Ne Masal! Ne Efsane! Cennet kapısı Çanakkale

Eğitimci yazar Yusuf Dursun'un kalem aldığı Cennet Kapısı Çanakkale üzerine söyleşi...

Ne Masal! Ne Efsane! Cennet kapısı Çanakkale
Ne Masal! Ne Efsane! Cennet kapısı Çanakkale
GİRİŞ 23.02.2015 09:01 GÜNCELLEME 23.02.2015 10:44

Toplumu bir arada tutan değerlerden biri de tarih. Geleceği geçmişin üzerine bina eder, ondan ibret alır ve atiyi şekillendiririz.

Bu yıl Çanakkale Savaşlarının 100. Yılı. Tüm yıl boyunca düzenlenecek olan “2015 Çanakkale Savaşları 100. Yılı” kutlamaları nedeniyle Çanakkale üzerine yazılmış kitaplar da yoğun ilgi görmeye başladı. Eğitimci yazar Yusuf Dursun’un kaleme aldığı Cennet Kapısı Çanakkale bu kitaplardan biri. 2 yılda 6 baskı gerçekleştirmiş. Yusuf Dursun’la kitabı üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik.

Kendinizden kısaca bahseder misiniz?

1949 Yozgat doğumluyum. Yozgat Öğretmen Okulunu ve Erzurum Eğitim Enstitüsü Türkçe bölümünü bitirdim. Yurdun çeşitli yerlerinde 25 yıl devlet okullarında, 17 yıl da özel eğitim kurumlarında görev yaptıktan sonra 1 Temmuz 2013 tarihinde fiili öğretmenlik görevimi noktaladım. Evliyim, 4 çocuğum, 5 torunum var. İstanbul’da ikamet ediyorum.

Şiir, masal, hikâye ve roman türlerinde basılmış 30 eserim var. Başta “Yetim Kız” olmak üzere birçok şiirim bestelendi. Bazı şiirlerim de ders kitaplarına girdi.

Edebiyata şiirle başlamış olsanız da sizi son zamanlarda romanlarınızla tanıyoruz.

Şiir, benim ilk göz ağrımdır. Göz açtım onu gördüm diyebilirim. Buna rağmen yaklaşık son 10 yıldır, nesre ağırlık verdiğim doğrudur. Bu, şiiri tamamen bıraktığım anlamına gelmez. Şiir, bırakılmaz zaten. Sadece uygun zaman ve zemini kollar o kadar.

Şiirden bu kadar sitayişle bahsederken neden nesre ağırlık verdiniz?

Öteden beri nesir denemelerim vardı. Özellikle “Çocuk Edebiyatı”na yönelince, nesrin bir ihtiyaç olduğunu gördüm. Çocukların ve gençlerin şiirle birlikte hikâye ve romana da ihtiyaçları vardı. Hatta diyebilirim ki günümüzün çocukları iyi bir romanı daha çabuk sahipleniyorlar. Öyleyse, kaliteli romanlarla onların gönül ve yürek kapılarını çalmamız gerekiyor. İşte ben bu amaçla nesre yöneldim.

Eserde kalitenin önemine vurgu yapıyorsunuz…

Elbette önce kalite diyorum. Her alanda olduğu gibi edebiyat alanında da ancak kaliteli eserler kalıcı olacaktır. Piyasa kitaplarının böyle bir şansı yok.

Cennet Kapısı Çanakkale romanına gelelim. Piyasada bu konuda yazılmış yüzlerce eser varken neden aynı konuda kalem oynattınız?

Her vicdan sahibi, sorumluluk sahibi yazar Çanakkale için bir şeyler yazmalı diye düşünüyorum. Çünkü Çanakkale için ne kadar yazarsak yazalım, ne söylersek söyleyelim yazacak ve söyleyecek çok şey kalıyor geriye. Anlatılanlar devede kulak. 250.000 canın en az 250.000 hikâyesi var. Mekanları Cennet olsun, onlar şehit oldular; biz yazarlar da onları anlatacak ve yaşatmaya devam edeceğiz. Bu bir sorumluluk kısacası.

Diğer taraftan var olan, yazılmış onca eserlerin müelliflerine elbette saygı duyarım. Onlar üzerlerine düşeni yaptılar. Ben de üzerime düşeni yaptım. Onların yazmadığını yazdım demiyorum. Ben yazmam gerekeni yazdım. Bir başka Çanakkale kitabı yazmak istesem bu kez farklı bir Çanakkale çıkacak karşıma. Bu nedenle bir başkasının yerini almak için değil, kendi yerini alması için yazdım Cennet Kapısı Çanakkale’yi. Rabbimden niyazım, bir sadakayı cariye olarak kabul buyurmasıdır.

Elbette savaşın kronolojik bilgilerine de ihtiyaç var. Ancak edebiyat yapmayan bir milletin medeniyet inşa etmesi beklenemez. Çanakkale’yi bulunduğu yerden söküp il il, ülke ülke gezdiremeyiz, başka bir yere götüremeyiz. Herkese bir avuç toprağını verip topraksız bırakamayız. Ancak onu türkülerle, ağıtlarla, ninnilerle, şiirlerle, mektuplarla ve en önemlisi romanlarla anlatarak dünyanın her bir tarafına Çanakkale’yi taşıyabiliriz. Bu gerekçeyle romanı yazdım ve Türkiye’deki, hatta dünyadaki insanlara Çanakkale’yi tanıtmak, yaşatmak, sevdirmek ve sahiplendirmek istedim. Ayrıca sadece bir yer adı değil Çanakkale, 250.000 şehidimizle Cennete açılan bir kapı. Bunu fark etmeli ve Çanakkale’ye bu gözle bakmalıyız. İnşallah okuyucularıma bu duyguyu vermeyi başarmışımdır diye düşünüyorum.

Eser, 2 yılda 6 baskı yaptı. Bunu neye borçlusunuz?

Evet, Cennet Kapısı Çanakkale adlı romanımın ilk baskısı Şubat 2013’te yapıldı. Hamdolsun, tam 2 yıl sonra 6. baskı okuyucuyla buluştu. Bu başarıyı şuna bağlıyorum:

Her şeyden önce eser kurgusuyla dikkat çekiyor. Zeki ve afacan kahramanlar, zamana yolculuk, savaşa bizzat şahitlik etmek, kurşun işlemez olmak gibi modern çağın çocuklarını kendine çekecek unsurlar taşıyor. Bütün bunların üstünde dil ve üslup bakımından da iddialı… Yayınevinin gayretleri; bizim, davet edildiğimiz her mekâna gidip eserle ilgili sunum yapmamız, okulların değerli idareci ve öğretmenlerinin olumlu yaklaşımları, genç okuyucuların eserde kendilerini bulmaları gibi pek çok unsur, romanı sadece İstanbul’da değil, Türkiye’nin dört bir yanında aranan bir eser hâline getirdi. Buradan, her birine ayrı ayrı şükranlarımı sunuyorum.

Nasıl bir mesaj vermeye çalıştınız?

Çanakkale’de canını tüfeğin namlusuna süren gençlerin ve çocukların (evet çocuk yaştaki askerlerin) ve dahi onların ailelerinin “insan” yanına vurgu yapmaya çalıştım. Her biri birer anne kuzusu olan Mehmetçiğin ruh dünyasına inmeye gayret ettim. Zaferin topyekûn bir şuurla ve sönmeyen bir imanla kazanıldığını gözler önüne sermek istedim.

Eserin ismi de ilginç…

Çanakkale, gerçekten bir “cennet kapısı”dır. Bu kapıyı açabilenler cennetle müşerref olmuşlardır. Bu isim, Çanakkale ruhuna yakışan bir isim oldu, diye düşünüyorum.

Bir edebiyat öğretmeni olarak tarihi bir eser yazmanın sorumluluğunu nasıl üstlendiniz desem?

Bu soruya daha önce de muhatap oldum.

Evet, ben bir tarih uzmanı değilim. Ben bir romancıyım, hatta önce mısralardaki ses ahengine önem veren bir şairim. Bu özelliğimin romanlarıma yansıdığını düşünüyorum.

Diğer yandan tarihçi değilim ama konularını tarihten alan romanlar yazıyorum. Yazdıklarımı tarihin gerçeklerinden alıyor, sanatın gerçeği hâline getirmeye çalışıyorum. Eser, henüz basılmadan “tarihçi” dostlarımın görüşlerini alıyor böylece yanlış bir şey yapmamaya çalışıyorum.

Velut bir yazar olduğunuzu biliyoruz. Tezgâhta neler var?

Yayıncımda sırasını bekleyen iki şiir, bir roman dosyam var. İlkokul çağındaki çocuklar için 5 kitaplık bir seri roman dizisi üzerinde çalışıyorum. Şu kadarını söyleyeyim; bunların hiçbiri, konusunu tarihten almıyor.

Tarihi roman yazmayacak mısınız artık?

Zaman ve zemin müsait olursa, beni derinden sarsan bir konu bulursam neden olmasın…

Son olarak neler söylemek istersiniz?

Ülkemizde okuma oranının çok düşük olduğu söylense de bu konuda ciddi gelişmeler olduğuna bizzat şahit oluyoruz. Bu oranı daha da yukarılara çıkarmak için herkese düşen görevler var: Öncelikle biz yazarlar, kaliteli eser ortaya koymalıyız. Yayıncılar bu eserleri her bakımdan en güzel şekilde piyasa sürmelidir. Okuyucu, kaliteli eserin izini sürmelidir. Bugün, ortalama bir eserin, bir kilo muz fiyatına denk geldiği unutulmamalıdır. Nasıl ki pazarda bile hiçbir şey bedava satılmıyorsa yazarın beyin terine hürmeten, eserine gereken değer verilmelidir.

Bize vakit ayırdığınız için teşekkür ederim.

 Ben de size teşekkür ederim.

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Türkiye gölge oyununda bir adım öne çıktı! İstihbarat aparatları panikledi
BM'nin tarihi Filistin kararı İsrail'i çıldırttı! Kürsüde antlaşmayı parçaladı