'İstanbul, New York'tan daha güvenli!'

Adli Tıp Kurumu Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi başkanlığını ve İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nün müdürlüğünü de yapan Prof. Dr. Sevil Atasoy

'İstanbul, New York'tan daha güvenli!'
'İstanbul, New York'tan daha güvenli!'
GİRİŞ 19.05.2012 14:52 GÜNCELLEME 19.05.2012 14:52

Doğma büyüme İstanbullu olan Prof. Dr. Sevil Atasoy, hekimlerin çok olduğu bir ailenin çocuğu. Cerrahpaşa Tıp Fakültesi'nde öğretim üyeliğinin yanı sıra, Adli Tıp Kurumu Kimyasal Tahliller İhtisas Dairesi başkanlığını ve İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü'nün müdürlüğünü de yapan Prof. Dr. Sevil Atasoy "Zamanı iyi kullandığınız taktirde hem iyi bir eş, hem anne, hem profesör, hem yazar, hem eğitmen, hem sunucu, hem anneanne olmamak için hiçbir neden yok" diyor. Birleşmiş Milletler Uluslararası Uyuşturucu Kontrol Kurulu'nun elli yıl aradan sonra Türkiye adına ilk defa kadın başkanı olan Prof. Dr. Sevil Atasoy yaşananları anlattı.

Adli Tıp Enstitüsü'nün kurulmasına nasıl karar verdiniz?

Ülkemizdeki bilir kişilerin usta çırak ilişkisiyle yetiştiğini görerek bunun üniversite eğitimi haline gelmesi gerektiğini düşündük. Bu kurumda verdiğimiz eğitimlerle fizik, kimya, biyoloji, genetik, mühendislik dalları gibi farklı alanlarda üniversite bitirmiş kişilerin bir üst eğitim görerek bu mesleki bilgilerini adalet için kullanmaları amaçlanmıştı. Bizimle birlikte 1982'de Ankara ve İzmir'de de benzeri lisansüstü eğitim kurumları oluşturuldu.

İstanbul'da adalet sistemini uygulayanlara ne gibi fayda sağlıyor?

Türkiye'de her yedi kişiden biri İstanbul'da yaşıyor. Ayrıca Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu'nun merkez teşkilatı da İstanbul'da. Bu yüzden bilirkişi gereksinimi en yüksek kentimiz. İstanbul, iki kıtada yerleşim birimleri olan bir kent.

Bu yüzden çok sayıda olay yeri inceleme birimine ve eğitilmiş personele ihtiyacı var. Enstitü'nün İstanbul'da kurulmuş olması bu yüzden fayda sağlamıştır.

Adli Tıp Enstitüsü, Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumuyla karıştırılmıyor mu?

Evet, adı Adli Tıp Enstitüsü olunca her zaman Adalet Bakanlığı Adli Tıp Kurumu'yla karıştırıldı. Adını Adli Bilimler Enstitüsü olarak teklif etmiştik ama o yıllarda Adli Bilimler kavramı bilinmeyen bir kavramdı. Bu isim yerine onun geniş şemsiyesinin altındaki bir bilim alanının adı kondu.

ENSTİTÜNÜN DÜNYADA EŞİ YOK!

Aralarındaki fark nedir?

İsim benzerliği var ama işlev olarak bir paralellik bulunmuyor. Adli Tıp Enstitüsü, büyük ölçüde fen ve sosyal bilim dallarında lisans mezunlarının öğrenci olarak kaydedildiği bir organizasyondur. Adli tıp uzmanı yetiştirmez, otopsi yapmaya yasal olarak izni bulunmaz.

Adli Tıp Enstitüleri, adli kimya, adli fizik, adli biyoloji gibi kriminalistik adlı alanda bilirkişilik yapacakları ve polis, jandarma, adli tıp kurumu laboratuvarlarında çalışacakları yetiştirmek amacıyla kurulmuştur.

Ayrıca, yargıç, savcı, polis, psikolog, sosyolog gibi meslek sahiplerine adli tıbbın yanı sıra delillerin incelenmesi, suçların aydınlatılması, önlenmesi gibi gerek kriminalistik, gerekse kriminolojinin prensiplerini öğretir.

Bir gazeteci verdiğiniz eğitimden nasıl yararlanır?

Bir gazeteci, mesela bir adliye muhabiriyse ya da bir röportaj yapıyorsa, adli konularda daha doğru soruları sormayı, daha doğru haberler yazmayı öğrenir. Yaptığı mesleği ceza adalet sistemiyle tanıştıran ve soruşturmacı gazetecilik yapmasını sağlayan bir eğitim alır. Televizyonda adalet sistemiyle ilgili program yapıyorsa, eline kanıtlar ulaştığında "Ben kayıp kişinin bu delillerle bulunacağını bilmiyordum" demez.

Televizyonda konsept sahibi ve hikaye koordinatörlüğünü yaptığınız dizi, suç işleyeceklere yakalanmama yolunu göstermiyor mu?

Dizi demeyelim de sunuculuğunu yaptığım 'edutainment'. Bir başka deyişle, hem eğlendiren hem öğreten bir program. Bu programla dünyada bir ilki gerçekleştirdik. Delilden sanığa varma düşünce biçimini gerçek suç öykülerine dayanarak aktarmanın yanı sıra, benim verdiğim güncel bilgilerle zenginleştirdik. Bu tip dizilerin, suçu özendirmekten ziyade caydırıcı niteliği olduğu artık biliniyor.

Benzeri dizilerin gösterildiği hiç bir ülkede suç sayısı artmamıştır. Nitekim, Türkiye'de de, aydınlatılamayan suç sayısında ciddi bir azalma gözleniyor. Emniyet Müdürlüğü yayınladığı yıllık raporlarda, delilden sanığa gittiği soruşturma sayısında artış bildiriyor.

Önceki yıllarda akla dahi gelmeyen kanıtlardan suçluları nasıl yakaladıklarına, her gün gazetelerin 3'üncü sayfalarındaki haberlerde rastlıyoruz. Bunu polis açıklıyor ve dünyadaki meslektaşları gibi bundan haklı olarak gurur duyuyor. "Seni mutlaka yakalarım" mesajını veriyor. Kanıt ve benzeri diziler, polisin verdiği bu mesajı pekiştiriyor.

İstanbul'da ki Adli Tıp Enstitüsü'nün dünyada modeli var mı?

Hayır, yok. Dünyada tek bir modeldir. Bütün üniversite mezunlarını alan, onlara göre eğitim şekillendiren tek model bizdedir. Polonya'da, İsviçre'de, A.B.D'deki Kaliforniya Üniversitesi Los Angeles Kampusu içinde benzeri bir model var. Fakat bizim enstitümüz farklı.

VERDİĞİMİZ EĞİTİMLE DÜNYAYA AÇILDILAR

Peki, İstanbul Emniyeti'yle siz neden işbirliği içinde olmadınız?

Enstitü kurulduğunda, yani 1982 yılında, polis laboratuarları bu kadar donanımlı değildi. Polisle işbirliği yapmak o yıllarda bize bir şey getirmezdi. Olay yeri inceleme, çocuklarla görüşme teknikleri, toplum merkezli polislik, adli hemşirelik, suç önleme, mağdur hakları, hasta hakları, kadına yönelik şiddet, cinsel suçlar, DNA analizleri gibi kavramları topluma kazandıran, bu alanlarda sayısız tez çalışması yaptıran Adli Tıp Enstitüsü'dür.

Yıllar sonra bizden mezun olanlar polis ve jandarma kriminal laboratuvarlarında, Adli Tıp Kurumu'nun değişik birimlerinde çalışmaya başladılar. Tabii şimdi alt yapı olarak bu kuruluşlar, enstitülerle karşılaştırılamayacak ölçüde ileri düzeydeler.

Bir polis, bir jandarma laboratuvarının olanaklarına, bir eğitim kurumunun artık ulaşması mümkün değil. Ama adli bilimlerin değişik alanlarında bilimsel araştırma ve yayın açısından, çağdaş suçla mücadele tekniklerinin izlenmesi açısından, üniversitelerin liderliğine her zaman ihtiyaç olacaktır.

Yani sizin kurduğunuz enstitünün, polis ve jandarma laboratuarlarının gelişmesinde çok büyük katkısı vardır diyebilir miyiz?

Tabii ki vardır. Olay yeri inceleme ekiplerini oluşturulmasında, DNA analizlerinin yapılmasında, bu enstitünün rolü vardır. Bizden yetişen öğrenciler buralara gidip, kendilerin geliştirip, aletler aldılar. Temelde bizim verdiğimiz eğitim ve dünyaya açılımın önemi yatıyor.

AİLE YAPISI ÖNEMLİ

Adli Tıp Enstitüsü'nün kurulmasının avantajı oldu mu?

Elbette. İstanbul Üniversitesi çok büyük bir üniversite ve imkanları daha fazlaydı. Öğrettim üyesi olanakları da çok zengindi. Adli Tıp Kurumu İstanbul'da olduğu için, Adli Tıp Kurumu'nda ek görevle çalışan çok fazla öğretim görevlisi vardı. Bu bizim avantajımız oldu. Biz bilirkişi olarak sahada deneyimi olan akademisyenlerin bilgilerini genç kuşağa öğretmeleri yönünde harekete geçirdik.

Uyuşturucu kullanımında İstanbul hangi kategoride?

Genel olarak bakmak gerekir. Uyuşturucu iki kategoride incelenir; arzla mücadele, taleple mücadele. İkisinin de mücadele teknikleri ve elde ettiğiniz başarı oranı farklıdır. Arzla mücadelede Türkiye farklı bir yerdedir. Avrupa'ya giden uyuşturucunun yüzde kırkını yakalayabilen bir ülkedir Türkiye. Zaten yüzde yüzünü yakalayabilen ülke yoktur. Bu da çok iyi bir puandır. Taleple mücadele daha zor bir iştir. Transit bir ülke, eninde sonunda kullanıcı bir ülke haline gelir. Bu durum dünyada da böyledir.

Direnemez miyiz?

Bir yere kadar direnilebilinir. Geleneklerimizden, göreneklerimizden, aile yapımızdan, kültürümüzden kaynaklanan uyuşturucuya, alkole, sigaraya pek sıcak bakmayan, tolerans göstermeyen bir toplum olduğumuzdan, dünyaya göre bizde çok düşüktür uyuşturucu kullanımı. Dünyayla bağımız geliştikçe, sınırlar ortadan kalktıkça uyuşturucu bağımlılığında da etkileşim yaşanıyor. Çünkü herkesin derdinden, siz de nasibinizi alıyorsunuz

Bu şehre çok fazla göç var. Kültürel uyumsuzluk da gelenleri suça teşvik ediyor mu?

İstanbul'a gelen kişilerin kendi kültürlerini sürdürebilmeleri gerekir. Kendisini birdenbire farklı bir yaşam biçimi, farklı değer anlayışları içinde bulanları asimile etmeye kalkmaktansa, kültür özellikleri ve değerlerini sürdürerek, yeni yaşam biçimine uyum sağlamaları için destek vermek gerekir. Göç alan kentlerde suçla mücadelenin yolu bu desteklerden geçer.

Polisin mücadelesi yeterli mi?

Suç işlemeden önlenmesi gerekir. Bundan dolayı da İstanbul'da ki yerel yönetimlere ve sivil toplum kuruluşlarına çok iş düşmektedir.

Sivil Toplum Örgütleri üzerlerine düşeni yapıyorlar mı?

Sivil Toplum Örgütleri içinde çok iyi olanlar elbette var ama suçla mücadele objektif bir bakış açısını, her dünya görüşünü kucaklamayı gerektirir. Bu alanda hizmet verecek STK'ların hiç bir parti, kurum, kuruluş yandaşı olmaması, sadece insanı, güvenliği, adaleti öne çıkartması şarttır.

İstanbul'da suç oranları nasıl?

İstanbul'da suç oranları tahmin edilenden düşüktür. İstanbul'un nüfusu çok fazla olduğu için, suç oranı sayıca çok fazla gibi duruyor ama yüz bine oranladığımızda, suç oranının yüksek olmadığını görüyoruz. İstanbul aslında güvenli bir mega kenttir. Zaman zaman mağduriyet korkusunun arttığını görüyoruz. Şiddet, cinayet, cinsel saldırı haberlerine medyada daha sık yer verilmeye başlanıldığında, "Benim de başıma gelebilir" diyerek insanların korkması ve sokağa çıkmaktan bile ürkmesi normaldir. Bir yandan gerçek suç oranları hakkında toplumun daha fazla bilgilendirilmesi, diğer yandan mağdur olmamaları için alınacak önlemler konusunda eğitilmesi gerekir. KHaber.com.tr adlı internet gazetesinde bunu yapmaya çalışıyoruz.

Biz herkesi eğitiyoruz

Enstitüsünün dünyada bir ilk olduğunu değinen Atasoy dünyadaki diğer örneklerin kendilerinden farklı olduğunu söyleyip ekliyor "Onlar sadece belirli meslek gruplarını eğitirler, bizse herkesi. Bir de polis kriminal labaratuarlarında öğrencilere staj yapma imkanı sunarlar. Bizim öyle bir olanağımız yok,"

KAYNAK: AA
YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
MHP'den Yeniden Refah açıklaması! Dikkat çeken Milli Görüş çıkışı
Fiat Topolino Türkiye’de 449 bin TL’den satışa çıktı! İşte özellikleri...