Prof. Sadettin Ökten: Batılılaşmak gerekmiyor

Ökten’e göre Türkiye’nin modernleşmesi için Batılılaşması gerekmiyor. Maddi refahın kültürel yükselişi sağlaması ise medeniyet meselesinin anlaşılmasıyla mümkün

Prof. Sadettin Ökten: Batılılaşmak gerekmiyor
Prof. Sadettin Ökten: Batılılaşmak gerekmiyor
GİRİŞ 27.07.2009 11:22 GÜNCELLEME 27.07.2009 11:22

Murat Menteş'in röportajı

Yahya Kemal’in şiirlerinden yola çıkarak bilgi dolu müthiş bir kitap yazan Prof. Dr. Sadettin Ökten’le, Üsküdar’da, Valide Atik Külliyesi’nde buluştuk. Ökten’e göre Türkiye’nin modernleşmesi için Batılılaşması gerekmiyor. Maddi refahın kültürel yükselişi sağlaması ise medeniyet meselesinin anlaşılmasıyla mümkün

Yahya Kemal’in Rüzgarıyla adlı yeni kitabınızda medeniyet, tarih, toplumbilim, sanat... her şey var. Bir şairden yola çıkarak böyle geniş bir alanın taranabilmesi çok şaşırtıcı. Rüzgar değil, fırtına sanki?

Estağfurullah. Ben, üniversiteden mezun olduğumda Yahya Kemal’in üç kitabı yayınlanmıştı. Onları okudum. Yahya Kemal’in o şiirleri bende çok derinlere inmeyen bir iz bıraktı. Sonra, Yahya Kemal’in şiirlerinde anlatılanları tecrübe etmeye başladım. Süleymaniye’de Bayram Sabahı şiirinden ötürü, 10-15 kişilik bir arkadaş grubuyla birlikte, bayram namazlarını yıllarca Süleymaniye’de kıldık. Henüz gün doğmadan gidiyorduk. Bugün hálá yaşı 70’i aşmış dostlarım bayram namazlarında Süleymaniye’ye gidiyorlar.

Tavsiye ediyor musunuz?

Biz çok kısıtlı şartlarda yetiştik. Şimdiki gençler öyle değil. Ufukları çok geniş. Onlara ‘Şunu yap, bunu yapma’ diyemem. Ben özgürlükten yanayım. Güzeli, estetiği, ilginci kendileri arayıp bulmalılar.

ŞİİRLERİ HAYATA TAT KATAR

Yahya Kemal okumamış kimselere ilk ağızda ne söylenmeli?

Türkiye bir kimlik sıkıntısı çekiyor. Bu sıkıntıyı, adını koysun koyamasın, herkes hissediyor. Yahya Kemal bu sıkıntının nerede olduğunu bir şaire yakışır biçimde ortaya koymuştur. Çözümü için de değerli işaretler sunmuştur. Şiirleri, hayatımıza bir tat getirir. Bizim zamanımızda entelektüellerin de, sıradan insanların da hafızasında beyitler, şiirler vardı. Şimdi entelektüeller birkaç İngilizce tekerleme biliyorlar. Sıradan insan onu da bilmiyor. Bence herkes ‘İnsan álemde hayal ettiği müddetçe yaşar’ gibi mısraları zihninde bulundurmalıdır (gülümsüyor). Çok da seküler bir lakırdı fakat bizim lakırdımızdır...

Yahya Kemal’den hareketle yazdığınız bunca şey, hakikaten onun eserleriyle mi ilgili?

Hem evet, hem hayır. Yahya Kemal hepimizi kuşatan medeniyete ilişkin derin hislerin ifadelerini sunmuştur. 15 gün evvel Üsküp’teydim. ‘Üç şanlı harbin arş’a asılmış silahları / Parlardı yaşlı gözlere bayram sabahları’ diyor, Üsküp’le ilgili Kaybolan Şehir şiirinde. 1940’lı yıllarda Itri’yi yazması bence çok mühim bir hadisedir. O, şahsi bir meşgalenin değil, bir medeniyetin şiirini ortaya koydu.

ORHAN VELİ, HİLMİ YAVUZ...

Yahya Kemal haricinde hangi şairleri seviyorsunuz?

Ahmet Haşim, Cenap Şahabettin, Ahmet Hamdi, Orhan Veli, Erdem Bayazıt, Hilmi Yavuz...

Orhan Veli ile Yahya Kemal iki ayrı uçta değil mi?

Bir bakıma evet. Orhan Veli çok yetenekli bir şair. Neden aruzla yazmadığı sorulduğunda da ‘Bir Buda heykeli gibi yolun ortasına oturmuş Yahya Kemal’ diyor.

Süleymaniye’yi sevmek, Itri dinlemek ve Baki okumak ile apartmanda yaşamak, dolmuş şarkıları dinlemek ve şiirden uzak kalmak gibi bütünlükler var mıdır?

Öyle bir formül vardır demeyelim. Fakat seviye kaybının nerede başladığını görebilmek gerek. Esaslı bir şeyi hayatımıza kattığımızda, o sayede başka güzellikleri de davet etmiş oluruz tabii.

Yahya Kemal şiirleriyle bağlar kurarak bir de İstanbul kitabı yazacaksınız. İstanbul sizce...

İstanbul, Bağdat’tan sonra en önemli İslam şehridir. İstanbul kültüründe Akdeniz, Balkan, İran, Kuzey Afrika, Avrupa, Arap motifleri vardır; hepsini alıyor ve kendi diliyle ifade ediyor.

İHTİŞAM, ESTETİK, SAĞLAMLIK

Dünya komple Batılılaştı mı?

Hayır. Dünya modernleşiyor. Modernleşen insanlar maddi refah sahibi olunca tüketime yöneliyor. Evet, kola içiyor, Batı’nın markalarını tüketiyor fakat bir taraftan da kendi biçimlerini arıyor, hatırlıyor, güncelliyor. Batı da önce zenginleşti, sonra kendi biçimlerini, protokollerini üretiyor. Batı dışı toplumlar, Batılılaşmak isteseler bile bu mümkün değildir. Her toplum zenginleşmek ister, fakat Batılılaşmak başka bir şeydir. İstesen de o değerlerin sahibi olamazsın. Kendi değerlerini keşfetmen gerekir.

Kendi değerlerimizi keşfetmemizi engelleyen ne?

Eskiyi unutma gayreti. Biz ilkokuldayken ‘Eskiyi unut / Yeni yolu tut / Türklüğe umut / Budur çocuğum’ diyordu merhum Hasan Áli Yücel. Tevfik Fikret de aynı şeyi söylüyordu. II. Dünya Savaşı ve 40 yıl sonra da postmodernite insanlara tek bir Batı olmadığını gösterdi. Geçmişi unutarak özgürleşemeyeceğimizi gördük. Elbette fakirleşmeyelim fakat kendimizi ifade edeceğiz. Mazimizdeki değerleri yeniden derleyeceğiz. Nostaljiyle yaşamak yanlıştır fakat değerlerini unutmak da bir o kadar yanlıştır. Çağımızın imkanlarıyla yapacağımız işlerin sahiciliğini kendi değerlerimiz sayesinde tesis edeceğiz.

Topkapı Sarayı, Sultanahmet Camii, Süleymaniye’ye bakınca insan ‘Acaba bunları uzaylılar mı yaptı?’ diye düşünüyor. Neden böyle?

Bu saydığınız eserler bir dünya görüşünü yansıtıyor. İhtişamıyla, estetiğiyle, sağlamlığıyla... Osmanlı’da kamu eserleri taştan, evler ise genellikle ahşap idi. Şimdi bizde kişi başına düşen milli gelir 8 bin lira. 38 bin lira da olsa, değerlerimizi özümsemedikçe o sağlamlığa ulaşamayız. Medeniyet olmadan zenginlik bir işe yaramaz.

KÜLTÜR BİÇİMLERE DENK GELİR

Kültür ile medeniyet arasındaki fark nedir?

Kültür uygulamalar ve biçimlere denk gelir. Medeniyet ise değerlerin toplamıdır. İnsanlar uygulamaları görüyor, tartışıyor. Fakat değer yargıları olmadan biçimlerin olmayacağını fark etmekte biraz gerideyiz.

Medeniyeti inşa etmek için de...

Tarihimizi biçimleyen erdemleri bugüne göre yorumlamalıyız. Mesela bugün ‘beton yığını’ diyorlar. Halbuki beton munis bir malzemedir. Alır, biçimlendirirsiniz. Demek ki onu yapamıyoruz. Taş, daha zor bir malzeme. Süleymaniye taştandır. Hiç kimse de ona ‘taş yığını’ diyemiyor. Çünkü o taşa biçim veren bir ruh var. Ahşabı da, betonu da, taşı da biçimlememizi sağlayan cevheri kaybettik. O cevheri yeniden ruhumuza, gönlümüze, zihnimize aktarmalıyız. O zaman beton yığınından da kurtuluruz, toplumumuz da bir yığın olmaktan kurtulur.

Modern toplumda İslami hayat mümkün

Sizce şu anda hangi aşamadayız?

Biz şu anda sıfır derecesine indik. Yavaş yavaş yükseliyoruz. Saraybosna’ya gittim: Avusturya, Osmanlı ve komünist yönetimin mimari eserleri ayaktaydı. Bizde bu yok. Saklamayı, esirgemeyi bilmiyoruz. Yenilenme, geçmişi yok ederek olur sanıyoruz. Bu ciddi bir yanılgı ve milletimizi çok yıpratıyor.

Geçen hafta Enis Batur, Osmanlıca öğrenmenin öneminden söz etti. Siz de böyle mi düşünüyorsunuz?

Osmanlıca’yı öğrenmek, zihninde veya gönlünde bir mesele olan insan için bir mana ifade eder. Kendi medeniyetinin ışığını tanımak isteyen insan kısa zamanda Osmanlıca öğrenebilir zaten. Fakat orada bir cevher ya da nur göremeyen kişiye Osmanlıca da fayda sağlamayacaktır. Bugün okuma yazma bilen insanlarımız kitap okuyor mu?

Sizin kuşağınızın ayırıcı özellikleri neler?

II. Dünya Savaşı sırasında doğanlardanım. Cumhuriyet’in eğitim hamlesinin ikinci veya üçüncü dalgasıyla geldik biz. Türkçe ezanı hayal meyal hatırlıyoruz. Osmanlı eğitimiyle yetişmiş müezzinler henüz sağdı ve onların okuduğu ezanlarla büyüdük. Asırlar boyu çizilmiş bir musiki çizgisinin repertuarının bir parçasıydı o ezanlar. Biz maziyi özgün sesleriyle tanıyoruz. Osmanlı entelektüellerinin de bir kısmı hayattaydı.

Gençler sormayı ve aramayı biliyor, ben ümitliyim

Nurettin Topçu’yla bir yakınlığınız vardı... Kimdir Nurettin Topçu?

Nurettin Topçu Fransa’da Bordeaux Lisesi’nde öğrenim gördü. Strazburg’da felsefe tahsil etti. Sorbonne’da doktora yaptı. Fransa’dan döndüğünde, babam Celalettin Ökten’den dersler almıştı. Babam, Arapça dersleri müfredattan kaldırılınca, Darülfünun’da felsefe dersleri veriyordu. Çok önemli bir düşünce adamı ve yazar olan Nurettin Topçu bugün mahdut bir çevre tarafından ilgi görüyor. Bizde sağcı solcu gibi yapay ayrımlar ve bundan kaynaklanan başka yapaylıklar aşıldığında, Nurettin Topçu’nun değeri gayet iyi anlaşılacaktır, eserleri ilgi görecektir.

Merhum Fethi Gemuhluoğlu’yla da dost idiniz. Onun hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Onunla aramızda gönülden bir münasebet vardı, evet. O, bu modern çağda, toplum dışına çıkmaksızın İslami bir hayatın yaşanabileceğini vurguluyordu. Aktüel koşulların, inancın seviyesine zarar vermeyeceğini, özgüvenli olmak gerektiğini söylüyordu.

Neden hiçbir yerde düzenli olarak yazmıyorsunuz?

Nietzche, 500 adet basılan bir kitabı çıktıktan 15 gün sonra piyasadan toplatmış. Neden böyle yaptığı sorulunca da ‘İlgilenenler zaten aldı, bundan sonrasına ihtiyaç yok’ demiş. Ben öyle değilim tabii. Allah ne nasip ederse, o olur.

Reklamsız, medyada görünmeden artık hiçbir şey görülemiyor, öyle değil mi?

‘Mazhar-ı feyz olamaz düşmeyecek hake nebat / Mütevazı olanı rahmet-i Rahman büyütür.’ Kriter budur. Eğer sizde bir değer varsa ona iştirak edilir. Kaldı ki biz tüketim maddesi üretmiyoruz. Batı’da da böyledir. Van Gogh’u düşünün, değeri çok geç fark edilmiştir.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey?..

Çok güzel insanlarımız var. Gençlerimiz soru sormayı, aramayı biliyor. Ben ümitliyim.

(Star)

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Flaş hamle geldi! Nuri Şahin'den Beşiktaş'a yanıt
Adli tıp raporları ortaya çıktı! Katilleri başıboş köpekler