Ilıcak'ın 'dönme' savunması

Nazlı Ilıcak Soner Yalçın'ın Efendi adlı kitabındaki iddialara yanıt verdi. Ilıcak kitapta yer alan kendi ailesinin 'dönmelerden' olduğuna dair iddiaları yalanlarken neden bu kadar geç yanıt verdiğini de belirtti:

Ilıcak'ın 'dönme' savunması
Ilıcak'ın 'dönme' savunması
GİRİŞ 29.09.2004 23:24 GÜNCELLEME 29.09.2004 23:24

Nazlı Ilıcak'ın 29 Eylül 2004 tarihli Dünden Bugüne Tercüman gazatesinde yayınlanan köye yazısı:



DÖNMELİK İDDİASI VE YENİKÖY'DEKİ YALI



İki hatayı düzeltmek isteriz. Soner Yalçın, Kapanlı ailesinin dönme olduğunu iddia ediyor ki, bu tamamen yanlış bir iddia. Çünkü, anne tarafı evlâd-ı fatihandan. Milliyet gazetesinde, Yeniköy'deki yalıya ait verilen bilgiler, baştan aşağıya yanlış. Her seferinde karıştırıyorlar. Ben, doğru bilgileri veriyorum.

 

Soner Yalçın'ın 'Efendi' diye bir kitabı çıktı, çok kişi de 'Beyaz Türklerin büyük sırrı'nı açıklayan bu kitabı okudu. Soner Yalçın, aklına estiği kişiye 'Dönme' demiş. Kaç zamandır, bu meseleye temas edeceğim ama, yoğun gündem içinde fırsat bulamadım. Soner Yalçın'dan önce, Yalçın Küçük de, dönmelerin listesini yayınlamıştı. Anne tarafından 'Kapanlı' olduğum için, benim ailemin de bir kanadının dönme olduğunu iddia etmiş.





Kapanlılar dönme değil





Annem İhsan Çavuşoğlu (genç kızlık soyadı Kapanlı) Kadıköy doğumlu. Ama ailesi yüzyıllar boyu Rumeli'de yaşamış. Annem, babaannesi İhsaniye Hanım'ın ismini taşıyor. İhsaniye Hanım, Manastırlı Müşir İbrahim Paşa'nın kızı. Necip Paşa'yla evleniyor ve Selânik'e yerleşiyor. Necip Paşa Mekke komutanıyken dedem doğuyor, ona Mekki adını veriyorlar. Annemin anlattığına göre, padişah Necip Paşa'ya, Mithat Paşa'yı öldürmesi için talimat gönderiyor; İhsaniye Hanım, yani annemin babaannesi, 'Padişahın emri, Allah'ın emridir' demesine rağmen, Necip Paşa talimatı dinlemiyor; bu yüzden Şam'a sürülüyor. İbrahim Paşa'nın kayınbiraderi, yani İhsaniye Hanım'ın dayısı, Arnavut asıllı Hoda Paşa. Hatta, İbrahim Paşa'nın bir odalıktan oğlu olunca, Hoda Paşa öfkelenip Manastır'a geliyor, kız kardeşini götüreceğini söylüyor. Ama, kız kardeşi 'Ben paşamdan memnunum' diye eşinin yanında kalıyor. Sonra onun da, İbrahim Paşa'dan, Kemal ve Sait isimli iki oğlu oluyor. (Kemal ve Sait Beyler, İhsaniye Hanım'ın erkek kardeşleri, dedem Mekki Bey'in dayıları, annemin ise büyük dayıları) Dedem Mekki Bey, Selânik'ten, Hareket Ordusu'yla birlikte İstanbul'a geliyor. Daha önce Mekteb-i Sultani'yi (Galatasaray) bitirmiş, sonra ailesinin yanına Selânik'e geri dönmüş. Hareket Ordusu'yla tekrar İstanbul'a gelince, Fransızca da bildiği için, ona Hariciye'de bir iş veriyorlar.





Dedem, her zaman anneme, 'Biz evlâd-ı fatihandanız. Sakın Selânikliyiz diye dönme olduğumuzu sanma' derdi. Hatta, 'Biz Selânik'te dönmelerle hiç görüşmezdik. Siz Türkiye'de niye görüşüyorsunuz?' diye ona kızardı. Rumelili olmakla çok övünürdü. Çünkü, Rumeli'de fethedilen topraklara, padişahların, tebası içinden en makbûl olanları gönderdiğini düşünürdü. 'Evlâd-ı fatihan' derken, fetihler yapan kişilerin evlâtları olan bir sülâleden geldiğimizi kastederdi.





'Dönme' olmak, elbette kötü bir şey değil, ama, Kapanlı ailesine bu sıfatı kötülemek kastıyla yapıştırmaya çalıştıklarına inanıyoruz. Demokrat Parti milletvekillerinden Osman Kapani vardı, o dönmeydi. Biz ise, Kapanlı'yız. Dönmelikle hiçbir alâkamız yok.





Babam Muammer Çavuşoğlu'nun annesi de, İbradalı ve Milâslı. Babamın babası Feyzullah Çavuşoğlu'nun annesi ise Arnavut asıllı. Babam, Feyzullah Bey Kuşadası'nda doktorluk yaparken doğmuş. Sözüm ona Soner Yalçın araştırmacı/yazar. Ama, bu kadar büyük bir hata yaptığına göre, neyi nasıl araştırıyor, doğrusu merak ettim.





İki komşu yalı





Madem söz yanlışlardan ve hatalardan açıldı, Erol Aksoy'un Yeniköy'deki satılık yalısına da temas etmek isterim. Milliyet'te, yalının satışı ile ilgili Lube Ayar imzalı bir haber çıktı. Bir haberin içinde bu kadar yanlış olur mu?





Lube Ayar, 'Satışa çıkacak yalının çok ilginç bir hikâyesi var' dedikten sonra, bu yalıyı 1940'ların başında İstanbul kumandanı Selâhattin Adil Paşa'nın yaptırdığını belirtiyor.





Halbuki, Selâhattin Adil Paşa'nın yalısı, bitişikteki yalı.





Gene aynı haberde, yalıyı, 'barajlar kralı' olarak tanınan Tahsin Uzel'in, Selâhattin Adil Paşa'dan aldığı ileri sürülüyor. Bu da yanlış. Uzel, bu yalıyı, Metin Toker'in teyze dediği iki yaşlı hanımdan almıştı. İnşaatı mimar Sedat Hakkı Eldem'e yaptırdı. (Haberin sadece inşaatı Sedat Hakkı Eldem'in yaptığını belirten kısmı doğru)





Milliyet'in haberinde Lube Ayar, 'Şirketi batan Tahsin Uzel'in yalıyı 1960'da Tercüman gazetesi sahibi Kemal Ilıcak'a sattığını, Ilıcak'ın da 1975'te bu yalıyı ENKA'nın ortaklarından Sadi Gülçelik'e sattığını, Gülçelik, 1980'de uçak kazasında hayatını kaybedince, Ilıcak'ların tekrar yalıyı aldığını' iddia ediyor.





Bir kere 1960'da, Kemal Ilıcak, 28 yaşında genç bir adam; Tercüman'ın da sahibi değil. Kemal Ilıcak, yalıyı, 70'li yılların ortalarına doğru satın aldı. O tarihte, Tahsin Uzel yaşamıyordu. Eşi Baykan Hanım, Emin Kalafat'ın kız kardeşi Ayşe Günel vasıtasıyla Kemal Ilıcak'la temasa geçti ve yalıyı sattı. Ilıcak, aşağı yukarı aynı dönemde, bitişikteki Selâhattin Adil Paşa'ya ait olan yalıyı da almıştı. Ilıcak, işleri bozulunca, Selâhattin Adil Paşa'ya ait olan yalıyı, Sadi Gülçelik'in dul eşine, yani Şarık Tara'nın kız kardeşine 1980'li yılların ortalarında sattı. Sadi Gülçelik çoktan ölmüştü.





İlâve kayıkhane





Burada kafaları karıştıran bir hususa açıklık getirmek isterim. Ev, fotoğraflarda da görüldüğü gibi iki bloktan oluşuyor. Ana evin yanındaki daha ufak kısım, Selâhattin Adil Paşa'nın kayıkhanesi idi. Ilıcak ailesi, bu kayıkhane bölümünü, Uzel'lerden aldıkları yalının müştemilât kısmına ilâve ettiler. Ayrıca, diğer komşu arazinin bir bölümü, Akar ailesine aitti. Necdet Akar'dan alınan arsayı da, yalının bahçesine kattılar. O tarihte, henüz Boğaziçi Yasası çıkmadığı için, tapuda birleştirme yapılabildi. Hem yalı, hem de arazi büyüdü.





Uğursuzluk yok





Biz bu yalıda 14 sene oturduk. Uğursuzluk iddialarına hiç inanmıyorum. İnsanlar, kaderlerini yaşıyorlar. Acı, tatlı yıllarımız burada geçti. Çocuklar, o evde büyüdüler. Evimiz hep dostlarla doldu taştı. Bugün, nisbeten daha makûl boyutta bir evde oturuyoruz. Gene dostlarımızı ağırlıyoruz. Gene siyasî sohbetler yapıyoruz.





Kızım Aslı, ilk okuldayken, diğer arkadaşları gibi öğretmeni ona, 'Kaç odalı bir eviniz var?' diye sormuş. Bizimki, düşünmüş, taşınmış işin içinden çıkamamış. Herhalde öğretmeni, bu kadar basit bir soruya cevap veremediği için şaşırıp kalmıştır. 'Yalının kaç odası vardı?' diye bana sorsanız, benim de işin içinden çıkmam kolay değil.





* * *





Türk lirasının yıpranma boyutları da insanı hayrete düşürüyor. Biz bu yalıyı galiba 22 milyon liraya satın almıştık. Şimdi 22 trilyon liraya satılıyormuş. 22 milyon lira lâfını işitince, o zaman çok şaşırmış ve 'Aman kimse duymasın. Çok büyük bir rakammış' demiştim.





Evet, nereden nereye...





'Mal sahibi, mülk sahibi / Hani bunun ilk sahibi / Mal da yalan mülk de yalan / Gel biraz sen oyalan.'





Yalı yeni sahibini bekliyor. Sakın uğursuzluk lâflarına inanmayınız.


YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Hazine ve Maliye Bakanı Şimşek: Türkiye sahalara döndü
Selçuk Bayraktar heyecanlandıran gelişmeyi duyurdu! Rekor üstüne rekor kırıldı