Bilginer:Sanal Atatürkle mutlu olduk

Büyük ilgi gören İş Bankası reklamında, Atatürk'ü canladıran oyuncu Haluk Bilginer, oynadığı role gösterilen yoğun ilgiden yakındı. Peki Bilginer'i rahatsız eden sebep neydi?

Bilginer:Sanal Atatürkle mutlu olduk
Bilginer:Sanal Atatürkle mutlu olduk
GİRİŞ 04.01.2008 11:25 GÜNCELLEME 31.12.2018 15:27

Arda Uskan'ın röportajı

Bu role gösterilen ilgiden rahatsız olduğunu belirten usta oyuncu, 'Bunca yıldır bir sürü iş yaptım. Atatürk rolünü oynadım diye benimle röportaj yapmak isteği neden? İnsanlar Atatürk’ü izleyip, sanal bir Atatürk ile mutlu olmaya başladılar. Bir an için ürktüm. Bu benim değil, reklamın başarısıdır' dedi. Haluk Bilginer, büyük ilgi gören Atatürk reklamıyla ilgili ilk kez Tempo dergisine konuştu. Bu role gösterilen ilgiden rahatsız olduğunu belirten usta oyuncu, 'Bunca yıldır bir sürü iş yaptım. Atatürk rolünü oynadım diye benimle röportaj yapmak isteği neden? Bu kadar gayri ciddi bir şey olabilir mi? İnsanlar Atatürk’ü izleyip, sanal bir Atatürk ile mutlu olmaya başladılar. Bir an ürktüm ve korktum. Bu, benim değil, reklamın başarısıdır.'

 

Evlilikte Ufak Tefek Cinayetler, içinde gerilimi ve kara mizahı da barındıran, çok ilginç bir oyun. Uzun süredir kapalı gişe oynuyorsunuz. Ama yine de bu, belirli düzeyde insanların keyif alabileceği bir eser. İşe başlarken ticari bir risk alabileceğinizi düşünmediniz mi?

 

 

 

 

 

 

 

- Bugüne kadar hiçbir oyunda ticari kaygıya düşmedim. Eğer inandığınız bir işi yaparsanız, bunun mutlaka bir seyircisi vardır. Ama 'Ne tutar?' diye düşünmeye başlarsanız, batmaya mahkûmsunuz. 'Ben bu oyunu çok sevdim, oyunun anlattığı cümleyi sahnede ben de kurmak istiyorum' dediğiniz zaman yanılmazsınız. İnandığınız ve sevdiğiniz bir işi yaparsanız, zaten her gece sizin gibi düşünen 250 kişi çıkar.  

 

 

 

 

Bu oyundaki cümle nedir?

 

 

- Kadının ve erkeğin aslında bir arada olması çok zordur. Ama erkek, doğasından gelen ’her yere döl bırakmak’ mazeretini bir kenara koyarsa, karşılıklı, insan gibi yaşanabilir.

 

 

Kadın için de aynı şey söz konusu değil mi? Oyundaki kadın, kıskançlığını içine atıp, cinayete kadar gidebiliyor.

 

 

- Kadın da kıskançlık, doğurmak gibi içgüdülerini bir kenara bırakıp, eşiyle samimiyet ve insani değerler içinde yaşamalı. O yüzden, 'Temelinde sevgi varsa, inat edeceksin' cümlesini oyuna ben koydum, orijinal metinde yoktu. 'Üzümün çöpü, armudun sapı' dediğiniz zaman hiçbir ilişki yürümez. Zaten bir kadınla bir erkeğin ilişkiyi yürütmesi çok zor bir şeydir.

 

 

BİZİ EVLENDİRMEK İSTEYEN TOPLUM DÜZENİ

 

 

Madem evlilik bu kadar karmaşık ve güç bir şey, insanlar neden evlenmek istiyor?

 

 

- Aslında insanlar evlenmek değil, bir arada olmak istiyor. Bizi evlendirmek isteyen toplum ve düzen.

 

 

Düzenin, bireyleri evlendirmekten ne çıkarı olabilir?

 

 

- Devletlerin ve yönetenlerin menfaatleri var. Toplum, aile gibi küçük ünitelere bölünürse, onları yönetmek daha kolaydır. Aile olanların hakları ve avantajları vardır. Saygı görürler. Ama evlendiğiniz zaman, kimseye soru sormaya vaktiniz kalmıyor. 'Sen ne yapıyorsun kardeşim?' diye yönetenlerin karşısına dikilemezsin. Tek derdin kirayı, buzdolabının taksitini ödemektir. Aile olduğunuz zaman, size önerilen biçimde yaşamaya mahkûmsunuz. Cici çocuk olmak zorundasınız.

 

 

Bekárken de öyle değil mi? Ya da biriyle beraber yaşarken?

 

 

/_newsimages/4708899.jpg- Sorumluluklar farklı. Ütopik bir şey söylüyorum ama aile kavramının olmadığı, herkesin istediği ile bilirlikte olduğu bir toplum düşünün. O zaman sorumlulukları bir kenara itip soru soran bireyler olacak. 'Başıma bir şey gelirse çoluğuma çocuğuma kim bakar?' diye düşünmeyecek. Soru soracak ve cevabını arayacak. Sorduğu sorunun cevabını arayan bir toplumu yönetmek çok zordur. 

 

 

Sizinle bu söyleşiyi yapmak için asistanınızı aradığımda, önce oyunu izlememi sonra da özel yaşamınız ve İş Bankası reklamındaki Atatürk rolünüz hakkında soru sormamamı rica etti. Oyunu izlememi iyi ki istemiş, özel yaşam konusunu da anlıyorum; ama Atatürk rolü hakkında neden konuşmak istemiyorsunuz?   

 

 

- Bu reklam çıktığı andan itibaren herkes bu konuda benimle konuşmak istedi, hiçbirini kabul etmedim ve nedenini de anlamış değilim. Neyi konuşacaklar?  Atatürk’ü oynamasaydım da Mickey Mouse’u (Miki Fare) oynasaydım ne soracaklardı bana? O reklamın yayımlandığı gün, her gazeteden ve televizyon kanalından telefon geldi. Tek kelime etmedim ve izin verirseniz şimdi de etmeyeceğim.

 

 

Ama ben bunun sebebini soruyorum. Neden konuşmuyorsunuz?

 

 

- İşte tam da bu yüzden. Yahu ben bunca yıldır bir sürü iş yaptım. İş Bankası reklamında Atatürk rolünü oynadım diye benimle röportaj yapmak isteği neden? Bu kadar gayri ciddi bir şey olabilir mi? İnsanlar Atatürk’ü izleyip, sanal bir Atatürk ile mutlu olmaya başladılar. Bir an ürktüm ve korktum. Bu, benim değil, reklamın başarısıdır.

 

 

Cihangir Cumhuriyeti

 

 

'Cihangir Cumhuriyeti için oynamıyorum' demişsiniz. Böyle bir cumhuriyet mi var?

 

 

- Olmaz mı? Yoksa siz Cihangir Cumhuriyeti’nde mi yaşıyorsunuz?

 

 

Yok. Oralı değilim... Ama galiba siz, aydınlara olan bir tavrınızdan söz ediyorsunuz.

 

 

- Asla. Aydınlar başımın tacı. Benim kastettiğim, sözde aydınlar. Bundan 20 yıl önce film yönetmenleri, Çiçek Bar’da birbirleri için film çekiyorlardı ve bunları kimse seyretmiyordu. Canımı sıkıyorsun, çünkü samimi değilsin. Yan masaya film yapıyorsun, sende var olmayan bazı düşleri, sıkıntılarını anlatmaya çalışıyorsun. Ben zaten bunların sende olmadığını görüyorum. ’Cihangir Cumhuriyeti’nde insanlar birbirine tiyatro da yapıyor, sinema da yapıyor, sergi de açıyor.

 

 

 

 

 

 

 

Ama bu, sadece Cihangir’e özgü bir şey değil.

 

 

 

 

- Tabii ki değil. Bu da işin esprisi zaten... Cihangir’in Cihangir’den başka dostu yoktur...

 

 

Tiyatro seyircisi hep azdı

 

 

'Tiyatro seyircisi azaldı' diye ağlayanlardan mısınız?

 

 

- Azalmadı. Tiyatro seyircisi hep aynı ve hep utanç verecek kadar az. İngiltere ile bizim nüfusumuz eşit, orada futbol seyircisinden çok tiyatro seyircisi var. Bizde de böyle bir gelenek olsaydı, bu ülke bugün çok başka yerlerde olurdu.

 

 

Bunun bilinçli bir geri bırakılış olduğunu düşünüyor musunuz?

 

 

- Kesinlikle. Sanatçı soru sordurur. Bu tiyatrodan çıkıp soru sorarsınız. Soru sorulması da yönetenler tarafından hoşlanılan bir şey değildir. Soru soran tehlikelidir, cevabını arayabilir Allah korusun. Bu ülkede sanatın önü, özellikle kapatılmıştır. Bu tiyatrodan çıktığınız zaman farklı bir insan değilseniz, ben görevimi yapmadım demektir. Sanatın değiştirme ve dönüştürme özelliği vardır.

 

 

Şimdi siz, seyircinin bu salondan çıkıp, 'Ben nasıl bir ülkede yaşıyorum?' diye kendini sorgulamaya başlayacağına inanıyor musunuz? 'Ne güzel bir oyun' diye çıkıyor ve ertesi gün kendi yaşamına geri dönüyor.

 

 

- Hiç kimse, 'Hayatım değişti' demez. Ama beyninin kıvrımlarından birine bir soru işareti takılır. Sonra günün birinde onu hatırlar. Bu işin kalıcılığı da tam bu noktadadır. Bir anı anlatmışım, bunu 30 yıl sonra hatırlıyorsanız; bu, çok kalıcı bir şeydir. Sanatla eğlence arasındaki fark budur. 'Çok eğlendik' demeye de ihtiyacı var insanın. Ama sanata temas ettiyseniz, o anda fark etmeseniz bile size değişik bir şey olmuştur.

(TEMPO)

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Kavgayı ayıran polis memuruna kafa attı
Vatandaşa satmayıp stokluyorlardı! Sektörde 2024-2025 için kötü haber geldi!