Endülüs'ten sonra Avrupa'da İslam

İddia edildiği gibi, Avrupa yeniden İslam'la tanışmıyor. Unutulmaması gereken tarihi bir gerçek var: Ortaçağ karanlığındaki Avrupa, İslamiyet ile ilk olarak Endülüs'te tanıştı ve İslamiyet'in Avrupa’dan hiç ayrılmadı.

Endülüs'ten sonra Avrupa'da İslam
Endülüs'ten sonra Avrupa'da İslam
GİRİŞ 09.04.2005 11:42 GÜNCELLEME 03.07.2019 10:09

Ortaçağ karanlığındaki Avrupa, İslamiyet ile ilk olarak Endülüs Emevi Devleti’nin kurulmasıyla tanıştı.Ardından dünyanın en büyük imparatorluklarından biri olarak kabul edilen Osmanlıların ortaya koyduğu İslam ahlakı ve kültürü kıta üzerinde büyük gelişmeleri beraberinde getirdi. Avrupa medeniyetinin gelişmesinde İslam’ın etkisinin büyük olduğu, bugün pek çok tarihçi ve sosyolog tarafından da dile getirilmektedir. Endülüs’le Avrupa’ya giren İslamiyet’in bölgedeki etkisi günümüzde de artarak devam etmektedir.

 

 
 
 İslam medeniyeti, yayılmaya ilk başladığı dönemden bugüne kadar ulaştığı her  bölgeye pek çok alanda ışık tutmuştur. İslamiyet’ten birçok alanda ve büyük ölçüde etkilenen bölgelerden biri olan Avrupa, İslam kültürü ile daima ilişki içerisinde olmuştur.

 

Önce İber yarımadasında kurulmuş olan Endülüs Devleti, daha sonra Haçlı Seferleri ve Osmanlı’nın Balkanları fethi, Avrupa ve İslam toplumları arasındaki düzenli etkileşimin örneklerinden bazılarıdır. Ortaçağ karanlığı içine gömülmüş olan Avrupa’daki gelişme ve ilerleme hareketlerinin asıl öncüsünün İslamiyet olduğu bugün pek çok tarihçi ve sosyolog tarafından da dile getirilmektedir. Tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda Avrupa’nın oldukça geri olduğunun bilindiği dönemlerde Müslümanların zengin bir birikime ve gelişmiş imkanlara sahip oldukları bilinmektedir. Avrupalıların, İslamiyet’in hayatlarında önemli bir yeri olacağının farkına vardıkları ilk olay Hz. Ömer’in Kudüs’ü fethidir. Bu gelişme ile birlikte Avrupa, ilk defa İslamiyet'in genişlediğinin ve kendi sınırlarına doğru ilerlediğinin farkına varmıştır. Bu fetihten dört yüzyıl sonra gerçekleştirilecek olan Haçlı Seferlerinin de ana gerekçelerinden biri, Kudüs’ün Müslümanlardan geri alınabilmesidir. Bu amaçla yola çıkan Haçlılar, seferler sırasında çok önemli bir kazanç daha sağlamışlardır. Müslüman dünyası ile kurulan bu temas, Avrupa’da yeni bir dönemi başlatan  ilk gelişme olmuştur. Nitekim Ortaçağ Hıristiyan Avrupa’sının geri kalmış dünyası, İslam medeniyetinin bilim, düşünce ve sanat alanlarındaki parlak başarılarını örnek almıştır. Müslümanlar tıp, astronomi, matematik gibi alanlarda olduğu kadar sosyal yaşamda da son derece medeni ve refah bir hayat sürmekteydiler. Bununla birlikte çoğulculuk, hoşgörü, uzlaşma, merhamet, fedakarlık gibi o dönemin Avrupası'nda pek rastlanmayan değerler tüm toplum tarafından dini sorumluluk duygusu ile yaşanan Kuran ahlakının özellikleri idi. Karanlık, savaş ve kavgalarla dolu, despot yönetimlerin hakim olduğu Avrupa, Müslüman dünyasında çok ilerlemiş bir medeniyet ile tanışmış oldu. Endülüs’ İslam’ın  Avrupa’daki İlk Merkezi

 

Haçlı Seferleri bir yandan devam ederken, Avrupa toplumları Müslümanlarla, Haçlı seferlerinin yapıldığı topraklardan çok daha yakın bir bölgede, kendi kıtalarının güneyinde birebir ilişki içine girdiler. İslam kültürünün bilim ve felsefedeki birikimi, Avrupa’da ilk kez yüzünü Endülüs ile göstermiştir. Endülüs veya Andalusia adı, Arapların Vandallar için kullandığı Al-Andalus isminden gelmiştir.

 

Avrupa’nın ilk Müslüman devleti olan Endülüs’ün kuruluşunu hazırlayan olay, İber Yarımadası’nın fethedilmesidir. İspanya (ya da İber Yarımadası)’nın fethi, ilk İslam fetihlerinin son halkasını teşkil eder. İlk zaferden sonra Müslüman orduları, İspanya ve Portekiz’in büyük bir bölümünü ele geçirdiler. Daha sonra Emevi asıllı Müslümanlar, Güney İspanya’ya hızla yerleşmeye ve siyasi varlıklarını hissettirmeye başladılar. Zafer sonrasında farklı şehirlere doğru fetih için görevlendirilen komutanlar, kısa sürede başlarındaki Vizigot idaresinden memnun olmayan halkların da yardımıyla Mâlaga, İlbîre (Elvira) ve Kurtuba’yı (Cordova, Córdoba) ele geçirdi. Böylece bölge kısa sürede Emeviler’in hakimiyeti altına girmiş oldu. Fetih hareketinin amacı; İslamiyet'in siyasi nüfuzunun genişletilmesi, Kuran ahlakının yayılması, dünyaya İslam adaletinin hakim olması temeline dayanıyordu. Bu nedenle Kuzey Afrika’nın fethiyle yetinmeyip Avrupa’ya geçmişlerdi. Bu şekilde başlayan fetihler sayesinde Endülüs 8 yüzyıl boyunca İslam ülkesi olarak kalmış ve Avrupa’ya İslam’ı tanıtmıştır.

 

Endülüs ile Avrupa’ya Örnek Olan İslam Modeli

 

Endülüs çok kısa süre içinde İslam medeniyetinin en seçkin sanat ve fikir eserlerinin verildiği bir bölge haline geldi. Aynı zamanda Yahudi, Hıristiyan ve Müslüman toplulukları arasında tarihte eşine az rastlanır bir dini ahenk ve etkileşim söz konusuydu. Bu üç grup sekiz yüzyıl gibi oldukça uzun bir zaman diliminde bir arada yaşamayı başardıkları gibi, birbirlerinin varlığının avantajlarını da çok iyi kullandılar. Bu kültürel karışım, Avrupa’ya Roma İmparatorluğu ve İtalya Rönesansı ile yarışacak düzeyde bir medeniyet kazandırdı.

 

 

15. yüzyılın sonlarına kadar Avrupa üzerinde büyük bir kültürel etki yapan Endülüs devletinin Avrupa üzerindeki etkisini inceleyen pek çok tarihçi, sosyal yapısı ve ulaşmış olduğu medeniyet seviyesi Avrupa toplumlarının çok ilerisinde olan bu devletin, Avrupa medeniyetinin gelişiminde en önemli faktörlerden biri olduğu konusunda hemfikirdir. Ünlü
 
 
1492 yılında Müslümanların elinde kalan son toprak olan Granada’nın (Gırnata) kaybedilmesi ile Endülüs Devleti tamamen sona erdi. Ancak Avrupa bu defa da Balkanlar üzerinden gelen Müslümanlar ile tanıştı.
 
Osmanlı tarihini incelediğimizde, Osmanlıların, temelindeki, İslamiyetin koruyuculuğu sayesinde Balkanlar’da kalıcı olabildiğini görmekteyiz. Balkanlar’da Kanuni Sultan Süleyman’ın Belgrad’ı almasıyla sağlamlaşan Osmanlı hakimiyeti, bölgedeki çeşitli Hıristiyan halkların zaman içinde ve kendi rızalarıyla İslam’ı kabul edişine vesile oldu. Dahası Osmanlı yönetimi bölgeye asırlar süren bir istikrar ve barış getirdi. Din, dil ve ırk bakımından çok karışık bir yapıya sahip olan Balkanlar’da, Osmanlı'nın İslam ahlakına dayanan yönetim tarzı tüm bu farklılıkları birbirleri ile kaynaştırma temeli üzerinde kurulu idi. Balkanlar’ın coğrafi yapısı itibarı ile her dönemde muhafaza edilen farklı kültürler, tarih boyunca ancak Osmanlı döneminde birarada huzur ve güvenlik içinde yaşadılar. Osmanlı, Kuran ahlakının gereği olan adalet, eşitlik, hoşgörü ve merhamet üzerine bina ettiği medeniyeti ile 400 yıl boyunca Balkanlar'da kalmıştır. Osmanlı Devleti’nin en büyük hedefi, İslam ahlakının bayraktarlığını yapmak ve İslam ahlakını dünyaya yaymaktı. Bu nedenle de Osmanlı İmparatorluğu, fethettiği topraklarda yine Yüce Kuran’da emredildiği gibi hiçbir zora ve baskıya başvurmadan İslam ahlakını yaşattı ve hakim kıldı. Türk-İslam ahlakının getirdiği adalet sistemi, Osmanlı Devleti’ni çağdaşı olan devletlerden kat kat üstün kılan temel özelliklerden biri oldu. Osmanlıların yaşamaktan şeref duydukları İslam ahlakı, onlara kendi aleyhlerine bile olsa adaleti emrediyordu. Müslüman Türklerin ele geçirdikleri topraklarda bu düşünce ve inançla, adaletli, şefkatli, merhametli, ırk ve kabile taassubundan uzak bir siyaset izlemeleri, Müslüman Türk idaresinin pek çok ülke tarafından bir kurtarıcı olarak karşılanmasına sebep oldu. Bu nedenle başta Katolik Avrupa’nın katı baskılarına maruz kalan Ortodoks Balkan halkları olmak üzere pek çok halk, birçok kez, Hıristiyan yöneticiler yerine Müslüman Türk idarecilerin yönetimi altında yaşamayı tercih ettiler. Sadece Hıristiyanlar değil, XV. yüzyılın sonlarında İspanya’daki Yahudiler de kitleler halinde, adaletinden ve kendilerine sağlayacağı din hürriyetinden emin oldukları Osmanlı yönetimine sığındılar. Bilindiği gibi, Osmanlı’nın Balkanlar'da kurduğu medeniyetin izleri bugün dahi ayaktadır. Osmanlı’nın hoşgörü, uzlaşma ve çoğulculuk üzerine kurduğu bu medeniyet, İslamiyet'i, Avrupa’nın önemli bir gücü haline getirmiştir. Bugün de Avrupa Müslümanlarının oldukça büyük bölümü Balkanlar’da yaşamaktadır.& Günümüzde İslam’ın Avrupa’da Yeniden Yükselişi Müslümanlarla Yahudilerin İspanya’dan kovulmasından beş yüzyıl sonra, Avrupa yine bir İslam toprağı haline gelmekte ve İslam, günümüzde Avrupa’da yeniden hızlı bir yükseliş göstermektedir. Avrupa’da İslam’ın yükselişi ile ilgili olarak basında sürekli çıkan haberlerin yanı sıra bilim adamları ve araştırmacılar da bu yükselişin ardındaki nedenleri mercek altına alarak incelemektedirler. Araştırmacılar, Avrupa’da İslamiyet'in yükselişi ile ilgili olarak en çok dışarıdan gelen Müslümanlar üzerinde durmaktadır. Gerçekten de İkinci Dünya Savaşı’ndan sonraki yıllardan başlayarak Kuzey Afrika ile Orta Doğu’daki eski sömürgelerin bağımsızlıklarına kavuşması ile Avrupa’nın önüne nüfusun çoğunluğunu Müslümanların oluşturduğu ülkeler çıkmıştır. Çoğu araştırmacı, 1960’lı yıllarda Batı’nın daveti üzerine bu bölgelerden Batı’ya doğru kitlesel bir Müslüman göçünün başlaması ile İslamiyet'in Avrupa’da yükselme eğilimine girdiğini ifade etmektedir. Ancak bu durum gerçeği tam olarak yansıtmaz. Çünkü dışarıdan gelen Müslümanların yanı sıra ’Avrupalılar’ da İslam’a ilgi duymaya başlamışlardır.
 
Avrupa’da içinde bulunduğumuz dönemde din değiştirip Müslüman olmayı tercih edenlerin sayısında önemli bir artış vardır. İşte çoğu araştırmacının ilgisini çeken nokta da burada toplanmaktadır. Nitekim 1999 yılının Ekim ayında yapılan Avrupa Katolik Kiliseler Toplantısı’nın ana gündem maddesi, yeni yüzyılda kilisenin hangi pozisyonda olacağını değerlendirmekti. Toplantıya katılan hemen hemen tüm din adamlarının asıl olarak üzerinde durdukları konu ise İslamiyet'in Avrupa’daki hızlı yükselişi oldu. Toplantıda yapılan konuşmaları sayfalarına taşıyan National Catholic Reporter dergisinin verdiği habere göre, toplantıya katılanlar arasında objektif ve tutarlı olan kişiler her iki dinin mensuplarının da tek İlah olan Allah’a iman ettiklerinin, dolayısıyla bu iki din arasında herhangi bir çatışma veya mücadelenin söz konusu olamayacağının altını çizmişlerdir. Öyle ki toplantının Almanca olarak yapılan bir oturumunda, Almanya Kardinali Karl Lehmann, İslamiyet'te, pek çok Hıristiyanın tahmin ettiğinden çok daha fazla çoğulculuk vardır’ sözleriyle bunu ifade etmiştir. (Europe’s Muslims Worry Bishops, National Catholic Reporter, 22 Ekim 1999)
 
 
 
 


 
 

 İslamiyet'in büyüme  hızı ile çeşitli kurumlar veya araştırmacılar tarafından yapılan çalışmalar gelecekte İslam ahlakının sadece Avrupa’da değil, dünyada hakim olacağını ortaya koymaktadır.

 
 
 
Rakamlarla İslam’ın  Avrupa’da Yükselişi
 
 
 



 
İslam’ın Avrupa’da Yükselişi
 
Müslümanlarla Yahudilerin İspanya’dan kovulmasından beş yüzyıl sonra, Avrupa yine bir İslam toprağı haline gelmekte ve İslam, günümüzde Avrupa’da yeniden hızlı bir yükseliş göstermektedir. Sürekli büyüyen Müslüman nüfusu da Avrupa ülkelerinin çoğunun sosyal dinamiğini değiştirmektedir
Geçtiğimiz yıllarda İngiliz Polis Teşkilatı, İngiltere İslam Konseyi (MCB)’nin girişimleri sonucu, İngiltere’de veya dünyanın herhangi bir ülkesinde meydana gelen terör olaylarıyla ilgili olarak İslami terör tabirini kullanmama kararı almıştır. Başbakan Tony Blair’in partisinden İngiliz Meclisi’ne giren Müslüman bir milletvekili Kuran üzerine yemin ederek İngiliz Meclisi tarihinde bir ilki gerçekleştirmiştir.

 

 

Norveç hükümeti, başkent Oslo’da bulunan camilerin minarelerinde ezan okunmasına izin vererek bu alanda bir ilki gerçekleştirmiştir ve bugün şehirde bulunan 8 camide sürekli olarak ezan okunmaktadır.

 

Avrupa’da başkentinde cami bulunmayan tek ülke olan Yunanistan’da, hükümetin parlamentoda aldığı bir kararla başkent Atina’da da cami inşasına onay verilmiştir. Böylelikle Avrupa’da camisi olmayan başkent kalmamıştır.

 

Endülüs’ün mirasçısı konumunda olan İspanya’da da İslamiyet'in gelişmesi ile ilgili olumlu adımlar atılmaktadır. İspanya’nın Granada şehrinde son 30 yılda 25 binin üzerinde kişi Müslüman olmuştur. Aradan 500 yıldan uzun bir süre geçtikten sonra, bugün, İspanya’da Müslümanlık yeniden canlanmaktadır. Özellikle Endülüs’te birçok İspanyol, kültürlerinin Araplardan devraldığı mirası keşfetmekte ve Müslüman olmaktadır.

 

İspanya’da olduğu gibi İslamiyet’in Avrupa’nın diğer ülkelerinde de önemli bir yere sahip olmaya doğru ilerlediği birçok araştırmacı tarafından dile getirilmektedir. Bu araştırmacılardan biri, kendisi de 1980’de Müslüman olan 33 yıllık diplomat Alman yazar Murat Hovman’dır. Hovman 'İslam’ın son yıllarda kazandığı gelişme ivmesine bakarak, gelecekteki konumunun çok önemli olacağını' 1992’de yazdığı 'Alternatif İslam’ adlı kitabında belirtmekte ve bu gelişmeyi 'Batı buna muhtaç ve mecburdur.' sözleri ile ifade etmektedir.

 

28.3.2000 tarihinde Almanya’da verdiği ’Yeni Bin Yılda İslam’ adlı konferansta da, İstanbul’da Osmanlı’nın yıkılmasının ardında, İslamiyet'in bir daha ortaya çıkıp yükselemeyeceği yolunda görüşleri olanların ne kadar yanıldığını ifade etmektedir. Hovman’ın konferansta İslam’ın yükselişi ile ilgili söylediği sözler şu şekildedir:

 

İslam’ın bir daha Avrupa’ya giremeyeceğini söyleyenler, şu anda Batı toplumunun içinde bulunduğu sosyal ve kültürel problemlerden kurtulmak için alternatif olarak İslam’ı görüyorlar. 20. yüzyılın sonunda genç ve yetişkinlerin safından İslam’a büyük akın vardır, çünkü İslam’da, hem çocuklar, gençler, aile ve yüzyılımızda toplumun büyük problemlerine hem de ilim ve ilim adamlarına olan yaklaşımda şifa olacak devalar vardır. Üstelik bugün önümüzde bulunan lüzumlu metinler, ilk asırdan itibaren Müslümanların Kur’an ve hadis olarak topladıkları metinlerin aynısıdır.'

 

Murat Hovman, ’Üçüncü Bin Yılda İslam’ adlı kitabında ise, şu dikkat çekici ifadeleri dile getirmektedir:

 

 

İslam dünyası tam manasıyla İslam’a muhtaç olduğu gibi Batı da İslam’a muhtaçtır. Batı’da bütün dinlerin ve ideolojilerin iflas ettiği bir anda İslam parlamaya başladı. İnanıyorum ki, bu topraklara (Batı) İslam’ın gelme vakti yakındır, İslam ilerliyor, diğerleri ise, geriliyor.

 

Birleşmiş Milletler’in 1999 yılında yaptırdığı bir araştırma, Avrupa’da Müslüman nüfusun 1989 ile 1998 arasında %100’den daha büyük bir hızla arttığını göstermektedir. Günümüzde ise 3,2 milyonu Almanya’da, 2 milyonu İngiltere’de, 4-5 milyonu Fransa’da, diğerleri de başta Balkanlar olmak üzere Avrupa geneline yayılmış yaklaşık 24 milyon Müslümanın yaşadığı bildirilmektedir ve bu rakam Avrupa nüfusunun %2’sinden fazlasını oluşturmaktadır.
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Yıldızların altında tarihi yolculuk
Milyarderlerin en fazla bulundu şehirler! İlk 10'da dikkat çeken ayrıntı..