Mim Kemal Öke ve 3 kesitin sırrı

Prof. Mim Kemal Öke'nin hayatında 3 önemli kesişme noktası var. İsminin başındaki 'Mim' nereden geliyor? Papazın daveti hayatını nasıl değiştirdi ve ailesi namazla nasıl tanıştı?

Mim Kemal Öke ve 3 kesitin sırrı
Mim Kemal Öke ve 3 kesitin sırrı
GİRİŞ 01.02.2006 00:15 GÜNCELLEME 01.02.2006 00:15

Hayatınızı uzun uzun konuşmadan önce, isminizin başındaki “Mim” ile başlamak istiyorum sohbetimize, ne demek Mim?

1955 yılının Ocak ayında Atatürk’ün doktoru, silah arkadaşı dedem Profesör Doktor Mim Kemal Öke vefat etmiş, ben de Aralık ayında doğmuşum. Ailem bana dedemin ismini vermiş. Adımın mânâsını babaanneme sorduğumda bana şöyle anlattı: 1911 yılında Trablusgarb Savaşında Osmanlı’nın gönüllüleri İtalyanlara karşı Arapların yanında yer alırken iki tane Yüzbaşı Mustafa Kemal varmış. Biri dedem Tabip Mustafa Kemal, diğeri de ileride Atatürk olan Yüzbaşı Mustafa Kemal. İkisini çok karıştırıyorlarmış. Birimiz adını değiştirsin diye konuştuklarında dedem senin adın zaten değişmiş, bırak ben Mustafa’yı kısaltayım, başındaki mimi kullanayım demiş. Ondan sonra da Mim Kemal olarak nüfusuna geçmiş.

Bizim soyadımızdaki Öke de Atatürk tarafından verilmiştir. Bu “mim” sorusu bana hep sorulmuştur. Bu mimin sırrına vakıf olmak beni bir vebal altında da bırakmıştır. Malumunuz Kur’an’da geçen “elif lam mim”de de “Mimin sırrına vakıf olan, insan-ı kâmildir.” denir. Bu “mim”in kendi rotamı çizmede yol gösterici olduğunu, nişangâh olduğunu düşünmüşümdür her zaman.

Saygın bir aileniz var. Dedenizin ağırlığını çocukluğunuzda yaşadınız mı?

Mutlaka, yetişme tarzımızda dahi bunu hissettim. “Sen farklısın, herkes gibi olamazsın, aileye ters gelecek davranışlarda bulunamazsın.” şeklinde. Allah’a şükür bir utancımız olmadı. Ancak bu, insana sorumluluk yüklemektedir.

Mesela, arkadaşlarım yaşlarının gereği olan yaramazlıkları yaparken küçük Mim Kemal hep yalnızdı. Hep odasında kitaplarıyla baş başadır. Hayatını şekillendirmek için müzeler, kütüphaneler dolaşan bir çocuktum.

Yurt dışında bulunduğunuz zamanları nasıl değerlendiriyorsunuz?

1981 yılında Türkiye’ye geldiğimde sudan çıkmış balığa dönmüştüm. Pek çok değerli kişi ile gecikmeli olarak tanıştım, birçoğunun ismini sonradan öğrendim. Mesela, Cemil Meriç, Mehmet Ali Öz ve Necip Fazıl ile görüşmek isterdim. Onun ezikliğini hep hissettim. Her yere uzak bir insandım. Ancak eğitimimi yurt dışında tamamlamamın faydalarını gördüm. Kabul etmek gerekir ki Üstat Bediüzzaman’ın da söylediği gibi “Avrupa müspet ilimlerde bizi geçmiştir.” Oradaki bilgileri tahsil etmek lazımdı.

İkinci olarak da kendi kültürünüzün şifrelerini çözmüş biri olarak oranın bilgilerini ülkenize getiriyorsanız, o zaman misyonunuzu yakalamışsınız demektir. Yurtdışında kalmanın bir etkisi de gurbet hayatını hissederek içinizde o sızının oluşması. Sılada insan kendi kişiliğinin şifrelerini çözüyor. Tabii orada kendini tamamen kaybedenler de oluyor. Yurt dışında millî duygulardan uzak kalmam benim millî duygularımı daha derinleştirmeme sebep oldu.

Sizin namaza başlamanız oldukça ilginç, bizimle paylaşır mısınız? Namaza nasıl başladınız?

Üniversitenin bir tanışma çayında oranın papazı yanıma yaklaştı ve dedi ki “Biz sizi hiç kilisede görmedik.” Kıpkırmızı oldum ve “Ben Müslüman’ım.” cevabını verdim. “Çok özür dilerim.” dedi. Bir hafta sonra papazın beni aradığını söylediler. “Eyvah!” dedim. “Burada bu kadar Hristiyan var; senin de toplantılara katılman lâzım.” diyecek. Ben ne yapacağım, tam da tahsilimi yapıyorken aileme ne derim diye düşünerek papazın yanına gittim. Bana, “İngiltere özgür bir ülkedir, sizin bir ibadethaneye ihtiyacınız var, ben okul idaresi ile konuştum. Size bir yer açalım. Teşrifatını nasıl istersiniz?” dedi.

Tabi ben namaz kılmıyorum ki. “Aman siz kendinizi üzmeyin, biz her yerde namaz kılarız.” deyince, “Olur mu, cemaatle kılınacak namazlarınız var, sizin öncülüğünüzle diğerlerinin de bu ihtiyacı görülmüş olur. İmam da siz olursunuz” dedi. Sonra da bize üniversitede bir oda verdiler. Mescidi yaptık, ama bilgim yok ki. Kütüphaneye gittim -İnanın ki orada İbni Arabi’nin asıl kitabı bile var- tüm dinî kitapları aldım ve okumaya başladım. Bu arada namazlarımı hem kılmaya hem kıldırmaya başladım. Ve dinimi daha çok sevmeye başladım. “Elhamdülillah, iyi ki Müslüman’ım.” dedim.


Aileniz namaza başlamanıza nasıl bir tepki verdi?


Ülkeme döndükten sonra evimizde ben namazlarımı kılmaya başladım. Annem ve babam ne yaptığımı sordular. “Oralarda Arap örgütleriyle mi tanıştın?” dediler. “Her zaman kılacak mısın?” dediler. Bunu ben kendim okudum öğrendim dedim ve her zaman kılacağımı söyledim. Aradan bir iki gün geçti. Aralarında fısır fısır konuşuyorlar. Ben namaz kılarken gelip ikisi de arkamda beklemeye başladılar. “Eyvah!” dedim, “Ne olacak acaba?” Selâm verdim. Birbirlerine bakıp önce sen söyle dediler, sonra babam “Bize de namaz kılmayı öğretir misin?” dedi. O kadar şaşırdım ve sevindim ki.


 

Evliliğinizden ve ailenizden bahseder misiniz? Severek mi evlendiniz?


Yedi sene gurbette o sevgi ile dimdik durdum. Eş sevgisi, çocuk sevgisi Allah’ın bahşettiği en güzel sevgidir. Bu sevgiler insanı Allah’a götürür. Aşk insana maşuku arattırır. İki tane çocuğum var. Alihan ve Nazlı Hilal. Alihan oğlum yirmi beş yaşında. İstanbul Ticaret Üniversitesi’nde ihtisas yapıyor. İkisinin ismini de ben verdim. Alihan babamın adı, Nazlı Hilal ise İstiklâl Marşı’nı çok sevdiğim için adı oradaki hilâlden geliyor.


Ben onlara “Asla gelin çocuklar şöyle bir tarih sohbeti yapalım.” diyerek onları zorlayıcı bir ortama sokmadım. Gerek annelerinden, gerek benden örnek alarak kendilerini yetiştirdiler. Zaman zaman bocaladılar elbette, ama burada da hanımıma özel teşekkür ediyorum, onların bu sorunlarında ilk yardımı ve en önemli yardımı yaptığı için.


Moral Dünyası'na bu linkten ulaşabilirsiniz

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
AK Parti'den İsrail'in alçak paylaşımına sert tepki: Katliam şebekesini rahatsız ediyor
Alman polisinden Filistin destekçilerine insanlık dışı müdahale!