BDDK ve TMSF'ye Nazi benzetmesi
Adli yılın açılışında konuşan Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, yine iktidarı hedef aldı. BDDK ve TMSF'ye Nazi suçlamasında bulunan Özok, oldukça sert eleştiriler yöneltti.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok, 'Yasaların olanaklarını arkasına alan BDDK ve TMSF Nazi Almanya'sında dahi mevcut olmayan yetkileri hukukilik anlamında değil, kanunilik anlamında acımasızca kullanmaktadır' dedi.
Özdemir Özok, bankacılık sektöründe yaşanan sorunların hukuksuzluk olarak nitelendirdi. Özok, bankalar yasası ile 4640, 5040, 5411 sayılı yasaların BDDK ve TMSF çok büyük yetkiler tanıdığına işaret etti.
Özdemir Özok, sözlerini şöyle sürdürdü: 'Yasaların olanaklarını arkasına alan BDDK ve TMSF Nazi Almanya'sında dahi mevcut olmayan yetkileri hukukilik anlamında değil, kanunilik anlamında acımasızca kullanmaktadır. Şu ya da bu şekilde fona alınan 22 banka yöneticisi hakkında bankacılık yasası nedeniyle açılan kamu davalarına müdahil olan TMSF, bir yandan kamu davasının yargılaması sırasında banka sahiplerini en ağır biçimde itham ediyor, öte yandan aynı banka sahipleriyle borç ödemesi yönündeki görüşmeler yapıyor.
TMSF Başkanı övünerek kendilerinin binlerce dava açtıklarını, aynı şekilde kendi aleyhlerine de binlerce dava açılmış olduğunu da ifade etmektedir. Fona alınan 22 bankanın tamamı Türk bankacılık sektörünün iyileştirilmesi için değil IMF'nin talimatıyla fona alınmıştır. Özellikle bu bankalardan 5'inin fona alınmasının Türk mali ve ekonomi sektörü için iyi olmayacağını bildiren BDDK, bunların fona alınmaması için IMF'ye ricada bulunmuş, ancak IMF yetkilileri şiddetle karşı çıkarak bu bankaların da fona alınmasını istemiştir. Fona alınan bankaların çoğunluğunun sahipleri ve üst düzey yöneticileriyle ilgili yüzlerce kişi hakkında ceza ve hukuk davaları açılmıştır. Bunların arasında özellikle çoğu yurtdışı tahsilli bir dönem Türk bankacılık sektörünün yetiştirdiği çok yetkin, saygın ve namuslu bankacılar vardır. Namuslu-namussuz, suçlu-suçsuz, ya da halk deyimiyle yaş-kuru ayrımı yapılmadan bu insanların tamamının geleceği hukuk dünyamızın baş belası olan çoğunluğu bilmez kişilerin egemen olduğu bilir kişilik kurumunun yorum ve değerlendirmeleriyle karartılmak istenmektedir. İşin bir başka ilginç yanı ise Türk bankacılık ve finans sektörünün omurgasını oluşturan bu kişiler için ileri sürülen iddia ve isnatların kamu bankaları için yıllardır dillendirildiği ve buna neden olanaklar hakkında hiçbir işlemin yapılmamış olduğu tespit ve değerlendirmesidir.'
SÖZLERİNE KINAMA İLE BAŞLADI
Özok, adli yılın açılışı dolayısıyla Yargıtay'da düzenlenen törende yaptığı konuşmaya, Danıştaya düzenlenen silahlı saldırıyı kınayarak başladı.
Bu saldırıyla demokratikleşme çabalarına ve 1923'ten bu yana elde edilen kazanımlara kurşun sıkıldığını söyleyen Özok, failin isminin önünde "avukat" yazmasının, Cumhuriyetin temel değerlerine ve hedeflerine yönelik yıkıcı düşünce ve tertiplerin ulaştığı boyutları gösterme bakımından son derece acı olduğunu ifade etti.
Özok, "Ülke yöneticilerinin, bu talihsiz olaydan ders çıkarmaları ve hayati
konularda ayak üstü görüş ve düşünce üretmemeleri, kendilerine alel acele sunulan bilgilere itibar etmemeleri gerçeği acı bir biçimde ortaya çıkmıştır" dedi.
-"YARGI ÇALIŞANLARI MEMURLAŞTIRILDI"-
Hukuk ve yargı alanında son yıllarda 1982 Anayasası'nın belirleyici ve
şekillendirici olduğunu kaydeden Özok, anayasal ve ekonomik düzende yargının giderek siyasal iktidarın etkisi altına girdiğini, bağımsız ve güvenceden yoksun bırakıldığını, yargıda görev yapanları "memurlaştırdığını" ve onları yürütme organına bağımlı hale getirdiğini ileri sürdü.
Türkiye Cumhuriyeti'nin, "birkaç kişinin fantezisi olarak değil, ulus olmak, uygar yurttaş olmak isteyen bir halkın iradesiyle kurulduğunu" belirten Özok, "Bir ulusun aydınlığa ve çağdaşlığa yönelik kararlı ve inançlı yürüyüşünü, etnik mikro milliyetçiliğin, Anadolu insanının doğasına aykırı yobaz dinciliğin ve toplumu Araplaştırma çabalarının engelleyebileceğine inanmamaktayız" diye konuştu.
-"İKTİDARLAR, BAĞIMSIZ YARGI İSTEMİYOR"-
Tüm siyasal iktidarların, hukuk ve adalet kavramlarına işlerlik kazandıracak, yargı erkini, önemine uygun bir konuma getirecek reformlardan sürekli kaçındıklarını savunan Özok, iktidarların, gerçek bir reform yerine, küçük ve birbirinden kopuk değişikliklerle iyileştirme yoluna gitmek istediklerini söyledi. Özok, bu nedenle reform adına şimdiye kadar yapılan birçok iyileştirme ve güncellemelerin uygulamada ciddi hiçbir yansımasının görülmediğini, yargının temel sorunlarının sürekli gündemde kaldığını savundu. Her adli yıl açılışının, umutsuzlukların dillendirildiği törenlere sahne olduğunu belirten Özok, bunun temel nedeninin, geçmişten günümüze ülke yönetimine egemen olan siyasi iktidarların güçlü ve tam bağımsız bir yargı istememeleri olduğunu ileri sürdü.
-"İNSANÜSTÜ GÜÇ LAZIM"-
Artan iş yükü karşısında artık "insanüstü güç" isteyen yargının tıkanma
noktasına geldiğini söyleyen Özok, yargı erkinin en önemli sorunlarının başında, kendisinin etkili olamadığı, yasama organının çıkardığı kimi anti-demokratik, yasa tekniğinden uzak uygulamalar ve yaşamla örtüşmeyen aceleye getirilerek çıkarılan yasaları uygulama durumunda kalmasının geldiğini iddia etti. TBMM'de son dönemde, 12 Eylül sonrası oluşturulan "Danışma Meclisi"nin gelenekselleşen alışkanlıklarının etkili olduğunu savunan Özok, bu yöntemin son derece sakıncalı olduğunu ifade etti.
-"HUKUK MEVZUATININ BALANSI BOZULDU"-
Avukatların duruşmalara girmemesine neden olan "zorunlu müdafi"
uygulamasına da değinen Özok, "zorunlu müdafi" ve "mağdur haklarının
korunması" konularında bir çekinceleri bulunmadığını vurguladı. Özok, bunların daha geniş biçimde uygulanmasını istediklerini belirterek, ancak gereken maddi kaynakların sağlanmasını ve avukatlara Anayasa'ya aykırı angarya yaptırılmamasını istedi.
Özdemir Özok, bir yandan siyasal iktidarın kendi politikaları ve tercihleri,
bir yandan da Avrupa Birliğinin istek ve dayatmaları sonucu yasaların özen gösterilmeden çıkarıldığını, torba yasa yöntemiyle bir yasayla sayısız yasanın maddeleri değiştirilerek, Türk hukuk mevzuatının "balansının bozulduğunu" ileri sürdü. Özok, "Bugün dikkatli birçok hukukçu, hızlı bir şekilde değişen mevzuatı izlemede ve değişiklikleri yorumlamada büyük güçlük çekmektedir" dedi.
Özdemir Özok, Ermeni konferansı öncesi ve sonrası, Van 100. Yıl Üniversitesi yöneticileri hakkında açılan dava süreci, Şemdinli iddianamesi ve dava süreci, Mehmet Ali Ağca'nın tahliyesi ve yeniden cezaevine konulması gibi süreçlerde sergilenen yaklaşımların, yasaların yanında anlayışların da değişmesi gerektiğini ortaya koyduğunu söyledi.
-SOSYAL YAŞAMDA DİNİ YAKLAŞIM KURGUSU-
Türkiye'deki ve bölgedeki gelişmelere de değinen Özok, şöyle konuştu:
"Mevcut iktidarın oluşturmaya çalıştığı siyasal, sosyal ve toplumsal
yapının da etkisiyle, dini inanışını kimi simge ve davranışlarla dışa vurup
kendisinin farklı olduğunu çevresine gösterme gereksinimi duyanların sayısı son günlerde giderek artmaktadır. Din ve vicdan özgürlüğünü zorlayan ve giderek kendisi gibi olmayanları reddetmek noktasına varan bu anlayış, son derece tehlikeli gelişmelere neden olacak niteliktedir. Bu bağlamda kıyı bölgelerimizde yaşanan olaylar, sosyal yaşamı, dini yaklaşımla kurgulama biçimi, ülke geleceği için çok endişe vericidir."
Özok, "Nur örgütü" mensubu olduğu ileri sürülen bir kişinin kaleme aldığı
ve "İslam ve şeriatı" referans gösteren "Büyük İslam Tarihi" adlı kitabın
Başbakanlık danışmanınca yüksek yargı mensuplarına dağıtıldığını, ancak bu olaya gerekli tepkinin gösterilmediğini belirtti.
-TEZKERE-
Lübnan'a asker gönderilmesine de değinen Özok, Türkiye'nin son dönemlerdeki yanlış dış politikalarıyla Orta Doğu'daki etkinliğini yitirdiğini savundu. Özok, "Bu nedenle değil bir alay, Türk ordusunun tamamını Lübnan'a sevk etsek dahi ilişkilerin istenen noktaya geleceğine inanmamaktayım. Saflar oluşmuş, özellikle İran, bölgede anti-Amerikancı tavrıyla ciddi bir çekim merkezi haline gelmiştir" diye konuştu.
Başbakanlık tezkeresinin dün TBMM'den geçtiğini anımsatan Özok, savunulan argümanların asla duygusal veya siyasal amaçlı olmamasını, sağlıklı bilgiye ve akılcı değerlendirmelere dayanmasını umut ettiğini dile getirdi. Son günlerde yaşanan terör olaylarında verilen şehitlere ve orman
yangınlarına dikkati çeken Özok, "bunca olumsuzluğa, çözülmüşlüğe, iç ve dış işbirlikçisine, her türlü numaracıya karşın ülkenin aydınlık geleceğinden hiç bir kuşkuları olmadığını" söyledi. Özok, yeni adli yılın sorunlardan uzak, başarıyla geçmesini diledi.
-NOTLAR-
Törenin ardından Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer, TBMM Başkanı Bülent Arınç ve Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Yargıtay Başkanı Osman Arslan tarafından uğurlandı.
Töreni izleyenler arasında uğradığı silahlı saldırıda yaralanan ve bugün
göreve başlayan Danıştay 2. Dairesi Başkanı Mustafa Birden de vardı.
Cumhurbaşkanı Sezer'e, Yargıtay'dan ayrılışı sırasında Lübnan'a asker
gönderilmesine ilişkin tezkerenin TBMM'de kabul edilmesine ilişkin soru soruldu. Sezer, soruyu yanıtsız bıraktı. Başbakan Erdoğan, törenin ardından Yargıtay binasından Başbakanlık Merkez Binaya yürüyerek geçti.