Van'ın esrarlı taşları

Binlerce dikilitaş ve pergelle çizilmiş kadar düzgün iki devasa halka... Astronomik önemleri mi vardı, Ezoterik işlevleri mi ? Nasıl, ne zaman dikildiler? Van'ın yanı başında olduğu halde bugüne dek kimsenin dikkatini çekmediler...

Van'ın esrarlı taşları
Van'ın esrarlı taşları
GİRİŞ 21.02.2005 00:15 GÜNCELLEME 27.08.2020 17:40

Urartu bilgeliğini yansıtan bu yaratıların gizeminin çözülebilmesi için çok geniş çaplı kazılar ve incelemeler gerekiyor.

Geniş bir alan üzerinde büyük bir özen, hesap ve geometri ile sıralanmış 2 bin 475 adet dikilitaş... Taşlardan büyük halkalar ve yumuşak kayalara oyulu oda mezarlar... Urartulardan kalan belki de en gizemli yaratılar bunlar. Rahatlıkla ulaşılabilen konumu ve etkileyici görünümüne karşın, nedense hiç kimsenin dikkatini çekmemiş bugüne değin, tabii ki definecilerden başka... Oysa burası Urartuların yüksek düzeydeki uygarlığının yeni bir kanıtı ve Urartu bilgeliğinin en son yansımalarından biri gibi görünüyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   





 
Üç bin yıl önce büyük bir özenle 2 bin 475 adet dikilitaşın ne amaçla dikildikleri şimdilik bilinmiyor. İlk akla gelen varsayım bir Tanrı kültü ile ilgili olduğu.
 
 
 
 
 

Dikilitaş tarlasının hemen batısında, etrafı yumruk büyüklüğünde taşlarla çevrili, biri 13 biri de 30 metre çapında iki halka var. Yapay bir yükselti üzerinde kurulmuş gibi görünen halkalardan büyüğü ile dikilitaşları bir hendek ayırıyor. Batıya doğru gidildiğinde 30 metre çapında bir diğer halka çıkıyor karşınıza. Bunlar sanki bir pergelle çizilmişçesine düzgün. Giriş açıklıkları var mı, henüz belli değil. Ancak gerek bu halkalara ve gerekse dikilitaşlara, hemen doğuda yükselen Şahbağı kayalıkları üzerinden bakıldığında çok etkileyici ve hatta gizem dolu bir manzara ile karşılaşılıyor. İlk bakışta adeta başka dünyalardan gelmiş akıllı uzaylıları düşündürüyor.
Dev boyutlu taş halkalar ve binlerce kaba dikilitaş hangi amaca hizmet ediyordu? Bu saha ne gibi bir önem taşıyordu? Bu gibi soruların yanıtlarını vermek, bilmeceyi çözmek için vakit çok erken. Şimdiden söylenecek odur ki, çok kaba bir hesapla toplam ağırlıkları 300-400 tonu bulan monolitler ile geniş çaplı taş halkalar büyük bir emek ve işgücünün ürünü. Bu da seçilen alanın Urartular'ın gözünde belirli bir önem taşıdığına işaret ediyor. Benzerlerine Urartu ülkesinin başka yerlerinde rastlanmaması belki de, Kalecik'in başkent Tuşpa'ya özgü kral ve ezoterik işlev taşıyan bir tesis olmasından kaynaklanıyor.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   





 
Güneybatı uçtaki düzlükte yer alan, tümü yumuşak kil kayalara oyulu Urartu kaya mezarlarının odaları oldukça alçak. Yükseklikleri 1-1.5 metre arasında değişiyor
 
 
 
 
 

Küçük odalardan birinde üç insan kafatası ve iskelet parçalarıyla birlikte toplu olarak ortaya çıkarılan demirden buluntular ise oldukça ilginç. Balta, kılıç, bıçak ve mızrak gibi bilinen silahların yanında spatulalar, keskiler ve kalın yüzlü orak benzeri yeni aletler dikkati çekiyor. Küçücük bir odada toplanmış bu demir alet ve silahların anlamı neydi? Kimler için bırakılmışlardı? Bilinmez. Ancak başkent Tuşpa'nın (Van Kalesi) tam karşısında ve çıplak gözle rahatlıkla görülebilen uzaklıktaki bu yapılar topluluğunun Urartu Krallığı döneminden kaldığı, yani günümüzden 2 bin 800-700 yıl önceye uzandığı kuşkusuz.
İnsanoğlu dünyanın her yerinde, her zaman büyük taşlara saygıda kusur etmemişti nedense. Diyarbakır-Ergani yakınlarındaki Çayönü, Şanlıurfa-Bozova civarındaki Nevali Çori gibi Çanak Çömleksiz Neolitik Çağ merkezlerinde somutlaşan bu ilgi binlerce yıl kesintisiz sürüp gitti ve günümüze değin ulaştı. Ancak eski Önasya dünyasında uzun sıralar halinde kaba taş dizilerinin belli ki farklı bir anlam ve önemi vardı. Bu türde kaba taş dizileri Filistin ve Kuzey Suriye'de İÖ III. binyıldan beri bilinmektedir. Filistin'de Gezer ve Hazor, Suriye'de de Tell Chuera en ünlüleri. Urartuların hemen güneyindeki amansız komşuları Assur'un aynı adı taşıyan başkentinde (bugün Kalat Şergat) biri krallara, biri de yüksek rütbeli bürokratlara ait iki uzun dikilitaş sırası dikkat çekiyor. Çok sade görünümlü taşlar üzerinde, Assur çiviyazısı ile kazılmış, sahibinin adı ve unvanlarını bildiren `Kral Adad-nirari'nin', `Evrenin kralı Şalmaneser'in' gibi çok kısa yazıtlar yer alıyor. Bürokratların tümü, Assur'da her yıla adını vermiş (limmu) ve valilik gibi görevler üstlenmiş kişiler. İlk yapıldıklarında surların dışında durmak üzere tasarlanmış taş dizileri, İÖ II. binyılın ikinci yarısından başlayarak yaklaşık 7 yüz yıl kullanılmıştı. Her birinin, bir yıla adını vermiş kişilere ait olması nedeniyle, işlev olarak dev boyutlu bir takvim olarak kullanıldığı sanılıyor. Gerçekten de özellikle krallara ait dizi, Assur tarihinin kısa bir özetini sunar gibi.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

   





 
Kalecik Urartu dönemi mezarlığındaki küçük bir oda-mezarda bulunan demir eserler arasında balta, kılıç, bıçak ve mızrak gibi bilinen türlerin yanında işlevi tam olarak anlaşılamayan aletler yer alıyor.
 
 
 
 
 

Alışılmışın dışında özellikleriyle dikkati çeken Kalecik'teki bu muazzam tesis hangi amaca hizmet etmek üzere tasarlanmıştı? Arazide yapılan incelemeler ve günümüze ulaşan kalıntılar buranın bir yerleşim yeri olmadığını açık şekilde gösteriyor. Ne bir mimari kalıntı ve ne de insanoğlunun günlük yaşamına ilişkin izlerden eser var. Öyleyse binlerce yıl öncesinden günümüze ulaşan bu etkileyici kalıntıların anlamı neydi? Burası da bir tür göksel gözlem alanı olamaz mı? Urartularla çağdaş Babil ve Assurlular İÖ II. binyılın ortalarından beri astronomik gözlemlerde bulunmuş, özellikle de Venüs yıldızının doğuş ve batışına ilişkin kayıtlar tutmuşlardı. İÖ 700'lerden itibaren astroloji ile ilişkili bu astronomik gözlem raporları sistemli bir biçimde kaydedilmeye başlanmıştı. Ay'ın hareketleri ve tutulmaların zamanı kestirilebiliyordu. Bu etkinliklerin amacı, kralın ve ülkenin geleceği hakkında kehanetlerde bulunmak ve aynı zamanda dinsel bayramlarla ilişkili belli bir takvim saptanmasına yönelikti. Gerçekten de eski Mezopotamya'da kamer bir takvim kullanılıyordu. Her yeniay, akşamüzeri güneşin batışı ve hemen ardından da hilalin görünmesiyle başlıyordu. 12 kamer ayın toplamı yaklaşık 354 gün tutuyordu. Eski Yakındoğu dinlerinin ay döngüsünü çeşitli şekillerde kutsamaları nedeniyle, bunlarla yakın ilişkiler kurmuş Urartuların da ayın evrelerini bir zaman faktörü olarak algılayıp, yıllık törenlerle kutladıkları düşünülebilir. Nitekim Urartu panteonunda Ay, hem Selardi ve hem de olasılıkla Siniuardi adıyla iki ayrı Tanrı olarak saygı görüyor, bunlardan biri dolunay, ötekiyse hilal evrelerini ifade ediyordu. Güneş Tanrısı ayı ise büyük törenlerle kutlanan kutsal bir aydı. Şiuini adındaki Güneş Tanrısı'nın kült merkezi belki de Tuşpa'ydı ve bunun için büyük törenler daima başkentte yapılıyordu. Kalecik'teki bu tesisin törensel bir anlamı olduğu belirgin. Taşların diziliş ve yönlendirilişindeki yön ve konum anlayışı bir Tanrı kültü ile ilişkilendirilebileceği gibi, astronomik bir gözlem amacı güdüldüğü de düşünülebilir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 


 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Türkiye'den 36 milyar TL'lik görüşme! ABD'den açıklama geldi
Karadeniz'de doğal gazdan sonra petrol heyecanı! İller açıklandı