'İslamcılığı Müslümanlar sömürdü'

'İslamcılık bitti' diyen Ali Bulaç vazgeçti ve yeni İslamsız İslamcılık dönemi yaşandığına karar verdi. Ali Bulaç'a göre bitmeyecek olan İslamcılığı en çok sömürenler de Müslümanlar!

'İslamcılığı Müslümanlar sömürdü'
'İslamcılığı Müslümanlar sömürdü'
GİRİŞ 09.07.2007 17:45 GÜNCELLEME 09.07.2007 17:45
Bu Habere 18 Yorum Yapılmış

Yıllar önce 'İslamcılık bitti' tezini öne süren Ali Bulaç'a göre şimdi 'İslamsız İslamcılık süreci' yaşanıyor. Ali Bulaç'a göre 'İslamcılar, İslamcılığı sömürdü'.

Ali Bulaç, 'Dünyada ve Türkiye'de İslamcılığı en çok sömüren Müslümanlardır. İslamcılık ve İslam'ı kullanıp bürokratik, siyasî ve ekonomik avantayı ve statüyü ele geçirdikten sonra bu sefer hızla İslam'dan ve İslamcılıktan uzaklaşmaya başlıyor' dedi.

Haftalık Renkli dergisinin son sayısında Ali Gümüş'ün sorularını yanıtlayan Ali Bulaç'ın başından beri sert eleştirdiği ve karşı duruş sergilediği Ak Parti'yi, başarısız bir parti olarak nitelendirmesinin yanı sıra İslamcılığın son halkası olarak tanımlaması dikkat çekti...

Ali Bulaç Ali Gümüş'ün bazı sorularını şu şekilde yanıtladı:

>  Çeşitli aydınlar tarafından özellikle İslamî kesimde yaşanan çözülme ile AK Parti iktidarı arasında paralellik kuruluyor... 
> Ben Türkiye'deki İslamcı hareketleri kronolojik olarak üç döneme ayırıyorum. AK Parti üçüncü dönem İslamcıların tecrübesi olarak karşımıza çıkıyor. Birinci kesim İslamcılar 1856-1924 arasında yer aldılar. Onlar Osmanlı Devleti’ni kurtarmak istiyorlardı. Dar'ul-İslam'ı kurtarmak istiyorlardı. Osmanlı Devleti diye bir İslam devleti vardı. Onu Batı karşısında muhafaza etmek istiyorlardı. Kuracakları yeni bir toplum da yoktu. Çünkü ellerinde zaten bir Osmanlı toplumu vardı... (...) Çanakkale'deki beşerî zayiat ve 1924'ten sonra alınan radikal kararların ardından (hilafetin ilgası, Tevhid-i Tedrisat Kanunu) İslamcılık siyasî mücadeleden çekilmiş oldu.

> Günümüzdeki İslamcılarla birinci nesil İslamcıları kıyaslarsak arada nasıl bir fark var sizce? 
> Muazzam bir fark var. Zaten 1924 dönemi bir irtifa dönemidir. Bir fetret dönemi başlar bu tarihte. Benim kanaatime göre 1950 yılına kadar devam eder bu fetret dönemi.


(...) 50'lerden, 60'lardan bu yana getirdiğimiz bir zaafımız var. Bu kuşak İslamcıların önderleri, genellikle, avukat, mühendis, doktor, eczacı, gazeteci gibi mesleklerden gelen, güçlü İslamî eğitim almamış, tefsir, hadis, fıkıh bilmeyen, sadece Batı eğitiminden geçmiş, kafasında ulus devleti idealize etmiş ama aynı zamanda şehirde yaşayan ve pay da almak isteyen kimseler. Ancak onlara hiçbir şekilde sistem içinde yer vermek istemeyen merkezî bir çekirdek var. Bu çekirdeğin ideolojik bariyerleri var. Onları merkeze doğru yaklaştırmıyor. İslamcı hareketler, çevrenin ideolojileri olarak ortaya çıkıyor.

> Partiler bu sürecin neresinde?
- Türkiye'de merkez sağ ve merkez sol vardır. Her ikisi de devlete ait ideolojilerin yansımasıdır. Çünkü burada merkez alınan şey devlettir. Devletin merkezine göre sağ yahut da soluna göre siyaset yapan partiler… Partiler özellikle Avrupa'da sınıflara dayanırlar. Ya işçi sınıfını ya da burjuvaziyi iktidara getirirler. Fakat Türkiye'de böyle bir toplumsal örgütlenme olmadığı için bütün bu göç sonucu kentte oluşan insanları içine alacak bir ideoloji gerekiyordu ve bu sadece İslamcılıkla mümkün olabildi. Aslına bakarsan Demokrat Parti de İslamcı bir partiydi, Milli Nizam, MSP, DYP de bu geleneği kullanarak iktidar oluyordu. Solcu, demokrat, reformcu olan İslamcılardı.

> Siz 1998'de İslamcılık bitti demiştiniz, şimdi yeniden İslamcılık mı?
- İslamcılık bitti demiştim fakat burada iki şeyin açıklığa kavuşturulması lazım. Birincisi, Erbakan'ın liderliğindeki Millî Görüş hareketinin temsil ettiği İslamcılık miadını doldurdu. Çünkü bu Soğuk Savaş sonrası İslamcılıktır. Bu İslamcılık, ulus devleti esas alıyordu. Kartezyendi. İslamcı hareketlerin temel özelliği kartezyen oluşlarıdır. (...) Millî Görüş hareketi aslında siyasî İslamcı bir harekettir. Fakat ulus devleti baz almıştır. Ve bir toplum kurma projesidir. 1990'lardan itibaren küreselleşmenin gelmesi, Soğuk Savaş'ın sona ermesiyle bütün ideolojilerde rüzgâr kesildiği gibi İslamcılıkta da kesildi.

> İkinci nesil İslamcılar gelenekten koparak ideolojiye mi yöneldi ?
- İkinci nesil İslamcılar siyasetiyle devleti bütün faaliyetin merkezine koyuyorlardı. Fakat çekirdek parçalandı. Model çekirdeğin parçalanmasından sonra yeni bir okuma yapmak gerekti. Okuma da şuydu, ikinci nesil İslamcılar geleneğe şiddetle karşı çıktılar. Manevî ve irfani hiçbir boyuta itibar etmediler. Her şeyi siyasete indirgediler. Bu İslamcılık sona erdi. Bundan sonra devletin daha küçük alanlarda var olduğu, buna mukabil toplumun inisiyatifinin devletin üstüne çıktığı yeni bir dönem başlıyor. İslamcılar bunun doğru bir okuyuşunu yaparken tekrar entelektüel ve toplumsal inisiyatifi ele geçireceklerdi. Benim söylediğimin amacı da buydu. Fakat bundan dolayı İslamcılardan ve Kemalistlerden çok sert tepkiler aldım. Dünya o tarafa doğru evrildi. Lübnan'da, Filistin'de, Irak'ta Bosna'da içinde bulunduğumuz bu çatışma süreci bizim doksanlarda söylediğimizi doğruluyor. İslamcılığın kendisi asla bitmez.

> İslamcılık neden bitmez?
- Çünkü insanoğlu anlam arayışına devam edecektir. Dünyada eşitsizlikler giderek büyüyor. Merkez, liberal, sağ, sol partiler bu eşitsizliklere çözüm bulamıyor. Ancak İslam bunlara cevap verebilir. Küreselleşmenin en büyük özelliği bütün ideolojileri, yerel unsurları alıp, içini boşaltıp, piç edip ortada bırakması. Herkes bu sürece katılmak üzere kendinden fedakârlıklar yapıyor. Bugün MHP'de de benzer şeyi görüyorum. Bu sürece katılmak için kendi içini kendi eliyle boşaltıyor. Sol da, İslamcılık da, milliyetçilik de böyle.

> Küreselleşme her şeyi sıfırlıyorsa İslamcılık bundan sonra nasıl olacak?
- Bediüzzaman'ın dediği gibi “Eski hal muhal, ya yeni hal ya izmihlal”

> Eski hal muhalse yeni hal ne?
- Küreselleşme büyük bir dalga olarak üstümüze geliyor. Buna cevap verirken küresel bir dil kullanmamız gerekiyor. Yerli bir dil kullanamayız. Yerli olanı küresel olanın karşısına çıkaramayız. Çünkü küreselleşme yerli olanı ulus devlete karşı bir silah olarak kullanıyor. Sema gösterisini alıyor, onu beş yıldızlı otelin bir lobisinde kullanıyor. O onun için folklorik bir değerdir. Yani Mevlevî’nin kapalı bir alanda Allah'ı anarken vecd halindeki seması ile küreselleşmenin beş yıldızlı seması arasında hiçbir bağ yok. İkincisi ulusal değerlerle de bir şey yapamayız. İkinci nesil İslamcıların İslam'ı ulusallaştırmaları gibi ulusal değerler temelinde de küreselleşmeye karşı koyamayız. Olduğu gibi de kabul edemeyiz. Küresel bir dil kullanmak zorundayız. Son derece değersiz bir kültür bütün dünyayı istila ediyor. Pop, magazin, tüketim kültürü, alışveriş mağazaları… Bu kültürrün kurguladığı insan organizmadan ibarettir. Yiyor, içiyor, uyuyor, çiftleşiyor ve başka hiçbir şey yapmıyor. Fakat insanın anlam arayışı devam edecek. Soracaktır… Ben niçin varım? Niçin yaratıldım? Nereye gideceğim? Bu hayatın bir anlamı var mı? Varlık nedir? Bunları soracaktır. Bütün dinler ve ideolojiler bu küreselleşme sürecine kapıldıkları için bu temel soruları sormuyorlar. Ne kadar modern olabiliriz, bunun telaşı içindeler.


(...)


> Müslümanlar da bütün İslam coğrafyasında modernleşmek için ve dünya cennetinden pay almak için yarışmıyorlar mı? Elde ettikleri imkânları bu amaç için kullanmıyorlar mı?
- Sömürgeciler geriye çekildiklerinde kurdukları sistemi, düzeni devam ettirecek kadrolar bıraktılar. Ve onlar merkezi kontrol etti. Merkez nedir? Mesela Türkiye'ye baktığımız zaman asker, sivil bürokrasi, yargı, büyük sermaye, üniversiteler, aydınlar ve devlet sanatçılarını görüyoruz. Diyorlar ki bu ülke bizim inisiyatifimizde olacak. Fakat bunların toplamdaki payları yüzde 10-15'tir. Ama millî gelirinin yüzde 46'sını ellerinde tutuyorlar.


(...)

> İslamcılar kazanımlarına vicdanen meşruiyet mi arıyorlar? 
> Merkezin nimetlerini ele geçirmek istiyor. Önü biraz açıldığında merkez ne yapıp ettiyse o da aynısı tekrar ediyor. Benim kanaatime göre bütün dünyada ve Türkiye'de İslamcılığı en çok sömüren Müslümanlardır. İslamcılık ve İslam'ı kullanıp bürokratik, siyasî ve ekonomik avantayı ve statüyü ele geçirdikten sonra bu sefer hızla İslam'dan ve İslamcılıktan uzaklaşmaya başlıyor. Eline bir şey geçiyor çünkü. Bunu harcamak, tüketmek istiyor. Para geçiyor. İslamiyet öyle bir din ki sana helal yoldan istediğin kadar zengin olabilirsin diyor. Ama o helal yoldan zengin olmamış. Bir defa insan helal yoldan bu kadar kısa zamanda zengin olamaz. Ama helal yoldan elde ettiğin zenginliği istediğin gibi harcama yetkisini insana vermiyor İslamiyet. O zaman İslamiyet önünde bir engel oluyor. Bundan rahatsız olunca da 'İslamiyet'i biraz liberalleştirmek lazım, İslam bu kadar katı değildir' diyor. 'İslam teknolojiye aykırı değildir, İslam güzel giyinmeye aykırı değildir.' Elindeki parayı harcamak için her şeyi rasyonalize etme yoluna gidiyor. Üretici de olmadığı için bir istihdam alanı da açamıyor. Fakat İslamcıların yerel yönetimlerden ele geçirdiği para böyle bir para değil. Büyük oranda komisyon parasıdır bu. O zaman bunu bir şekilde harcayacaksın.

> Bunu biraz somutlaştırabilir misiniz?
- Yapılan bir araştırmaya göre KIA Jeepleri'nin %80'ini AK Partililer ve AK Parti üzerinden zengin olanlar alıyor. Bu parayı harcamak için ne yapacaktır? KIA alacaktır, Vakko'dan giyinecektir, milyon dolarlık villalar alacaktır. Bu sonradan görmeyi getirecektir. Suudlu zenginlerin yaşadığı trajediyi bugün Türkiye'de Müslüman zenginler yaşamaktadır.


(...)

> İslamcıların kazanma ve harcama ahlakı mı değişiyor?
- Şu anda Türkiye'de sermaye kademeli bir şekilde el değiştiriyor. Dolayısıyla Müslümanlar buna sahip olunca İslamiyet'i sırtlarında bir kambur olarak görmeye başladılar. İslamiyet o jeepi nasıl aldığını soruyor, helal yoldan alsa da bunun ahlakını soruyor. O zaman İslamiyet'i bırakıyor. O zaman kendine ait bir mekân açıyor. Artık Fatih'te duvar dibinde, bir çay bahçesinde çay içemezsin. Bu da politika içindeki Müslümanların kendi tabalarından kopmasına sebep oluyor. İslamcılar bu tecrübeyi yaşadı, yeşil sermaye adı altında piyasaya girdiler, ideolojilerini reddettiler amaçlarına ulaştılar. Sakal ve bıyıklarını traş ederek şeklen de değişiklik yaptılar. Ümmet anlayışını terk ettiler. Fakat anlam arayışı devam edecek. Eşitlik ve adalet arayışı devam edecek. İtalya'da anti-küreselcilerin çok güzel bir sloganı vardı. “Adalet yoksa barış da yok.” Adalet arayışlarını insanlar tekrar İslamcılık yaparak sağlayacaklardır. Bu mücadele sahte İslamcılara karşı olacaktır. Çünkü bunlar İslamcılığı sömürerek para ve statü elde ettiler ve geçmişlerini inkâra gittiler. Telef oldular..

(...)
> AK Parti iktidarına karşı çok sert eleştirilerde bulunmuştunuz. Ancak Cumhurbaşkanlığı seçim sürecinde AK Parti'den yana tavır sergilediniz. Bu tavır değişikliğini sebebi ne?
- Türkiye'de toplum ile devlet arasında bir gerilim var. Siyaseti kim yapacak? Çekirdek içinde saydığımız unsurlar “siyaseti biz yapacağız” diyor. Diğeri “hayır” diyor. 27 Nisan'da bir müdahale oldu. Devletin siyasete doğrudan bir müdahalesi yok. Böyle bir durumda ne olursak olalım biz siyasetin yanında yer almalıyız. Orada parti söz konusu olmamalı. 27 Mart'ta yani 27 Nisan'dan bir ay önce Başbakan'a bir araştırma sunulmuştu. AK Parti %28'di ve benim kanaatime göre giderek de düşüyordu.

> Yani birileri AK Parti'yi yeniden iktidara getirmek için ortamı mı gerdi?
- AK parti başarısız bir parti. Ekonomide sadece zenginleri güldürebildi. Dolar milyarderleri arttı. IMF politikasının dışına hiç çıkmadı. Halk, esnaf perişan durumda. AK Parti’nin oy istediği halk, mutlu etmek istediği zengin kesimlerdir. Bunun seçimlerde yansıması olacaktır. İkinci temel hak ve özgürlükler konusunda hiçbir beklenti karşılanmadı. Kürt milliyetçilerinin, Alevîlerin sorunlarında bir iyileşme oldu. Fakat ne başörtüsü, ne Kur'an kursları, ne de İHL'ler konusunda bir iyileşme olmadı. İktidarın polisleri İzmit'te başörtülüleri copladılar. Elli yıllık Kur'an kursunu yıktırdılar. Eğer yolsuzluklar meydana çıksaydı, yani AK Parti çevresindeki hacıyatmazların dosyaları açılsaydı bunun da seçimlere yansıması olacaktı. AK Parti’nin dış politikası İsrail üzerinden Amerika ile işbirliği kurmak ve Amerika'nın BOP'unun eş başkanlığını üstlenmek. Bu, Başbakan'ın bizzat kendisinin ifade ettiği bir şeydir. BOP, bütün siyasî haritaların yok edilmesi ve bir tek İsrail'in olması demektir. İsrail'den daha güçlü ve daha etkin hiçbir ülke kalmayacak demektir. Türkiye dâhil… Devletin içindeki merkezî çekirdek basiretsizce din üzerinden AK Parti’yi vurdu. Böyle yapınca hepimize vurmuş oldu.

> Bu hayat tarzlarının çatışmasıdır denilebilir mi?
- Zaten bunu böyle ifade ediyorlar. Diyorlar ki, Müslümanlar, bizim siyasî, askerî varlığımıza karşı çıkmıyor, yaşam tarzımıza, kültürümüze karşı çıkıyorlar. Bunu Reagen'dan Bush'a kadar bütün Amerikan başkanları ifade ediyor. Ne dediğinin çok iyi farkında bu insanlar. Neye meydan okuduğunun farkındalar. Tandoğan'dan Samsun'a kadar yürüyenler diyorlar ki Batı'ya, 'Sizin Türkiye'de tabii mütteffikiniz biziz. Biz sizin gibi yaşıyoruz, bizimle iş tutun. Bunlarla iş tutmayın.' Verdikleri mesaj bu. 'Yalnız bizim konumumuz değişmesin, yani yine eskisi gibi hizmetinizde duralım. Gelir payının önemli bir kısmını biz alalım. İktidar biz olalım ama bizimle iş tutun.' Dedikleri bu.


(...)


> Yakın geleceği nasıl görüyorsunuz?
- Şu anda bütün Ortadoğu'daki olaylar Türkiye'deki seçim sonuçlarına endekslenmiş durumda. Yani İran'a müdahale edilecek mi, K. Irak meselesi ne olacak? İsrail Lübnan'a müdahale edecekti Haziran ayında. Türkiye'deki seçimler bekleniyor. O belirleyici olacak. Şimdiden psikolojik hazırlık yapılıyor. Ve bu çok ince yapılıyor. Bunun farkında olmamız lazım.


Röportajın tamamı bu haftaki renkli dergisinde

YORUMLAR 18
  • emin dagli 16 yıl önce Şikayet Et
    . Ali Bulaç beyi yıllardır tanıyoruz ilk defa sermayeden islamcı karşılaştıasına tanık oldum,Sayın Bulaç iyi diyorsunda devlet politikasının kalıbı budur,Alternatif bir şablon verde bizde oturtalım(kimse yeşil demesin)Birde şu Erbakan hocanın altınlarınıda bir yorumlasanız,bu yoklukta biz müslümanların kafası karışık bu hususta lütfen?
    Cevapla
  • m.emin hafif 16 yıl önce Şikayet Et
    doğruya ne denir. Her zamanki gibi doğru tesbitler eline koluna kalemine sağlık ali bey
    Cevapla
  • murat çelik 16 yıl önce Şikayet Et
    Ali bulaç\'dan anladığım tek şey oldu,oda;müslümanı katagori eder sürekli.. Bende yıllardır kitaplarını okudum ve tv\'de takip ettip,ediyorum.Açık söylemek gerekirse net fikir sahibi olamadım ali bulaç\'dan.O kadar grift,felsefik ve konudan konuya geçen bir konuşması varki;sanki beni dinleyen,beni anlamaktan zorluk çeksin üzerine. İnsan ne kadar anlaşılır olursa o nisbette karşısındakine güven verir.Ben ali bulaç\'ı dinlerken yoruluyor,sıkılıyor,sonunda ne dedi bu şimdi demekten kendimi alamıyorum.O kadar kitap okuduğum halde. Birde kendisi,kendini hangi katagoride görüyor acaba.
    Cevapla
  • Mustafa Talha PINARBAŞI 16 yıl önce Şikayet Et
    Tutmaz.... Felsefe açısında güzel gibi görülebilir fakat arazide tutmayacak fikirler bunlar sayın Bulaç...
    Cevapla
  • GÖKHAN İLTAŞ 16 yıl önce Şikayet Et
    ...ne demek islamcılık..!. bu ne seviyesizlik,bu ne terbiyesizlik..! ne demek islamcılık..evcilik,misafircilik der gibi.! çelik çomak mı bu.? çocuk oyunumu islam. islamcılık nedir.? \"islamcı\" yumuşatılmış müslümana mı denir.? o zaman insan \"islamı\" seçerse \"müslüman\" oluyor.islamcı olursa da \"müslümancık\" mı oluyor.? bu terimleri kimler buluyor.? bunları kullananlar mı \"Türkiye\'nin aydınları\" bakın ne \"İslam\" kelimesinin ne de \"müslüman\" kelimesinin sağına,soluna,önüne,arkasına ek getirilmez. getirenlerin Allah(c.c) layığını verir.!
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Türkiye öyle bir adım attı ki! Çok sayıda ülke harekete geçebilir...
Türkiye'nin dindarlık oranı ortaya çıktı! İşte kişisel sorunlarda sığınılan liman