Sosyal Medya İmparatorluğu - Patron

Sosyal Medya İmparatorluğu - Patron kitabı Akis'ten çıktı.

Sosyal Medya İmparatorluğu - Patron
Sosyal Medya İmparatorluğu - Patron
GİRİŞ 01.10.2014 14:17 GÜNCELLEME 01.10.2014 15:12

Sosyal Medya deyince aklımıza hemen birkaç hesap gelir. Ülkemizde de akıllı telefonların yaygınlaşmasıyla birlikte sosyal medya, Medya alanında etkisi hiç de azımsanmayacak ölçüde. Bunu hem halkımız hem de siyasetçilerimiz Gezi Parkı eylemlerinde, Mısır’da, Tunus’ta ve dünyanın çeşitli yerlerindeki eylemlerde gördük.

Peki sosyal medyadaki haberleri paylaşırken, beğenirken ve yorum yaparken bu yapılan haberlerin doğruluğunu nereden biliyoruz? Acaba bu paylaştığımız bilgi ve haberler kimleri zengin ediyor ve hangi hükümetleri deviriyor.

Sosyal medyada paylaştığınız bilgiler, beğenileriniz, inançlarınız, siyasi görüşleriniz istihbarat servisleri için ne ifade ediyor?

Bu kitabı satın almak için tıklayınız.

Akis Ktap’tan Çıkan Emre Tuncer’in yeni kitabı SOSYAL MEDYA İMPARATORLUĞU-PATRON bu ve bunu gibi sorulara cevap veriyor…

PATRON’u diğer sosyal medya kitaplarından ayıran farklar nelerdir?

Klasik sosyal medya anlayışının dışında bir yaklaşımla hazırlanmış olan bu kitap, doğruları kalıplarla sunmak yerine, her gün değişen ve şekillenen sosyal medyayı nasıl algılamanız gerektiği ve doğruları nasıl bulacağımız konusunda ışık tutuyor. Ki zaten sosyal medyanın ruhuna uygun olan da budur. Olabildiğince herkese hitap etsin ve faydalı olsun diye, samimi bir dil ve düzende harmanlandı. Konulardan, bu kitabı okuyan kimse uzak kalmasın diye sosyal medyaya yeni başlayanlar için verilen klasik ve kısa bilgilere ek olarak, profesyonellere özel yaklaşımlara da yoğun olarak yer verildi. Velhasıl kelam sosyal medyayı bir iş olarak görenlerin yanı sıra, sosyal medyayı kullanan herkesin okuyup faydalanabileceği bir çalışma olduğu kanısındayım.

Kitabınıza ismini veren PATRON kim? Ya da kim bu patronlar ve amaçları ne? Neredeler? Kime çalışırlar? Kiminle çalışırlar? Nasıl çalışırlar?

Elbette bu kitapta açık bir şekilde tek tek bu patronları anlatamam. Çünkü sosyal medya, patronlar dünyasıdır. Örneğin, her sosyal medya kullanıcısı, aslında kendi gazetesinin, televizyonunun, radyosunun veya dergisinin patronudur. Bu patronlar, dijital özgürlüğe sahiptir; ancak özgürlükler kullanılan mecranın sahibinin tekelindedir ve çoğu zaman bu dijital özgürlük, mecranın ana mekanizmasının faaliyet gösterdiği devletin kanunlarına göre şekillenir. Yani başka bir açıdan; sosyal medya kullanıcıları özgürdür ama mecra sahipleri daha özgürdür. İşte bu sebeple güçlü bir sosyal medya patronu olmak için, sosyal medya platformlarını çok iyi tanıyor ve kullanıyor olmak şart.

Peki medya patronlarının yarınlardaki durumu ne olacak?

Sosyalleşen ve hayatımızın bir parçası haline gelen teknolojiyle birlikte, medya ve medya patronluğu çok fazla güç kaybetti. Eskiden birkaç yayınıyla; hükümetleri deviren, seçim kazandıran, kimini rezil, kimini ise vezir eden medya, şimdilerde toplum üzerindeki etkisinin büyük bir kısmını sosyal medyaya kaptırmış durumda. Özelliklede bir sonraki neslin, sosyal medya ile daha samimi olacağı ve onların teknolojinin içine doğacağı düşünüldüğünde, geleneksel medyanın gittikçe daralan bir çerçeveye hapsolacağını söyleyebilmek mümkün. Ayrıca reklam verenlerin, yani paranın tercihi de yavaş yavaş sosyal medyaya doğru kayıyor. Bu durum yarınların iletişim ve medya ortamının neresi olacağını net bir şekilde işaret ediyor. Ki geleneksel medyada sosyal medyadan pay kapma yarışı içerisinde ve bu kapsamda yatırımlarına hız verdiler.

Kitabınızda birçok ünlü ve siyasetçiyi sosyal medyayı yanlış kullandığı için eleştiriyorsunuz. Peki Van Depremi, Gezi Parkı gibi olaylarda siz nasıl bir tavır takındınız?

Popüler karakterler gibi bu tarz dönemlerde Twitter, Facebook, Instagram gibi platformlardan çılgınca paylaşımlar yapma yoluna gitmedim. Aksine ekibimle birlikte olayların anlaşılması ve verilerin analiz edilmesi çalışmaları gerçekleştirdik. Hatta sadece internetten verileri analiz etmekle kalmayıp, sahaya inerek konuyu daha iyi değerlendirme şansı yakaladık. Van Depremi’nde Van’da, Gezi Parkı Olayları sırasında da bir haberci gibi Taksim’deydik. Kendimize has bir veri analiz yöntemimiz mevcut ve bu yöntem sayesinde hem yerel seçimler, hem de Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde seçim sonuçlarını net bir şekilde önceden tahmin ettik. Aynı yöntem ile bu tarz kriz dönemlerini de analiz ediyoruz. Hem öncesinde, hem kriz anında, hem de kriz sonrasında… Çıkarttığımız sonuçları kamu güvenliği açısından faydalı olabilecek birimler ile paylaşıyoruz. Nitekim “PATRON-Sosyal Medya İmparatorluğu” kitabı uzun araştırmalar ve bu verilerin ışığında ortaya çıktı.  Türkiye’nin yararına herkesin bu bilgilerden faydalanması için okuyucularla buluşturduk.

Kitabınızda dijital siyaset üzerine de bilgiler paylaşmışsınız. Sizce siyasetçilerimiz e-siyasete ayak uydurabiliyor mu?

Günümüzde siyaset, geleneksel yöntemler ile ilerliyor. Elbette dijital çalışmalar mevcut ancak, geleneksel yöntemlere daha çok güven duyuluyor. Ancak bu durum yarınlarda farklı ilerlemek zorunda kalacak. Elbette geleneksel yöntemler de kullanılmaya devam edilecek; ancak sosyal medyanın önemi en üst düzeye çıkacak. Eminim ki yarınlarda sosyal medya kullanımını bilmeyen kişilerin milletvekilliği bile sıkıntıya düşecek. Çünkü yarınların iletişim esası, sosyal medyanın ta kendisi olacak. Toplum kendisiyle aynı dili konuşmayan insanlarla anlaşmakta ve onları desteklemekte elbette zorlanacak.

Ülkemizdeki siyasetçilerin sosyal medya kullanımlarını şöyle bir gözden geçirdiğimizde karşımıza çok garip bir manzara çıkıyor. Öncelikli olarak söylenmesi gereken nokta şu: Normalde konuştukları dili sosyal medyada kullanmaya çalışıyorlar. Bu da onların sosyal medyada daha sert ve samimiyetsiz olarak nitelendirilmelerine sebep oluyor. Medyanın her alanında, samimiyetin, insanların gönlünü kazanabilmek için en değerli silah olduğu zaten yadsınamaz bir gerçek. Bunun yanında neredeyse hiçbirinde kriz yönetimi mevcut değil. Özellikle de seçim dönemlerine yaklaşıldığında, bu alanları aktif kullanma isteği siyasetçilerimizde beliriyor ve birçok kişi sırf seçimler için sosyal medyaya giriyor, girdi veya girecek. Başlıyorlar dijital siyasete. Ama sosyal medyada istedikleri karşılığı bulamıyorlar. Çünkü sosyal medya anlık gelişmelerin mekânı olsa da, başarılı bir süreç yönetimi ile başarıyı getirebilir. Yani seçimlere kısa bir zaman kala yapılan dijital siyaset çalışmalarının veya direk seçim odaklı stratejik hamlelerin faydaları olsa da, devamlılığı olan profesyonel sosyal medya yönetimlerinin yerini hiçbir zaman tutamaz. Ne de olsa, sosyal medya ile siyasetin ortak noktalarından biri süreç yönetimi. Elbette ki seçim dönemlerinde daha yoğun bir çalışma ve içerik paylaşımı olacağı aşikâr. Ancak o döneme kadar oturmuş bir sosyal medya karakterinin varlığı, ziyadesiyle önemli. Hatta çeşitli araştırmalarla hedef kitleleri tanımak, demografik bilgilerini net olarak toplamak, karakterize etmek ve çeşitli özelleştirilmiş hamleler ile onları erkenden etkilemek, onlarla temasa geçmek mümkün.

Sosyal Medya Üzerinden Algı Yönetimine değinmişsiniz. Bu konuyu biraz açabilir miyiz?

Elbette. Algı yönetiminin en anlaşılır şeklini sosyal medya fenomenleri ile örnekleyebiliriz. Tabi onlar bu yaklaşımın iyi niyetli tarafında duruyorlar ve çoğu zaman ne yaptıklarının farkında bile değiller. Çünkü sosyal medyada oluşturdukları karakterlerin, başkaları tarafından nasıl anlaşıldığını tam olarak bilmiyorlar. Bu sebeple bir çok fenomen, zaman içerisinde oluşturduğu karakter ve kendi gerçek karakteri arasında gelgitler yaşıyor. Sonucunda da hesabını kendi gerçek karakterine yakınlaştırıyor ve doğal olarak hesabı eski etkisini yitiriyor. Doğal olarak etkisini yitiriyor diyorum, çünkü o hesabı takip eden ve beğenen kişiler aslında yapay karakteri seviyor. Değişim ise takipçileri o hesaptan uzaklaştırıyor. Buradaki algı yönetimi ise, sosyal medya kullanıcılarının zihinlerinde oluşturdukları prodüksiyonu yönetmeye dayanıyor.  Siz bir karakter kurguluyorsunuz ve ona göre davranıyorsunuz. Sonucunda ise insanlar size inanıyor. 

Peki bu söylediğiniz yöntemleri kullanarak kötü bilgileri paylaşabilmek mümkün mü?

Mümkün. Bunu uygulamaya çalışan birçok yer, siyasi oluşum ve iç-dış odak var. Bazıları çok zekice yaklaşımlarla ilerliyor. Belirli hesaplarla belirli kitlelerin beğenisini ve güvenini kazanıyor. Ardından istediğini yavaşça ve uygun bir dille aşılamaya çalışıyor.  Bide klasik yöntemleri uygulamaya çalışanlar var. Çoğunlukla başarısızlığa uğruyorlar ama nedendir bilinmez çok popüler. Örneğin bir bilgiyi yaymak için TROL denilen ortam karıştırıcı hesapları kullanıyorlar. Ya da siyasi hesaplar aracılığıyla özel paylaşımlar yapılıyor. Bu sebeple belirli bir kısır döngüye ve sabit bir kitleye takılıp duruyorlar. Etkili olduklarını zannediyorlar ancak attıkları taş, ürküttükleri kurbağaya değmiyor.

Genel olarak ülkemizdeki sosyal medya kullanımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Ülkemizde sosyal medya kullanımı, hatalar üzerine kurulu ve hata yapa yapa doğruları öğreniyoruz. Yarınlarda ise bizleri, kutuplara ayrılmış ve ötekileşmiş sosyal mecra kullanıcı profilleri bekliyor. Hatta yeni kitabımın özellikle dokunduğu bir konu da bu. Özet olarak; sahadaki kutuplaşmayı kontrol etmek bir şekilde mümkündür. Ama sanal ortamdaki kutuplaşmanın sonucu sadece ve sadece kaostur. Böyle bir iletişim ağından iletişimsizlik doğar. Tartışmaların her biri kavgaya dönüşür. Çözüm imkânları bile çözümsüzlüğe sıkışır. Çünkü herkes istediğini anlatır ve anlattığını destekleyen her bilgiyi doğru sayar. Hatta yalan olduğunu bildiği şeyleri bile kendi bilgisini kanıtlamak için doğru gibi gösterir. En basitinden Gezi Parkı Olayları’nda böyle bir ortamın küçük bir örneğini test ettik.

Doğru sosyal medya kullanımı için öneriniz nedir peki?

Ne yazık ki sosyal medyada tek bir doğru yok. Doğru kullanım şekli de kurumdan kuruma, markadan markaya ve kişiden kişiye değişmekte. İşte bu sebeple hepimizin önceliği kendi sosyal medya karakterlerimizi tanımak olmalı. Ancak bu şekilde kendimizi doğru ifade edebiliriz. Sonrasında ise sonuçları düşünerek adım atmalıyız. Tabi bunun için kullanıcıların sosyal medyayı doğru okumayı öğrenmesi gerek. Güzel ve sağlıklı bir iletişim ortamı için, sosyal medyada herkes paylaşımlarının sorumluluğunu taşımalı. Mesela, bir bilginin doğruluğunun altına imzamızı atamayacaksak, yaymamalıyız. Ek olarak güvenilir haber kaynaklarımızı önceden belirlemeli ve olası kriz anlarında haberleri teyit etmeliyiz. Eğer bu otokontrolü ülkemizdeki kullanıcılarımıza aşılayabilirsek, emin olun sosyal medya çok faydalı bir ortama dönüşür. 

Geleneksel medyanın sosyal medyanın şekillenmesine etkisi nedir?

İçinde bulunduğumuz dönemin internet kullanıcıları, çoğunlukla geleneksel medyadan sosyal medyaya geçiş yapanlardan oluşuyor. Bu sebeple Geleneksel medyanın doğru ve faydalı kullanıcıları örnek olarak işaret ediyor olması ve tanıtması gerek. Doğal olarak geleneksel medyanın sunduğu kişileri popülerleştiriyoruz ve doğru kullanım şeklini o kullanıcının uyguladığı yöntem olarak kabul ediyoruz. Bu da sosyal medya kullanımına yön veriyor. En basit örneğini sözlüklerde görebiliriz. Birçok TV programı küfürle kendini ifade eden ve sürekli olarak eleştiri yapan sözlük yazarlarını ekranlara taşıdı ve bu durum sözlük kullanıcılarının yoğun olarak bu dili kullanmasına sebep oldu. Aynı durumu Twitter fenomenlerinde de yaşadık. Toplumun popüler olana yönelme alışkanlığı, bozucu olarak değil, düzenleyici olarak da kullanılabilir. Yani geleceğin sosyal medya kullanım alışkanlıkları konusunda TV ve gazetelerimize büyük görev düşüyor. 

 

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
İki sektörde akıl almaz rakamlar! Devleti soymuşlar, maliye peşlerine düştü
İnanılmaz olay! Evsiz kişi bir yıl boyunca dolabından yiyecekleri böyle çaldı...