Özel Harp'in kurucuları tanıdık iki isim

Arınç'a suikast iddiasıyla günlerdir arama yapılan Seferberlik Tetkik Daire Başkanlığı'nın eski adı Özel Harp Dairesi'ydi ve ABD'nin soğuk savaş örgütlenmesiydi. Kurucu başkan ve subayları ise oldukça tanıdık iki isimdi:

Özel Harp'in kurucuları tanıdık iki isim
Özel Harp'in kurucuları tanıdık iki isim
GİRİŞ 03.01.2010 11:51 GÜNCELLEME 03.01.2010 11:51
Bu Habere 94 Yorum Yapılmış

Gürkan Hacır'ın Akşam gazetesindeki yazsında verdiği çarpıcı bilgiler...   

Günlerdir arama yapılan Seferberlik Tetkik Daire Başkanlığı'nın eski adı Özel Harp Dairesi... ABD'nin soğuk savaş örgütlenmesiydi. Kurucu subaylar arasında Alparslan Türkeş ile 12 Eylül sonrası siyasete atılan Turgut Sunalp de vardı. İşte günahlarıyla sevaplarıyla yarım asırdır tartışılan örgütlenme:

Başbakan Yardımcısı Arınç'a suikast iddiasıyla günlerce aranan Seferberlik Tetkik Kurulu'nun bağlı olduğu Özel Harp ne zaman kuruldu? Kurucu başkan ve subayları kimdi? Peki, Özel Harp'in tarihinde hangi karanlık olaylar var?

Başbakan Yardımcısı Arınç'a suikast iddiasıyla günlerce aranan Seferberlik Tetkik Kurulu'nun bağlı olduğu Özel Harp ne zaman kuruldu? Kurucu başkan ve subayları kimdi. Peki, Özel Harp'in tarihinde hangi karanlık olaylar var?
Özel Harp Dairesi, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç'a suikast düzenlemiş olabilir mi? Bana göre zor. En azından yürüyen soruşturmaya bakınca ve eldeki verilerle bu pek mümkün görünmüyor. Yani resmi bir araçla bir albay ve binbaşının Başbakan Yardımcısı'na suikast yapmak için elde kroki sokak sokak gezmeleri anlaşılmaz duruyor. Ama Özel Harp Dairesi'nin tarihini okuduğumuzda o kadar çok anlaşılmaz olay var ki. 

SOĞUK SAVAŞ TEHDİDİNE KARŞI

Özel Harp Dairesi'nin tarihini anlayabilmek için kronolojik sıraya göre gitmekte fayda var.

1933: Nazi Partisi Nasyonal Sosyalistler'in Almanya'daki yükselişi başlamıştı. Savaş endişesiyle Türkiye'de Yüksek Müdafaa Meclisi kuruldu. Görevi milli seferberlik planlarının hazırlanması ve seferberlik halinde valiliklere verilecek görevlerin tespitiydi. (Bugünkü Milli Güvenlik Kurulu)

1947: Bernard Baruch, ilk kez Doğu ve Batı Blok'u tanımlamasıyla birlikte 'Soğuk Savaş' kavramını kullandı. Amerika artık Sovyet tehdidine karşı Türkiye'yi ileri müttefik olarak görüyordu.

1948: Türkiye'den bir grup subay, Amerika Birleşik Devletleri'ne gayri nizami harp eğitimi almak üzere gönderildi. Daniş Karabelen, Alparslan Türkeş, Suphi Karaman, Turgut Sunalp bu subayların en tanınmışlarıydı.

1949: Yüksek Müdafaa Kurulu'nun adı, Milli Savunma Yüksek Kurulu olarak değiştirildi. Görev tanımına 'seferberlik' konularının yanı sıra 'İç ve dış güvenlik konularına karşı hazırlık yapma' yetkisi de eklendi.

1952: Bu yılın 27 Eylül'ünde Amerika'nın isteği ve Milli Savunma Yüksek Kurulu'nun tavsiye kararıyla Milli Avcı Birlikleri Kurulması'na ilişkin kanun yürürlüğe girdi. Bu kanunla gayri nizami harp yapabilecek örgütlenmeyi sağlamak ve düşman işgali sırasında savunma birlikleri kurmak üzere görevlendirildi.

1969: 8 Eylül'de gazeteci İlhami Soysal, Özel Harp Dairesi subaylarından Yarbay Raci Tekin tarafından öldüresiye dövüldü. Yarbay Tekin'le beraber Astsubay Başçavuş Yüksel Aşçıoğlu ve Astsubay Sadık Görmez de Soysal'a saldırmışlardı. 1960'lı yıllarda Masonlar üzerine yaptığı çalışmalarla bilinen Soysal, Genelkurmay Başkanı Orgeneral Cemal Tural hakkında yazdığı yazılardan dolayı tehditler alıyordu. İsmet Paşa, Soysal'ı birkaç kez üstü kapalı bir şekilde Orgeneral Tural'ı araması ve işi tatlıya bağlaması konusunda uyarmıştı. (İsmet Paşa'nın bu 'iyi polis' rolü tam bir inceleme konusudur. Zira 1926'da suikast davasında arabulucudur ama en yakın arkadaşları idam sehpasına gider. 1961'de 'Sizi ben bile kurtaramam' dediği Menderes'in idamını bir türlü engelleyemez. 1972'de baba Cemil Gezmiş'e 'Elimden geleni yapacağım' der ama sonuçta Deniz Gezmiş, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan idam edildi. O gün Soysal'a saldıran  Yarbay Raci Tekin, delil yetersizliğinden beraat etti ve Kıbrıs'a yollandı. Kıbrıs, Özel Harp Dairesi'nin adeta staj sahası gibiydi. Raci Tekin, Ergenekon tutuklusu Muzaffer Tekin'in babasıdır. 

1977: Kanlı 1 Mayıs'ta Taksim'de toplanan binlerce kişilik kalabalığın üzerine ateş açanların da Özel Harpçi olduğu iddia ediliyor. Avukat Rasim Öz, katliam belgelerinin Daire'nin arşivinde olduğunu iddia ediyor.

TÜRKEŞ KURUCU SUBAY

27 Eylül 1952'de kurulan Seferberlik Tetkik Daire Başkanlığı'nın (Özel Harp Dairesi) başına Tümgeneral Daniş Karabelen getirildi. 15 subay da kurucular arasında yer aldı. Peki kimdi bu subaylar?

Amerika'da gayri nizami harp eğitimi alan askerlerimiz yani, Alparslan Türkeş, Suphi Karaman, Turgut Sunalp, Ahmet Yıldız ve Fikri Ateşdağlı.

Peki, Daire Başkanlığı görevinde bulunan Korgeneral Daniş Karabelen kimdi? O, Osmanlı'nın son döneminde Teşkilat-ı Mahsusa'nın bir subayıydı. Filistin'de çarpışan 5.Ordu'da görev aldı. Cemal Paşa ve Ali Fuat Cebesoy ile birlikte cephede bulundu. Ama asıl bağlı olduğu kişi Süleyman Askeri'ydi. Yani, Özel Harp Dairesi, Teşkilat-ı Mahsusa'nın devamıdır iddiasının temeli bu ilişkilere dayanıyor. Karabelen, milli mücadelenin ilk yıllarında Karakol Cemiyeti'nde çalıştı. Ardından ordunun çeşitli kademelerinde görev yaptı. Tümgeneral rütbesindeyken Özel Harp Dairesi'ni kurdu.

AMERİKA KURDU

Uzun lafın kısası, Türkiye sert ve derin bir kamplaşmanın girdabında savruluyor. Bu kamplaşma bizi tarihi gerçeklerden uzaklaştırıp, kör ediyor. Bir kesim Özel Harp Dairesi'ni Amerika'nın kurdurduğunu unutuyor ve 'Bu Amerikan operasyonudur, TSK'ya saldırı var' diyor. Karşı kesim ise bu operasyonların Amerika'nın bir projesi olduğunu görmek istemiyor ve 'Özel Harp Dairesi'ni dağıtırsak demokrasi gelecek' diyor. Bütün bu toz duman içerisinde son söz: Yaşadığımız topraklara vatan diyebiliyorsak  ve Kıbrıs halen bir Türk yurduysa bunda  Özel Harp'in payı var. Ama birçok faili meçhul olayla kendi yurdumuzda güvensiz yaşıyorsak bunda da Özel Harp'in sorumluluğu var. Özel Harp Dairesi, Arınç'a suikast planı yaptı mı yapmadı mı bilemem. Ama bildiğim şey Amerika, kendi kurdurduğu bir kurumu istediği zaman dağıtır.  

NEDEN MUZE OLSUN?

KİrazlIdere Dil Okulu, asıl büyük şöhretini 12 Eylül 1980 de yakaladı. Kısmi cezaevine dönüştürülen okul, adeta şöhretler kulübüydü. Necmettin Erbakan'dan Bülent Ecevit'e, gazeteci Oral Çalışlar'dan Alpaslan Türkeş'e, Recai Kutan'dan  şimdilerin Ergenekon tutuklusu Doğu Perinçek'e kadar onlarca şöhretli siyasi tutukluyu ağırlayan Dil Okulu'nun, bir başka misafiri de Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay'dı. 1977-80 döneminde CHP Ordu Milletvekili olan Günay, Ordu ve yöresindeki Devrimci-Yol örgütüne yardım ettiği iddiasıyla burada tutuklu bulundu. Dil Okulu'nda kalan Milletvekili Yaşar Okuyan anılarında Günay'ın o baskı günlerindeki durumunu bakın nasıl anlatıyor: 'Mescit yaptırıldı. Ertuğrul Günay orada namaz kılmıştır. Önce uzak kalmıştı sonra bizimle ibadet etmek için gelmeye başladı.'
Yani Günay Marksist olarak girdiği Dil Okulu'ndan hidayete ermiş biri olarak çıkmıştı. Peki Dil Okulu müze yapılırsa, Günay bakanlığına bağlı müzede kendine özel bir köşe yapacak mı? Örneğin Ertuğrul Günay'ın namaza durduğu yer!

TOZLU DOSYALARDA ÜÇ OLAY ÖZAL SUİKASTI İDDİASI

Burada bir parantez açalım; emekli Büyükelçi Kaya Toperi de yedek subaylığını Daniş Paşa'nın emir subayı olarak yaptı. Daha sonraki yıllarda ise 8. Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın danışmanlığında bulundu. Ailesinin iddiasına göre Özal bir suikasta kurban gitmişti. Son gece katıldığı bir davette limonata ikram edilmiş ve ertesi gün ani bir kalp kriziyle hayatını kaybetmişti. Ailesi, Kaya Toperi'yi suçlar açıklamalar yaptı. Bu teori çok akla yakın durmuyor ama Özal'a Kartal Demirağ tarafından yapılan suikastta Özel Harp Dairesi'nin izi daha belirgindir. Özal suikastını soruşturan Yargıtay Savcısı Uğur Tönük, MİT'e çağrılmış ve burada 'Dur' denmişti. 'Dur' diyenin kim olduğu ise daha sonra belli olacaktı. Özel Harpçi Orgeneral Sabri Yirmibeşoğlu!

6-7 EYLÜL OLAYLARI

Özel Harp Dairesi'ne atfedilen ilk büyük operasyon 1955 yılında yaşanan 6-7 Eylül olayları oldu.

Atfedilen diyorum, çünkü gazeteci Fatih Güllapoğlu ile konuşan Sabri Yirmibeşoğlu, İstanbul'da Ermeni, Rum ve Yahudi azınlıkların ev ile iş yerlerinin yağmalandığı 6-7 Eylül olaylarının Özel Harp Dairesi'nin işi olduğunu açıkça söylemiş ve 'Mükemmel bir organizasyondu' demişti. Ama sonradan açıklamanın yarattığı tepkilerden çekinip 'Daha o yıllarda Özel Harp Dairesi kurulmamıştı ki' diyerek söylediğinden çark etti. Oysa, Daire o tarihte kurulmuştu. Bu kanıyı güçlendiren başka deliller de var. Özel Harp'in kuruluş talimatını verenlerden biri de Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu'ydu. 6-7 Eylül olaylarının işaret fişeğini Londra'dan o çakmıştı. Kıbrıs görüşmeleri sırasında 'elini rahatlatacak' eylemlere ihtiyacı olduğunu söylemiş ve Türkiye'den de bu 'ihtiyaç' karşılanmıştı. Önce atılıp atılmadığı bile belli olmayan bir bombayla Atatürk'ün evine Yunanlılar saldırdı haberi yayılmış, ardından da utanç dolu yağma başlamıştı. Yağmacıların elinde hepsi aynı marangozhaneden çıkmış sopalar vardı. Ve tabii yağmalanacak evlerin adresleri.

KIBRIS BARIŞ HAREKATI

Dışişlerİ Bakanı Fatin Rüştü Zorlu, Kıbrıs'ta giderek artan Rum tedhişine karşı bir örgüt kurulmasına da öncülük etti. Yine Özel Harp Dairesi içinde oluşturulan TMT'nin (Türk Mukavemet Teşkilatı) kuruluş talimatını da o verdi. Bu kez planın adı KİP yani, Kıbrıs'ın İstirdatı Planı'ydı. Özel Harp Dairesi'nin ikinci büyük icraatı Kıbrıs'ta oldu. TMT ve Daniş Karabelen ile yardımcısı Rıza Vuruşkan. Albay Vuruşkan'ın bu operasyondaki kod adı Bozkurt'tu. Kıbrıs Barış Harekatı'na kadar süren bir mücadeleyle Kıbrıs yeniden kazanıldı.

KAYNAK: AKŞAM
YORUMLAR 94
  • fatih caymaz 15 yıl önce Şikayet Et
    HOŞGÖRÜNÜN HUDUDU ÇOK DİKKATLİ OKU KARDEŞİM. Herkesin dilinde bir hoş ve mazur görme cümleleri dolaşıyor ki sormayın gitsin. Mübarek Ramazan hürmetine olacak herkes bir diğerinden, şu ya da bu sebeple mazur görülmeyi diliyor. Gönüller merhametli, hele mevsim Ramazan olunca inanan insanlar baldan tatlı, lokumdan yumuşak bir kişiliğe büründükleri için, hataları hoş görüveriyor, mazeretleri mazur buluveriyor, hataları örtüveriyorlar. Yunus Emrenin dediği gibi, Nazar eyle itürü, pazar eyle götürü, Yaradılanı hoşgör Yaratandan ötürü. Ne hoş ne güzel söylemiş.. Nazarımızı itürü kılalım, yani bakışımız, ferasetimiz keskin olsun, elimizden gelen gayreti gösterelim, doğrudan, doğruluktan şaşmayalım, hakikati hangi cepheden gelirse gelsin bağrımıza basalım, geri kalanı için de hoşgörü perdesini çekiverelim. Pek ala, pek güzel..... Ve lakin aklımıza &8220kardeş kardeşe karşı hatamız ne kadar çok ki bunca hoşgörü talep ediyoruz&8221 diye de takılmıyor değil. Zira hoşgörünün hakikisi yakınlarımıza gösterilendir, evdekine kan kustururken komşuyu güldürmenin manası yoktur. Mum önce dibini aydınlatmalıdır. Yoksa demezler mi âdeme &8220kendisi himmete muhtaç dede, nerede gayrıya himmet ede&8221 diye. Bir de mazeretimiz var: İnsanoğlu aciz mahlûk, hatadan beri olmaz ki! Doğrudur, ancak, pek gamsız, çokça gayretsiz, vursan duymaz, davul çalsan uyanmaz, hemide ilimsiz, irfan ve feraset yoksullarına Yunus Emrenin bile bu kadar geniş hoşgörü hazinesi olmasa gerektir. Mevlana Hazretleri de kimseyi &8220cürmünü al da gel, değişmene gerek yok, olduğun gibi kalmak üzere gel, ben seni affederim&8221 falan dediği yoktur. Gel ama &8220değişte gel, düzel de gel, tevbe et de gel&8221 demektedir. Şanlı tarihimizden, aziz büyüklerden, kahraman tarihi şahsiyetlerden söz açıldığında, neredeyse ilk söylenen sözlerden biri Osmanlının bir &8220hoşgörü medeniyeti&8221 kurduğudur. Bu cümle ile başlayan yazıların geri kalan kısmını okumaya devam ettiğinizde karşınıza bir ikinci cümle daha çıkar o da din ve vicdan hürriyeti. Din ve vicdan hürriyeti Osmanlı devletinin titizlikle uyguladığı temel prensiplerden biriydi, çünkü bu inançlarının gereği olarak zaten bir prensip haline gelmişti. Yani bu Osmanlının değil dâhil oldukları inanç sisteminin, İslamın bir özelliği idi. Rumlardan Yunanlılara, Macarlardan Hırvatlara, Araplardan Kıptilere daha onlarca etnik köken Osmanlı tebaası içinde yer alıyordu. Onca etnik kökenin yanında İmparatorluğun sınırları dâhilinde Müslümanlar dışında Katolikler, Ortadokslar, Yahudiler ve farklı mezheplerden gelen topluluklar mevcuttu. Bu toplulukların hepsi kendi inanç ve geleneklerini yaşadılar, korudular. Din ve vicdan hürriyeti bir lutuf değildir, her insanın bizatihi hakkıdır. İnsanlara hakkı olanı vermek bir vazifedir. Hz. Peygamberin bütün uygulamalarında bunu görürüz. Bunun adı hoşgörü değil, hürriyettir onun da bir sınırı vardır, hudutsuz değildir. Hep böyle olmuştur, Osmanlıda da böyleydi, inançlarımızda da böyledir, medeni hukukun kuralları da bu çerçevededir, aksi düşünülemez, huhudsuz özgürlük kimseye verilemez. İnsanların inançlarına saygı vardır, hürriyetleri azizdir, ama siz Osmanlı devri dâhil bütün tarihimiz boyunca yanlış, kötü ve çirkin bir şeye meydan verildiğini, sonucunda fenalık olan bir özgürlüğün bahşedildiğini, bu zayiatın hoş görüldüğünü gördünüz mü? Kıptileri ele alalım. Mısırda yaşarlar ve Osmanlının tebasıdırlar. O kadar farklı bir kültüre sahiptirler ki adları hırsıza çıkmıştır. Hatta bir beyit vardır ki kimimiz onu atasözü diye biliriz. Ziya paşanındır: &8220Miyân-ı güft-u gûde bed-meniş izhâr eder kubhun Şecaât arz ederken merd-i Kıpti sirkatin söyler&8221 (Kötü laf arasında çirkinliğini kusar, Yiğitlik taslarken Kıpti Çingene, hırsızlığını anlatır) Hadi misal getiriniz, hırsızlığın hoş görüldüğü bir devir biliyor musunuz? Veya Ortaçağ Hristiyanları bir takım kimseleri cadı diye alevlere atarlardı. Bu bir dini inançtır, hristiyan din adamlarının emridir diye, göz yumulduğuna, hoşgörü ile bakıldığına şahit oldunuz mu herhangi bir tarih sayfasında... Fransada dans ilk icat edildiği zaman Osmanlı sefiri durumu Padişaha bildirir. Padişah der ki: " &8212Ben ki 48 krallığın Hakanı Kanuni Sultan Süleymanım. Sefirimden aldığım mazharda, memleketinizde, kadın erkek birarada dans namı altında, bir fiiliyat mesmu şahanem olmuştur. Hem hudut olmaklığımız dolayısıyla iş bu rezaletin memleketime sirayeti ihtimali muvacehesinde name-i hümayunumun yedinize vüsulundan itibaren işbu rezalete hatime verilmediği takdirde orduyu hümayunumla bizzat gelip bu rezaleti men&8217e muktedirim." Hammer tarihinde, bu mektup üzerine, Fransa da dansın tam yüz yıl yasak edildiği belirtilir. Hadis-i şerifleri dinleyen kimseler ve tabii Yunus Emreyi, Mevlâna Hazretlerini, onların aşktan, sevgiden, şevkten bahseden sözlerini duyan kimseler diyorlar ki: "İslâm sevgi dini, şefkat dini, rikkat dini, hassaslık dini, hoşgörü dini..." Tamam, Müslümanlık merhamet dini, şefkat dini, refet dini, yumuşaklık ünsiyet dini, saygı dini, hoşgörü dini ama. Hakiki merhamet sade düşküne acımak değildir, hakiki merhamet zulme ve kötülüğe engel olmaktır, zulmü yapanı zulümden alı koymaktır, düşkün fikirlere sahip onları bu halden uzaklaştırmaktır, bilerek veya bilmeyerek zararlı akımların tesirinde sürüklenenleri bu halden kurtarmaktır, kendileri istemese bile. Aklını yitirmiş bir divane uçurumdan atlamaya kalktığında &8220canım kendisi böyle istiyor, memlekette özgürlük var&8221 diyebilir misiniz, derseniz kargalarla beraber cümle cihan size gülmez mi? İnançlı kişinin affı ve lutfu çok olur, zira kendisini Yaratan bunu emretmektedir. Pek ala, ne hoş ne güzel... Peki, kötüye de hoşgörü var mı? Yok, boşa aramayın hiç biryerde bulamazsınız... "Bırakın, kötü kötülüğünü yapsın!" Olmaz! Hangi hoşgörü, hangi müsamaha buna el verir ki! Bir zalimin, öteki insanlara kötülük yapıp dururken, kötülük yapmasına müsaade etmek, merhametsizliktir, hoşgörüsüzlüktür. İnsan mahlûka merhamet edecek, yani umuma, toplumun hepsine merhamet edecek, bu merhamet duygusundan kaynaklanan gayretle topluma zarar verecek şeyleri de engellemeye gayret edecek. Müreffeh bir yaşamın önündeki engelleri sayarlar mazur görürüz, kalkınmanın ucunda bizim de emeğimize ihtiyaç vardır, mazur görülmek isteriz, toplumsal sağduyumuz yok olmaya başlamıştır, ardı arkası gelmeyen yanlışlıklarımıza hoşgörü bekleriz, onun bunun hakkını çiğneriz... söz konusu olan kendi rahatımızdır anlayış gerektir, cihan dolusu görevini aksatan insan vardır, nasıl olsa biri düzeltir deriz-geçeriz, her sözümüzde misal getirdiğimiz ecdad öyle yapmamıştır ama sokakları berbad edenleri, kaldırımları bozanları, sokakları kirletenleri, gözümüzün gördüğü her güzelliği katledenleri boş veririz. Merhametsizlik diz boyu olmuştur-umursamayız, taklid yolunu almış-özüne dönemin modası geçmiştir, işitmeyiz. Zaman geçer böyle böyle, farkında olmadan hoşgördüklerimize benzemeye başlarız, hah işte o zaman herşey yoluna girer. Alan memnun satan memnun, gül gibi geçinir gideriz. Kötü yaratılışlı kişiye ilim ve fen öğretmek, yol kesen eşkıyanın eline kılıç vermeye benzer! Hz. Mevlana
    Cevapla
  • fatih caymaz 15 yıl önce Şikayet Et
    dost acı söylermiş e dedim bak bırak misyonerliği ülkücüleri sen kışkırtamazsın onlar chp ile beraber olmazlar.kendini kahretme bir çöp uğruna kahrolma yola imana gel. hani teevbe etmiştin bir ara . mevlana seni çarpar dikkat et..yalan söylemek kötü hastalıktırbuyazı tarzın akp ye daha çok adam sokar devam et.. bak safahat ı bir aç tek dişli acısozlular için ne diyor gör .tokmakçınla beraber
    Cevapla
  • kaffora 15 yıl önce Şikayet Et
    editöre. seviye düşürtme canım. bu ne biçim iş. ayıp yav.ben bir daha yorum yapmayacağım. bunlar arasında olmaktan utanç duyarım.
    Cevapla
  • kaffora 15 yıl önce Şikayet Et
    ASGrubu anketini sizn mahallede yaptı.. avrasya grubu sipariş üzerine sunuç önceden elelrine verielrk anket yaptırılıyor. bunu 2007 seçimlerinde de gördük. o zaman dada chp-mhp %45 ti de sandıktan ne çıkmıştı.c.huriyet miting alnında yapılan anketten bu çıkmişti.demek hala yalan anket üzerinden sipariş alıyorlar. yalanın bu kadar gerçeğine helal valla. ha sanırım anketlerini tekel işçilerinşin gösteri yaptığı meydanda yapmışlardır. ona rağmen akp %30 alıyorsa chp-mhp üzülsün.evalalh biz rahatız. yandaş dediğin her ne ise sen kimlerle sırdaşsın.
    Cevapla
  • damaroperasyonu 15 yıl önce Şikayet Et
    çocuk parkına döndü bura :s. Yorum mu yapıyorsunuz yoksa fantazi mi yapıyorsunuz belli değil.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Putin ile Trump telefonda görüştü: İlk açıklama geldi
Bakanlık harekete geçti: Vergisiz satış yapan nasıl tespit edilecek?