Nihat Genç Akşam'da da kalamadı!

İletişim Yayınları'ndan ayrıldıktan sonra Akşam gazetesinden yazılar yazan Nihat Genç, orada da barınamadı. Genç'in istifa etmesine ise Engin Ardıç yol açtı.

Nihat Genç Akşam'da da kalamadı!
Nihat Genç Akşam'da da kalamadı!
GİRİŞ 29.08.2005 13:05 GÜNCELLEME 29.08.2005 13:05

İletişim Yayınları ile Ermeni meselesi yüzünden yolları ayrılan edibiyat dünyasının sert kalemi Nihat Genç, Akşam gazetesinde de barınamadı. Aynı gazetenin yazarı Engin Ardıç'ın 28 Ağustos'ta Leman dergisi ile yazdığı bir yazı Nihat Genç'in istifa etmesine yol açtı.


İşte Nihat Genç'in istifa yazısı


Pazar sabahı Akşam Gazetesi’ni okurken Engin Ardıç Bey’in köşesinde Leman Dergisi’yle ilgili düşüncelerine rastladım. Yazısında Leman Dergisini Saddamcılıkla, Apoculukla suçluyor. Beni de ‘İşe bakın, bizim Nihat Genç de orada yazıyor, yani modern milliyetçi – muhafazakar ve punk ülkücü bir yanı da var…’

Şu anda elim ayağım titriyor. Söyleyecek laf bulamıyorum. Leman Dergisi’ni de savunmak istemiyorum. Ne diyeyim şaşkınlıktan korkudan etim benzim soldu, ayakta duracak halim kalmadı.

Uzun yıllar yazarlığını yapmakta olduğum ve yine editoryasında bulunduğum Leman dergisine Apoculuk gibi bir suçlamayı şakadan da olsa kabul etmem mümkün değil, bu iftirayı yapan bir gazetede çalışmam asla mümkün değil.

Benim metinlerimi bilenler Engin Ardıç’ın bu asılsız alçakça iftiralarına nasıl cevap verebileceğimi iyi bilir. Ama iş tartışma yapılmayacak / cevap verilmeyecek kadar insanlık dışı, utandırıcı .

Ben bu dergide binlerce sayfa kitap yazdım, ve bu topraklar üstünde Engin Ardıç beyin suçladığı, iftiraladığı düşüncelerin tam karşısında en çok yazan yazar oldum.

Demek ki Engin Ardıç bey bizden tek satır okumamış, Bu iftiralara cevap verecek gücü kendimde bulamayacak kadar insanoğlundan tiksinmiş durumdayım. Cevaplarım binlerce sayfa kitaplarımdadır.Bu kitaplar Leman Dergisi’nde hafta hafta yazılmış ve şu anda bu topraklarda en çok okunan kitaplardır.

Ayrıca Leman Dergisi bana yazarlığı sevdirmiş hatta beni yazar yapmıştır. Onyıllar boyu kimseden reklam almadan, kredi almadan bağımsız bir dergi çıkartmaya çalıştık. Eşi benzeri ülkemizde yoktur. On yıllar boyunca bu ülkenin en çok satan dergisi olduk. Sanırım sıkı medya eleştirilerimiz yüzünden birçok düşmanımız oldu. Galiba biz ölünceye kadar bu iğrenç iftiralar içinde acı taşıyanlar tarafından sürecek. Ancak bağımsız bir dergi olmanın tatlı meyvelerini de yedik. Çünkü kimseye eyvallahımız olmadı. Susurluk’ta ve Banka Soygunları’nda en çok sesi çıkan dergi olduk. Engin Ardıç beyin bizi suçlama için kullandığı kurum ve kesim ve ideolojilerin linç girişimlerine, mafyasına, sıkı takibine, yol çevirmelerine ve silah dayamalarına ve ağır tehditlerine muhatap olduk. Mahkemelerine tek başına çıktık. Hiçbir ideolojimiz olmadı. Sahibimiz efendimiz hiç yoktu. Bu büyük kavgayı ortaokul çocuklarının cep harçlıklarıyla bayiden dergimizi severek almasıyla yaptık. Şu anda onlarca yazar ve çizerimiz büyük tirajları ve şöhretli isimleriyle çok konuşulan ve o kadar çekiştirilen isimler oldular. İşte onlardan biri, burada aranızda

Ama şimdi o cesur, o lafını esirgemez Nihat Genç’in söyleyecek lafı yok. Bu kadar alçakça iftira karşısında elim ayağım titriyor.

İnsanlık bu kadar kötü olmamalı. Yazarlık bu kadar şebekleşmemeli. Ben onurlu bir çocuk olmak için yazar oldum. Nasıl olmuşum, olmamışım mı, ne demişim, kitaplarımdadır.

Bu sütunda şimdi aşağılık, iftiracı, şebek , kalleş, insanlık dışı derken asla Engin Ardıç beyi kastetmiyorum, benim nasıl bir sertlikte yazacağımı okuyucum bilir, ben hayatı kastediyorum.Böyle bir ülkede böyle bir medyada yazılmaz.

Akşam Gazetesi’nde daha çok yazmam için teklif aldım. Gücüm bir yazıya yetiyordu çünkü aynı anda Leman’a da yazıyordum. Belki ileride yazılarımı çoğaltırım diyordum. Kısa yazmaya çalışıyordum. Belki öğreniyordum. Geçtiğimiz iki hafta yazılarım uzun olduğu için giremedi ve kısaltmak için hala uğraşıyordum. Ama bu işin uzunu kısası yok. Dünya içine çıkayım dedim. Büyük medyada yazayım, daha geniş kitlelere ulaşayım dedim. Sonuç hezimet.

Kendimi savunmasız hissediyorum. Engin Ardıç bey benim için “…bizim…” tabirini kullanmış. Birilerinin “bizim” demesi, “bizim Nihat” demesi için ben yazarlık hayatıma başladım. Ama şimdi o “…bizim” tabirini fazlasıyla şamar oğlanı bir dil içinde görüyor kendimden utanıyorum.

Yazarlığımdan utanıyorum. Girdiğim bu büyük medyada yazmak macerasından utanıyorum. Okuyucularımdan özür diliyorum. Olmadı ağbiler. Başaramadık. Bu kadar insanlıkdışı iftiraya verilecek cevabım yok. Ne yapayım. İyi ve onurlu bir yazar olmak için çok çalıştım. Bu benim tek başıma başarabileceğim bir şey değil..Bir iğrenç duvara daha tostladım. Herkesten özür diliyorum.

Ve bu gazetede daha önceki yıllarımdan çok çok eleştirdiğim Serdar Turugut’u yakından tanıma şansına sahip oldum. Bugün farklı düşünüyorum. Hem şahsıma hem de yazarlığıma ülkemizde bulunmaz diyebileceğim bir bağımsız editör gibi yaklaştı..
Kendisine benim nazımı sözümü kaprislerimi çektiği ve bu kadarcık az bir zaman dilimi de olsa önümü açtığı ve imkan tanıdığı için hepinizin huzurunda teşekkür ediyorum.
Ve beni her defasında Akşam binasına girdiğimde övgü ve iltifatlarla karşılayan Akşam çalışanlarına, arkadaşlarıma, yazarlığım boyunca beni şımartıp onore ettikleri için teşekkür ediyorum. Hadi eyvallah..


Nihat Genç



BU DA GENÇ'İ KIZDIRAN ENGİN ARDIÇ'IN YAZISI


Ey Türk lumpeni! Titre ve donunu giy!


Lumpenproletaryayla devrim yapacaklarını sanan zavallı Türk solcuları hakkında belki yüz kere yazdığım için, konuya dönmeyecektim... Marx’a ve Engels’e nasıl hakaret ettiklerinin farkında değiller gariplerim (Buyur? Engels kim ağabey? Schalke 04’te mi oynuyor?)

Ancak bugün İstanbul’da, Caddebostan’da bir “don eylemi” var, kayıtsız kalamadım. Don konusu da bıktırdı ama fırlamalığı severim.

Donla denize girecekler. Elbette katılacak olanların sayısı kısıtlıdır ve elbette eylem yeri de koskoca Türkiye’nin koskoca İstanbul’unun küçücük bir köşesidir... Üstelik havada yağmur sıkıntısı var, sağanak bekleniyor, eylem hepten de yatabilir.

Zarar yok, oradan da akşam “rock” konserine gideceklermiş. (Buyur? Ne konseri ağabey? Müslüm mü?)

Eylemi şu ünlü Leman Dergisi düzenliyor. Her yıl en kötü karneyi getiren öğrenciye de bisiklet alırlar.

Bunları “fazla çiğ” bulan bir kesim arkadaşları da ayrılıp Penguen Dergisi’ni kurmuşlardı, belki bilirsiniz. Onlar da solcu ama daha bir “çelebice” yazıp çiziyorlar.

Leman, azıcık komünistlik, azıcık Kürtçülük, azıcık marjinallik eden bir dergi. Birinci Körfez Savaşı sırasında Saddam’ı tutmuşlardı. Bir ara “Apoculuk” da ettiler, adam Marksist-Leninist olduğunu söylüyordu ya... İşe bakın, bizim Nihat Genç de orada yazıyor. Yani modern milliyetçi-muhafazakâr ve “punk ülkücü” bir yanı da var. Eskiden bu ekipte “metalciler” falan da yer alırlardı.

Cinsellik anlayışları ve yaklaşımları da “geneleve gitmiş sivilceli ortaokul öğrencisi” düzeyindedir.

Ben de bu çorbayı her hafta hiç kaçırmam, mutlaka okurum. Hem kızarım, hem severim.

Derginin yöneticileri, bugün koyacakları eylemin “pijamalı piknik gibi bir şey” olacağını açıklamışlar. Amaçları elbette donla denize girilmesini savunmak değilmiş!

Öp babanın elini... Peki neymiş öyleyse? “Halkın aşağılanmasına” tepkiymiş. Çünkü kıyılar çok pismiş (uzaylılar kirletiyorlar) ve medya da bunu bırakıp halkın donuyla uğraşıyormuş. Uzaylılar kıyılara naylon poşet, pet şişe, terlik teki, kokmuş çorap falan atıyorlar, pirzola kemiği, yeşil biber sapı, domates çekirdeği, kavun kabuğu falan bırakıyorlar, aşağılık medya da tutuyor soylu gecekondu halkını suçluyor.

Bu don hareketinin sloganı da, “donuna sahip çık”.

Ula ula ula ula! Çıkın anuğa koyum.

Suya girince “aburruuu böbürrüüü” diye sesler de çıkarın. Ben denedim, başaramadım, az kalsın boğuluyordum, siz yaparsınız.

Hatta suda uzun eşek de oynayın ve birbinize pandik de atın.

Pis burjuvalara kıllı apışaranızı gösterin, karıları krize girsin! Halkın gücünü görsünler.

Çünkü halkın gücü, burjuvazinin villasını arabasını yerle bir eder.

Emperyalizm dediğin de kâğıttan mayodur alt tarafı.

Vencereeemos! Vencereeemos! (Engin Abi gene gâvurca bir laf etti, anlayamadık.)

Benim asıl merak ettiğim, bu eyleme Kozalak da katılacak mıdır?

Şambrelle dalyaprak denize girip bira şişeleriyle kendinden geçen ve pis burjuva karılarına orasını burasını gösteren Kozzi’yle dalga geçilen karikatürlerin yer aldığı bir derginin eylemine onun da katılması, Türkiye’ye yakışır bir çelişki olurdu...

“Lumpenleri eskiden severdim, çünkü eziliyorlardı, artık nefret ediyorum, çünkü saldırganlaştılar” diye demeç veren dergi yöneticisinin donla denize girme eylemi düzenlemesi ve bunu “pijamayla piknik yapmaya” benzetmesi yeterli bir çelişki değil çünkü...

Aldırmayın çocuklar, kafası karışık olan bir tek siz değilsiniz. Koyun eyleminizi, fakat “zabıtaya” dikkat edin, sizi götürmesinler. Kamu düzenini bozmak ve başkalarını rahatsız etmek suçtur, hele komünist düzende daha da bir suçtu eskiden.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Uzmanından bomba iddia! Türkiye petrol üretiminde Orta Doğu ülkelerine ortak olacak
Cumhurbaşkanı Erdoğan'dan 85 milyon vatandaşa çağrı: Hepimizin namusuna emanettir!