A.Yüksel Özemre, bir yıldız daha...

İstanbul’dan, İstanbul’un renkli semasından bir yıldız daha kayıp düştü. Ahmet yüksel Özemre bu toprakların değil ama bu zamanların tanıdığı ender simalardan biridir.

A.Yüksel Özemre, bir yıldız daha...
A.Yüksel Özemre, bir yıldız daha...
GİRİŞ 26.06.2008 16:44 GÜNCELLEME 26.06.2008 16:44
Bu Habere 2 Yorum Yapılmış
İstanbulluluğu-yoksa daha çok Üsküdarlılığı mı demeliydim?- eğitimi, iş hayatı, zekâsı, aklı, yaşadıkları ve yazdıkları ile erbabınca ele alınıp yazılacak, tanıtılacak ve örnek bir şahsiyet olarak üzerinde durulacaktır sanıyorum bundan sonra.

Hemen söylemeliyim ki beni en çok etkileyen ve herhalde onu da seçkin kılan tarafı, pozitif bilgi konusunda Türkiye’nin ender yetiştirdiği bir şahsiyet olması yanında edebiyat ve estetik yanının da imrenilecek kadar ileri düzeyde olmasıdır.

Üsküdarlıdır; tarih ve buhur kokan sokakların arasında dolaşırken terzi Ahmet’i, berber Hüsamettin’i başını hafif eğerek saygısıyla, sesini incelterek zarafetle, yüzüne aydınlık bir tebessüm kondurarak samimiyetle selamlayan Türkiye’nin ilk atom mühendisidir O. Galatasaray mezunudur; okulunun giriş kapısının üzerindeki tuğra parçalanıp kaldırıldığında 600 yıllık bir koca tarihin en küçük izlerinin dahi hazmedilemeyeceğini görüp teessüre kapılan yüreği de mermer üzerindeki padişah tuğrası ile birlikte parçalanan bir İstanbul beyefendisidir O. Bilgiyi tarihten, gelenekten ve en önemlisi kendi uygarlığından uzaklaştırıp onu soysuz ve kişiliksiz olarak çırılçıplak değil bilgiyi, geçmişi, soyu, kişiliği ve duru bir su gibi kendi uygarlığı ile alan, geliştiren, dokuyan, matematik ve fizik kürsüsünün başkanı bir profesördür o. Kendi değer yargılarını küçümserken farkında olmadan cüceleşen, sözde bilim adamlarının aksine ruh, yürek ve akıl konusunda çağlardan çağlara süzülüp gelen geleneksel dâhilerden İbn-i Arabî üzerine kafa patlatan ve Şemsipaşa sahillerinde dolaşırken sık sık karşılaşıp göz göze geldiğimiz “hemşehrimiz Ahmet amcadır” O.

Ahmet amcamız Hakk’a yürüdü. Aramızdan ayrıldı ve gerçek âlemdeki -inşallah- mümtaz yerini aldı. Belki garipsenecek ama Ahmet Yüksel Özemre’nin vefatı üzerine  yazarken o, şu şu özellikleri olan bir bilim adamı idi; diye zihnimden geçirip cümleleri toparlamaya çalışırken  “Üsküdar’da bir attâr dükkânı, kâmil mürşidin portresi, geçmiş zaman olur ki…” gibi eserleri ve tarih, estetik, şehir, sanat ve edebiyat konularındaki konuşmaları ve yaşantısı, hayatı aklıma geliyor. O zaman da bilim adamı ama… Diye devam etmek lazım diyorum. Belki de bana biraz çelişki gibi görünmesi benim “cumhuriyet çocuğu” olmamdan kaynaklanıyordur. Çünkü biz hep pozitif bilginin edebiyatla, sanatla, tarihle, estetikle pek yan yana geldiğine tanık olamadık.

Ahmet hoca ise bu konuda bulunmaz bir örnekti. Galatasaray Lisesi mezunu, İÜ Fen Fakültesi Matematik-Fizik mezunu, Fransa nükleer bilimler ve teknoloji enstitüsü mezunu, Türkiye’nin ilk atom mühendisi, teorik fizik ve matematiksel fizik anabilim dalı başkanı, TÜBİTAK bilim kurulu üyesi, nükleer santral konusunda uzman, OECD nükleer enerji ajansı yönetim kurulunda ve CERN (Avrupa nükleer araştırmalar merkezi) konseyinde ve uluslararası atom enerjisi ajansında Türkiye temsilcisi… Ve daha birçok fizik, matematik, nükleer santral çalışmaları konularında öncü, uzman, danışman, kurucu ve temsilci… Bu düzeyde bir bilim adamının sanat ve edebiyat, şiir, estetik ve tarihsel konularda da en az o düzey kadar yazdığına ve yaşadığına inanamıyor insan. Ama o yaşadı, tam 73 yıl bir İstanbul/Üsküdar beyefendisi olarak yaşadı.

Yedi-sekiz yıl kadar önce bir grup arkadaşla birlikte Üsküdar’daki evinde ziyaret etmiştik. Hiç unutamadığım bir hatıramı söylersem sanırım Ahmet Yüksel Özemre ve onun gibi ilim-irfanda yeri ve mertebesi olan şahsiyetlerin bu önemli nitelikleri “nasıl” kazandığı konusunda bir fikir verebilirim.

Özel olarak yaptırdığı ahşap bir sandalyesi vardı, biraz geniş bir sandalye. Bu sandalyede dimdik oturarak uyuduğunu söyledi. “son bir yıl hariç hiçbir zaman hayatımda dört saatten fazla uyku uyuduğumu hatırlamıyorum” demişti. Ve daha ilginç olan ise şuydu: “ben uyanacağım vakti, saati tam uyurken düşünür, mesela saat beşte uyanacağım der ve hemen gözlerimi kapar, uyurum. Uyandığımda saat tam beştir” demişti ve eşi de onu tasdik etmişti.

Şimdi ebedi olarak uyudu. Sanırım “mahşerde uyanmak üzere” diye beynine kaydetmiş ve kapamıştır gözlerini. Yüce rabbimden rahmet diliyorum. Sevgili Ahmet amcamız, Profesör Dr. Ahmet Yüksel Özemre’ye…

 
Metin: Ferman Karaçam
YORUMLAR 2
  • Ali Oğuz 15 yıl önce Şikayet Et
    Allah rahmet etsin. mümtaz bir şahsiyetimizi uğurladık ebediyete.. sahibine...dualarımızla, dualanızla. Cemalini seyre daldırdığı kulları arasına almasını Cenabı Hak'tan niyaz ederim. Velhamdulillahirabullelalemin
    Cevapla
  • emre kaya 15 yıl önce Şikayet Et
    Allah Rahmet Etsin. Üniversite yıllarımda bir konferansında bulunmuştum. Kaldığımız yurrta 96 öğrenci vardı. İlahiyattan tutunda tıp fakültesine kadar her bölümden öğrenci vardı. Konferans sonunda isteyen istediği soruyu sorsun dedi. Her öğrenci kendi bölümünden sorular sorup harika cevaplar aldı. Mükemmel bir insan ve iyi bir Müslüman olan değerli hocama Allah'tan Rahmet, ailesine de sabr-ı cemil diliyorum.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
ABD'de neler oluyor? Columbia Üniversitesinde Arap rektör detayı!
Gece kulübü yangını ve teleferik kazası için Meclis komisyonu kurulacak mı?