YÖK Kanunu neleri değişterecek?

YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, düzenlediği bilgilendirme toplantısında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yapılması planlanan değişiklikler hakkında basın mensuplarına bilgi verdi.

YÖK Kanunu neleri değişterecek?
YÖK Kanunu neleri değişterecek?
GİRİŞ 25.03.2009 12:36 GÜNCELLEME 25.03.2009 12:36
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, 2547 sayılı kanunda değişiklik öngören bir taslak hazırladıklarını belirterek, bu çerçevede öğretim üyelerinin kısmi statüde çalışamayacakları yönünde düzenleme yaptıklarını bildirdi.

YÖK Başkanvekili Prof. Dr. İzzet Özgenç, YÖK'te düzenlediği bilgilendirme toplantısında 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yapılması planlanan değişiklikler hakkında basın mensuplarına bilgi verdi.

Özgenç, döner sermayeye ilişkin yapılacak değişikliklerin YÖK Genel Kurulu'nda mutabık kılınan konular olduğunu belirtti.

Daha önce Sağlık Bakanlığının bir çalışması olduğunu hatırlatan Özgenç, ''Bu çalışmada ister devlet hastanelerinde çalışsın, ister üniversitede tıp fakültelerinde öğretim üyesi olsun sağlık hizmeti alanında çalışan herkes için tam gün statüsüne geçme yönünde bir kanun tasarısı taslağı hazırlığı vardı. 2008 yılının Temmuz ayında Başbakanlıkta bu konu görüşüldü. Bu görüşme sırasında kurumu temsilen ben toplantıya katıldım'' dedi.

Devlet hastanelerinde çalışan hekimler bakımından yapılan düzenlemeye ''söyleyecek lafları olmadığını'' belirten Özgenç, ''Ama eğer üniversite öğretim üyeleri ile ilgili olarak da böyle bir düzenleme yapılacaksa bu sadece sağlık alanındaki öğretim üyeleri ile sınırlı olamaz. Böyle bir düzenleme bütün öğretim üyelerini kapsayacak şekilde yapılmalıdır. Aksi takdirde Anayasa'nın eşitlik ilkesine aykırı bir düzenleme olur'' diye konuştu.

Özgenç, öğretim üyesinin tam gün statüsüyle çalışmasını sağlamanın döner sermaye üzerinden bu kişinin dışarıya hizmet verebilmesine imkan tanımak ve bu hizmet karşılığında da kendisini tatmin edecek bir ücret alabilmesi şartıyla ancak mümkün olabileceğini vurgulayarak, ''Aksi takdirde siz insanları zorlayarak bir sisteme sokarsınız ama o sistem istenen verimi elde etmez. Kamu hizmetlerinde verimliliği artırabilmek için mümkün olduğu kadar bu hizmeti vermekle görevli kişilerin gönüllü olarak, rızaya dayalı olarak bu işi yapmasını sağlamak gerekir'' dedi.

-''HEM ÖĞRETİM ÜYESİ HEM AVUKAT OLMASIN''-

Öğretim üyelerinin kısmi gün statüsünü kaldırıp tam gün statüsüne geçebileceklerini söyleyen Özgenç, bunun sadece tıp fakültesi öğretim üyesi bakımından değil, bütün öğretim üyeleri için olması gerektiğinin altını çizdi. Özgenç, şunları kaydetti:

''Sadece tıp fakültesindeki öğretim üyeleri döner sermaye üzerinden dışarıya hizmet vermemelidir. Bütün alanlardaki öğretim üyeleri kendi uzmanlık alanında dışarıya bir hizmet verebilmelidir. Mesela hukuk fakültesindeki öğretim üyeleri dışarıda kendi mesleklerinden dolayı edindikleri birikimi kısmi statüde serbest meslek icra etmek suretiyle veriyorlar. Kişi hem öğretim üyesi hem de serbest meslek icra eden avukat olarak çalışıyor. Biz bunu doğru görmüyoruz. Biz diyoruz ki kişi eğer avukatlık yapacaksa buyursun dışarıda avukatlık yapsın. Ama eğer öğretim üyesiyse öğretim üyesi olsun. Hem öğretim üyesi hem avukat olmasın. Ama bir medeni hukukçusu, bir ticaret hukukçusu, bir ceza hukukçusu bilgisini kullanmak suretiyle dışarıya bir hizmet verebilsin. Ama bu hizmeti döner sermaye işletmesi üzerinden verebilsin.''

-HİZMET KARŞILIĞINDA ALINAN PAY-

Bunun sadece tıp fakülteleriyle sınırlı olmadan, diğer bütün alanlarla ilgili olarak uygulanabilmesini istediklerini belirten Özgenç, döner sermaye üzerinden dışarıya hizmet veren öğretim üyesine kendisini tatmin edecek bir pay ödenmesi gerektiğini söyledi.

Burada bazı problemler olduğunu ifade eden Özgenç, ''Mesela tıp fakültelerinde olduğu gibi sadece öğretim üyesi kendi imkanlarını kullanarak dışarıya hizmet vermiyor. Hastane alt yapısı kullanılmak suretiyle oradaki bütün elemanların ortak katkısıyla dışarıya bir hizmet veriliyor'' dedi.

Bu hizmet karşılığında alınan paranın bu kişiler arasında adil bir şekilde nasıl bölüşüleceğinin de bir problem oluşturduğunu belirten Özgenç, ''Bir diğeri de şu, siz hiç üniversite imkanlarını kullanmıyorsunuz. Siz sadece o üniversitede bir öğretim üyesisiniz. Sizden bir mütalaa isteniyor. Sizin bu hizmetiniz karşılığında döner sermaye işletmesine gelen para hangi alanlarda ne oranda kullanılacaktır? Bunlara açıklık getiren, bu konularda tatmin ediciliği amaçlayan düzenlemeler yapılıyor'' diye konuştu.

Özgenç, YÖK Genel Kurulu’nda kabul edilen şekliyle metin kanunlaştığı takdirde ortaya çıkacak sonuçları da şöyle anlattı:

''Bir, üniversitelerden öğretim üyeleri artık kısmi statülü çalışmayacak, hepsi tam gün statüsünde çalışacak. İki, sadece tıp fakültesi veya hukuk fakültesi öğretim üyeleri değil, bütün alanlarda dışarıya hizmet verilebilecek. Hatta mal satışı da mümkün olabilecek. Mesela bir ziraat fakültesinin uygulama alanı olarak bir arazide bir ürün üretilmiştir. Bu ürünlerin satışından elde edilen gelir bu döner sermayeye gelecektir. O ürünün elde edilmesinde görev yapan bütün öğretim elemanlarına bir pay ödenmesine imkan tanıyoruz. Üretim faaliyetine, öğretim faaliyetine katkıda bulunan kişiler arasında adil bir biçimde bölüşümünü sağlayan bir sistem getiriyoruz.''

Bunun üniversitelere kendi kaynaklarını oluşturma imkanını sağlayacağını söyleyen Özgenç, öğretim üyelerinin de sadece maaşa bağlı olarak çalışmayacaklarını, performansa dayalı gelir elde etme imkanının ortaya çıkacağını belirtti.

-YÖNETİM KADROSUNDA BULUNANLAR-

Üniversitelerin yönetim kadrosunda bulunan kişilerin döner sermayeden nasıl pay alacakları konusunu da görüştüklerini ifade eden Özgenç, ''Mesela rektör olan kişi sadece tıp fakültesinin döner sermayesi işletmesinden pay alıyordu. Bu çok fazla görülmüştü. 2008 yılının Ağustos ayında kanunda bir değişiklik yapıldı. Bu değişiklikle bu tırpanlandı, bir etki-tepki düzenlemesine dönüştürüldü. Bir tıp fakültesi dekanı, döner sermaye işletmesinden pay alıyor ama bir mühendislik fakültesi dekanı alamıyor. Dekan olması dolayısıyla pay alamıyor. Bunlara da açıklık getirdik'' dedi.

Döner sermaye işletmesinde her yükseköğretim biriminin bir hesabı olduğunu ifade eden Özgenç, şunları söyledi:

''A fakültesinin döner sermayede bir hesabı var. A fakültesinin dekanı o hesaptan ancak bir pay alabiliyor. Bu, şunu sağlayacaktır, bir fakültenin, bir meslek yüksekokulunun müdürü neme lazımcılık yapıp kenarda oturmayacaktır. Mutlaka öğretim üyelerinin dışarıya bir şekilde hizmet verebilmelerini teşvik etmeli ki oradan gelecek kaynaktan kendisine de bir miktar pay gelsin. Ama bu da kötüye kullanılabilir bir ölçü olmasın. Bunu da sınırlandırmış bulunmaktayız. Rektör, rektör yardımcıları, üniversite genel sekreteri, tıp fakültesindeki başhekim, hastane müdürleri, dekanlar gibi. Yönetim kademelerindeki görev alan kişilerin adil bir şekilde pay alabilmelerine imkan tanıyoruz.''

-''ORANLAR MALİYE BAKANLIĞINCA NETLEŞTİRİLECEK''-

Döner sermaye işletmesi üzerinden dışarıya hizmet verilmesinde teknik altyapıya ihtiyaç duyulduğunu belirten Özgenç, ''Döner sermaye işletmesinde toplanan paranın belli bir yüzdesi bu amaç için kullanılabilmelidir. Tıp fakültesi için kabul edilen yüzde ile hukuk fakültesi için kabul edilen yüzdeyi birbirinden ayırdık. Tıp fakültesinin döner sermayesi hesabında toplanan paranın yüzde 35'i araç, gereç, sarf malzemesinin temini için ayrılıyor, hukuk fakültesinde ise yüzde 10'u ayrılıyor'' diye konuştu.

Bütün bu döner sermaye işletmelerinde toplanan paranın her birinin yüzde 5'inin rektörlük bünyesinde bilimsel araştırma projelerini teşvik fonunda toplanacağını belirten Özgenç, şunları kaydetti:

''Bu vardı önceden. Fakat, sadece tıp fakülteleri için şu anda döner sermaye işletmesi büyük ölçüde işlediği için... Teorik olarak bütün fakülteler için işliyor. Ama döner sermaye işletmesinde toplanan paranın büyük bir kısmı vergiye gidiyordu. Mesela hukuk fakültelerinde dışarıya hizmet verdiğinizde aldığınız paranın yüzde 70 küsuru vergiye gidiyordu, yüzde 26-27'si öğretim üyesine ödeniyordu. Bu da öğretim üyelerini hukuk dışı bir yola itiyordu. Kişiler gerçekte 5 lira almışlardır ama üniversite yönetimine beyanda bulundukları miktar gerçekte aldıkları para değil, kendilerini tatmin edecek miktarı elde edebilmek amacıyla daha düşük bir miktarı beyan ediyorlardı. Bu bir kötüye kullanmaktı, bir yanlışlıktı. Biz burada öğretim üyesinin tatmin edeceği bir miktar almasını sağlamamız gerekir ki bu tür sahteciliklere sapmaların önüne geçebilelim.''

Bu oranların Maliye Bakanlığınca netleştirileceğini bildiren Özgenç, ''Bizim maksadımız yüksek 85'lere kadar çıkmaktır. Ama bu oranı Maliye Bakanlığı kabul eder mi, bunu bilmiyoruz'' dedi.

Maliye Bakanlığının bu oranların artırılmasına ilişkin bir kanaate sahip olduğunu belirten Özgenç, ancak henüz bu orana ilişkin Maliye Bakanlığından görüş gelmediğini kaydetti. Özgenç, ''Bizim genel kurulda kabul ettiğimiz miktar yüzde 85'tir'' dedi.


-''BİN 300 KÜSUR KISMİ STATÜLÜ ÇALIŞAN VAR''-


Bir gazetecinin ''kısmi zamanlı çalışan kaç öğretim üyesi olduğu'' sorusuna Özgenç, ''Bizim kurulumuza intikal eden bilgi bin 300 küsur. Sağlık Bakanlığında ise 7 bin küsur. Bin 300 küsur öğretim üyesinin kısmi statüden tam gün statüsüne geçişi sağlanmış olacaktır'' yanıtını verdi.

Özgenç, ''rektörlerin maaşına'' ilişkin bir soru üzerine , ''Rektörün brüt maaşı artı döner sermaye işletmesinden alacağı pay, Yükseköğretim Kurulu Başkanı'nın brüt maaşından fazla olmayacaktır. Üniversitede yönetim görevini üstlenen kişi, mesai saatleri dışında döner sermaye işletmesi üzerinden dışarıya hizmet verebiliyor. Mesela tıp fakültesi öğretim üyesi rektör ise döner sermaye işletmesi üzerinden mesai saatleri dışında hizmet verebilecektir'' dedi.

Mesai saatleri içerisinde yönetim görevi yapan kişilerin mesai saatleri içinde döner sermaye işletmesi üzerinden dışarıya hizmet veremediklerini ifade eden Özgenç, onların bütün mesaisinin yönetime ayrılmış olması gerektiğini vurguladı.

Şu andaki düzenlemeye göre, mesai saatleri dışında döner sermaye üzerinden dışarıya hizmet verilmediğini anımsatan Özgenç, ''Getirilen sistemle mesai saatleri dışında, hafta sonunda dahi döner sermaye işletmesi üzerinden dışarıya hizmet verilebilecek. Yani, siz cumartesi, pazar günü bir tıp fakültesi hastanesinin kapısını çaldığınızda orada bir öğretim üyesine muayene olabileceksiniz. Mesai saatleri dışında hizmet veren öğretim üyesi mesai saatlerinde aldığı paranın yüzde 50 fazlasını alacaktır'' diye konuştu.

Özgenç, sağlık hizmetini alanların bu hizmeti kimden alırsa alsın aynı parayı ödeyeceğini ifade etti.

İzzet Özgenç, yapılan düzenlemeyle öğretim üyesinin net maaşının 8 katı, mesai saati dışında çalışılması halinde ise 12 katına kadar maaş alabileceğini söyledi.


-VAKIF ÜNİVERSİTELERİ-


Özgenç, öğretim üyelerinin gösterdikleri performans kadar pay alacaklarını ifade etti. Şu anda vakıf üniversitelerinin döner sermaye işletmeleri olmadığını belirten Özgenç, şunları kaydetti:

''Yapmayı düşündüğümüz düzenlemelerle vakıf üniversitelerinde de döner sermaye işletmesi kurulacaktır. Dolayısıyla bizim tam gün ve kısmi gün statüsü konusundaki düzenlemelerimiz aynı zamanda vakıf üniversiteleri bakımından da geçerli olacaktır. Dolayısıyla bu düzenlemelerle devlet üniversiteleri ile vakıf üniversiteleri arasındaki ayrım ortadan kalkacaktır. Sistem itibarıyla yeni kurulan bir üniversite ile köklü bir üniversite arasında işleyiş bakımından herhangi bir olumsuzluk söz konusu değil ama elbette ki gelişmişlik düzeyini tamamlamış bir üniversitenin işleyişinde mesela Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi döner sermaye işletmesinden alınacak pay ile Kars Kafkas Üniversitesinin tıp fakültesindeki döner sermaye işletmesinden alınacak pay aynı değil. Zaten aynı olmaması lazım.''

YÖK Başkanvekili İzzet Özgeç,  ''Şu anda üniversitelerde YÖK'e karşı bir direniş başlatmak için bir çaba var. Araştırma görevlileri ile ilgili olarak bu yönetimin ortaya koyduğu herhangi bir olumsuzluk yok'' dedi.

Araştırma görevlilerinin kadroya atanmaları konusunda üniversitelerde keyfi uygulamalar olduğunu söyleyen Özgenç, bu konuda yeni bir düzenleme yapılacağını bildirdi.

Özgenç, üzerinde çalıştıkları bazı konulara ilişkin YÖK'te düzenlediği basın bilgilendirme toplantısında gazetecilerin sorularını yanıtladı. 

Üniversitelerdeki araştırma görevlilerinin tepkilerine yol açan düzenlemeyle ilgili olarak bir çalışma yapılıp yapılmadığının sorulması üzerine Özgenç, şunları söyledi:

''Şu anda üniversitelerde YÖK'e karşı bir direniş başlatmak için bir çaba var. Birileri, üniversitelerden YÖK yönetimine karşı bir direniş başlatmak istiyor. Bu direnişi ya öğrenciler üzerinden ya da şu anda en uygun araştırma görevlileri üzerinden yapmak istiyorlar. Araştırma görevlileri ile ilgili olarak bu yönetimin ortaya çıkardığı herhangi bir olumsuzluk yok. Üniversitelerde keyfi bir uygulama vardı. Yükseköğretim Kanunu 50. maddenin (d) fıkrasına göre Sosyal Bilimler Enstitüsünde yüksek lisans ve doktora yapan kişiler araştırma görevlisi olarak alınıyor, üniversiteler daha sonra bunların arasından Yükseköğretim Kanunu'nun 33. maddesine göre istediklerini atıyorlardı, istemediklerini atamıyorlardı. Bunun hiçbir objektif ölçütü yoktu. Bu sadece sürüden gürbüz koyun seçmek gibi bir yöntem olarak işletiliyordu. Biz buna karşı çıktık. 'Ya bunların hepsini 33. maddeye göre istihdam edeceksiniz ya da hiçbiri 33. maddeye göre almayacaksınız, doktorasını bitirsinler ondan sonra değerlendirelim.' Bu problemi birkaç tane üniversite çıkarmıştır. Oradaki araştırma üniversitelerini koç başı olarak kullanmak istiyorlar.''

''ÜNİVERSİTELER MAHALLİLEŞİYOR''

Bu konuda yeni bir düzenlemeye gideceklerini bildiren Özgenç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Artık iki statüyü ortadan kaldırıyoruz. Yani 50 (d) ve 33. madde statü farklılığını ortadan kaldırıyoruz.

Araştırma görevlisi araştırma görevlisi kadrosuna atanıyor ama araştırma görevlisi lisansüstü öğreniminde başarılı olduğu taktirde görevine devam ediyor. Lisansüstü öğreniminde başarılı değilse görevine son veriliyor. Doktorayı tamamladıktan sonra da şu sistemi getiriyoruz, bu araştırma görevlileri lisansüstü öğrenimi yaptıkları üniversitede kadroya atanmayacaklar. O üniversitenin dışında başka bir üniversitede öğretim üyesi olarak en az 2 yıl çalışacaklar ondan sonra buraya gelecekler. 

Şu anda Türkiye'deki üniversitelerin en büyük problemi mahallileşmedir, yerelleşmedir. Mesela Konya Selçuk Üniversitesine gidiyorsunuz Konya ve etrafındaki kişilerin orada çalıştıklarını görüyorsunuz. Yüzüncü Yıl Üniversitesine gidiyorsunuz Güneydoğu kökenli insanların çoğunlukta yer aldığı bir üniversite tablosuyla karşı karşıya geliyorsunuz. Biz şunu sağlamaya çalışıyoruz, Trabzon'da da Vanlı bir kişi gibi Trakya'dan da bir kişi gelsin çalışsın. Yüzüncü Yıl Üniversitesinde İzmir'den bir kişi gibi Rizeli bir kişi de çalışsın. Üniversiteleri ülkenin dört bir yanından insanların bir araya geldiği üniversal yapılara dönüştürmek istiyoruz, üniversiteleri o bölgenin insanlarının kümelendiği yer olmaktan çıkarmak istiyoruz.''

Özgenç, soru üzerine, ''Bir araştırma görevlisinin doktorasını bitirdikten sonra en fazla 2 yıl daha o üniversitede araştırma görevlisi olarak çalışmaya devam edeceğini, ancak 2 yıl içinde başka bir üniversiteye başvurup öğretim üyesi olarak atanmazsa işine son verileceğini'' anlattı. Özgenç, araştırma görevlisinin gittiği üniversitede en az 2 yıl kaldıktan sonra tekrar doktorasını yaptığı üniversiteye dönebileceğini kaydetti.

Mevcut araştırma görevlilerine nasıl bir uygulama yapılacağı sorusu üzerine Özgenç, geçiş hükümleri uygulanacağını ifade etti. Özgenç, mevcut araştırma görevlilerine de söz konusu 2 yıl sürenin verileceğini, ilişiklerinin hemen kesilmeyeceğini bildirdi.

İzzet Özgenç, Yükseköğretim Kanunu'nun disiplin ile ilgili 53. maddesinde de değişiklik yapılacağını ifade etti. Bu maddede disiplin soruşturması ve adli soruşturmaya ilişkin hükümler bulunduğunu kaydeden Özgenç, disiplin soruşturmasına ilişkin hükümlerin henüz görüşülmediğini ancak adli soruşturmaya ilişkin bölümün karara bağlandığını belirtti.

Özgenç, ''Şu andaki kanundaki düzenleme yürürlükten kaldırılmış olan Memurun Muhekamatı Hakkındaki Kanun'a atıfta bulunuyor. Atıfta bulunulan kanun yürürlükten kalkmış. Yürürlükten kalkmış olan bir kanuna yapılan atfı kaldırıyoruz. 4483 Sayılı Memurlar ve Diğer Kamu Görevlileri Hakkındaki Yargılama Usulleri Hakkındaki Kanun hükümlerini örnek alarak 53, maddede bir değişiklik yapıyoruz'' dedi.

''DÜZENLEMELER CEZA HUKUKU MEVZUATIYLA BAĞLANTILI''

Şu andaki düzenlemeye göre ''Cumhuriyet savcısının görevini üniversitenin yaptığını'' söyleyen Özgenç, sözlerini şöyle sürdürdü:

''Üniversite eğer lüzumu muhakeme kararı veriyorsa Cumhuriyet savcısı devre dışı bırakılarak öğretim üyesi doğrudan mahkemede yargılanıyor. Getirmeye çalıştığımız sistemde ise üniversiteler sadece soruşturma izni veriyor yani soruşturma yapmıyor. Soruşturmayı Cumhuriyet savcısı yapacak.

Mesela ben savcının görevini yapıyorum. Yani bir rektör ile ilgili olarak, YÖK'te bir komisyon var, bu komisyon savcının görevini yapıyor. Yani bir rektör ile ilgili olarak lüzumu muhakeme kararı veriyorum. Biz böyle bir görevi yürütmek istemiyoruz.''

Bir gazetecinin öngörülen düzenlemede ''öğretim üyesinin aynı suçu 5 yıl işlemezse tekrar üniversitesine dönebilme imkanı sağlandığını'' ifade etmesi üzerine Özgenç, düzenlemelerin büyük ölçüde yeni Ceza Hukuku mevzuatıyla bağlantılı düzenlemeler olduğunu söyledi. Özgenç, şöyle devam etti:

''Orada, 'Bir cezaya mahkumiyete bağlı hak yoksunlukları saklı kalmak kaydıyla' diye bir ibare var orada. Yani kişi bir suç işlemiş. İşlediği suçtan dolayı bir cezaya mahkum olmuş. Kişi zaten belli hakları kullanamıyor. Ne zamana kadar, cezasının infazı tamamlanıncaya kadar. Hatta bazı hallerde cezanın infazı tamamlandıktan belli bir süre sonraya kadar. Orada bu saklı tutuluyor. Yani bir kişi suç işlemiştir, işlediği suçtan dolayı hapis cezasına mahkum edilmemiştir, cezası ertelenmiştir. Bu gibi durumlarda bir cezaya mahkumiyete bağlı hak yoksunluğu yok ama ben üniversite yönetimi olarak bu öğretim üyesiyle ilgili olarak bir disiplin cezası verebileyim. Disiplin cezası uyguladığımda kamu görevinden çıkarma disiplin cezası verebiliyorum. Verdiğimde bu insanı bugünkü sistem sonsuza kadar kamu görevinden alıyor. Sadece af kanunlarıyla geri dönüş imkanı sağlıyor. Şimdi ise bunu bir süre ile sınırlıyoruz. Aslında insanlara yine de bir ümit kapısını açıyoruz. Ama geri dönüş de otomatik değil, açıktan atama yöntemiyle geri dönecektir. Yani 5 yıllık sürenin dolması halinde kişi tekrar otomatikman kamu görevine geri gelmeyecek. Bunlar henüz Genel Kurul'da görüşülmedi.''

Bir gazetecinin, ''Bir öğretim üyesi 5 yıl intihal yapmazsa yeniden üniversitesine dönebilecek mi?'' sorusuna Özgenç, ''Evet, kişinin üniversitesi tarafından tekrar geri dönmesine yönelik bir kararın alınması gerekiyor'' yanıtını verdi.

ROTASYON

Tıp fakülteleri arasındaki rotasyon uygulaması ile ilgili bir soruyu yanıtlarken de Özgenç, bugüne kadar ''kardeş üniversite'' sistemi dahil birçok yöntemin kullanıldığını ancak istenen verimin alınamadığını söyledi.

Özgenç, üniversitelerin istekleri doğrultusunda bu kararı aldıklarını belirterek, ''Eğer buralarda bir yanlışlık söz konusuysa bu yanlışlıklar düzeltilebilir. Yani üniversite bizden bir alanda öğretim üyesi talebinde bulundu ama biz gerçekte ihtiyaç olmadığını tespit ettik bir kararımızı o noktada revize ederiz'' diye konuştu.

''DOKTORA TEZİ YURT DIŞINDA YAPILABİLECEK''

Üniversitelerde bazı alanlarda öğretim üyesi ihtiyacı bulunmasına karşın bazı alanlarda ise fazla olduğunu anlatan Özgenç, öğretim üyesi ihtiyacını karşılamak için yeni uygulamalara gittiklerini söyledi. Bu konudaki 1416 sayılı Kanun'un bugünkü işletiliş biçiminden istenilen performansın elde edilemediğini, ihtiyaç olmayan alanlarda yurt dışına öğrenci gönderildiğini kaydeden Özgenç, ''Yurt dışına gönderdiğimiz kişilerin büyük bir kısmı kayboluyor. Onları sisteme kazandıramıyoruz'' dedi.

YÖK Genel Kurulu'nda kabul edilen değişiklikle Türkiye'de bugüne kadar olmayan bir sistemi getirdiklerini ifade eden Özgenç, şunları anlattı:

''Türkiye'de doktora yapan bir kişi, doktora tez çalışmalarını yapmak üzere yurt dışına gönderilebilecektir. Bugünkü sistemde buna kapı açık değildi. Yani devlet imkanlarıyla, üniversite imkanlarıyla Türkiye'de mesela A üniversitesinde doktora yapan bir kişiyi, tez aşamasına gelmişse yurt dışında bir üniversiteye, bir araştırma merkezine göndereceğiz, orada tezini yazacak ve gelecek burada tezini savunacak. Şu andaki durumda gidemiyor. Yükseköğretim Kanunu'nun 33. maddesine göre sadece yurt dışında doktora yapmak üzere araştırma görevlisi gönderebiliyoruz. Yani orada doktora yapmak üzere gönderiliyor ve onların hiçbiri de süresinde doktorasını bitirip geri gelmiyor. 7, 8, 9 yıldır yurt dışında olmasına rağmen henüz doktorasını bitirememiş araştırma görevlilerimiz var. Şu andaki sistem çok kötü işliyor. Buradaki araştırma görevlileri buradaki imkanlarıyla doktorasını yapmaya çalışıyor, yurt dışına gitme şansı bulamıyor ama bir kısmı ise birtakım kanalları devreye sokmak suretiyle bu imkandan yararlanabiliyor.''

Özgenç, 2547 sayılı Yükseköğretim Kanunu'nda yapılan değişiklik çalışmalarının bugün tamamlanacağını bildirdi.

 


VAKIF ÜNİVERSİTELERİNE YENİ DÜZENLEME

Vakıf üniversiteleri ile ilgili kanun maddesinde de değişiklik yapılacağını ifade eden Özgenç, sistemin tamamen değiştirileceğini belirtti.

Bir vakıf veya vakıflar gerçekten üniversite kurmak istiyorsa ortaya mal varlığı koyması gerektiğini vurgulayan Özgenç, şunları kaydetti:

''Mesela bugüne kadar kurulmuş olan vakıf üniversitelerinden bir kısmıyla ilgili olarak kurucu vakıf bana bir arazi göstermiş, burayı üniversiteye tahsis edeceğim demiş. Ama üniversiteye tahsis etmek gösterdiği arazinin tapusu kendisine ait ancak arazi İSKİ su toplama havzasında. Yani üzerinde mutlak olarak inşaat yapma yasağı olan bir yer. YÖK Genel Kurulu bu araziye bakarak bu vakfa üniversite kuruluş izni vermiş. Bunu kaldırıyoruz. Yani gerçekçi olmayan taahhütleri elemeye yönelik bir düzenleme yapıyoruz. Ayrıca taahhüdün yerine getirilebilirliğini sağlamaya yönelik düzenleme yapıyoruz. Mesela bir üniversite kuruluşu sırasında şu gayrimenkulu vermeyi taahhüt etmiş ama üniversitenin kuruluşu gerçekleşinceye kadar kişi o gayrimenkulu bir başkasına satmış. Yani şu andaki sistemde son derece kötüye kullanmaya müsait durumlar var. Mesela kiracılık ilişkileri var. Bütün bunların önüne geçen bir yapı oluşturmaya çalışıyoruz. Hakikaten vakıf üniversitesi kurmak isteyenlere işi zorlaştırmıyoruz.''

Bir gazetecinin, ''Vakıf üniversitelerinin bazılarının öğretim üyelerine maaş ödeyemediklerini'' belirterek, ''Bu nedenle vakıf üniversitelerinden 'nakit teminat' istenecek mi?'' sorusunu Özgenç, ''Doğrudur. Şu anda yazdığımız pakette bir rakam var. Bir fakülteyle ilgili olarak o fakültenin cari giderlerinin yüzde 20'sini karşılayacak bir banka teminat mektubunun mutlaka elimizde olması gerekiyor. Mesela öğretim üyesinin maaşı ödenmemişse, banka teminat mektubunun nakde çevrilerek öğretim üyelerinin maaşının ödenmesini sağlayacağım'' diye yanıtladı.

Mevcut üniversitelerden, yeni çıkacak kanundaki şartları taşımayanlara nasıl bir uygulama yapılacağının sorulması üzerine Özgenç, geçiş hükümleri getirileceğini söyledi.

''Böyle bir durumda kapatılma söz konusu olabilir mi?'' sorusuna Özgenç, ''Öldürmek gibi bir yolumuz yok. İmkansızlık söz konusu ise oradan birtakım çareler arayışı içine girebiliriz ama mümkün olduğu kadar doğmuş olan çocuğu ayakta tutmaya çalışıyoruz ama disipline ederek, bir haksızlığa meydan vermeden bunu yapmamız gerekiyor'' yanıtını verdi.

KAYNAK: (AA)
YORUMLAR 1
  • abdullah akar 15 yıl önce Şikayet Et
    bravo. Bir bu eksikti. Tamam kardeşim, atın bizi üniversitelerden. Yani siz bu mantıkla ne yapacaksınız anlayamıyorum. Adam kendi elemanını kadroya atarkn problem çıkartıyor, siz dışarıdan gidip nasıl o üniversiteye gireceksiniz. Yani bu yöneticiler sanki uzaydan gelmişler. Ne yaparsanız yapın. bir gün gelir sizin defterinizi de dürerler. Şimdiden eski yök yönetimini aratacak gibisiniz. Mevcut sorunları çözmeden sorun çıkartmak için uğraşıyorsunuz vesselam.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Arabalarda dijital devrim! Tek tuşla motor gücü değişecek
Adli tıp raporları ortaya çıktı! Katilleri başıboş köpekler