şifre Kâtibi Asım Bey de okumuşlardır. Babam uykuya dalıncaya kadar okurlar, uyuduğunu hissedince yavaşça kalkıp çıkarlardı. İkinci Hazinedar kapıyı kilitlerdi.

Babam: 'Başlıca eğlencem musiki dinlemek, marangozhanemde çalışmaktan ibarettir. Ancak bunlarla uğraşırken yorgunluğumu hissetmiyorum. Gençliğimde faal bir hayat geçirdiğim halde şimdi muattal yaşıyorum. Uykuyu bile rahat uyuyamadığımdan kitap okutmak bana ninni gibi geliyor. Yarısını dinliyor, yarısını dinlemeden uyuyakalıyorum. Aklım takılıp da uykumu kaçırmasın diye ciddi eserler okutmuyorum' derdi.

İnsanlar çok müfteridir. Bildiklerini, bilmediklerini uydurup söylemekten çekinmezler. Babam hakkında iftiraların birisi de onun büyücülüğe, hurafelere inandığı hakkındaki sözlerdir. Mutlak bir iktidara sahip olan babamın büyü yaptırmaya ne ihtiyacı vardı? Ne için ve kim için büyü yaptıracaktı?


 Hâlbuki babam doğru ve tam dini itikada sahip bir Müslüman'dan başka biri değildir. Beş vakit namazını kılar, Kur'ân-ı Kerim okurdu. Gençliğinde Şâzeli tarikatına girmişti. Daima camilere devam ettiğini, ramazanlarda Süleymaniye Camii'nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikâye tarzında anlatırdı. Böylece, camide namaz kıldığı günlerin birinde Hamza Zâfir Efendi adında muhterem bir şeyhe tesadüf edip onunla ahbap olmuş, bu tarikata bu suretle intisap etmiştir. Keza, Yahya Efendi Tekkesi'nin büyük şeyhi olan Abdullah Efendi vasıtasıyla dahi Kadiri tarikatına intisap etmemiştir.

Şeyh Zâfir Efendi pek muhterem bir zattı. Sarayda herkes tarafından saygı görürdü. Memlekette bir hastalık olduğu zaman tekkede Buhâri-i Şerif, Hizb-el Bahr okunurdu. Babam, Buhâ-ri-i Şerifi hususi surette bastırtmış, bütün Müslüman memleketlerine, camilere hediye etmiştir. Bana hediye ve yadigâr ettiği bir nüshasını hâlâ saklarım. Ailesinin diğer fertlerine de bu basımdan birer tane hediye etmiştir.

Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilme¬sini çok isterdi. Sarayın hususi bahçesinde beş vakit Ezân-ı Muhammedi okunurdu. Babamın bir sözü vardı: 'Din ve fen' derdi. 'Bu ikisine de itikat etmek caiz' olduğunu söylerdi. ..


BABAMIN YEMEK ZAMANLARI, SOFRAYA OTURMA TARZI VE YEDİĞİ YEMEKLER

Kilercibaşı Osman Bey önde, ikinci Kilerci Hüseyin Efendi ile üçüncü ve dördüncü kilerciler arkada olmak üzere, sepetli çantalar içine koydukları sofra takımlarını alırlar ve sırma cep-kenli, büyük şalvarlı Tablakârbaşı da başına büyük bir tabla koymuş olduğu halde hep beraber Kiler-i Hümayun'dan çıkıp yemek odasının yanındaki taşlığa gelirlerdi. Burada tablayı açılır kapanır bir masanın üstüne koyup sofrayı hazır ederlerdi, iki musahip nöbetçi kapıda beklerdi. Piyatalar, yemek tabakları porselen olup etrafları kırmızı, beyaz altın yaldızlı ve markalı idi. Su takımları da kırmızı markalı idi. Beyaz markalıları da vardı. Bunlar Bakara mamulâtı idi. Annesi Tirimüjgân Kadıne-fendi'den kalma altın tuzluk daima önüne konurdu. Onu sofrasında mutlaka isterdi.

Çatal , bıçak takımları altındı. Öğle yemekleri saray usulü üzere saat on birde, akşam yemekleri de beşte (yani şimdiki saatle 17'de) yenirdi. Yemekleri bu saatlerde yemek öteden beri sarayın adetidir.

Kilercibaşı, emektarlardan Sırrıcemal Kalfa'ya tablayı teslim eder, kendisi de yemek müddetince nöbet odasında beklerdi, Babam ben dünyaya gelmeden önceden başlayarak saltanatının sonuna kadar annemle beraber yemek yemiştir.

Yemek hazır olur olmaz bir hazinedar gelip anneme: 'Efendimiz istiyor' derdi. Annem de derhal gider, babamla beraber sofraya otururdu. Babam listedeki yemeklerden hangilerini seviyorsa onları getirirdi. Sırrıcemal Kalfa'n maiyetinde Feleksû Kalfa dahi hizmet ederdi.


Babamın ekseriya yediği yemekler şunlardı: Öğle yemeğinde rafadan yumurta veya tereyağda pişmiş yumurta yahut omlet; koyun külbastısı veya kotlet pane; balıklardan mezid veya gelincik balığı; bazen börek; tatlılardan kaymaklı kadayıf, sütlâç veya muhallebi, alafranga tatlılardan şarlat. Akşam yemekleri daima hafifti: Et suyu, bazı çorbalar ve yemişlerden ibaretti. Yemişler arasında da çilek, kavun, karpuz ve şeftaliyi tercih ederdi.

Yemekten sonra yine kilerciler gelip sofrayı toplarlardı. Kalan yemekleri nöbet odasındaki bendegân ve musahipler yerlerdi.

BABAMIN KAHVE İÇME TARZI

Kahveyi pek severdi. Fakat yalnız Yemen kahvesi kullanırdı. Yemeklerden sonra kahve içtiği gibi, arada da ayrıca altı yedi defa içerdi. Kendi emektarlarından, şehzadeliğinden beri kahvesini pişiren Halil Efendi, kahveci başı idi. Babamın mizacını öğrenmişti. Kahvesi ne koyu, ne de açık ve sade olarak pişirilirdi. Halil Efendi nöbet odasının yanındaki kahve ocağı denilen yerde oturur, emir beklerdi. Evine geç gider, sabahları erken gelirdi. Halil Efendi, Ölmeden biraz önce babama: 'Efendimiz! Ben sık sık hasta oluyorum. Damadım Ali kulunuza emniyet ve itimadım vardır, iyi çocuktur. Müsaadeniz olursa efendimizin kahvesini pişirme tarzını öğreteyim. Benden sonra efendimizin kahvesini o pişirsin' demiş, babam da bunu kabul etmişti. Hakikaten az zaman sonra Halil Efendi öldü. Yerine damadı Ali Efendi geçti.

Kahveci başı beyaz eldiven giyer ve kahveyi öyle pişirirdi. Pişirdiği kahveyi Harem kapısına kadar kendi getirir, zili çalar, nöbetçi hazinedarın eline teslim ederdi. Kahve tepsisi, babamın annesi Tirimüjgân Kadın'ın yadigârı küçük altın bir tepsi olup üzerine gümüş bir cezve ve iki tane porselen beyaz fincan konurdu. Fincanlarda babamın markası vardı. Babam birinci fincanı içtikten sonra ikinciyi diğer fincanla içerdi. Kahveyi sigarayla birlikte ve ağır yudumlarla içerdi. Annemle beraber içtikleri vakit aynı fincanlardan bir çift daha getirirlerdi.

Kahveci başı Ali Efendi, babamın ölümüne kadar hizmetinde bulunmuştur. Biz, çocuklarından hiçbiri huzurunda kahve içmedik. Yalnız annemle diğer haremleri içebilirlerdi. Gençlerin kahve ve sigara içmeleri sarayda çok ayıp sayılırdı'


(Haber 7)


İLGİLİ HABERLER:


Sultan Abdulhamit Rom içiyormuş!


Abdülhamid'in torunu nasıl bulundu? / Fotogaleri


II. Abdulhamid'in tekir kedisi...


Kitapla ilgili ayrıntılı bilgi için..

YORUMLAR 53
  • Muhittin Yetgin 14 yıl önce Şikayet Et
    Kendinizden Utanmalısınız. Bir Allah dostunu bu şekilde resmetmek de ne oluyo.Söyleyecek bişey bulamıyorum size. Çok şey var söylenecek ama yayınlamayacağınıza eminim...
    Cevapla
  • Ömer Yilmaz 16 yıl önce Şikayet Et
    T H Y ÖGRETM UCUZA UCURACAGIZ. THY yaparsayi olur evet ögretmen olupta göreve baslamamislarada olsa neolur ve Igitimciler bunlarda ögretmedir subay ve ASSUBAYLARDA egitim veriyor Askerimiz olmasa ögretmenimiz olurmu THY JRST YAPACAKSA ZAMAN ZAMAN DEGISIK JESTLER YAPARSA MAKBULE Gecer saygilar
    Cevapla
  • Yılmaz Çelik 16 yıl önce Şikayet Et
    Niye öğrenmek istemiyorsun arkadaş?. Arkadaş, rahmetli Abdülhamid Han\'ın yatırımlarını, planlarını bir araştır, oku lütfen. Bu sitede bile bulabilirsin Rom haberindeki yorumlarda, arşivden. Makedona gelince, kendisi turancıydı Hitlere örnek olmuştur.
    Cevapla
  • Alperen Kuyt 16 yıl önce Şikayet Et
    . Sen 1. dünya savasına girilmesede Osmanlının su anki ABD seviyesinde olabileceğine inanıyorsan ya hiç tarih bilmiyorsun yada beyninde problem var... Makedon dediğin adam 10 sene daha yasasaydı ülkenin hali böylemi olurdu..
    Cevapla
  • Yılmaz Çelik 16 yıl önce Şikayet Et
    İsmin öyle ama için değil. Alperen(!), dünyadaki bütün krallar altından, gümüşten çatal kaşık kullanmış niye kendi ecdadın kullanmasın? Cahillik yol değil, bak yorumlarda anlattık Abdülhamid Han keyif çatmamış, ülkeyi kalkındırmış, borçları azaltmış ama makedon eşkıyalar ve planları olmasaydı 1.Cihan Savaşına girilmeyecekti, şuan bir ABD\'di Osmanlı.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Daha önce böylesi olmadı! Türkiye'ye yılın sürprizi Polonya'dan
Dünyanın konuştuğu operasyon sonrası Kuzey Kore'den 'İran' sürprizi!