Rumların dava hamlesi ne anlama geliyor? 'Hiçbir şey elde edemezler'

Güney Kıbrıs Rum Yönetimi Doğu Akdeniz'deki yeraltı zenginliklerini koruma altına almak için Uluslararası Adalet Divanı'na başvuruda bulundu. Türkiye'nin uyuşmazlıkları çözümü için Lahey'e yetki vermediğini hatırlatan uluslararası hukuk uzmanları, "Güney Kıbrıs'ın yaptığı başvurunun hiçbir hukuki sonucu olmaz. Dava görülmeyeceği için bu sadece siyasi bir manevradır" değerlendirmesinde bulundu.

Rumların dava hamlesi ne anlama geliyor? 'Hiçbir şey elde edemezler'
Rumların dava hamlesi ne anlama geliyor? 'Hiçbir şey elde edemezler'
GİRİŞ 06.12.2019 14:20 GÜNCELLEME 06.12.2019 14:31
Bu Habere 17 Yorum Yapılmış

Türkiye, diplomatik ve siyasi çözüm çağrılarına kulak tıkayan Yunanistan ve Güney Kıbrıs Yönetimi'ne Libya ile tarihi bir mutabakata imza atarak yanıt verdi.

 

Mutabakatın ardından Yunanistan ve Güney Kıbrıs, başta olmak üzere İsrail ve Avrupa Birliği ülkelerinden tepkiler geldi.

Yunanistan Trablus hükümetine nota verirken, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ise Doğu Akdeniz'deki yeraltı zenginliklerini koruma altına almak için Lahey'deki Uluslararası Adalet Divanı'na başvurdu.

 

Konuyla ilgili Yeni Şafak'tan Hasan Hız'ın sorularını yanıtlayan Uluslararası Hukuk Profesörü Selami Kuran, Uluslararası Adalet Divanı'nda bir sorunun çözülmesi için iki devletin de mahkemeye başvuru yapması gerektiğini hatırlatarak, "Türkiye ile Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti arasında karşılıklı Uluslararası Adalet Divanı'na gidilmesi için bir anlaşma yok. İki devlet kendi aralarında uyuşmazlığın çözümü için Uluslararası Adalet Divanı'na gitmek istiyorlarsa, mahkemeyi bu konuda birlikte yetkilendirmesi gerekir. Lahey'deki Adalet Divanı'nda tek taraflı bir başvuru karara bağlanmaz. Divan bu konuyla ilgili yetkisizlik kararı verir" değerlendirmesinde bulundu.

RUMLARIN AMACI SİYASİ MANEVRA

"Rumlar neden böyle bir adım atıyor?" sorusuna yanıt veren Kuran, "Bu başvurunun hukuki bir sonucu olmaz. Rumlar hiçbir şey elde edemez. Türkiye zaten bu konunun o mahkemelerde görüşülmesi ve yargı kararı çıkarması konusunda yetki vermeyecektir. Bu yüzden burada bir dava görülmeyecektir. Bu dava görülmeyeceği için bu davayı açmaları sadece siyasi bir manevradır. Rumların bu yaptıkları Türkiye'yi köşeye sıkıştırma planıdır. Uluslararası hukuk açısından bu başvurudan bir sonuç çıkmaz" ifadelerini kullandı.

BENZER BİR BAŞVURUYU ATİNA DA YAPMIŞTI

1970'li yıllarda Atina yönetiminin kıta sahanlığı uyuşmazlığı konusunda Uluslararası Adalet Divanı'na başvurduğunu hatırlatan Kuran, "Uluslararası Adalet Divanı dosyayı inceledi ve Türkiye'nin mahkemeyi yetkilendirmesine ilişkin bir onayı olmadığı için konuyla ilgili 'yetkisizlik' kararı verdi. Kararı verdikten sonra rutin bir işlem çerçevesinde uyuşmazlığın çözümü için taraflara barışçıl yollarla çözüm için tavsiyesinde bulundu." dedi.

AMAÇLARI TÜRKİYE'Yİ DENKLEM DIŞINDA BIRAKMAK

Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin denklem dışına itilmek istendiğine dikkat çeken Kuran, şunları söyledi:

"Yunanistan, Güney Kıbrıs, ABD, İsrail ve Avrupa ülkelerinin girişimlerine karşı Türkiye uluslararası hukuktan kaynaklı haklarını dile getirerek, karşı hamleye girişti. Zaten 2011 yılında Türkiye, KKTC ile kıta sahanlığı sınırlandırma anlaşması yapmıştı. Şimdi Türkiye ve Libya yine 18.6 millik bir sınır çizgisi ile kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge sınırlarını belirledi. Türkiye böylelikle Akdeniz'de Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan'ın planlarına darbe vurmuş oldu. Kopan kıyamet ve tepkilerin arkasında yatan şey budur. Türkiye bir karşı hamleyle Doğu Akdeniz'de haklarının hem kendi hem de KKTC haklarını gasp edilmesine müsaade etmemiş oldu"

ANLAŞMA TÜRKİYE'NİN ELİNİ GÜÇLENDİRİYOR

Türkiye'nin Birleşmiş Milletler tarafından meşru olan tanınan Libya hükümetiyle anlaşma yaptığına dikkat çeken Kuran, "Libya ile yapılan anlaşma, Türkiye'nin uluslararası platformlarda elini güçlendiren argümandır. Libya'daki şu anda işbaşında olan hükümet, BM tarafından meşru olarak tanınan hükümettir. Bu önemli bir noktadır. Yunanistan özellikle bu sınırlandırma anlaşmasını yaptıktan sonra Libya'ya NATO vererek, 'Bu konuyu kabul etmiyoruz, bu anlaşmayı açıklayın' dedi. Atina'nın bu tavrı doğru değil. Uluslararası Deniz Hukuku anlaşmasında bu hususlar çok ayrıntılı bir şekilde düzenlenmiştir." ifadelerine yer verdi.

Türkiye, Birleşmiş Milletler Deniz Hukuk Sözleşmesinin hükümleriyle barışık olduğuna dikkat çeken Kuran şunları söyledi:

"Türkiye, 1982 BM Deniz Hukuku Sözleşmesine taraf olmamakla beraber, sadece karasularının genişliğine ilişkin hüküm dışında sözleşmenin diğer bütün hükümleriyle barışıktır. Sözleşmenin diğer bütün kurallarını uygulamaya çalışan ve gözeten bir ülkedir. BM sözleşmesinde karasularının 6 milden 12 mile çıkarılması nedeniyle sadece bir hükme taraf olmamıştır."

TÜRKİYE DİĞER ÜLKELERLE MASAYA OTURABİLİR

"Aslında bu Türkiye'nin hamlesi şu olacaktır: Bölgedeki diğer ülkelerle de 'deniz yetki alanlarının sınırlandırma anlaşmalarını' yapmaya çalışacaktır. Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'nin korktuğu olay da bu sürecin başlamasıdır. Türkiye en önemli stratejisi şu. Türkiye'nin bu Akdeniz'de denize kıyısı olan en uzun ülkelerin başında gelmesine rağmen, uluslarararası deniz hukukundan kaynaklanan hakları vardır. Güney Kıbrıs Rum Cumhuriyeti'nin yaptığı tamamen uluslararası hukuka aykırı. Tek başına adanın tamamında söz sahibiymiş gibi, Türkiye'nin ve KKTC'nin kıta sahanlığı haklarının bir bölümünü ihlal ederek, diğer ülkelerle sınırlandırma anlaşmaları yapıyor. Yunanistan ile de işbirliği halinde. ABD ve Avrupa'nın büyük doğalgaz arama şirketlerine ruhsat veriyorlar ve Doğu Akdeniz'deki enerji kaynaklarını bu saydığım ülkeler kendi aralarında paylaşmak istiyor. Hiçbir devlet buna müsaade edemez.

Türkiye, uzun kıyı sınırı nedeniyle Doğu Akdeniz'de en önemli aktörlerin başında geliyor. Burada sınırlandırma anlaşmaları, enerji rezevleri konusunda en fazla Türkiye'nin de söz sahibi olması gerekir. Doğu Akdeniz'deki bu enerji kaynakları konusunda Türkiye adil bir paylaşım istiyor. Türkiye tek başına Doğu Akdeniz benim ve kıta sahanlığım demiyor. Bu komşu ülkeler arasında adil ve hakça bir paylaşım ve sınırlandırma olması gerekir ve ondan sonra enerji kaynaklarının paylaştırılması ve işletilmesinin gündeme gelmesi gerekir. Uluslararası deniz hukuku bütün yekti deniz alanlarının sınırlandırılması konusunda komşu devletler arasında hakkaniyete uygun, hakça bir çözüm olacak şekilde yetki sınırlandırma anlaşmasının yapılmasını öngörüyor. Türkiye de bunu yapmak istiyor."

KAYNAK: YENİ ŞAFAK
YORUMLAR 17
  • mert 4 yıl önce Şikayet Et
    yahu bu yunanlilar ve rumlar yillardir AB yi soydular sahtekarliklariyla biloanzkarin devamlli yanlkis verdidiler ,AB tarfindan ispat edildigi halde yine AB nin yardimiyla yalniz yunanistan278 milyar Avro kredisile nefes aldilar köpek köpegi isirmaz diye buna derler hepsinde Put var olay bu
    Cevapla
  • fayda yok 4 yıl önce Şikayet Et
    istedikleri duvarda ağlasınlar.
    Cevapla
  • Asım 4 yıl önce Şikayet Et
    ab we diğer Gawuristandan ses gelince, haklarını Yediğimiz için değil Ha! , Çalamadıkları zaman ses geliyor.
    Cevapla
  • Abdullah 4 yıl önce Şikayet Et
    Keske 1974 te Kıbrısın tamamı alınsaydı. Rumların bugün bu kadar sesi çıkmazdı.Er veya geç masada ingiliz kumpasinda kaybettiğimiz tüm adalları ve Kıbrıs adasını tekrar alacağız.
    Cevapla
  • Demir Ersoy 4 yıl önce Şikayet Et
    Ben hiçbirine güvenmiyorum ne lahey ne uluslar arası söz konusu müslüman ülke olunca hepsi tekmillet oluyor Müslüman ülkeler se yunanistanla kol kola sadece libya var
    Cevapla
  • TR - SAKARYA 4 yıl önce Şikayet Et
    Allâh bizimle !!! yetmezmi ?
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Flaş hamle geldi! Nuri Şahin'den Beşiktaş'a yanıt
CHP kurmayları açıkladı! İşte Özel'in Erdoğan'a götüreceği konular