Emperyalizmin kirli çamaşırları

Dünyanın geri kalmış ülkelerine demokrasi götürmekten başka bir amacı olmayan Amerikan imparatorluğuna nasıl saldırılabilir? Daha da kötüsü böylesi bir imparatorluk nasıl yıkılmaya çalışılabilir? 11 Eylül, işte böyle bir şok yaratmıştır.

Emperyalizmin kirli çamaşırları
Emperyalizmin kirli çamaşırları
GİRİŞ 16.08.2013 15:16 GÜNCELLEME 16.08.2013 17:35

Nuriye Bilici'nin haberi

1967 yılında hükümetinin Vietnam politikalarına karşı olduğu için Dışişleri Bakanlığındaki görevinden istifa eden Amerikalı siyaset bilimci, gazeteci ve yazar William Blum, bu tarihten sonra hayatını ABD'nin, özellikle de ClA'nin aktivitelerini deşifre etmeye adadı. Bu amaçla Haydut Devlet: Dünyanın Tek Süper Gücü İçin Rehber ve Umudu öldürmek: 2. Dünya Savaşından Bu Yana Amerikan Askeri gibi kitaplar yazdı. Son olarak Emperyalizmin en ölümcül silahı: Demokrasi yalanı adlı çalışması yayınlandı. 2013 yılı içinde yayınlanan bu kitap sıcağı sıcağına dilimize çevrilmiş bulunuyor.

"ABD dış politikasının sırrın mı anlamak istiyorsunuz?" diye sorarak başlıyor yazmaya Blum; "İlke olarak Birleşik Devletlerin tüm dünyaya egemen olmaya çalıştığını ve bu amaçla her türlü yola başvurduğunu anlayın yeter." Ardından 2. Dünya Savaşı'ndan bu yana süren Amerikan faaliyetleri hakkında istatistiki bilgiler veriyor. Buna göre;

*Başka ülkelerde demokratik yoldan başa gelen elliden fazla hükümeti devirmeye çalışmış,

*En az otuz ülkede demokratik seçimlere büyük çapta müdahale etmiş, Elliden fazla yabancı lideri öldürmeye çalışmış,

*Otuzdan fazla ülke halkının üzerine bomba yağdırmış,

*Yirmi ülkede halkçı ya da ulusalcı hareketleri bastırmaya çalışmış bir ülkeyle karşı karşıyayız. Daha da açacak olursak 1945'ten beri yetmiş bir ülkede (dünya ülkelerinin üçte birinden fazla) bu eylemlerden birini ya da birkaçını gerçekleştirmiş, bu eylemler sonucunda " milyonlarca insanın ölmesine, milyonlarcasının da acı ve çaresizlik içinde kıvranmasına, binlerce kişinin işkence görmesine neden olmuş bir ülke.

Eski Romalılar gibi 'Korktukları sürece bırakın nefret etsinler'  düsturunu benimseyen Amerika'da gücü elinde bulunduran seçkinlerin dış politikadaki temel hedefi, kapitalist modele bir seçenek oluşturacak toplumsal gelişmelerin engellenmesidir Blum'a göre; tıpkı Küba ve Şili'de olduğu gibi. En büyük arzulan ise, Amerika'nın serbest teşebbüs, bireycilik, Yahudi- Hıristiyan değerleri ve demokrasi dedikleri temel unsurlardan oluşan hayali çerçevede dünyayı yeniden kurmaktır.

Ülkede uygulanan eğitim sistemi nedeniyle kendi vatandaşlarını kurduğu senaryoya inandırdığı için olsa gerek, 11 Eylül'ün Amerikalılar üzerinden nasıl bir şok etkisi yarattığını hatırlayalım. Nasıl olurdu? Dünyanın geri kalmış ülkelerine demokrasi götürmekten başka bir amacı olmayan Amerikan imparatorluğuna nasıl saldırılabilir, daha da kötüsü böylesi bir imparatorluk nasıl yıkılmaya çalışılabilirdi?

Amerikalı liderler ABD'nin manevi otoritesinin askeri gücü kadar mutlak ve karşı konulmaz olduğunu varsayıyor. Bir Rus parlementer 2006 yılında şöyle ifade etmişti bu durumu: 'Amerikan dışişleri bakanına inanacak olursak, sanki tüm dünya Amerika sayesinde muzaffer bir edayla demokrasiye doğru koşarken bazı üçkağıtçı devletler yol kenarında durmayı yeğliyorlar.'

Daha 1890 yılında Başkan Roosevelt şöyle dememiş miydi: 'Anadili İngilizce olan ırkın yeryüzünde her alanda en fazla yere sahip olması dünyanın yararınadır.' O  zamandan bu zamana değişmeyen bu yaklaşımı Beyaz Saray tarafından yayınlanan 2002 tarihli ulusal güvenlik raporunda da görebiliyoruz örneğin:

'Artık Amerikan askeri gücünün temel rolünü yeniden belirlemenin zamanı geldi. Savunmamızı güçlendirmek ve sürdürmek zorundayız.. Yeterince güçlenmeliyiz ki Birleşik Devletler'in gücünü aşmak ya da onunla eşit olmak umudunda olan muhtemel karşıtlarımız askeri bir yapılanmaya girmesinler... Rakiplerimizin düşmanca davranışlarını önlemek ve engellemek için Birleşik Devletler gerektiğinde önleyici şekilde harekete geçecektir.'

Birleşik Devletler'in uluslararası canavarlıkları apaçık ortadayken halkın büyük çoğunluğunun hükümetin politikalarının iyi niyetli olduğuna inanmalarını olağanüstü başarılı bir propaganda ve beyin yıkama yöntemine bağlıyor Blum.

Bu propaganda sonucu gerçekleri öğrenmeden üniversitelerden mezun olan Amerikalıların durumunu, babalarının ne iş yaptığını bilmeyen ve bilmek de istemeyen, sonra oturma odalarının pencerelerinden içeri neden molotof kokteyli atıldığını anlayamayan mafya babasının çocuklarının durumuna benzetiyor. Yine de diyor umut edebiliriz, bu söylencelere karşı çıkabilir, diğer seslere kulak verebiliriz diye ekliyor Blum.

Bu amaçla kitabının çeşitli bölümlerinde Amerikan hükümetlerinin faaliyet gösterdiği ülkeleri, bu faaliyetlerde etkin bir şekilde rol alan politikacıları, medyanın tutumunu ele aldıktan sonra bir son bölüm ekleyerek tanımladığı dört düşünürün, J.F. Sone,Howard Zinn, Noam Chomsky ve Sam Smith'in karşı yöndeki görüşlerine yer veriyor. Bu isimlerin önerdiği çözüm yoluna katıldığını vurguluyor: elimizden geldiğince başkalarını eğiterek sorgulayan bir kitle oluşturmak. Son olarak iki aydan beri ülkemizde de tartışılan "Occupy" hareketinin de değerlendirildiği bölümün oldukça ilgi çekici olduğunu belirtelim.

Kitapla İlgili Teknik Bilgi Ve Sipariş Şartları İçin Bu Linki Kullanabilirsiniz…

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Nijerya'dan ABD'ye tehdit gibi çağrı! Milyonlarcası kaçırılmış: Hepsini iade edin
İngiltere'den Hamas sürprizi! Teklifi duyurdular: Umarım kabul ederler