Lisede elinde tesbihle dolaşan kız!

Radyo7'nin sevilen programcılarından Erkan Koç’un hazırlayıp sunduğu Erkan’la Çok Canlı'nın konuğu HAS ARABESK albümüyle ‘Şevval Sam’ oldu. Koç ve Sam arasında renkli ve bir o kadar zevkli sohbet vardı..

Lisede elinde tesbihle dolaşan kız!
Lisede elinde tesbihle dolaşan kız!
GİRİŞ 24.09.2010 00:36 GÜNCELLEME 24.09.2010 00:36
Bu Habere 8 Yorum Yapılmış

Erkan Koç: Bir dönem Gülbeyaz dizisinde başrol oynamıştın, izlenme rekorları kıran dizideki karakterinden dolayı birçok kişi seni Karadenizli zannediyor ama aslında değilsin. İlk önce bu konuya bir açıklık getirelim. Şevval Sam nereli?

Şevval Sam: Ben Anadoluluyum diyorum. Çünkü ben kendimi bu topraklara ait hissediyorum. Tarihiyle, müziğiyle, havasıyla ve suyuyla kendimi ait hissettiğim tek yer burası. Ben bu toprakların her köşesine aidim.

E. KOÇ: Türkiye’nin sevdiği gerçek sanatçının evladısın. Leman Sam’ın kızı Sam olarak çocukluğun nasıl geçti?

‘LEMAN Sam’ın kızı olmanın avantajını çok yaşadım.

Ş.SAM: Leman Sam’dan öte benim için annemdir. Öyle bir ruhun ve karakterin kızı olmanın çok avantajını yaşadım. Bir anne olarak hayata karşı duruş, tavır ve algılayışımı ondan aldığımı düşünüyorum. Çocukluğuma dair en önemli özellikti. Ama mesleki olarak dezavantajlarını yaşadığımı söyleyebilirim. Çünkü insanlar ve biz bu hayatta maalesef önyargılarla yaşıyoruz Kendimi Şevval Sam olarak ispat etmek için, yüksek bir çıtayı aşmak gerekiyordu ama bu çıta aşılacak gibi bir çıta değildi. Zaten ‘Leman Sam’la yani annemle aynı kulvarda koşamadık. Koşsak bile ben onun kalibresinde olmam imkânsız ama en azından meslek hayatıma odaklanmayı ona yakışır bir şey yapmak üzere kurdum ve ona yakışır bir şeyler yaptığımı da düşünüyorum.

E. KOÇ: Bugün kariyerine baktığımızda, albüm konusunu hiçbir şekilde yaşamında planlamadığını görüyoruz. Neden bu kadar geç bir albüm çıkardın?

Ş.SAM: Aslında geç değil. Albüm çıkarana kadar birçok yerde konser verdim, dizilerde şarkılar ve reklam jingleleri okuyordum. İnsanların kulakları bir yerlerden aşınaydı bana. Herkese geç gibi gelebilir ama bence tam zamanıydı. Zaman bu anlamda göreceli. İnsanın şarkı söylemesi demek; şarkıları ezberleyip, popüler bir yerden yakalayıp hesaplar yapmak değildir. Benim için bir ruhen birikim edinmek, söylediğimi anlamak ve şarkıları deşifre etmenin yolunu bulmak önemliydi.

E. KOÇ: TV ve radyo programları yaptın, dizilerde oynadın, Alaturka ve Karadeniz müziği seslendirdin başarılı oldun. Son albümde de arabesk şarkıları okudun ve gayet başarılı oldun. Nedir bu başarının sırrı?

Ş.SAM: Öncelikle çok teşekkür ediyorum. Aslında birbirinden farklı işler yapıyor gibi görünsem de, aslında bunlar birbirini destekleyen yakın işlerdir. Sanatı bir çatı olarak görürsek,  o çatı altında farklı kapılar var. İnsan bu çatı altında kendini bazen müzikal olarak ifade etmek istiyor, bazen de oyunculukla, bazen yazarak, bazen dans ederek. Televizyon ve radyo programlarını bana bir şeyler katacak, öğretecek ve söyleyeceklerim var olduğu için yapıyorum. Bu radyo programları için de geçerli. Yaptığım işlerin ucu sanata bağlandığı için çok da farklı işler yaptığımı düşünmüyorum. Sevmediğim bir işi beceremeyeceğimi düşündüğüm için yapmayı tercih etmedim. Dolayısıyla insan en iyi bildiği dili konuşmalı diye düşünüyorum.

 

E. KOÇ: Karadeniz müziği, alaturka ve arabesk albümleri yaptın. Bir tarzdan diğer tarza geçerken hiç eleştiri aldın mı?

Ş.SAM: Evet, eleştiri aldım ama eleştiriden kat kat fazla övgü aldım. Eleştirilere de kıymet veriyorum. Muhakkak bir şeyler mükemmel olmayabilir. Herkesin beğenisi ilgisi farklı olabilir. Ben bunları çok eleştiriye sunmadım. Geniş kitlelere ulaşan her şey biraz eleştiriye maruz kalabiliyor.  Bunarlı çok fazla dikkate almadım desem yeridir.Samimiyetimle şarkıları söyledim. Ortaya çıkarma biçimi itibari ile de yaptığım her şeyin arkasında duruyorum.

E. KOÇ: Seksenli yıllarda arabesk müziği dinleyenler küçümsenirdi. Gariban kişilerin, gecekondularda yaşayanların dinlediği müzik denirdi. Senin durumun nasıldı?

Ş.SAM: Ben Zincirlikuyu’da meslek lisesinde okudum. Her semtten gelen birçok arkadaşım vardı. O arkadaşlarla birlikte çok arabesk müziği dinledim. Onların hikâyeleriyle birlikte bu müziğin bir karşılığı vardı. Her yerde dinlenecek diye bir şey yoktu ama arabesk müziğinin iyi örneklerini de bir şekilde sunmak gerekiyordu. Bu sınıf farklılığına duyduğum tepki liseye başlayacağım zaman başladı. Lisede ailem beni koleje göndermek istedi fakat ben koleje gitmeyi reddettim. Bu tamamen içgüdüsel bir şeydi.

Sanat nerede olursa olsun bir ifade biçimidir. Yetmiş yıllarda, yurtlarından koparılmış ve büyük şehirde tutunmaya çalışmış ive burada tutunmaya çalışan insanların yaşam biçimine girince arabesk müzik bir anda patlamış. Fakat 80 sonrasında arabeskin çok ciddi bir popülaritesi olduğu ortaya çıkınca bir formül olarak kullanılmaya başlanmış. Bir şeyi formül olarak kullanılmaya başladığı zaman masumiyetini yitiriyor. Seksenler ve doksanlar sevdiğim dönemler değildir.  Arabeskin yetmişlerdeki masumiyetini bu albüme taşımayı istedim.

E. KOÇ: Küçükken ileriki yıllarda sesimle, oyunculuğumla ekmeğimi kazanacağım düşüncesi var mıydı?

Televizyonlar Masumiyetini Yitirdi.’

Ş.SAM:  Küçükken pek düşünmedim. Kendime çeşitli hedefler koyardım fakat bilinçli hedefler değildi onlar. Hedeflerimin dışında bir hikâyenin aktığını hissettiğim gün, hedef koymaktan vazgeçtim ve kriterim sevdiğim, keyif aldığım ortamlarda bulunmaktı. Bu önceleri oyunculuktu ama şimdi ağırlıklı olarak müzik geliyor.  Şu dönemde televizyonlar da masumiyetini yitirdi. Bu yüzden kendimi bir dizide düşünemiyorum. Bunun için gerçekten dört dörtlük bir kesişme olması lazım. Senaryosu, yapımcısı, oyuncuları, müziği ve her şeyiyle güzel bir karşılaşma olursa bir dizide oynamayı düşünebilirim.

E.KOÇ: Gerçi bu çok koşuşturmalardan çok televizyon izlemiyorsunuzdur? 

Ş.SAM: Hiç televizyon izlemiyorum. Televizyon bile yok evde. Bir tane var da, Tarık’ın odasında o da çalışmıyor J

E.KOÇ: O zaman evde uzun zamandır televizyon yok, hiç televizyon izlemiyorsunuz.

Ş.SAM: Televizyon izleme alışkanlığım yok. Bir yerde gördüğüm zaman, renkli bir şey, hipnotize geliyor bana.

E.KOÇ: Bunun sebebi nedir, biraz anlatır mısınız? Evinde sevdikleriyle birlikte geçireceği zamanı ellerinden çaldığını düşünenlerden misiniz?

‘Televizyon yaşlılar için çok ilginç ve eğlenceli bir makine’

Ş.SAM: Ben hayata dair çok ciddi kafa patlattığımı düşünüyorum ve düşünecek, okuyacak, yapacak çok şey var. Aslında televizyon yaşlılar için çok ilginç ve eğlenceli bir makine. Ama benim yaşımdaki biri için biraz zaman kaybı gibi geliyor. Ben üretim yapmak durumundayım. Ben televizyona bir şeyler üretiyorum. Her şeyden haberdarım ama oturup dizi veya program izlemem, genelde doğayı sevdiğim için belgesel izlerim.

E. KOÇ: Allah bağışlasın Çok güzel bir oğlunuz var, yaptığınız her işte başarılı oluyorsunuz. Kendini şanslı hissediyor musun?

Ş.SAM:  Anne olduğum için evet, çünkü annelik insana başka bir duyarlık katıyor ve hayata bağlayan bir tarafı var annemin. Bir ömür törpüsü tarafı da var fakat insanın ömrünü de uzatan bir yandan da olması itibarı ile bir paradoks var aslında.

E. KOÇ: Sizin Ailenizin tarafı anne ve anneanne çok iyi sanatçı, baba çok başarılı bir sporcu. Oğlunun Tarık hangi tarafın genlerine daha çok sahip olmuş neye yatkın?

Ş.SAM:  Tarık emir’in spora yatkınlığı var ama ekstrans sporları daha çok seviyor. Yamaç paraşütüdür, kayaktır, kaykay, buz pateni bu sporları daha çok seviyor. Futbol, basketbol, yüzme özellikle çok ilgisini çekmiyor. Çok renkli ve dış dünya ya çok açık bir çocuk. O da hayat tarzı olarak benim müziğe algılayışım gibi tek bir şey ona yetmiyor. Ciddi bir bilgi alçılığı var ve her şeyin de tadına bakmak istiyor. Yaptığı zaman çok iyi yapıyor fakat ilgisini çekmesi lazım, ilgisini çekmeyen bir şeye asla girmiyor.

E. KOÇ: Orta 1’de rock müzik, 2.sınıfta küçük Emrah ve3.sınıfta caz müzik dinlediğin yazıyordu. Müzik tarzını bu kadar sık nasıl değiştirebildin? Mesela kuaförünüzde böyle sık mı değiştirirsiniz? J

Ş.SAM: Bazı konular da çok muhafazakârım, çok sık kuaföre gitmem mesela. Sahneye çıkarken saçımı yaptırmam, boyadan boyaya giderim felan gibi durumum var ama doğallığı bu anlamda tercih ediyorum, Bazı konular da muhafazakârım. Her zaman alışkın olduğum bir mekânın dışında bir yere adapte olamam. Bende ki biraz önyargı gibi ve önyargıyı da normal şartlar da eleştiriyorum. Bu yargıdan kurtulmam gerektiğini düşünüyorum.

E. KOÇ: Şunu da merak ediyorum; Konsere gidiyorsun, sanat müziği var, Karadeniz ve arabesk müziği var, caz da okuyorsun. Nasıl o repertuarı yapıyorsun, o sazlar ne durumda oluyor?

‘Sahnede halk müziği okumayı seviyorum.’

Ş.SAM: Genelde konserlere değişim ile başlıyoruz, farklı yörelerden söylüyoruz. Biraz alaturka yapıyoruz ve Karadeniz ile bitiriyoruz. Bazı konserlerde de etnik diller de şarkılar söylüyoruz. Mesela 25 Eylül de bu cumartesi, nazım hikmet kültür merkezi Kadıköy de bir konserimiz var. Orda ki repertuarı ağırlıklı olarak etnik müziklerden seçtim. Çünkü bu toprakların farklı renkleri var ve o şarkıları da söylemeyi çok seviyorum. İstanbul’da etnik şarkılardan, türkülerden oluşan bir konser vermemiştim. Bunu Nazım Hikmet Kültür Merkezine ayırdım. İstanbul da bir konserimiz daha olacak muhtemelen orda arabesk söyleyeceğim. Genel irtibatı ile halk müziği ağırlıklı söylüyorum ama mekânın karakterine oranın profiline göre bazen değiştirebiliyorum. Yurtdışındaki konserlerde etnikleri daha fazla söylüyorum.

E. KOÇ:  23 Ekim de Aya İrin’de olan konserde Japon halk sanatçıları ile bir konser verilecek. Orda nasıl bir repertuar olacak?

Ş.SAM: Etnik şarkıları ağırlıklı olarak söyleyeceğim. Çünkü dünya mirası, dünya kültür mirası adı altında bir konser olacak. Ve bu topraklarda bu kültürler de yaşamış, bizim sahip olduğumuz değerlere ait şarkılardan örnekler sunacağım.

E. KOÇ: Onlarla beraber bir şarkıyı okuma var mı?

Ş.SAM: Tabi. Bir şarkıyı Japonca okuyacağım.

E. KOÇ: Hangi dilde şarkı söylemek ses rengine yakışıyor, hangisinden keyif alıyorsun?

Ş.SAM: Hepsinin faklı bir tavrı farklı bir rengi var. Karadeniz farklı, alaturka farklı, arabesk farklı, arabeski söylediğim tavırda alaturkayı söylersem, alaturkayı kirletirim. Arabeski de alaturka tavrında orda ki haşin trajediyi belki çıkaramayabilirim, o zarif kalabilir alaturka daha zarif bir müzik. Karadenizin sesi ile Rumca söyleyemem, İngilizce söylediğim gibi Japonca söyleyemem. Hepsinin kendine ait, kültüri ve farklılıkları var. Güzel kılanda ait oldukları özellikler aslında. Ben o farklılıkları ve özellikleri seviyorum. Elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum.

E. KOÇ: Lisede iken disiplin kuruluna sevk edilmişsin. Bizimle paylaşır mısın?

‘Lisedeyken tesbihle dolaşıyordum’

Ş.SAM: Kişiliğin oturmaya başladığı dönemler de, genç kendini güçlü hissetmek istiyor. Erkeksi tavırlar ile daha güçlü olduğunu düşünüyor. Tesbih sevdiğim bir obje. Aslında maço bir hal ben güçlüyüm mesajı var elde. Tesbihi salladığımda insanların üzerinde güçlü etki vermeye çalışıyordum. Bundan rahatsız olan insanlar vardı, kızlarla çatışıyorduk. Bir gün hoca çağırdı. Tesbih sallıyormuşsun dedi. Bende ‘hocam parmaklarımda hastalık varmış doktor verdi’ dedim. İşin makarasındaydık hep. Bir şekilde kural konuyor ise o kuralları yıkmak için şartları zorlardık. Gençlik böyle birseydi

E. KOÇ: Leman Sam ile albüm yapmayı düşünüyor musun?

Ş.SAM: Olabilir. Onun en son yaptığı albüm de benim bir iki tane. Şarkım vardı. Onun için bir şarkı yapabilirim.

E. KOÇ: Bir röportajında okumuştum. Erken evlendiğim için pişmanım, ama oğlum olduğu için de çok mutluyum. Kaç yaşında evlendin ve neden pişman oldun mu?

Ş.SAM: 19 yaşındaydım. Bir evliliği sürdürecek yaş değildi. Daha benim üniversitede okumam ve arkadaşlarımla gezmem gereken bir yaştı. O zaman Dünya’yı tanımam. Vizyonumu geliştirmem ve kendimi tanımam gerekiyordu. Dünya’ya farklı bir yerden bakmam belki de farklı deneyimler yaşamam gereken yaşlardı ki insanın seçimleri karakterini belirliyor. Hayatta biraz demlenmeyi isterdim. Keşke müziğe baktığım gibi evlilik müessesesine de bakabilseydim. Çevremdeki çocuklara bakıyorum daha çocuklar yani daha bir evliliğin yükümlülüğünü kaldıracak yaşta değiller. Bıraksınlar çocukluklarını gençliklerini yaşasınlar. Hayatta keşke diye bir şey yok geçmiş geçmiştir. Bu benim hikâyemdi ben hikâyemi seviyorum. Ben pişman değilim her şey olması gereken gibi oldu. Oğlumdan çok şey öğrendim, onun sayesinde çok şey öğrendim. Bazen daraldığım ölmek istediğim zaman kendi kendime yok hayır ölememem gerekiyor, benim bir oğlum var, Tarık emirim var dedim.

E. KOÇ: Kazım koyuncu ölümünde sonra çok farklı kişilere bunu değişik anlamda kullandıklarını biliyorum. Ölümünden sonra Beyoğlu’nda yürür iken yapımcı ile karşılaştım. Satışlar nasıl diye sordum.(Sağlığında belki insanlar bu kadar albüm alsaydı kazım bu kadar erken gitmezdi. Şu anda milyona yaklaştık.)Bizim milletimiz ölümden sonra vefa gösteriyor.

Ş.SAM: Kazım bir televizyon dizisi tarafından tanınmaktan çok büyük bir rahatsızlık duyuyordu. İnsanlar biraz zevkine düşkün olsa araştırsa sadece onlara verileni almak gibi ezberden gittikleri bir tavrı var insanların. Aşkta böyledir ya. İnsan kaybettiği şeyin farkına varmaz kaybettikten sonra acı çekmeyi ve ağlamaya başlar.

YORUMLAR 8
  • ibrahim yılmaz 13 yıl önce Şikayet Et
    ezeldeki dayıyla bir programda kadehlerde şarapla birlikte.... karadeniz şarkıları söylemişlerdi.evet canlı yayındı sanırım bir kırmızı şarap açtılar kadehlere doldurdular tokuşturdular ve şevval sam içti dayı da yürek yakan sesiyle şiirler okudu.şevval sam bu yönüyle tam bir anadolu kokuyor buram buram.tam bir anadolu insanı..........
    Cevapla
  • celal okur 13 yıl önce Şikayet Et
    HER TELDEN. İstersen arkadaş,Fatih Sultan Mehmet ismini kullanma.çünkü o tip insanlar özel ve güzel insanlar,onlara saygılı isek ona göre davranmamız lazım,(bile bile)saygılı olmayan insanın ise karakteri bellidir.diyecek birşey yok.kusura bakma ama, haber için burayı takip ediyorum diyorsun,eleştiriyorsun ama magazin haberlerini de izliyorsun,olabilir.önemli olan bu sitede çıkan haberlerin doğru ve güvenilir olması.bu sayede ben de izlediğim sanatçı, sporcu veya siyasinin ne mal olduğunu öğrenirim,ona göre severim.
    Cevapla
  • İsmail Akyol 13 yıl önce Şikayet Et
    haber değeri var. insanların kültür ve sanat haberleri okuma hakkının olduğunuda düşünmek gerekir fatih kardeş erkan beyi sürekli dinlerim onun yaptığı proğramlar seviyeli eğiticidir kültür ve sanat alanında haber değeri taşır
    Cevapla
  • NURİ ÖZEN 13 yıl önce Şikayet Et
    fatih kardeşe 2. ayrıca tamamını okumuşsunki yorum yapma hakkını kendinde bulmuşsun madem haber değeri yok neden okudun hadi okudun neden burda diye eleştirme bari ayıp valla yaa
    Cevapla
  • NURİ ÖZEN 13 yıl önce Şikayet Et
    fatih kardeşe. kardeş haber kelimesinin manası sadece siyasi haberlermi yada işsizlik ekonomi o zaman kaza haberleride vermesinler cenaze haberleride yayınlanmasın burası camimi sela verilir gibi ölüm haberleri yayınlanıyor yada parti binasımı her an siyaset yayımlanacak biraz müsade ette sanattanda haber verilsin reklam bunlar diyosan evet oda olabilir 5 kuruş faydamızmı var siteyede reklam oluşuna kızıyorsun el insaf arkadaş kimin ne yayınlayacağınada el attık artık bizde bi laf var bilirmisin beğenmiyorsan okuma
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Trafik magandası! Çarpıp kaçtı
Antalya'da mayıs ayında kar sürprizi