Resmi dini söylem çok ciddi krizle yüz yüze

Şebusteri, İslam toplumlarının yaklaşık 150 yıldır karşılaştıkları modern durumla geleneksel olarak ürettikleri dinsel ve toplumsal yapıların kökten sarsıldığı savunuyor.

Resmi dini söylem çok ciddi krizle yüz yüze
Resmi dini söylem çok ciddi krizle yüz yüze
GİRİŞ 03.08.2011 15:00 GÜNCELLEME 03.08.2011 15:00

Cemal Şakar'ın kitap kritiği

Muhammed Müctehid Şe­busteri Resmi Dini Söyle­min Eleştirisine girişmeden ön­ce, bu söylemin ciddi bir krizle yüz yüze kaldığını tespit eder.

Krizin birçok sebebi olmakla bir­likte o, kitabında iki ana sebep üzerinde durur: "Birinci sebep bir din olarak İslam'ın bütün za­manlar için geçerli siyasi, iktisadi ve fıkıhtan kaynaklanan hukuki bir sistemi olduğunun ileri sürül­mesi. (...)  İkinci sebep ise yanlış olarak devletin İslam hükümleri­ni uygulamakla yükümlü oldu­ğunun savunulmasıdır."

Yaptığı bu tespitini de üç husus üzerin­den açıklamaya girişir:

1-    Kalkın­ma sonucu Müslüman toplum­larda meydana gelen köklü deği­şimler.

2-    İslam Devrimi ve Din'in makul bir yorumu.

3-    Res­mi dini söylem nasıl ortaya çıktı ve neden çıkmaza girdi.

Köklerin sarsılması

Resmi dini söylemin yaşadığı krizi moderniteyle ilişkilendirir. İslam toplumlarının yaklaşık 150 yıldır karşılaştıklan modern du­rumla birlikte geleneksel olarak ürettikleri dinsel ve toplumsal yapıların kökten sarsıldığı tespi­tini yapan Şebusteri'ye göre; “Bugün dünyadaki bütün millet­ler gibi Müslümanlar da kalkın­ma ve ilerlemeyi esas alan bir ya­şam tarzını benimsemişlerdir."

işte bu benimseyişle birlikte, bir dönemler Müslümanların ya­şam tarzını belirleyen doğal çev­re ve koşullar, ayrıca tabi olduklan gelenek ve görenekler ciddi bir şekilde sarsılmıştır. Dini yaşa­mın aynı zamanda toplumsal yaşama dönüştüğü bu gelenek­sel yapıların yıkılmaya yüz tut­ması sonucu Müslümanlar yep­yeni soru ve sorunlarla karşılaş­mışlardır. Artık fıkıh ne bu yeni sosyal ve siyasal olguları analiz etme gücüne ne de planlar ha­zırlayarak onu belirlenmiş he­defler doğrultusunda değiştirme potansiyeline sahiptir. Çünkü Şebusteri'ye göre; "Bunlardan da daha önemli olan şey, fikıh il­minin böyle bir yaşam tarzının gerektirdiği modern, insani, sos­yal ve siyasi değerlere sahip ola- mamasıdır."Bu bakımdan kitap­ta yer alan Siyaset Fıkhı Aklı  Mecrasını Kaybetmiştir adlı bölüm dikkat çekicidir.

Ciddi bir kafa karışıklığı

Modern Siyasi Kavramlar ve İslami Gelenek adlı ikinci bö­lümde Temel Haklar, Hoşgörü, Cumhuriyet ve İslam'ın Asli Ya­pısı ile Demokrasi ve Demokrat­lık gibi güncel sorunlar ele alın­maktadır.

 "Fıkhî ve kelamî tartış­malar çağımızın felsefi ve siyasi sorularının cevaplarını veremez" tespitini yapan müellife göre; özünde fikhi ve kelami olan ko­nulan siyaset felsefesi olarak tak­dim etmek, sonuçlan çok tehli­keli olabilecek bir kafa karışıklığı­dır.

Çünkü ona göre; "Temel hak­lar ve özgürlükler, vatandaşlık haklan ve sosyal haklar, kelam ve fıkıhtaki insan ve toplum anla­yışlarına tamamen yabana olan kavramlardır." Müellif bu konu­daki iddialarını daha ileri bir bo­yuta taşın "Acaba bu naslar çağı­mızın sorularına da cevap ver­mek istemişler midir yoksa sadece bu nasların indiği asırda geçerli olan sorulara Müslümanların akli ve şerî maslahatlarını gözete­rek mi cevap vermişlerdir?"

Resmi Dini Söylemin EleştirisiÜçüncü bölümün adı: İnsan Hakları. Bu bölümde, insan Haklan Evrensel Bildirgesi bağla­mında tartışmalar yürütülmekte, onun felsefi temelleri irdelen­mektedir. Ona göre, insan hakla­rını Batının komplosu olarak görmek ya da seküler kökenleri nedeniyle karşı çıkmak tehlikeli bir söylemdir.

"Müslümanlar çağdaş insan haklarıyla nasıl bir ilişkiye girmek istediklerini orta­ya koymaları gerekir" diyen Şe­busteri; insan haklarını Batı kül­türünün bir ürünü ya da sonucu olarak görmez; daha çok moderniteyle ilişkilendirir ve modernitenin bir gerçeği olarak görür. Ona göre, çağdaş Müslüman toplumlar sosyal ve siyasi sistemi adalet ve ahlak üzere kuracaklar­sa bunun yolu çağdaş insan hak­larını kabul etmekten geçer. Ada­let ve ahlak temelli bir yapı kuru­labilmesi ve yapının insanlar ara­sı ilişkilerde cari olabilmesi için insan haklarına çokça önem ve­ren müellif, bu konuda çaba için­de olmayı salih amelin en belir­gin karşılığı olarak değerlendirir.

İnsan Merkezli Bir Din Anlayı­şına Doğru adlı dördüncü bölü­mü, daha çok çözüm ve öneriler bölümü olarak okumak müm­kündür. insan merkezli bir İslam düşüncesinin kurulması gerekti­ği varsayımının merkeze alındığı bölüm; daha çok modern soru ve sorunları göğüsleyen, onunla yüzleşen modern bir İslam dü­şüncesinin kurulacağı yeni te­melleri ve ilkeleri tespite yönelik­tir.

Yeni bir dini söylemin ne şe­kilde kurulabileceğiyle ilgili ola­rak ilahi Kelamın ve Nebevi Söy­lemin özelliklerini çözümler ve ilk olarak her halükarda bu söy­lemin tarih ve toplum içinde ya­şayan insanı muhatap alması ge­rektiğini iddia eder. Nebevi söy­lemin ikinci özelliği adalete yö­nelmiş olması; üçüncüsü ger­çekçiliği; dördüncüsü ise sertlik ve intikama karşılık olarak rah­met ve şefkate davet etmesidir: "Ancak bu kişiler saf bir söylem ve temiz davranışlarla 'tamamen öteki olan ihlahi mesajı diğerlerine ulaştırabilir…

Tartışma vakti geldi

İnsanın merkeze alındığı ve dini tecrübenin kurucu unsur olarak değerlendirildiği son bö­lüm, elbette diğer bölümler gibi tartışmaya açıktır. Ancak bu tür tartışmaları 'kamu önünde' yap­maktansa bir grup ulemanın ka­palı devre olarak ve sadece beyin fırtınası şeklinde tartışılmasının sıkça önerildiği ülkemizde hem kafalardaki hem de mahalledeki baskıyı göğüsleyerek kamusal alanda tartışmanın vakti gelmiş­tir.

Çünkü ülkemizdeki resmi di­ni söylem de benzer bir kriz için­dedir. Moderniteyi seküler ve pozitivist olmak gibi suçlamalarla peşinen reddedip geleneğe sarıl­mak sadece soru ve sorunlardan kaçmaktır. Henüz modem du­rumla yüzleşecek argümanları geliştiremeden bugünlerde postmodern durumla yüz yüze gelen ulema elbette gecikmiştir.

Haksızlık etmemek için, ülke­mizde son 20-30 yıldır lanetlenmeyi, kargışlanmayı göze alan ulemanın ödediği bedeli unut­mamız gerekir. Bugün konuşulabilen birçok konu, onların açtığı ve açmaya devam ettiği yol saye­sinde mümkün olmuştur.

Azim bir cüsseye ve kütleye sahip Di­yanet işleri Başkanlığı'nın, mo­dernliğin özü olan ‘hemen, şimdi, burada’nın yarattığı hızlı, acil ve yıkıcı tempoya ayak uydurmakta zorlandığı aşikardı; şimdi Meh­met Görmez bir şans; tabii ki bu cüsse ve kütle altında bir nebze olsun rahat nefes alabilirse.

(Yeni Şafak Kitap)

Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şartlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Fitili ateşleyen Güney Afrika'dan bir İsrail adımı daha! Resmen harekete geçtiler
Brezilya'da felaket! Acı bilanço paylaşıldı! Türkiye'den açıklama geldi