Davutoğlu'nun çocuklarına taktığı lakaplar

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun bütün çocuklarına bir lakap taktığını söyledi. Büyük kızı 'Yavru kuş', sonraki 'Nur kuş', oğlu 'Er kuş' küçük kızı 'Cilvenur'...

Davutoğlu'nun çocuklarına taktığı lakaplar
Davutoğlu'nun çocuklarına taktığı lakaplar
GİRİŞ 06.06.2012 11:48 GÜNCELLEME 06.06.2012 12:09

Savaş Ay'ın söyleşisi

Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'yla bir pazar kahvaltısında verdim bu haftanın Mola'sını. Konya'da, Meram bağlarında mütevazı bağevlerinin bahçesinde, gazetem adına Davutoğlu ailesinin konuğu oldum. Sonunda aynı bahçeye elleriyle ektiği çileklerden bile yine kendi elleriyle ikram edip sevindirdi beni Davutoğlu. Asıl muradım kamuoyunun devlet adamlığını, bakanlığını ve akademisyenliğini iyi bildiği Davutoğlu'nun ev hali, aile reisi hali, baba dede olarak nasıl biri olduğunu keşfedip paylaşmaktı. Ben muradıma erdim, okursanız siz de seveceksiniz 'bakanın ev halini'.

Sonunda kendisini niye ' Baba Kuş' olarak gördüğümün gizemini de çözeceksiniz kolayca.

Sayın Bakan, halkımız aile içinde hanımlara 'içişleri bakanı' tabir eder. Şimdi 'dışişleri bakanımızın içişleri bakanı'yla, eşiniz Sare Hanımefendi ve çocuklarla da aynı sofradayız. Onların huzurunda soruyorum; temponuza yetişmek zor çocuklardan ve 'İçişlerinden'sitem geliyor mu; 'babamız hep seyahatte bir gün Çin'de bir gün Hint'te, Amerika'da, Portekiz'de' deyip hayıflanıyorlar mı?

(gülümsüyor) Dün gece 24.00'te geldik Konya'ya. Ama sabah saat 02.30'a kadar aile meseleleri konusunda sohbet ettik. Bizde her şeye istişare yoluyla karar verilir, çocuklarla beraber. Ama istişarede en etkili unsur hanımdır. Çünkü bütün meselelerin detayını o bilir. Evlilik hayatımızın başlangıcından beri Sare Hanım akademik hayatımda da bakanlık dönemimde de bütün aile yükümlülüklerini üstlendi sağ olsun. Bir taraftan başka ailelerin doğum yüklerini üstlenirken bir taraftan da bizim evdeki bütün düzenli akışı kendisi yapıyor. Kendisi çok düzenli bir insan bende son derece düzensiz olduğum için bir çok şeyi devrettim. Büyük bir mutluluk ve güvenle. Yani o kadar detaya vakıf olmadığım için ben sadece haddimi bilirim. Sorduğunuz konuda da konuşmalarımız oluyor tabii. Zaten o durum daha bu başdanışmanlık döneminde başladı. Ankara'ya gitmemle çocuklarımla hatta küçük k ı z ı m l a daha o zaman 3 - 4 yaşındaydı, Ankara'yı babasını elinden alan bir diyar gibi görüyordu. Yine de hiçbir zaman zorluk çıkarmadılar. Bu hayatın zorluklarını paylaştık ama her zaman da o eski günlerin nostaljisini yaşadık. Mesela 2000 yılında onları alıp arabayı da bizzat kendim kullanarak bütün Güneydoğu'yu gezmiştik. Her yıl ayrı bir yere götürdüm onları. Şimdi bile hayattaki büyük idealleri aynı. Küçük kızım diyor ki; "Babacığım lütfen koruma polisi insin, şoför de insin, sen kullan biz ayrı gidelim kaçamak yapalım."

GECE YARISI KAÇAMAĞI

Bu arzusu oluyor mu kızınızın, korumalardan kaçıp, tur attığınız filan?

(gülerek) Olmaz mı? Geçen kış mesela saat 23.00- 24.00 gibi Ankara'da eve geldim. Hacer'e de söz vermiştim, "kaçta gelirsem geleyim yürüyüş yapacağız" diye. Geldiğimde hepsi hazır bekliyor. Ertesi gün okulu da var. Israrla "Baba yürüyüşe gideceğiz" dedi, Mogan Gölü'ne gittik, gece 12'den 1.30 a kadar göl kenarında yürüdük.

Korumalar gelemedi mi?

O saatte korumalar da giyindiler çıktığımızda. Dönüşte, "Mado'ya gidelim, canım tatlı çekti" dedi, ama o saatte kapalıydı. Açık olan tek yer işkembeciler. Oraya gittik. Sabah 03.30'a kadar orda sohbet ettik. Bunu ancak gece yarısından sonra yapabiliyorsunuz. Önümüzdeki 12 gün 12 ayrı şehirde olacağım. Yurtdışında yurtiçinde ama Ankara'da olamayacağım. Bari bu pazarı bu kahvaltıyı birlikte yapalım dedik. Sizi de konuk etmek günümüze renk kattı.

SİNİRLERİ ALINMIŞ GİBİ

Teşekkür ederim. Bu arada sormadan edemem. Bazen sinirlerinizin alındığı hissine kapılıyorum. Sesiniz, tavrınız sertleşmiyor, gülümsemeniz eksik olmuyor dudağınızdan. Bunun bir formulü var mı, bize de öğretseniz?

(gülüyor) "Mutsuzluğu nasıl tanımlarsınız" diye sormuşlardı. "Mutsuzluk varoluşuna anlam katamamışlıktır" demiştim. Buna inanırım. İnsanoğlu var oluşuna bir anlam katıyorsa, eylemleri, düşünceleri ve kendisi ile barışıksa herkesle barışıktır. Bütün problem kendi içimizden, gönlümüzden geçiyor. 28 yıllık evliyiz, Elhamdülillah daha yüksek sesli bir tartışma yapılmadı. Birbirimizi kırdığımız olmadı. Bazen çocuklarla bazı konuları yüksek sesle konuşabiliyoruz ama o doğa gereği. Eğer kendinizle barışırsanız aileniz de de huzur varsa her sabah güne başlarken o huzurla başlıyorsanız ki biz belli dönemlerde muhasebe yapma kültüründen geliyoruz. O zaman aradaki zorlukları biraz daha tahammülle karşılama imkânınız oluyor. Ama çok sert siyasi müzakereleri yurt dışında da yaptığınız anlarda, gerektiğinde de tavır almanız gerekir. Elbette yine iradeli bir tavır, yani fevri değil de; bir anlık öfke ile karşı tarafı kırarak değil de, karşı tarafın da anlayacağı şekilde tutumunuzu net ve kararlı göstermeniz gerekiyor. Yurtdışında da sert müzakerelerden sonra karşı tarafın bazen özür dilediği durumlar oluyor. Böyle birkaç olay oldu. Genelde o tartışmalardan sonra dostluğumuz daha da pekişti. Kararlı, net, ilkesel olarak savunduğumuz Filistin konusunda ya da İsrail ile Mavi Marmara konusunda kararlı tutum takınmamız karşı tarafın sizin kararlığınıza ikna edilmesi ile ilgili. Daha sert bir sesle söylersem değil ama benimsediğiniz söylemin kararlı bir söylem olması.

Gündelik ya şamda da böylesiniz sanırım.

Bu anlattıklarım günlük hayatınızın akışı ile yürüttüğünüz iş arasında. Akademik hayatta da polemik yapmayı sevmem. Polemik zayıf insanların işidir. Aslında meselenin ne olduğunu kavrarsınız, ancak bir zihin oyunu ile ondan kaçabilmek için karşı tarafı zor duruma düşürmek için yapılan bir şey. Siyasette de rahatsız olduğum şey insanların dış politika ya da başka bir konu açıldığında polemiğe yönelme ihtiyacı hissetmeleri. Bazen siz de yüksek sesle konuşmak zorunda kalıyorsunuz. Haklı olduğunuz yerde kararlı duruşunuz çok önemli. Ama genelde ben sükûneti ve tebessümü seviyorum tebessümü terk etmemeniz lazım.

ÇOCUKLARINA 'LAKAP' TAKTI

Her çocuğumun ayrı bir lakabı vardır benim dilimde. İlk çocuğum Sefure'ye 'Yavru kuşum' dedim. Sonra Mervenur doğdu ona 'Nur kuşum' dedim çünkü çok berrak bir yüzü vardır. Mehmet'e 'Er kuş' derim. Küçük kızım Hacer böyle hep cilvelidir diye onun da lakabı oldu 'Cilvenur'. Sıra torunlara geldi artık. Küçük torunum biblo gibi olduğundan onunki de 'Biblo kuş.'

UYURKEN BİLE ÖPERİM

Çocuklarımı genellikle uykudayken de öperim. Uyurken bile çocuğun sevgiye ihtiyacı var ve o sevgiyi hisseder. Dolayısıyla ona o hakkı veririz. Bir de en önemli, kahvaltıyı hiç terk etmem. Akşam yemeğini çok nadir öğleyi ise çoğu zaman evde yiyemiyorum ama kahvaltıyı hiç terk etmem.

SABAH

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Yüksek İstişare Kurulu toplantısında "anayasa" ele alındı
AK Parti'den 'Mehmet Şimşek' açıklaması: 'Desteğimiz tamdır'