Gol kralı Washington ve FB düşmanı Türk doktorlar
Doç.Dr. Serdar Günaydın, Brezilya'nın gol kralı Washington'un macerasından yola çıkarak, kalp ve damar hastalıkları üzerine dikkatle okunması gereken uyarılarda bulundu.

Washi bitti! (Star)
-10.Golü Ölüme Attı (Sabah)
-YAZIK! Washington büyük tehlike atlattı, ama ne yazık ki futbol hayatı bitti...(Milliyet)
-O kalple tam 9 gol attı (Hürriyet)
-Washi'ye kalp şoku (Akşam)
-Washington’un futbol hayatı bitti mi? (Zaman)
Vu bu manşetlerden sonra Washington bir daha Türkiye'ye dönemedi. Ama Brezilya'da forma şansı buldu ve kendisi gol karıl olurken, takımı şampiyonluğu kıl payı ile kaçırdı.. Kalp hastası bir insanın 'mucizesinin' arkasındaki sır neydi? Yoksu bu mucize gibi görünen olay bizim medyanın pek çok şeyi abartması gibi bu olayı da abartmasından mı kaynaklanıyordu... Doç.Dr. Serdar Günaydın, Agora dergisinde yer alan makalesinde bu ilginç ayrıntıyı açıklarken, kalp ve damar hasatlıkları üzerinde az bilinen ama önemli ayırtınlara da yer verdi:
Brezilya'nın gol kralı Washington ve Fenerbahçe düşmanı Türk doktorları
Ülkemiz gazetecilerinin ellerine geçen her fırsatta güzide hekimlerimize dokundurma geleneği bazen ölçüyü kaçırabiliyor. Biz tam gencecik yaşamını spor sahalarına gömen talihsiz futbol işçileri üzerine yazmaya hazırlanırken basının yaratmaya çalıştığı Washington polemiği seyrimizi değiştiriverdi.
Bilmeyenler için konuyu özetleyelim. Birkaç yıl önce büyük ümitlerle Fenerbahçe futbol takımına transfer edilen Washington adlı sporcumuz uzun süre beklenen gollerini sıralamakta bocalamış, zamanla da şeker hastalığı olduğu anlaşılmıştı. Bu yetmezmiş gibi adamcağız tam gol atmaya başlamışken bir antrenmanda kalp krizi geçirmez mi…Anjiyolar, stentler derken Brezilya’ya postalanması bir hafta sürmüştü. O zamanki gazete başlıklarını anımsayanlar bilir:
-Washi bitti! (Star)
-10.Golü Ölüme Attı (Sabah)
-YAZIK! Washington büyük tehlike atlattı, ama ne yazık ki futbol hayatı bitti...(Milliyet)
-O kalple tam 9 gol attı (Hürriyet)
-Washi'ye kalp şoku (Akşam)
-Washington’un futbol hayatı bitti mi? (Zaman)
Derken “dönüşüm muhteşem olacak” diyen Washi ülkesine döndü. Her nasıl olduysa Amerika’dan sağlıklı raporu aldığı belirtildi. Bu yıl da gol kralı olurken oynadığı takım Brezilya şampiyonluğunu son hafta kaçırdı. Transfer dönemine yaklaşılan ülkemizde de yeniden Fenerbahçe için adı geçmeye başladı. Hatta tavuk hipofiz bezi dahil her konuda bilgi sahibi olan yorumcular ülkemiz doktorlarının işi Amerikalı muadilleri kadar iyi anlamadığını, Washi’nin belki de aslında sadece nezle olduğunu söylemeye çalıştılar.
Spora basınının Washi ölmeden rahat etmeyeceğini anlayan yazarınız da adam Tahtalıköy spora transfer olmadan olaya mim koyarak bilahare “ben demiştim” diyebilmek için bu hafta konuya eğiliyor işte.
Öncelikle koroner kalp hastalığı gibi ülkemizin en yaygın hastalıklarının başında gelen böyle ciddi bir konuda herkesin aklına geleni söylemesi toplum sağlığı adına oldukça tehlikeli. Ülkemizde 25-40 yaş grubundaki yaklaşık 550.000 kalp hastasından, ya da aynı yaş grubunda olup 2002’de bir şekilde müdahale uygulanmış (örneğin kalp damarlarına balon) 30.000 veya aynı yıl kalp ameliyatı geçirmiş 12.000 hastadan biri olarak yürümekten bile korkar hale gelebilirsiniz veya kalkıp ben niye maraton koşmuyorum diye aklınızdan geçebilir.
Kısaca size yardımcı olmaya çalışalım. Kalp hastalıkları ülkemizde de artık Batılı örneklerinde olduğu gibi genç yaşlarda sık görülmeye başlamıştır. Geçen yıl pek çok vatandaşımıza yaklaşık 150.000den fazla müdahale ve 30.000 üzerinde açık kalp ameliyatı başarıyla uygulanmıştır. Bu tür müdahalelerin ölüm riski trafik kazası geçirme riskinizden aşağılarda; %1in altındadır. Kalp hastası iseniz belki profesyonel futbol oynayamaya bilirsiniz; ancak 37 yaşında ilk bypassını geçiren ve daha sonra kalbine toplam 8 kez müdahale edilen Cheney gibi dünya lideri bir ülkenin başkan yardımcılığı; veya ikisi bypasslı biri şeker hastası son üç Cumhurbaşkanımız gibi yüksek devlet görevlerine gelebilirsiniz.
Washington haberlerinin doğruluğuna gelince...
Geçilen hemen tüm bültenlerde futbolcunun kalp damarının ameliyatla açıldığı belirtildi. Oysa kalbini besleyen ana damar (koroner) balon ve stent (çelik kafes) ile genişletilmişti. Olayı girişim (eski dilde müdahale; Batı dillerinde intervention) olarak adlandırmak doğru olacaktır. Çünkü 15-20 dakika süren bu girişimin 2-4 saat sürebilen ve hastanın günlerce bakım altında kalması gereken ameliyattan çok farklı olduğunu ayırmak gerekir.
Yine Washington’un hastalığı doğumsal kalp hastalıkları nedeniyle daha önce ameliyat edilmiş ve sahalara dönmüş Arsenal’li Kanu veya Schalke’li Asamoah’ınkinden gece ve gündüz kadar farklıdır.
Son tahlilde Washington’a ne olacak…
İnsulin bağımlı şeker hastalığından muzdarip futbolcumuzda kalp hastalığı gelişme riski zaten normalin 5-8 katı fazlaydı. Girişim ile açılan kalp damarının ilk 6 ay içinde yeniden tıkanma ihtimali maalesef %20-30. Ancak yakından izlenerek, yeniden ve defalarca girişim veya ameliyat mümkün. Bu koşullarda Washington kontrol altında tutulduğu müddetçe yaşam süresinde önemli bir fark olmayacaktır. Ancak profesyonel futbol gibi ağır bir spora devam etmesi kesinlikle mümkün değildir. Aksini iddia edenleri 100 metrelik sahayı ileri geri bir kere koşmaya davet ediyoruz.
Norveçli milli futbolcu Solbakken, geçen yıl Kopenhag’da oynarken geçirdiği kalp krizinden iki ay sonra futbolu bıraktığını açıklamıştı.
Sağlık konusunda verilen haberler şüphesiz iki ucu keskin bıçak gibi. Çok önemli konularda kamuoyunu aydınlatmak ve eğitmek mümkün olabileceği gibi verilen bilgiler eksik, yanlış yorumlanmaya veya yönlendirmeye uygun ise tehlikeli hale dönüşebiliyor. Tıp içerikli bir konunun haber değeri olup olmadığına karar verilmesi de oldukça güç olsa gerek. Kamuoyunun dikkatini çekecek denli tıpta devrim mucizeleri çok nadir gerçekleşmekte, çeşitli hastalıklar, tedavileri ve koruyucu yöntemler gibi izleyeni bilgilendirici konular ise ülkemiz insanına sıradan gelmekte. En sık düşülen hata ise bu bilgilerin hemen tamamının daha deneysel aşamadayken sanki yıllardır insanlarda kullanılıyormuşçasına ortaya sürülmesi oluyor.
Medyanın ve tıp çalışanlarının da bu konuya artık televole standartlarını terk ederek hak ettiği ciddiyetle yaklaşmasının zamanının geldiğine inanıyoruz. Önce tıp çalışanlarının ünlü olmak, reklam yapmak uğruna medyayı kullanma aymazlığından kurtulması gerek belki de. Bilimsel sorumlulukla yazılan ve olası sonuçları dikkate alınarak basılan yazılarla ülkemizin en ihmal edilmiş konularından biri olan sağlık eğitiminin basın yoluyla verilmesi ele geçebilecek en büyük şanstır.
Medya ise şüphesiz haber değeri standartlarını gözeterek sağlık haberlerini eğitici yayınlarla da desteklemeli ve kamuoyunu karşılıksız umutlara ve heyecana sürükleyen haberlerden kaçınmalıdır.