Parti, kapatmadan önce uyarılmalı

Kapatma davası açılmadan iki ay önce partilere ihtar verilmesi gerektiğini söyleyen Anayasa Hukukçusu Doç. Dr. Serap Yazıcı, bir noktaya daha dikkat çekiyor:

Parti, kapatmadan önce uyarılmalı
Parti, kapatmadan önce uyarılmalı
GİRİŞ 09.04.2008 10:25 GÜNCELLEME 09.04.2008 10:25
Bu Habere 6 Yorum Yapılmış

Röportaj: MİNE ŞENOCAKLI


Serap Yazıcı'ya göre, “Parti kapatma talebinde bulunma yetkisini sadece Cumhuriyet Başsavcısı’na tanımak da doğru değil!”

Sizin hazırladığınız Anayasa taslağında parti kapatmayı zorlaştırıcı bir madde var mı?

Elbette var! Taslağın 38. Maddesine göre tüzük ve programlarında Anayasa’ya aykırı unsurların mevcut olduğu iddia edilen siyasi partilere önce bir ihtar verilmesi öngörülmekte, iki ay içinde bu ihtarın gereği yerine getirilmezse parti hakkında dava açılması düzenlenmektedir. Bu çok önemli bir iyileştirmedir. Çünkü bugüne kadar Türkiye’de bazı siyasi partiler henüz faaliyete geçmeden sırf program ve tüzüklerindeki ifadeler dolayısıyla kapatılmıştır. Öte yandan, bir siyasi partinin Anayasa’ya aykırı faaliyetlerinden dolayı kapatılabilmesi için o siyasi partinin Anayasa’ya aykırı faaliyetlerin odağı haline gelmesi gerekir. Mevcut Anayasamızda da bu koşul vardır, ama odak olmayı tanımlayan hükmü, nispeten esnektir. Biz hazırladığımız taslakta, uluslararası hukuka uygun kriterlere yer veren bir odak olma tanımı yaptık. Mesela, ’Bir siyasi parti, Anayasa’ya aykırı faaliyetleri sürekli, yoğun, ciddi tehlike yaratacak biçimde işliyorsa, o takdirde o siyasi parti Anayasa’ya aykırılığın odağı haline gelmiş sayılır’ şeklinde bir ifadeye yer verdik. Bu da önemli bir iyileştirmedir. Ve nihayet Anayasamıza göre, bir siyasi partinin kapatılabilmesi için 11 üyeden oluşan Anayasa Mahkemesi, üye tam sayısının 5’te 3’ü ile karar vermektedir. Oysa hazırladığımız taslakta Anayasa Mahkemesi’nin 17 kişiden oluşması kuralına yer verdik ve siyasi partilerin kapatılması kararının üye tam sayısının 3’te 2’si ile verilebileceğini düzenledik. Bununla ilgili bir başka değişiklik şudur: Anayasamıza göre, Anayasa Mahkemesi’nin kompozisyonunun belirlenmesinde bir tek kişi belirleyici role sahiptir; cumhurbaşkanı. Bunun dünyada bir başka örneğini bulmak mümkün değildir. Fransa, bir Yarıbaşkanlık Anayasası’na yer vermiştir. 9 kişiden oluşan Anayasa Konseyi’nin sadece 3 üyesini cumhurbaşkanı seçebilmektedir, geri kalan 6 üyeyi iki meclisin başkanları seçmektedir. Alman Anayasa Mahkemesi 16 kişiden oluşmaktadır. 16 kişiyi parlamentonun iki meclisi seçmektedir. Dolayısıyla biz de hazırladığımız taslakta, hem bu demokratik dünya örneklerini hem de 1961 Anayasamızdaki usulü dikkate alarak şöyle bir yöntemi benimsedik; 17 kişinin 9’u yargı içinden seçilecektir, 8’i Meclis üye tam sayısının 5’te 3’ü ile seçilecektir.

Neden 5’te 3’ü?

Sadece iktidar partisinin belirleyici olmasını önlemek maksadıyla... Böylece Anayasa Mahkemesi’nin demokratik meşruiyeti güçlendirilmiştir. Bütün bu hükümleri birleştirdiğimiz zaman, siyasi partilerin kapatılmasının güçleştirildiği sonucuna ulaşmak mümkündür. Burada bir küçük noktayı ilave etmek istiyorum: Eğer bu taslak hükmünü bugün kaleme alacak olsaydım, kapatma talebinde bulunma yetkisini sadece Cumhuriyet Başsavcısı’na tanımanın doğru olmayacağı fikrinden hareketle, bunun mesela bir kurul tarafından kullanılmasını öngören bir formül getirebilirdim. Çünkü bir yandan şöyle bir olasılık var: Bir kişi belki daha duygusal motiflerle hareket edebilir. Böyle bir kararın alınma sürecinde tümüyle rasyonel davranmamış olabilir. Ama bu sözlerim yanlış anlaşılmasın. Çünkü Türkiye enteresan bir ülke. Asla burada Sayın Cumhuriyet Başsavcısı’nın böyle bir motifle hareket ettiğini vurgulamıyorum. Sadece tek kişinin kullandığı yetkilerde böyle bir sakınca doğabilir. Cumhuriyet Başsavcılığı önemli bir makamdır. Dolayısıyla bu makamın lüzumsuz yere yıpratılmaması bakımından da buna ihtiyaç vardır. Bir heyetin nitelikli çoğunlukla vereceği karar üzerine bu gerçekleşebilir. Örneğin Yargıtay Ceza Daireleri Kurulu olabilir bu. Hatta böyle bir davanın siyasi sonuçları olduğu da düşünülürse, bu siyasi sorumluluğun da dikkate alınması gerekebilir. Kamuoyunda tartışılabilir ve bir ortak formülde mutabık kalınabilir. Bir kişinin böyle bir yetkiyi kullanması sanıyorum pek doğru bir yöntem değil.

Anayasa referandumla kabul edilirse bu toplumsal mutabakat metni olacaktır

Diyelim ki AKP halka gitti ve Anayasa’daki değişiklikleri referanduma sundu... Zaten toplumda kutuplaşma var, bu gerginliği iyice artırmaz mı?


Tabii ki haklısınız! Her şeyden önce bütün kamuoyunu sağduyulu olmaya, akılla hareket etmeye davet etmek gerekir. Eğer bizim hazırladığımız taslakla ilgili olduğu gibi, hazırlanan paketteki hükümlerin hukuki içeriği, yaratacakları hukuki sonuçlar dikkate alınarak değil de, tartışmalar duygusal bir atmosferde yürürse, tabii bundan beklenen sonuç hasıl olmayacaktır. Önce gerçekten hazırlanan paketin içerdiği hükümler objektif biçimde, önyargısız olarak, akıl yoluyla değerlendirilmelidir. Eğer burada AK Parti, toplumun geniş kesimlerinin taleplerini dikkate alan bir paket hazırlarsa, öyle sanıyorum ki bu önemli bir mesaj olacaktır. Belki parlamentoda elde edilmemiş olan uzlaşmayı, toplum temelinde gerçekleştirmek anlamına gelecektir bu. Zaten anayasalar ‘toplum sözleşmeleridir’, toplum sözleşmesi niteliği taşımak zorundadırlar. Eğer yeni Anayasa halk oylaması ile kabul edilirse, bundan şu sonuç çıkacaktır: Belki toplumun vekilleri değil, ama bizzat toplum kendi arasında anlaşmış olacaktır ve o metin, bir mutabakat metni olacaktır. Mutabakat metni olduğu için de belki de tansiyonu düşürecektir.

1982 Anayasası da mutabakat metni değil mi? Yüzde 92 ’evet’ oyuyla kabul edilmişti?

Böyle bir mukayese yapamayız. Bakın, 1982 Anayasası’nın hazırlanma sürecinde demokratik olmayan yollar izlenmiştir: Birincisi; onu hazırlayan kurucu meclisin bir kanadı MGK üyelerinden oluşmuştur, diğer kanadı 160 kişiden oluşan Danışma Meclisi’dir. Danışma Meclisi’nin bütün üyeleri MGK’ca seçilmiştir; 40’ı doğrudan doğruya, 120’si dolaylı olarak... Danışma Meclisi’nin hazırladığı anayasa taslağı üzerindeki nihai değişiklikleri MGK yapmıştır. Yani metnin nihai biçimi MGK’dan çıkmıştır. Daha da önemlisi bu taslak, halk oylamasına sunulmadan önce MGK, 70 ve 71 sayılı kararlarıyla, metin üzerindeki her türlü tartışmayı yasaklamıştır. Bu kararlara göre ancak Anayasa metni üzerinde olumlu sözler söylemek mümkündür. Ayrıca bu atmosferde seçmen kitlesi eğer bu Anayasa’ya ”Hayır” diyecek olursa askeri yönetimin çok uzun süreceği gibi bir kaygı içindeydi. Bu yüzden bir an önce sivil yönetime geçip, o sivil parlamento aracılığı ile metin üzerinde değişiklik yapmanın mümkün olacağı beklentisiyle halkın geniş bir kesimi bu metne “Evet” demişti. Ama o beklenti boşa çıkmıştır. 1987’den bu yana Anayasa 15 kez değiştirilmiştir. Ama öylesine otoriter bir ruha sahiptir ki, bu kısmi değişiklikler ona liberal ve demokratik bir öz kazandıramamıştır. Dolayısıyla her halk oylaması toplumsal mutabakat anlamına gelmez. 1982 Anayasası bir toplum sözleşmesi değildir.

YORUMLAR 6
  • ahmet okutan 16 yıl önce Şikayet Et
    HERKES MAL BEYANI VERMELİ KAYNAĞI BELLİ OLMAYAN PARA SEÇİMLERDE KULLANILMAMALI. Ayrıca bütün kamu kuruluşları ve bakanlıklar tarafsızlaştırılmalı devlet imkanlarının seçimlerde kullanılması engelllenmelidir..tüm basın ve medyada bütün siyasi partiler eşit yararlanmalıdır..siyasi partilerin basın açıklamaları ve de grup konuşmaları halka eşit bir şekilde ulaştırılmalıdır..toplumun bilgilenmesi sağlanmalıdır..siyasi etik yasası çıkartılmalıdır..
    Cevapla
  • YAVUZ KAYAALP 16 yıl önce Şikayet Et
    Hayati konularda Cumhurbaşkanının izni de olmalıdır.. Türkiye Cumhuriyeti kamuoyunu meşgul eden önemli konu ve gelişmeler cumhurbaşkanının iznine tabii olmalıdır. Yani bir yargıcı atama onayı olacak, o yargıcın yaptığı işlemlerden haberi veya onayı olmayacak. Aynı yargıç kendini atayan makamdaki kişiye minnet borcu olacaktır. Hangi cumhurbaşkanı kendini ipe götürecek bir yargıcı atar. O zaman her cumhurbaşkanı atayacağı kişilerle pazarlık yapar. Acaba A.N.SEZER, a.GÜL\'ün yerinde olsaydı Yalçınkaya dava açar mıydı? Böyle mantık dışı hukuk olmaz.
    Cevapla
  • yasargur 16 yıl önce Şikayet Et
    . o senin dediğin adil yargıda olur.
    Cevapla
  • NİHAT ULUKUŞ 16 yıl önce Şikayet Et
    Anayasa. 1982 Anayasası %92 oy almasının sebebi askeri korkudur.Hemen hemen birçok kimse incelemeden evet demiştir.Birde koministler karşı çıktığı için onlarla bir olmamk için evet denmiştir.
    Cevapla
  • Engin GÜMÜŞ 16 yıl önce Şikayet Et
    Buna da razı olsunlar. Ne demek yani, Tamam yeter ki kapatmasınlar buna da razıyız mı demek oluyor. Ak Partinin ihtarı bile haketmediğini düşünüyorum.
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Nedim Şener kulis bilgisini verdi! Yargıtay DEM Parti için harekete geçti
Resmen Türkiye’nin 50 milyar TL’sini çaldılar! Vergi oyununun dev faturası...