Fatih'in vakfiyesi, İstanbul'un duası: Ayasofya'nın cami olarak yeniden açılması

Danıştay'ın Ayasofya'nın statüsünü bozan kararı, İstanbul'da yeni bir dönemin başlangıcı oldu. Fatih Sultan Mehmed Han'ın vakfı olan Ayasofya Cami, yıllar sonra yeniden ibadete açıldı. Karar Türkiye başta olmak üzere bir çok Müslüman ülkede sevinçle karşılanırken, uzmanlar kararı ve bu yeni dönemi Haber7.com'a değerlendirdi.

GİRİŞ 11.07.2020 09:58 GÜNCELLEME 11.07.2020 10:05
Bu Habere 36 Yorum Yapılmış

- Haber7- Enes Taha Ersen - İbrahim Can

Tarihin merkezi denilse bile az kalacak olan bir yapı Ayasofya. Medeniyetlere ev sahipliği yapan İstanbul'un göbeğindeki bina, yalnızca dört duvar, bir kubbeden ibaret değil. Her medeniyet için farklı anlamlar ifade eden bu yapı, Fatih Sultan Mehmed Han'ın İstanbul'u fethinden sonra daha da farklı bir anlama sahip oldu.

 

 

Hz. Muhammed'in müjdesine mahzar olmak için Müslüman sultan ve kralların kapılarını zorladığı bu kentin kalbi olan Ayasofya, Fatih Han ile cami haline geldi. Fetih ruhunu ve aslında İstanbul'un manasını kubbesinden minarelerine, her bir taşında barındıran Ayasofya, tam 86 yıl sonra yeniden ibadete açılıyor. 1935 yılında alınan karar ile müze haline getirilen karar, dün Danıştay tarafından verilen yeni bir karar ile cami haline getirildi.

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın imzaladığı kararname ile resmiyete dökülen bu karar sonucunda, artık Ayasofya'da ilk namaz için gün sayılıyor. Ayasofya, 24 Temmuz Cuma günü kılınacak namaz için cemaatine hazırlanmaya başlarken, Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Sanat Tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu, Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fahameddin başar, Avukat Cüneyt Toraman ve Ayasofya'nın müjdesini Türkiye'de ilk olarak duyuran Tarihçi Ahmet Anapalı Haber7.com'a değerlendirmelerde bulundu. 

 

AHMET ANAPALI: AYASOFYA NAMUSUMUZDUR

Tarihçi Ahmet Anapalı Ayasofya konusunu ilk duyuran, Türkiye gündemine sokan isim. 9 Haziran attığı tweet ile fethin sembolünün yeniden cami olacağını müjdeleyen Anapalı, caminin halılarının sipariş edildiğini belirtmişti.

Aradan geçen bir ay sonra müjdesi resmi olarak gerçekleşen tarihçi yazar, Ayasofya'nın ibadete açılmasını değerlendirdi. Ayasofya'nın yalnızca bin 500 yıllık bir bina olmadığına işaret eden Anapalı, Fatih'in vakfiyesi için "Bizim için bir namustur" ifadelerini kullandı.

"Biz bir doğu batı mücadelesi veriyoruz. Bu konuda da Ayasofya bir bayrak ve sancaktır. 86 sene önce opera ve caz salonu yapılması planlanıyordu. Bizans müzesi olsun dediler. Sonra Ayasofya'ya dönüştü. Ayasofya bir camidir. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre vakıf malıdır. Türkiye Cumhuriyeti kanunlarına göre vakıf malına devlet müdahale edemez, ancak gözetim altına alabilir. Vakıflar kanununa göre Vakıf malı vakfedildiği amaç uğrunda kullanılır diye bir madde varken bir anda müze haline getirildi burası. Bizim için Ayasofya bir namustur. Herkes bilsin ki Ayasofya yalnızca bir cami, bir bina değil, bin 500 yıllık tarihi bir yapı değildir."

"ALLAH'A ŞÜKÜRLER OLSUN"

Tarihçi Anapalı Ayasofya'nın önemine değinirken, uluslararası motivasyonunu da ifade etti. Tüm dünyanın kilit noktası olduğunu belirten yazar, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a da çabalarından ötürü teşekkürlerini ifade etti.

"Ayasofya Yunanistan'ı da Rusya'yı da, İtalya'yı da, Bulgaristan'ı da, ABD'yi de, İngiltere'yi de, Fransa'yı da konuşturacak kadar kuvvetli bir altyapısı, motivasyonu bulunan bir meseledir. Ayasofya yalnızca Ayasofya değildir. Ayasofya bütün dünyanın kilit noktasıdır ve bugün inşallah Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan -ki Allah ona uzun ömürler versin; tüm dünyanın gözünün bulunduğu Ayasofya'yı tekrar camiye çevirdi, Allah'a şükürler olsun."

"SADECE İZLEYECEKLER"

Ayasofya'nın ibadete açılmasına gelen uluslararası tepkilere de değinen Anapalı, tepkilerin yalnızca sözde kalacağını, Türkiye'nin bir iç meselesi olan konunun kimseyi ilgilendirmeyeceğini belirtti.

"Avrupa bu zamana kadar Türkiye'ye gücünün yetebileceği, diş geçirebileceği her şeyi yaptı. Artık bundan sonra sadece konuşabilirler. Başka da bir şey yapamazlar. Ellerinden geleni her şeyi, 15 Temmuz darbe girişimi de dahil olmak üzer her şeyi yaptılar. Artık bu saatten sonra yapacakları tek şey izlemek olacak. Türkiye icraat yapacak, onlar yalnızca konuşacak."

Özellikle Yunanistan'ın tepkilerine de değinen Anapalı, Atina, Kavala ve Selanik'te bulunan camilerin kiliseye, bar ve kafeye dönüştürüldüğünü fakat bunlara kimsenin ses çıkartmadığını belirtti. Bu duruma tepki gösteren Anapalı, Ayasofya'nın cami olarak açılmasına kimsenin bir şey söyleme hakkının bulunmadığını ifade etti.

"Yunanistan ne konuşabilir ki? Atina'da bir tane cami bırakmadılar. Bir tane cami yok. Selanik ve Kavala'da birer tane cami var. Selanik'te vaktiyle 484 tane cami varmış, şuan bir tane var. 483 camiyi bar, pavyon, pub, disco, düğün salonu ve kiliseye çevirdiler, bir kısmını da yıktılar. Bunlar önce kendi günah galerilerine baksınlar. Kendi kirli tarihlerine baksın, sonra bize söylesinler. Pompeo diyor ki tedirginlik verici bir gelişmedir bu. İsrail her gün Filistin'den bir mahalleyi, bir sokağı, bir apartmanı işgal ediyor, içinde yaşayan Filistinlileri döve döve dışarı atarak ilhak ediyor, Yahudileştiriyor. Bu durum ABD'ye söylendiğinde bu durum İsrail'in iç meselesidir, biz karışamayız diyorlar. Yani burada Filistinli kardeşlerimizin yaşadığı zulüm ve sokakların boşaltılması İsrail'in iç meselesi olurken, Lozan konferansıyla Türkiye'nin iç sınırlarında kalan Ayasofya'nın ne olarak kullanılacağı bütün dünyanın meselesi oluyor."

"UNESCO O ZAMAN NEREDEYDİ"

"Lozan'a göre Ayasofya Türkiye Cumhuriyeti topraklarının bir parçasıdır. Dilediğimizi yaparız kime ne? UNESO diyor ki burası bir dünya mirasıdır. Kurtuba'daki Cami kiliseye çevrilirken dediler mi o cami neden kiliseye çevrildi? Kurtuba, Gırnata, Muhiddiyn-i Arab Hazretlerinin doğum yeri olan Muricia'yı, yerdeki Endülüs medeniyetlerinin bulunduğu topraklarındaki İslami formasyonu bozarken kimsenin gıkı çıkmadı! O zaman UNESCO neredeydi? Bulgaristan, Sofya camilerini yıktı bir tek İshak Paşa camisini bıraktılar, hiç kimse Bulgaristan'a ne yapıyorsun diye sormadı. Bu bizim anladığım kadarıyla egemenlik problemimizdir. ABD ve Avrupa'daki güçlere bizim iç meselelerimize karışma cürretini yine bizim içimizdeki yerli hayinler vermektedir. Biz kendi içimizdeki birliğimizi koruyup kuramadığımız müddetçe, tam bağımsız egemenlik meselelerimizi de içinde bulunduran iç meselelerimiz hakkında söz söyleme cürretini onlar kendilerinde buluyor."

"50 YILLIK DUAM, HAYALİM"

Tarihçi yazar Yavuz Bahadıroğlu, Ayasofya'nın cami olarak yeniden ibadete açılmasının, kendisinin en büyük dualarından birisi olduğunu ifade etti. Bahadıroğlu, fetih ruhunun kalbinde Ayasofya'nın yattığını ifade ederken, Fatih'e kadar her dönemde Ayasofya'nın bir hedef olduğunu ifade etti.

"Ayasofya benim 50 yıllık duam ve hayalimdir. Osmanlı Devleti'nin kuruluş amacı Ayasofyadır. Fatih Sultan Mehmed Han'a gelinceye kadar bütün Osmanlı padişahları ve beyleri Ertuğrul'dan son padişah Vahdettin'e kadar Ayasofya'yı amaç edinerek yolunda yürümüşlerdir. Sonrasında gelenler korumak için çabalamışlar, öncesindekilerse fethetmek için çabalamışlardır. Bu uğurda Fatih'in babası II.Murad tahtı terketmiştir oğluna. Ben fethedemiyorum madem, fethi çabuklaştırayım, o hadisi şerifte övülen kutlu kumandan olamayacaksam, en azından ona asker olurum anlayışı içinde yaşamıştır."

"FETHİN ÖZNESİ"

Fatih Sultan Mehmed, İstanbul'u fethettikten sonra Topkapı'dan şehre giriyor. Bir sürü katedral, kilisenin önünden geçerek doğruca Ayasofya'ya gitmiştir. Orayı işaret almıştır. Ayasofya'da atından inerek iki rekat şükür namazı kılıyor ve içeri giriyor. İstanbul'un fethinin öznesi Ayasofya'dır yani. Bu çok belirgin bir şeydir. 

"AYASOFYA FARKLI BİR CAMİDİR"

Ayasofya'nın cami statüsünün müzeye geçirilmesi kararının alındığı 1934 yılı bakanlar kurulu kararının artık hükmünü doldurduğunu ifade eden Bahadıroğlu, Ayasofya'nın sıradan bir yapı değil, tartışmasız fethin sembolü olduğu için manasının oldukça farklı olduğunu ifade etti. Cami kararıyla Fatih'in vakfiyesinin yerine getirilmesinden ötürü, Sultan'ın ruhunun şâd olduğunu belirtti.

"1934 yılında çıkartılan tartışmalı bakanlar kurulu kararı, -ki tartışmasız olsa dahi farketmez- o zaman öyle gerekmiştir, bu zamanda da artık buna gerek duyulmamıştır. Cami ihtiyacı olarak da bakılamaz bu hadiseye, fethin sembolü olarak bakılabilir yalnızca. Çünkü Ayasofya farklı bir camidir. Osmanlı'yı kuranlar, Fatih'in başta olmak üzere hepsinin ruhları şâd olmuştur. Manevi alemdeki üzüntüleri kalkmıştır. Beddualar da bizim üzerlerimizden kalkmıştır. Çünkü biliyorsunuz vakıfnameyi değiştireceklere Fatih'in ağır ifadeleri vardır. O ağır ifadeler manevi alemde Türkiye'yi durduran ifadelerdir. Çünkü burada Fatih'in çok emeği vardır. Beyliği İmparatorluğa çeviren padişahtır. Onun hukukuna tecavüz edilmiş gibi olmuştu. Şimdi bu durum ortadan kalkıyor ve verilen mahkeme kararıyla Fatih'İn vasiyeti 1934'ten bu güne ilk defa yerine getirilmiş oluyor."

"BATI NE DER DÖNEMİNİ AŞTIK"

Bahadıroğlu, özellikle Yunanistan merkezli tepkilere yönelik olarak da kimsenin ne diyeceğinin bir önemi bulunmadığını ifade ederken, Türkiye'nin bu noktada hiç bir ülkenin ne diyeceğini umursamayacağını ifade etti.

"Buna ne derler? Türkiye artık ne derler dönemini aştı çok şükür. Eskiden olsaydı Batı ne der başta olmak üzere ABD ne der, askerler ne der, paşa ne der, Yunanistan ne der, Rusya ne der, AB ne dere kadar gider gündem olurdu. Türkiye artık bunları konuşmaz, tartışmaz. Fransa bir taraftan konuşuyor. Biz onların hepsiyle Libya'da, Suriye'de kapışmadık mı? Biz aslında PKK görünümlü batıyla mücadele etmiyor muyuz yıllardır? Bir eksik bir fazla artık bizim için fark etmez. Bu konuda şerbetli olduk. Batı'nın üç kağıtçılığını da öğrendik. Batı'ya güvenmemeyi, iki yüzlü olduklarını öğrendik. 50 senedir yazıyorduk ama bunlar bizim stratejik müttefikimiz diyorlardı. Stratejik müttefikliğin nasıl olduğunu biz Suriye'de Libya'da gördük. Çevremizde görmeye başladığımızda artık Batı ne deri bıraktık, biz ne diyoruz noktasına geldik. Türkiye'nin olması gereken noktası budur. Bundan sonra herkese nanik diyip yola devam edeceğiz biz."

"SÜKUNET İLE KUTLAYACAĞIZ"

"Sükunet ve suhuletle kutlayacağız. 1934'teki kararı da biz aldık 2020'deki kararı da. Biz milletiz istediğimiz kararı almakta özgürüz. Bu gücümüzü de farkederek Ayasofya'mıza girip namazımı kılacak, duamızı edecek, Fatih'e şükranlarımızı sunup çıkacağız. Bu bu kadar basit. Taşkınlık yok. Bir zafer havasına kimse girmesin. Bu zaten bizimdi. Burayı biz kafirlerin elinden almadık ki. Bir elden bir ele devrediyoruz. Asıl işlevine kavuşturduk bu bizim için bir mutluluk, övünç kaynağıdır. 50 senelik mücadele bununla taçlanmış oldu. Allah sebep olanlardan, gayret gösterenlerden; Bediüzzaman'dan Necip Fazıl'a, Arvasi Hazretleri'nden, Gönenli Mehmed Efendi'ye rahmet olsun. Hepsi bunun mücadelesini vermiştir. Kalan kardeşlerimize de rabbim uzun hayırlı ömürler versin. Biz el ele verir, dualarımızı bütünleştirirsek nice güzel şeyleri ihsan eder rabbimiz."

"YALNIZCA TÜRKLER İÇİN DEĞİL MÜSLÜMANLAR İÇİN DE ÖNEMLİ"

Sanat Tarihçisi Süleyman Faruk Göncüoğlu da Ayasofya'nın önemine ilişkin şu ifadeleri kullandı:

"Ayasofya sadece biz Türkler için değil bütün Müslümanlar için önem arz eder. Çünkü fethin simgesinden öte İstanbul’un kalbidir. Peygamber Efendimizin hadisi şerifinde gösterdiği hedefin nihai sonucudur bu. Roma’dan itibaren 19’uncu yüzyılın sonlarına kadar dünyanın merkezi olarak, biz dahil olmak üzere İslam coğrafyasının büyük çoğunluğu Ayasofya’nın alem noktasının sıfır meridyen olarak değerlendirir ve bütün İslam dünyasının ağırlık olan coğrafyası namaz vakitlerini buna göre ayarladı. İslam dünyası için de çok önem arz eden bir husus oldu. Hristiyanlık doğu ve batı olarak ayrılmadan önce ilk merkezi, en önemli merkezi kilise olarak hayat bulan Ayasofya, Hristiyanlığın ilk merkez noktasıydı. Ve Ayasofya üzerinden, Roma İmparatoru Jüstinyen tarafından gövde gösterisi olarak inşa edildi. "

"MİRASÇISI BİZİZ"

Göncüoğlu Ayasofya da dahil olmak üzere bu topraklardaki tüm değerlerin mirasçısı olduğumuzu ifade ederken, cami kararının İstanbul'un kalbine yeniden kazandırılmasının önemini belirtti.

"Ayasofya sanat olarak imar olarak imparatorluğun bütün değerlerini ifade ediyordu. İstanbul’un fethi gerçekleştiğinde biz şunu net ifade edebiliriz ki: Büyük Roma İmparatorluğunun ikiye ayrılmasından sonra Batı Roma İmparatorluğunun yıkılmasıyla beraber tek Roma İmparatorluğu kalmıştı ve Fatih Sultan Mehmet Han, Roma İmparatorluğunu fethetti. Bu yüzden Roma’nın mirasçısı biziz. Bununla beraber Ayasofya’nın temsil ettiği dini merkez bizim mirasımız. Bir defa bunu zihnimize yerleştirmemiz gerekiyor. Artık İstanbul’un fethiyle beraber o döneme ait olan bütün değerlerin sahibi ve mirasçısı biziz. Artık Ayasofya’nın mirasının tekrar sahibi yerine ulaşmış oldu. Fethinden itibaren gelen, İstanbul’un kalbi anlamına ulaşmış oldu."

AYASOFYA'NIN RESTORASYONU VE AYAKTA TUTULUŞU

Ayasofya'nın bu güne kadar Osmanlı ve Türk kültürüne göre nasıl koruyup kollandığını ve varlığına ehemmiyet gösterildiğini belirten Sanat Tarihçisi, bu zamandan sonra da aslına yakışır bir statüde, aynı önemin gösterilmeye devam edileceğini belirtti:

"Ayasofya müze olduğu dönemde korunan ritüeller devam eder mi denilebilir. Çünkü dünyadaki ilk restorasyon çalışmasını  yapan Osmanlı’ydı. Osmanlı bir güçtü ve o gücün üstünde başka bir güç olmamasına rağmen aynı şekilde Ayasofya’yı ayakta tuttu. Mimar Sinan'dan itibaren olmak üzere herkes Ayasofya'nın ayakta tutulması için mücadeleler verdi. O zaman tek güç iken dahi Osmanlı, Ayasofya'yı bir mirasın temsilcisi olarak koruyup ayakta tuttu. Dünyadaki ilk restorasyon ve koruma bilincini bu sebeple Osmanlı gerçekleştirmiştir. Onun da bir mirası olarak bugün Ayasofya aynı şekilde devam ettirilecektir. Müzecilik kriterleri, Dünya mirasları kriterleri içerisinde bir ibadethane olarak zaten korunacaktır. müsterih olmakta fayda vardır. Biz bir medeniyetin temsilcisiyiz. Çemberlitaş'ın etrafındaki altın kuşaklar sökülüp götürüldü ve sonrasında Osmanlı burayı tekrardan onun etrafına çemberleri yaptı. Çemberlitaş ismi buradan geliyor. Bu da dünyanın ilk restorasyon örneklerindendir. Kız taşı da keza aynı ehemmiyettedir. Ayasofya Cami olarak bu yüzyıla kadar korunmuştu. Bir değer atfederek koruduk burayı. Bugün de tekrardan aslına rücu ederek bir ibadet mekanı olarak korunmaya, ibadet edilmeye devam edilecektir."

"YANLIŞ BİR TAVIR KOYAMAZLAR"

Göncüoğlu dünya üzerinde pek çok Osmanlı camisinin bugün kilise olarak da faaliyet gösterdiğine değinirken, Osmanlı'dan çok daha öncesine dayanan tarihi ile İslam kültürünün en nadide örnekleriyle bezeli olan Endülüs'ü örnek gösterdi:

"Bugün biz Endülüs bölgesine gittiğimizde oradaki eserleri görüyoruz. Osmanlı'dan daha da önce var olan bir yer bura. Onun şuanki mabetleri farklı amaçla kullanılıyor. Şimdi biz gidip de tepki gösterebiliyor muyuz? Yunanistan'da farklı amaçlar için kullanılan yapılar var. İbadet merkezlerimiz var. Biz nasıl onlara karşı böyle bir tavır koymuyorsak, onlar da yapamaz. Bu bizim iç dinamiğimizdir. Normaldir bunlar. Bütün bunlar dikkate alınacaksa Kalenderhane Camii'nden başlayıp Zeyrek Kilise Camii'ne kadar değerlendirmemiz gerekiyor. Bu olmaz. Biz cami olarak devşirilen bütün Bizans eserlerini ibadethane olarak değerlendirdik, aynı zamanda koruduk. Bugün Kalenderhane, Zeyrek, Kariye camileri ayaktaysa, bu aynı bilincin mefhumudur. Bura bir restoran haline getirilmiyor. Aslı neyse aynı statüde tutuluyor. Bunun bir kötü noktası yoktur."

"HAYIRLI UĞURLU OLSUN"

Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Fahameddin Başar da Ayasofya'nın cami olarak yeniden açılması için şu ifadeleri kullandı:

"Ayasofya aslına döndü. Çünkü 481 yıl Fatih Sultan Mehmet’in vakfı olarak İstanbul’un en büyük camisi, ulu camisi gibi hizmet etmişti. İbadete açıktı. 1934’ten bu güne müzeydi ve bugün de çok şükür camiye dönüşmüş oldu. Hayırlı, uğurlu olsun. Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethiyle birlikte, Orta Çağ İstanbul’unun en büyük mabedi camiye dönüştürülmüştü. Fethin sembolüydü. Kılıç hakkı olarak Fatih’in vakfettiği büyük bir camiydi. Ve artık bugünden itibaren Fatih’in de İstanbul’a, Müslümanlara hediyesi camiye dönüşmüş oldu."

"TÜRKİYE BAĞIMSIZ VE GÜÇLÜ BİR DEVLETTİR"

Ayasofya'nın cami statüsüne yeniden çevrilmesine ilişkin uluslararası tepkilere de değinen Başar, Türkiye'nin bağımsız ve güçlü bir devlet olduğunu bu noktada kimsenin bir iç mesele olan bu konuya müdahil olma hakkının bulunmadığını belirtti:

"İstanbul, 1453’ten beri bizim, Türk hakimiyetinde. İstanbul’la birlikte Ayasofya şehrin ulu cami olarak yıllarca kullanılmıştı. Biz Türkiye Cumhuriyeti devletiyiz. Bağımsız, güçlü bir devletiz ve hiç kimsenin buna müdahaleye hakkı yok."

"KENDİ YAPTIKLARINA BAKSINLAR"

Başar, çeşitli ülkelerden yükselen seslere ilişkin de şu sözlerle tepki gösterdi:

"6 asırlık bir mülkümüz burası. Dünyadaki örneklerine bakalım. Ayasofya’yı aslında Türkler ihya ettiler. 1453’te fetih sırasında Ayasofya yıkılmak üzereydi, harap durumdaydı. Hatta ondan 250 yıl kadar önce Haçlılar Ayasofya’yı amacı dışında kullanmışlardı. Ama Fatih’in fethiyle birlikte Ayasofya yapılan onarımlarla külliyeye dönüştü ve asırlarca ayakta kaldı çok şükür. Osmanlı bütün hakimiyet altına aldığı topraklardaki mabetleri hep korudu. Onların bugüne ulaşmasını sağladı. Ayasofya tabii bunların başında. Batılılar kendi yaptıklarına baksınlar. Hiçbir Osmanlı eserini o topraklarda ayakta bırakmadılar neredeyse. Pek çoğunu yıktılar, amacı dışında kullandılar. Biz ise bütün gayrimüslim yapılarını muhafaza altına aldık, koruduk. Bir kısmı tabii fetih geleneğine göre camiye çevrildi ama bir kısmı da aynı şekilde devam etmişti. Biz artık tam bağımsız, güçlü bir ülkeyiz. Hiç kimsenin bizim iç işlerimize karışma hakkı yoktur."

"ATALARIMIZIN RUHLARINI ŞÂD ETTİK"

Hukukçu Cüneyt Toraman da Ayasofya'yı yeniden cami statüsüne kavuşturan danıştay kararını değerlendirdi. Kararını olumlu yönde değerlendiren Toraman, bu karar ile 80 yılı aşan bir hukuksuzluğun, hak ihlalinin düzeltildiğini, ifade etti:

"Yüreklerimize su serpen bir karar bu. Danıştay, gereken kararı verdi. Fatih Sultan Mehmet’in kendi vakfı bu, tapusunda da var. Maliki o. 80 yıllık olay. 80 yıllık bir hak ihlali yani. 80 yıl kemiklerini sızlattılar atanın. Atalarımızın ruhunu şad ettik diyebiliriz."

KAYNAK: HABER7 | ÖZEL
YORUMLAR 36
  • Shss 3 yıl önce Şikayet Et
    Sayın cumhurbaşkanım bu amel sizin inşaallah ahirette derecenizi kat kat artıracaktır. Allah sizden ebediyyen razı olsun. Allah sizden razı olsun.
    Cevapla
  • Belletmen 3 yıl önce Şikayet Et
    Bu olaylar gençlere nakış gibi islenmeli bunları öğretmek şarttır
    Cevapla
  • ankaralı 3 yıl önce Şikayet Et
    sayın cumhurbaşkanım sayende bi lanetten kurtulduk allah razı olsun
    Cevapla
  • faruk aktaş 3 yıl önce Şikayet Et
    Fevkalade güzel oldu emeği geçen herkesten rabbim razı olsun.
    Cevapla
  • Koc 3 yıl önce Şikayet Et
    Aksini dününen dinzsizler caniniz cehenneme insallah
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Rusya NATO'yu göz hapsine aldı! O ülkelerden ev satın alıyorlar
Turistik Diyarbakır Ekspresi ilk seferini yaptı!