Sinan Çetin Ayn Rand ile nasıl tanıştı?

Sinan Çetin'in fenomen kişiliği malum. Sinan Çetin'in yayıncılığa atılarak Türk okurlarıyla tanıştırdığı Ayn Rand'ın fenomenliği de tartışılmaz. Artık Türkiye'de iflah olmaz Ayn Rand hayranları var. Peki, Çetin, Ayn Rand ile ilk kez nasıl tanıştı?

Sinan Çetin Ayn Rand ile nasıl tanıştı?
Sinan Çetin Ayn Rand ile nasıl tanıştı?
GİRİŞ 10.08.2006 16:35 GÜNCELLEME 10.08.2006 16:35
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Atilla Yayla'nın Sinan çetin ile gerçekleştirmiş olduğu bir röportajda Ayn Rayd ile ilk kez nasıl tanıştığı şu şekilde ifade ediliyordu ki, konuşmanın seyri takip edildiğinde Sinan Çetin'in neden bu yazarı bu kadar önemsediği tüm ayrıntılarıyla ortaya çıkıyor.


Atilla Yayla ve Sinan Çetin'e kulak verelim:


A.Y: Kollektivizmden kişisel olarak sıyrılma maceranın bir
tarihçesi var mı? Yani, belirgin bir tarih görebiliyor musun dönüp
baktığında?


S.Ç: Benim kilometre taşım şu: Bir gün oturup neyi sevip, neyi
sevmediğimi alt alta yazdım. Sevdiklerim şunlardı: Gitar, müzik, dans, plajlar, güzel kızlar, voleybol, mimari, resim, sinema, Hollywood, para kazanmak, lüks, güzel arabalar, güzel kitaplar... Ben bunları hayatımda istiyorum dedim.


Topladım, iki nokta üst üste koydum, sonuçta çıkan şuydu: Kapitalizm...
Sonra etrafımdaki arkadaşlarımın benden istediklerine baktım.  Açlık, sefalet, sıradanlık, fakirlik... Onlar bunlara değer veriyorlardı.  Eşitlik. Öbüründe ise, özgürlük çok önemliydi. Benim listemde özgürlük vardı,
öbür listede ise eşitlik vardı. Aslında bu listeyi seninle beraber yaparsak çok hoşuna gidebilir. Şöyle tam sayfa neleri seviyorum, neleri sevmiyorum listesi


A.Y: Böyle bir fikrin var mıydı o zamanlar?

S.Ç: Ben Karl Poper'la uyandım aslında.

A.Y: Karl Poper'la?

S.Ç: Evet, onun 'Açık Toplum ve Düşmanları'yla uyandım. Tarih
hesaplanamaz, gelecek tarih yordanamaz, söylenemez fikri benim birden bire uyanmama neden oldu. Çünkü, Marx'ın tarihsel materyalizm fikri o kadar tuhaftı ki, insanın bütün yaratılışına hakaret içeriyordu. Yani, sen gelecek toplumdaki insanların ne yaratacağını, ne yapacağını, nasıl bir toplum oluşturacağını biliyor olabiliyorsun. Yani, geçmişi bilmişsin geleceği de bilebiliyorsun.

A.Y: Bir çeşit tanrısal role bürünme bu.

S.Ç: Bu ne ukalâlık! Şu anda kroki durumda Marx. Çünkü, ne Bill
Gates'i hesaplayabildi, ne bilgisayarı hesaplayabildi, ne dünya komünikasyonunun geldiği aşamayı, ne de paranın bütün fakirlikleri çözdüğünü...

A.Y: Belki şöyle desek iyi olur, Marx'ın çağdaşı bir çok yazar,
filozof bunu göremedi ama, Marx'ın geliştirdiğini veya keşfettiğini zannettiği  şey medeniyete giden bir yol değildi. Tersine giden bir yoldu. Yahut şunu söyleyeyim: Kapitalizme değil de Sovyetler Birliği'nin izlediği yol barbarlığa giden yoldu. Marx bunu görememişti.

S.Ç: Ben Marx'ın aslında bir medeniyet de istediğini sanmıyorum.
Ve onunla ilgili kanaatlerim pek hayırlı değil. Marx aslında bir ütopya da
çizmedi. Marx aslında son derece totaliter bir cehennem çizdi. Yani, Marx'ın rüyası da güzel değildi. Aslında Marx'ın en çirkin tarafı rüyasıydı zaten. İnsanların eşit olması fikri herhangi bir pozitif manayı içeremez. Ancak bir kabusu içerebilir.

A.Y: O zaman şu görüşe katılıyorsun herhalde... Geçenlerde
Economist'te bir inceleme vardı. Marx biliyorsun, bin yılın filozofunu seçildi. Economist de bu konuda genel bir değerlendirme yapıyor, Marx'ın bu iktisadî ve siyasî bir anlamının olmadığını söylüyor. Ama Marx'ın bir din kurduğunu, bu  dinin çok geniş bir tabanının olduğunu ve bu dinin hâlâ yaşamaya devam ettiğini düşünüyor. Ütopyasını da göz önünde tutarak bu görüşe katılır mısın yoksa marksizme bir din ya da inanç demiyecek misin?

S.Ç: Bir din kurduğu doğru da, o dini kendisinin kurduğu yanlış. O
din aslında bütün dinlerin devamından başka bir şey değil. Yeni bir dinden söz edilemez. Yani, Marx'ın kurduğu din aslında İsa'nın sol yanağımı çevirdim sağ yanağımı da vurun ya da elinizde bir simit varsa dağıtın, elinizde bir susam parçası kalsından öte değil. Sonuç olarak Marx'ın, dinlerin içinde, dine karşıymış gibi duran, aslında aydınların kafasını işgal eden bir aydın dini oluşturduğu da söylenebilir. Bu aydınların, dine inanmıyorum demelerine rağmen Marksistim diyerek dindarlaşmalarına kapı açan bir kurtuluş anahtarıydı.

A.Y: Zannediyorum bu tespit daha iyi oldu, hoş da oldu. Yani,
Marx'ın bir aydın dini kurduğu yönündeki görüş, özellikle üniversite ortamlarına bakıldığında, çok doğru. Hala bir çok üniversitede Marx'ın görüşlerinin başlıca yeri işgal ettiği görülüyor. İzin verirsen ben kişisel hayatına bir geri dönüş yapmak istiyorum Fi tarihinde bir kırılma tekrar kendisini göstermeye başladı fikri hayatında, herhangi bir şekilde. Ama bunun bir maliyeti var, kendi kişisel tecrübemden de bildiğim kadarıyla. Keza, başka arkadaşlardan da duyduğum kadarıyla. Bunun kişisel maliyeti ne olabilir sana göre? Mesela kendi kişisel tecrübemden örnek vermek istersem bir anda arkadaş grubunun yok olması, buharlaşması. Bana dünyayı kolayca izah etme imkanı veren bir fikrin, ortada kaybolması. Bunlar kolay katlanılan şeyler değil. İki yerden destek alabilir insan; ilki, kendi kendisinden destek alabilir. Hem aklını hem de fikir
birikimini kullanabilir. İkincisi ise, etrafındaki bazı insanlar yardımcı
olabilir ona. Senin hayatında böyle bir şey var mı?

S.Ç: Valla, bana destek olan şey mesleğim oldu. Çünkü, sonuçta bir
iş yapıyor olmasaydım gerçekten buna zor dayanırdım. Benim o yıllardaki en büyük desteğim, sıkıntımı anlatmak oldu önce. Çok komik ve aslında insanları güldürecek kadar tuhaf bir durumdu. Kapitalist olmaya çalışan bir toplumda yaşıyoruz ve bana iş veren reklam ajanslarının çoğu sosyalistlerden oluşuyordu.


Kapitalizmin borazanı olduğu söylenen reklam ajansları, reklam verenin reklamını yapmakla görevlendirilmiş arkadaşların neredeyse hepsi sosyalistti. Bir de bu çelişkiyi görerek vicdan azabı içinde yaşıyorlardı. Ben kapitalizmin solcu hoperlörlerinin bana selam vermekten vazgeçmesiyle birden aç kaldım. O günlerde sinema dünyamız da bir solculuk dönemindeydi. Ve bana sırtlarını dönüyorlardı.


Açıkçası onların bana sırtlarını dönmesi beni çok fazla yaralamadı ama, reklam filmi yönetmeni olarak sosyalist ajanslarla uğraşmak zorunda kalmak gerçekten insanı güldürecek kadar tuhaf durumlara götürüyordu. Ve en çarpıcı tarafı da şuydu, o günlerde Prenses adlı filmi çektiğim için son derece çarpıcı telefonlar alıyordum. Evden dışarı çıktığım zaman başıma şu gelecek bu gelecek gibi, 1-1,5 sene kadar sürdü o telefonlar. Fakat gördüğün gibi hâlâ yaşıyorum.


Bunları daha somut ve maddî şeyler olduğu için anlatıyorum. Bana ne yardımcı oldu? Sonuç olarak kapitalizm değere karşı değer adaleti üstüne kurulu. Çünkü, yaptığın işin kalitesiyle, yaptığın işin iyiliğiyle ayakta durabiliyorsun. Kimseye torpil yapmak zorunda değilsin, kimsenin grubu içinde olmak zorunda değilsin, hiçbir yerde iyi niyetli fikirlerle kendini anlatmak zorunda değilsin. Yaptığın iş her şeyi anlatıyor. Ben 20 yıldır sinema dünyasında sadece ve sadece yaptığım işlerle ayakta duruyorum. Televizyonda yaptığım işleri görüyorlar, sonra gelip bana film çeker misin diyorlar. Bu çok adaletli bir şey. Sonra sosyalist arkadaşların da ellerinde çiçekler, yüzünde gülümsemelerle mecburen bazı filmleri bana çektirmeye geldikleri oldu. Neredeyse sana zorla geldik ama, maalesef, Allah belanı versin, senden başka da kimse yapamaz bunu, havasında.


'Kapitalist alçak' denilen noktada bir çok film yaptığımı hatırlıyorum. Yani, o kadar ahlaksızca bir durumdaydılar ki, kendi reklam verenlerine hizmet etmek, kendilerine ihanet etmeyle noktalanıyordu; hala dünyayı anlamadan inançla yaşadıkları için. Zaten bu vicdan azabı onlarda devam ediyor halen.

A.Y: Aslında bu da çok ilginç bir konu. Bilmiyorum oraya da gelmek
iyi olur mu? Yoksa senin mesleki geleceğin açısından zararlı olur mu? Ama, yayınlanmamak üzere de belki konuşabiliriz. Ben ondan önce kapitalizm meselesine gelmek istiyorum. Senin söylemine bakıldığı zaman, yani gerek gündeme gelen mesajlarına gerekse kötü konuşmalarına bakınca, yine bildiğim kadarıyla, fikirlerine bakıldığı zaman kapitalizm anlayışının Mises-Rand çizgisine yakın olduğu görülüyor. Mises'ten ne kadar haberdarsın bilmiyorum ama, Ayn Rand'ın düşkünü olduğun malum.


Nitekim Ayn Rand'ın kitaplarının yayınlayıcısı oldun ve başka projelerinin de olduğunu biliyorum. Ayn Rand'ın fikirleriyle ne zaman tanıştın ve nereye kadar...
Ayn Rand'ın büyük ölçüde iktisadî fikirleri Mises'e dayanmakta. Ama Ayn Rand tipik bir yazar. Atıfta bulunmayı sevmeyen, entelektüel öncülerini onura etmeyi fazla önemsemeyen bir yazar. Belki de kişisel karakterinin bir yansıması bu. Fakat, Ayn Rand'a çok düşkün olduğunu ve Ayn Rand'ın fikirlerini zaman zaman seslendirdiğini biliyorum. Bir tarih hatırlayabiliyor musun Ayn Rand'la nasıl tanıştığınla ilgili?

S.Ç: Ben Ayn Rand'la Sabahattin Sakman sayesinde tanıştım. Nasıl
oldu bilmiyorum, ama, Sakman'dan duydum bu ismi. Daha sonra sahaflarda bir yerde adını görüp bir kitabını aldım. Eski bir kitaptı. Bir solukta okudum bu kitabı. Deli gibi okudum ve birden bire kitabı sanki ben yazmışım gibi hissetmeye başladım. Allah Allah bu kitabı galiba ben yazdım dedim. Sonra Ayn Rand'ın Türkçe'ye çevrilen bütün eserlerini buldum. Pınar'ın 2-3 ayrı çevirisini okudum.


Sonra We The Living'i okudum, Liberte'nin yayınladığı Ben'i okudum. Orijinal ismi Anthem miydi?

A.Y: Evet, Anthem. Ayn Rand çok etkili bir yazar. Şunu itiraf
etmek lazım ki, Ayn Rand'la tanışıp da etkilenmeyen kişi hemen hemen yok. Çünkü, Ayn Rand da ilginç bir kişi, sevenleri de nefret edenleri de var.

S.Ç: Nefret edenleri var mı?


A:Y: Tabiî, çok nefret edeni var. Fakat, spesifik bir yazar. İnsanları  kollektivizmden kurtarmakta zannediyorum, onun kadar etkili olan başka bir yazar yok. Bugün kendini Ayn Rand'cı olarak adlandırır mısın?

S.Ç: Adlandırmam. Ben kendimi herhangi bir şey olarak adlandırmayı
Ayn Rand'cılığa da uygun görmüyorum. Ayn Rand da, herhalde, Ayn Rand'cı olarak hiç kimsenin kendisini adlandırmasını istemezdi. Çünkü zaten vurgulanan felsefeye aykırı bir şey. Meselâ ben, hiç kimse Sinan'cı olsun istemem. Ayn Rand'cı da olmam yani.

A.Y: Ama, Ayn Rand'ın neredeyse bir tarikatı gibi çalışan takipçileri var. Ve bunlar, bir dinden insanın atılması gibi kendilerince Ayn Rand çizgisiyle alâkası kalmamış insanların onlarla bir ilişkisi kalmadığının ilânını veriyorlar.
S.Ç: Çok saçmalamışlar. O zaman onlar da kendi kendilerine düşman
olmuşlar. Kendi fikrine düşman bir fikir haline gelmişler. Böyle saçma şey olur mu? Sonuç olarak, fikrin özü, kendiniz olun ve kendi dünyanızı yaratın. Şu cümlenin sahibi tarikat kuramaz, 'Yaşamın kendisi dışında bir amacı yoktur.'
Bunu söyleyen bir insan tarikat kuramaz. Yani, yaşamın kendisi dışında bir amacı yoksa eğer, bir tarikat hiçbir zaman amaç olmayacağına göre, herkesin kendi hayatını kurması fikrinin de bir tarikata dönüşmesi mümkün değildir. Ama, aynı fikirde insanların telefonlaşması, yazışması, toplanması, kahve içmesinde bir mahsur yoktur. Birbirlerini tarikata hapsediyorlarsa, Ayn Rand'ın mezarında kemikleri sızlıyordur herhalde.

A.Y: Peki, senin karakterine baktığımız zaman, aslanda daima aklı
öne çıkartan bir kişiliğin var ama, aynı zamanda, benim gözlemleyebildiğim kadarıyla, son derece hissi tarafları da olan bir insansın. Yani, heyecanlanan, üzülen, sinirlenen, hisleriyle zaman zaman hareket edebilen, insanları derhal sevebilen veya derhal nefret edebilen bir tarafın var. Bu karakter Ayn Rand'ın  romanlarındaki karakterin tamamen dışında bir şeyleri yansıtıyor. Acaba burada Ayn Rand'da bir eksiklik yok muydu? Yoksa Ayn Rand bilinçli olarak mı böyle bir şeyi seçmiştir?

S.Ç: Valla, Ayn Rand'la ilgili böyle bir eleştiriyi genellikle yaparlar. Ben buna katılmıyorum. Aslında hepsinin akıldan kaynaklandığını inanıyorum. Yine, yürek diye hitap edilen, kan pompalayan, ciğere benzeyen aletin bir işe yaradığını zannetmiyorum. Sonunda hisleri ayağa kaldıran, akıldır. Aklın yoksa, hissin de olamaz. Ben çok hisli davranıyorsam eğer, bütün
bunlar benim aklımdan kaynaklanıyordur. Aklımın duyarlılığının fazla gelişmiş olmasından hissediyorumdur. İnsanlar kendi kendilerine hislenmezler. Akıl vardır. Ama akıllar insanın duygusunu da yönlendirir. Meselâ beni yönlendiren, beni sinirlendiren şey her neyse zaten aklıma ters geldiği için ben delleniyorumdur. Yani, burada da, sinirlenirken akılcı olmaktan vazgeçmiş değilim.

A.Y: Peki, akıl hakkındaki anlayışında Ayn Rand'ın dışında başka
bir yazarın ismi var mı? Çünkü, bu çok tartışılan bir konu. Biraz önce Karl Poper'dan bahsettin, üzerinde çok etkili bir yazar olarak. Onun da kendine göre üslubu var. O biraz daha kritik bakıyor akla. Ben de Ayn Rand'la epeyce uğraşmış birisiyim. Ayn Rand'ın fikirlerinde özellikle akıl anlayışında totalitarizme yol açabilecek bir tehlikeli yan da var. Bu sadece benim yorumum değil, bir çok yazar tarafından da kabul ediliyor.

S.Ç: Kim böyle kabul ediyor?
A.Y: Meselâ, Hayek çizgisine baktığımız zaman, biraz daha geriye
gittiğimizde David Hume'un görüşlerine baktığımız zaman, Ayn Rand'ın görüşlerini makûl çizgide görmek çok zor. Bu ayrı bir tartışma konusu ama, entelektüel olarak dünyanı zenginleştirmek için Ayn Rand dışında merak ettiğin yazar oldu mu?

S.Ç: John Locke var, Hayek, Mises, Nozick....Yani, sonuç olarak
hepsi birşeyin önemini, toplumu ve dünyayı birşeyin oluşturduğunu anlamış insanlar. O yüzden önerdikleri çözümler de aşağı yukarı özgürlük halkasında birleşiyor. Temel kavram özgürlük ve birşey olduktan sonra bunlar arasında küçük fikir ayrılıklarının bir öneminin olmadığını görüyorum.

A.Y: Aynı fikirdeyim. Özgürlük savunulduktan sonra nasıl temellendirildiği belki ikinci derecede önemli bir konu. Biz bu yazarların hepsinin fikirleriyle birbirlerine akraba olduğunu görüyoruz.

S.Ç: O yüzden de bu kadar kesin ayrımlara gidilmesi, ayrılıkların
ideolojik saplantılar haline getirilmesi ve tartışmaların hesaplaşmaya
dönüştürülmesinden hiç hoşlanmıyorum. Çünkü ben zaten oraları geçtim.


Röportajın tamamını bu linki kullanarak okuyabilirsiniz..


AYN RAND'ın Türkçe'ye çevrilmiş olan eserleri


Atlas Silkindi


Atlas Vazgeçti 1. Bölüm: İtirazsız


Atlas Vazgeçti 2. Bölüm: Ya Öyle Ya Böyle


Atlas Vazgeçti 3. Bölüm: Gerçek Gerçektir


16 Ocak Gecesi


Ego


Hayatın Kaynağı


İhtiyacımız Olan Felsefe


Yaşamak İstiyorum


Kapitalizm Bilinmeyen İdeal

YORUMLAR 1
  • eren 4 yıl önce Şikayet Et
    Sinan Çetin hakkında fikirlerim değişti. Selamlar güzel dürüst adam
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Yusuf Tekin üniversite sınavlarıyla alakalı çok değerli bir adım attı
Türkiye’de akademik enflasyon: Okul çok nitelik az