'Mum söndü' ile yüzleşme çağrısı
Yazar Ayşe Önal, Alevilere gönderme yapılan aşağılayıcı 'Mum Söndü' ithamının tarihi kökenlerine işaret etti ve 'neden bu ithamla yüzleşip açıkça savaşılmaz' diye sordu

Ayşe Önal'ın köşe yazısı
Mum söndü
Suniler “Alevilerin pişirdiğini yemez,” desem şimdi kıymet kopar ve “Ne münasebet, insanın ayrısı gayrisi mi olur? Hepimiz kardeşiz,” diye linç tekzipleri gelir. Tarih yer ve isim kullansan başımı mahkemelerden alamam. Sanki yargılayacak hâkim bunları bilmiyormuş, sanki yargılayacak hâkimin annesi çocukken “Oğlum dök o aşureyi onların pişirdiği yenmez,” demedi? Tabi bir “mundar” olarak ben Alevi aşuresini özellikle de tercih ettiğim için derdim aşure değil. Derdim “mum söndü.”
Alevilere gönderme yapılan bu aşağılayıcı ithamın , “dini grupta toplu seks ilişkisi” içerdiğini herkes bilir. Herkesin bildiği bu ithamla neden yüzleşip açıkça savaşılmaz. Çünkü biz kaypağızdır. Hem suçlar, hem de suçladığımız bilinmesin isteriz.
1990 lı yılların başına kadar Alevilerin “laik” ordu mekteplerine alınması bile sakıncalıydı. Sınavları geçen çocuklar gizli soruşturma da kendilerinin bilmedikleri nedenle sakıncalı bulunup, dışlanırlardı. Kazaen girmiş olanlarda terfi ettirilmezlerdi. Ordu da “kronik düşman Kürt general” bile bulur ama Alevi general bulamazsınız. Tuhaf bir ikilemle Aleviler ( Camii tarafında kim bilir nasıl bir dehşet varsa ) kendilerini en çok dışlayan orduya sığınır, kendilerini ordunun koruyacağına inanırlar
Benim gücüm bu ayrımcı toplum da mezhep aşağılaması ile mücadeleye yetmez. Bir dine inananların başka dine inananları lanetlemesi dinler tarihi kadar eski.. Aynı din içinde egemen mezhebin diğer mezhebe kan kusturması ise hem eski hem de diğeri ile ölçülmeyecek oranda vahşidir.
İran’a giderseniz, Vahabiliğin hayat içinde aşağılandığını, Kuveyt’e giderseniz Şiiliğin lanetlendiğini görmek için çabalamanız gerekmez. Katolik ve Protestan savaşının Avrupa’da yarattığı kanlı depremler herkesin ezberinde..
Ancak dinler ve mezhepler birbirleri ile çoğunlukla “düşmanın” delillerini kullanarak savaşırlar. “Düşmanın düşmanına ait deliller” zamanla saldırı araçları haline dönüşür. Alevilik düşman araçları ile yapılan saldırıların hedefidir. Yakın tarih içinde bile din destekli siyasi savaşlara trajik kurbanlar vermişlerdir. Ama asıl önemli olan kronikleşmiş bir aşağılama ile yüz yüze olmalarıdır.
Aleviler niye aşağılanır? Mum söndü ile mi? İnanışın tarihçesine bakalım o halde; Anadolu Hıristiyanları yüzyıllarca mum söndürmeyle suçlanmışlardır. Hıristiyanların Anadolu’daki tarihi kendisi ile aynı yaştadır. Bağımsız bir dinin inananları olarak (İsa’nın takipçisi - Christian ) Hıristiyan ve Katolik kelimeleri ilk kez Anadolu’da kullanılmıştır. Neron’un generali Kudüs’ü yakınca oradan kaçan Hıristiyanlar dönemin Pagan Roma İmparatorluğu toprakları olan Anadolu’ya sığınmışlardı.
Örnek olarak Kapadokya en güvenilir sığınak olmuş, birçok kilise, manastır ve mağara ev yapılmıştır. İçinde haç şeklinde kilisesi, toplantı salonu günah çıkarma yeri, havalandırma bacaları, kilerler ve ocaklar bulunan Derinkuyu Yer Altı Şehri ilk Hıristiyanların eseridir. Trabzon’da bugün bile güçlükle tırmanılan Sümela manastırı dönemin Hıristiyanlarının nasıl bir durumda yaşadıklarını gösterir.
Ancak göçmen Hıristiyanlar, Anadolu Paganlarının yerleşik, cinsellik içeren putlara kurban sunma, sanatta Tanrıların cinsel hayatının kullanılması, eğlenmek için değersiz insanların öldürüldüğü gladyatör dövüşleri gibi toplu eğlencelerine katılmayı ve savaşmayı reddettiler.
Onun yerine Romalılardan gizli olarak sabaha karşı güneş doğmadan mağaralarda toplanıp, yakalanmamak için bütün meşale ve mumlarını söndürerek dua ettikleri için, bu yeni dinden ürken paganlar onların toplu seks yaptıklarına inandılar. Birbirlerini “kardeş” olarak çağırmaları da paganlarca ensest ilişkiye delil olarak yorumlandı. Paganlar artık yoklar ama onlardan geriye bir yığın önyargı canlı kalmıştır.
Roma dağılıp, Osmanlı İmparatorluğu Anadolu’nun sahibi olunca toplumun düşmanları da yer değiştirmiş, bu kez Sultan Selim döneminde katliamlardan kaçmaya çalışan Aleviler Hıristiyanların saklandığı mağaralara saklanmışlar. Yüzlerce yıl Alevi olduklarını gizlemişler. İmparatorluğun resmi mezhebi Hanefilik dışındaki inanış ve özellikle isyancı eşkıyalar olarak tanımlanan Aleviliği de sindirdiği için, toplumda her türlü kötü inanış Alevi topluluklarına yüklenmiş. Cumhuriyet kurulduğunda da reformlarında ruhban sınıfın desteğini kaybetmek istemeyen yönetim, imparatorluğun mezhep mirasını aynen muhafaza edip, Alevilere ilişkin aşağılamanın onarılması ile hiç ilgilenmemiştir. Hatta “derin gündemlerde” daha da çok hırpalanmalarına destek olmuştur.
Sonuçta Türkiye’nin Sünnileri, İran’ın Suriye’nin “düşman mezhepleri” önünde hürmetle eğilirken, kendi kardeşleri Türkiye Alevilerini çok tanrılı pagan inanışları üstünden aşağılamaktalar. Ne ilginç değil mi? Tek tanrılı son din çok tanrılı ilk dinin kuralları ile hayat buluyor?
19 Aralık 2006, Salı / www.gazetem.net