Eşrepaşalılar aslında bir aşk filmi
Eşrefpaşalılar aslında tam anlamıyla bir aşk filmi. Davut'un(Turgay Tanülkü) Eleni'yle (Şermin Hürmeriç) hesaplaşma sahnesi, iki kabadayının kapışma sahnesinden daha acıtıcı.

Seher kadıoğlu'nun film kritiği
Eşrefpaşalılar " güldürürken, ağlatan, düşündüren, bizim diyebileceğimiz, sahiplenebileceğimiz bir film. Filmde, sarhoşuyla, çalgıcısıyla, aşklarıyla, kahvehanesi, bakkalıyla, derme çatma sevimli, ufacık evleriyle, madamıyla, yaramaz çocuklarıyla, racon kesen kabadayısıyla, arka sokakları okuyorsunuz.
Her türlü uğursuzluğun, hırsızlığın, uyuşturucunun, eğitimsizliğin,fakirliğin kol gezdiği, İstanbul'un unutulmuş, herhangi bir kenar semtindeyiz. Bu küçük yerleşim birimlerinde kahvehaneler, halkın nabzının attığı , yabancıların ilk durağıdır, mahallenin kimlik kartı rolünü üstlenirler. Hikayemiz mahalle kahvesine bir imamın gelmesiyle başlıyor. Hırsızlık mallarıyla dolu, mezbele görünümlü camiye, tayini çıkan imam, var gücüyle çalışmaya koyulur. Her alanda iyileştirme çabalarına girer; küçük hayatlara, büyük umutlar aşılar. Din adına yanlış bilinenleri düzeltirken, camiyi, imamdan önce mesken tutmuş bir hırsızla birlikte temizler; okulsuz çocuklara okuma yazma öğretir, caminin bahçesine çiçekler ekerken, gönüllere de çiçekler eker.
Kelebekler Niçin Sadece İki Gün Yaşarlar?
Bir beldeye, bir aileye, bir şehre, bir ülkeye bir gönül insanı gelir bir el atar; bereket dağıtır. Yok mudur böyle örnekler hayatımızda? Elimizden tutan bir öğretmen, kitabını okuduğumuz bir yazar, sohbetinden feyiz aldığımız bir din adamı, zor zamanımızda yetişen bir komşu, hakkaniyeti sağlayan bir hakim, teşhisiyle bizi ölüm yolundan döndüren doktor.. Hayat bir yolsa, bazı kavşaklarda rastladığımız, kimimizin kıymetini bilmediği, umursamadığı ya da çabuk unuttuğu, iyilik neferleri sayesinde doğru şeçeneklere yönelmez miyiz? Eşrefpaşalılar'ın mahallesine atanan memur, imamlık mesleğini icra ediyor diye eserin, "mesaj "kaygılı film"olarak damganlaması hoş değil. Eğer önderimiz öğretmen olsaydı; imam figürüne karşı olmayanlar mı rahatsızlık duyacaklardı? Önemli olan yoldaki taşın kaldırılması mıdır? Kimin kaldırdığı mı? Kötülük fesat bunun neresinde? Uyuşturucuyu yakıyor o da mı gericilik? Alıştırıldığımız belaltı, yüz kızartıcı sözlerin ve sahnelerin bulunmaması kusur sayılırsa; evet filmin böyle bir kusuru var. Aslında seyredenler göreceklerdir imam, olası eleştirileri duyar gibi:
"Öğrenmenin öğretmenin bir mimarisi yok bu bazen bir cami oluyor bazen de bir kahve"
"Köprüyü suya göre inşa etmek gerek; gönüllerden gönüle kurulan köprülerden bahsediyorum".
"Düşmanlık ancak içimizdeki düşmanlık duygusuna karşı olmalıdır"
"Kelebekler yemeden içmeden niçin iki gün yaşarlar bilir misin? Nesillerini devam ettirmek için yaşarlar. Yaşatmak için yaşarlar" replikleriyle filmden sesleniyor.
Bambaşka Olur Küçük Hayatların Büyük Sevdaları
Eşrefpaşalılar aslında tam anlamıyla bir aşk filmi. Davut'un(Turgay Tanülkü) Eleni'yle (Şermin Hürmeriç) hesaplaşma sahnesi, iki kabadayının kapışma sahnesinden daha acıtıcı. Şermin'le Davut'un hikayesi, seyirciyi, günümüzün gönül ilişkilerinden çok başka yerlere götürüyor. 25 sene sonra hâlâ unutulmayan bir ağrı olabilir mi? Filmin bu kısmı çoğumuz için geçersiz gibi görünüyorsa da Şermin, bize sevmeyi anlatırken hiç zorlanmıyor. Davut'a kızgındır, kırgındır. "Ölmeye gelince cesur, sevmeye gelince korkaksın", "Bak imama insanlığa yetecek kadar aşk var onda" derken, Davut tarafından gizlice kollandığını bilmez; onu, duygularına sahip çıkmamakla suçlar. Davut, kan kardeşiyle sevdiğinin arasında sıkışmış bir yürektir. Duygularını gömdüğü anda Nusret çıkmıştır karşısına; ona babalık yaparak acısına katlanmıştır. Eleni'yle evlenmiş Tayyar(Hüseyin Soysalan), kızları Duygu doğduğu halde , ikisini de terketmiştir; Eleni'nin gönlünün Davut'ta kalmasının intikamını alma peşindedir. Bu arada, iki eski aşinanın üstlerine titredikleri (Burak Tarık) Nusret'le
Duygu (Deniz Özpınar) da birbirlerini sevmişler ama ilişkilerinde tökezlemektedirler. Davut Şermin'le bu yüzden görüşmek istemiştir. "Biz beceremedik bırakalım onlar buluşsun" der. Bu kadar sevmeyi, duyguları, merkeze alan filme" Cemaat filmi, imam filmi "yakıştırmaları, cemaatlere de haksızlık olur. Kabadayı Davut karakteri de imamla boy ölçüşebilecek, gözü kara bir kahraman olarak öne çıkıyor."Nikahın başladığı yerde, aşk biter" diyerek vazgeçebilmeyi öğretiyor.
Başrol Oyuncusu Seçimi
Sinan Tamim Albayrak yerine, imam olarak başka bir oyuncu rol alsaydı; benzetme, gönderme, iğnelemelerine başka tartışmalar eklenebilirdi. "Nasıl böyle bir rolü kabul ettiniz? Yoksa sizin içinizde de böyle bir imam ruhu mu var? Derinlerinizde bir dinci mi uyuyor?" tarzında sorulara muhatap olan oyuncunun "Kesinlikle Hayır, ben o role, sadece profesyonel anlamda evet dedim, özel hayatımda çook içkiler içerim " tarzında açıklamalarını duyacaktık. Ya da başka bir projedeki ayıplı görüntülerinin üzerine, " Şimdi de imam! şok şok" denilecekti. Velhasıl film kahramanının hâl inandırıcılığını biraz da Sinan Albayrak'ın kişiliği perçinliyor.
Filmlerde Komedi, Küfür, Serbest Ahlâk Tartışmaları
Gerçek hayatta küfür sık kullanılıyor ve güldürüyor iddiasından yola çıkılarak filmlerde kullanılan bol küfürlü diyaloglar, Eşrefpaşalılar ikliminde inadına bulunmuyor ve film komediden uzak durmuyor. Sanki biz toplum olarak aile içerisinde bol küfürler sarfedip gülüyormuşuz gibi "Hayatta da küfür var" deniliyor. Küfür sokaklarda var. Ahlaki duyarlılıkları olan insanlar dizi filmlerdeki gibi marjinal maceralar yaşamıyorlar. Bu tür filmler bizim insanımızı mı anlatıyor?
Yoksa bohem hayatı yaşayan toplumun küçük kesimini mi?"Düzeyli komedi nasıl olur?"un cevabını Eşrefpaşalılar veriyor. Cami yabancısı cemaatin acemilikleri, sordukları sorular, batıl inançları; mahallelinin eğlencesi yetiyor komediyi tattırmaya. Aile hayatı yaşayan kesime hitab eden bu tip filmler, kimse merak etmesin; kötülük tohumları ekmez topluma. Bu film dini bir film değil; ayrıca salt dini temalı film de yapılabilir. Memleket cami dolu, bu camilere giden insanlar da bu ülkenin yaşayan unsurları ve yansımalarını bir filmde seyredebiliriz. Kötü din adamı, kötü doktor, kötü memur olabilir ve sinemaya bu kötüler aktarılabilir. Ama bıktık bize dayatılan, dininden soğutan hoca tiplemelerinden; "Dindarların hiç iyisi yok mudur? diye çok bekledik. İşte Eşrefpaşalılar'ın mahallesine tayin edilen imam, öncelikle bu açığı kapatıyor.
(Haber 7)