Derviş çeyizi açıldı

“Derviş Çeyizi/ Türkiye’de Tarikat Giyim Kuşam Tarihi” adlı eser, sanat tarihçisi Prof. Dr. Nurhan Atasoy tarafından hazırlandı.

Derviş çeyizi açıldı
Derviş çeyizi açıldı
GİRİŞ 03.02.2016 10:12 GÜNCELLEME 03.02.2016 11:17

İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür A.Ş, Türk-İslam medeniyetine damgasını vuran tasavvuf kültürünü daha iyi tanıtmak ve ritüellerini anlatmak için Türkiye’deki tarikatlerin giyim kuşam tarihini anlatan bir kitap yayımladı.

“Derviş Çeyizi/ Türkiye’de Tarikat Giyim Kuşam Tarihi” adlı eser, sanat tarihçisi Prof. Dr. Nurhan Atasoy tarafından hazırlandı. İBB Kültür A.Ş, Atasoy’un önsözünü 1980’de yazdığı, ilk iki baskısı 2000 ve 2005 yıllarında T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı tarafından yapılan “Derviş Çeyizi”ni, baskılarının tükenmiş olması ve yoğun ilgi sebebiyle Türkçe- İngilizce olarak kültür hayatımıza yeniden kazandırmış oldu.

Derviş Çeyizi “Minyatürlerde Türk Tarikat Giyimleri”, “Ana Merkezlerde Yaygın Tarikatlar ve Giyimleri”, “Derviş Çeyizi”, “Renklerin Anlamları” ve “Giyimle İlgili Törenler” olmak üzere beş ana başlıktan oluşuyor.

Dervişlerin giyim kuşamları ile ilgili en eski bilgilere ulaşmak amacıyla minyatürlerin detaylı bir şekilde incelendiği ilk bölümün ardından, Beyazid-i Bistami’den, Hacı Bayram Veli’ye, Kadiriyyelerden Cerrahilere, Halvetiyyelerden, Nakşibendilere pek çok önemli tarikat hakkında bilgiler veriliyor.

Kitabın “Derviş Çeyizi” bölümünde ise, taçtan tennureye, küpeden posta dervişlerin kullandıkları eşyalar detaylı bir şekilde anlatılırken, o eşyaların tarihsel süreçteki kullanım gerekçeleri, hikayeleri ve yüklenen anlamlar sırları ile birlikte anlatılmış.

“Derviş Çeyizi”nde ayrıca, bu eşyaların şekil ve renklerdeki ufak değişikliklerin anlamlarını nasıl değiştirdiği; dışarıdan bakıldığı sıradan ya da basit olarak nitelendirilebilinen eşyaların taşıdıkları manalar sebebiyle kullanımlarının gerektirdiği ritüeller de detaylı olarak anlatılmış.

Dervişlerin Üniforması

Kitapta, tarikat ehlinin kullandığı başlıklar ve diğer giysilerin, basit bir şekilde hazırlanmadığı veya satın alınmadığına değinilerek, giysilerin her birinin taşıdığı anlamlar ve semboller üzerinde duruluyor. Kıyafetlerin resmi üniformalar gibi olduğuna, bir rütbe ve derece gösterdiği için hak edilerek giyilmesi gerektiğine vurgu yapılıyor.

Kitapta ayrıca kıyafetlerin tarikat ehline giydirilmesine ait ritüellerden bahsedilerek, giydirilme işlemi yapılırken her hareketin bir anlam taşıdığı ve kıyafetin o yolda daha ileri gelen bir kişi tarafından giydirildiği de belirtiliyor.

En Eski Kıyafetler Bayezid-i Bistami’ye Ait

Kitapta yer alan bilgilere göre Türkiye’de yayılmış olan tarikatlerin tarihine bakıldığında Bayezid-i Bistami’ye atfedilen giyim eşyaları, günümüze kadar gelebilen en eski malzemeler olarak kabul ediliyor. IX. Yüzyılda yaşamış olan ünlü sufinin yazılmış her hangi bir eseri günümüze gelememiştir.

Herşeyin Sembolize Edildiği Yer: “Beyaz Renklerin Sevgilisi”

“Derviş Çeyizi, Türkiye’de Tarikat Giyim Kuşam Tarihi” adlı eserde tarikat yolunda her şeye bir sembol değeri kazandırıldığı, tarikatlarda renklerin de ayrı bir önem taşıdığı ve her birinin bir anlamı olduğu belirtilerek “Renklerin Anlamı” başlığı altında genişçe bir bölüm ayrılıyor. Tarikatlarda kullanılan tüm renklerin isimlerinin ve anlamlarının detaylı olarak anlatıldığı bölümde, Âgah Efendi’nin renkler hakkındaki şu bilgisi de ilave edilmiş: “Yeşil renk levn-i aden-i cenân (cennet bahçelerinin rengi) ve beyaz renklerin sevgilisi olduğu için yeniden sevilerek ferahlık vermesi için giyilmektedir ve giyilmesinde de fazilet vardır. Kırmızı esbab giymek de Peygamber’in sünnetidir. Beyaz-siyah evlad-ı Abbas alametidir. Amma Bağdad’da Abbasî halifelerinden Me’mun zamanında siyah sancaklarını (İmam Ali el-Rıza bin İmam Musa el-Kâzım) yeşil sancağa çevirmiştir. Bundan dolayı bütün tarik-i âliyye ashabının başlarına giydikleri taç ve sarıklarının ve giydikleri elbiselerinin renkleri hal-i sülklerinin makam ve menzillerine işarettir.

Derviş Çeyizinden Çıkanlar

Prof. Dr. Nurhan Atasoy kitapta, Davutpaşa Erdi Baba Tekkesi’nde postnişinlik yapmış Yahyâ Âgâh Efendi’nin Mecmû’âtü’z-Zarâ’if Sandûkatü’l- Ma’ârif adlı eserinden de alıntılar yapmış. Âgâh Efendi’nin derviş çeyizlerinden çıkanlarla ilgili anlattıklarından bazıları şu şekildedir.

Asa kullanmak Âdem’den sünnettir.

Asa derviş sandığının önemli bir parçası olarak karşımıza çıkıyor. Öyle ki asa, pirlere ait türbelerde sandukanın yanında kutsal birer hatıra eşyası olarak muhafaza edilmiş.

Âgâh Efendi’nin asanın geçmişi ile ilgili bahsi de şu şekilde: “Asaya dayanmak güzel bir âdet ve faydaları olduğu için Hz. Peygamber’in de âdeti idi. Asanın esası şudur: Âdem cennetten çıktığında hullesi (elbise) yani gömleği incir yaprağından giydi ve bir üzüm çubuğunu kemer yerine beline bağladı, dünyaya geldi. Cebrail Tuba ağacından bir burak, yani dalı Âdem’in eline verdi. Dünyada oldukça Âdem o ağacı asa yaptı. Asa kullanmak Âdem’den sünnettir.”

Peygamberlerin Baş Tacı

Her devir, her çevre ve her alanda insanların sosyal özelliklerini belirleyen bir işaret olan başlığın (taç), tasavvufta da bağlı bulundukları tarikatları, mevkileri ve dereceleri gösteren bir anlamı vardır.

Kitapta, tacın kutsallığı ve anlamının Hz. Muhammed’den geldiği; Hz. Muhammed, Allah tarafından Mirac’a davet edildiğinde Cebrail ile gönderilen çeyizde taçın başta geldiği belirtiliyor.

İlk tacı giyenin Hz. Adem olduğu, ondan sonra gelen yüz yirmi dört bin peygambere Tac-ı Nübüvvet yani peygamberlik tacı verildiği, Miraç gecesi Hz. Muhammed’e Tac-ı Enbiya verilip böylece tüm peygamberlerin baş taçı olduğu ise Evliya Çelebi’nin sözleri ile anlatılmış.

“Post”un Sırrı

Âgah Efendi, postun Cebrail tarafından İsmail’in yerine gönderilen koç ile, Âdem’in oğlu Hâbil’in tövbesinin Allah katında kabul oluşu üzerine göğe giden koç ile kutsallık kazandığını ve sonra o koyunun postekisi üzerine İbrahim’in oturduğunu belirterek şöyle devam ediyor: “İbrahim’den sonra İsmail de babasının makamı ve benim fedam diyerek o post a oturduğu için ulu meşayihler ve der viş le ri nin post üzerine oturmaları İbrahim ve İsmail’in sünneti olduğuna işarettir.”

“İrademi sana verdim”: Teslim Taşı

 

Kitapta, Bektaşi Dervişleri’nin boyunlarına taktıkları on iki köşel, taş ile ilgili de,“Hz. Peygamber’in kızı Fatma’nın saçını eline almış ve bunu Ali’ni eline vererek onları birbiri ne bağlamıştır. Derviş teslim taşı takmakla kendini Allah’a verdiğini, teslim ettiğini anlatır” deniliyor.

 

Teslim taşı göğsün kalp hizasından sarkar, muhibbe baba tarafından tekbirle takılır.

Biz Ariflerdeniz Bizim Kulağımız Deliktir: Mengüş (Küpe)

Âgah Efendi derviş çeyizinin önemli bir diğer parçası mengüşün dervişler arasında yayılmasının hikayesini Balım Sultan Baba’ya atfeder ve şu sözlerle anlatır. “Kırşehir ile Kayseri Vilâyeti arasında Hacı Bektaş-ı Veli’nin dergâhında medfun Balım Sultan Baba zamanında kasret-i harami, yani yol kesen eşkiyalar çok idi. Çok kimselere kötülük edip öldürdüklerinden dolayı Balım Sultan ‘Niçin bu hakarette bulunursunuz ve bizim bendegânlara, yani bize bağlanmış olanlara da eza ve cefa edersiniz.’ dediğinde onlarda ‘Sizin bendegânların bir alâmeti yoktur.’ dedikleri için Balım Sultan bend e gân ları nın sağ kulaklarını kendi kapısı eşiğinde kaşık sapı ile delip, kurşundan bir küpe takmıştır. Halk arasında Biz ariflerdeniz, bizim kulağımız deliktir, her sözü anlar ve biliriz. Mücerretlik âleminde, yani yalnızlık ve bekârlığa kesin söz vermişiz. diye yayılmıştır.”

Mücerret yani evlenmemeye söz vermiş olan dervişler tarafından takılan Mengüş, bir rivayete göre, Hz. Alî’nin atının nalına benzemesi için nal şeklinde yapılıyor.

Atasoy’un Sır Gibi Sakladığı İsim

Nurhan Atasoy, bu yeni baskı için hazırladığı önsözde, kitabın hazırlaması aşamasında kendisine yol gösteren ve daha önceki baskılarda adını sır gibi sakladığı ismi de açıklıyor. Bu kişi Eşrefzade Rumi’nin torunu Safiyüddin Erhan’dır. Atasoy, kitabı hazırladı 70’li ‘li yılların sonunda şeyh ailelerini ziyaret etmiş, onlarda kalan emanetlerin fotoğraflarını çekmiş, giysilerin kalıplarını çıkarmıştı. Tüm bunları yaparken Bursa’da tanıştığı bir gencin bu yayının ortaya çıkmasındaki büyük emeği olduğunu daha önceki önsözlerde dürüst bir biçimde anlatan Atasoy, tekke adabına sahip olan bu gencin ricası sebebiyle adını açıklamamıştı. 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Türkiye'nin beklediği an geldi! Arda Güler golle döndü
Şırnaklı damatla Ukraynalı gelinin düğününde servet takıldı