MNP'de SP'ye Milli Görüş'ün partileri

'RP'nin idealleri Marksizm gibi ölümsüzdür' diyen Bulaç'a göre Milli Görüş'ün RP serüvenin bitiren nedenlerden biri de Anadolu sermayesinin sözcüsü olamamasıydı.

MNP'de SP'ye Milli Görüş'ün partileri
MNP'de SP'ye Milli Görüş'ün partileri
GİRİŞ 05.05.2009 15:38 GÜNCELLEME 05.05.2009 15:38
Bu Habere 26 Yorum Yapılmış

Ali Bulaç'ın tüm eserlerinin yayın hakkını satın alan Çıra yayınları ünlü düşünürün Kuran mealinden sonra, MNP'den SP'ye, Milli Görüş Partilerini eksen alarak Milli Görüş'ün siyasi tarihinin analizini yaptığı; "Göçün ve Kentin Siyaseti” adlı eserini okurların hizmetine sundu.

Aynı zamanda "Özgün Düşünce" adlı üç aylık İslami Düşünce Dergisinin de (derginin ilk sayısı İslamcılık, ikinci sayısı Sol, Sosyalizm ve İslami Sol konusundaki makalelerden oluşuyor)  yayıncılığını yapan Çıra Yayınları, ilerleyen günlerde Ali Bulaç'ın eski eserlerinin yeni baskılarını yaparken yeni eserlerini de yayınlayacağını belirtiyor..

"Göçün ve Kentin Siyaseti -MNP’den SP’ye Milli Görüş Partileri”; 1969’da Prof. Necmettin Erbakan liderliğinde Milli Nizam Partisi (MNP)’yle başlayıp, bir koluyla Saadet Partisi (SP)’yle devam eden, diğer koluyla AK Parti’yle peşpeşe iki defa iktidar olan siyasi çizginin hikayesini konu ediniyor. "Teşbihte hata olmasın, nasıl Marxizm somut idealleri yönüyle geçerliliğini kaybetmediyse RP'nin İslam'ın ruhundan aldığı idealleri de geçerliliğini kaybetmez" diyor Ali Bulaç eserinde.

Eserine, "Bu topraklar üzerinde yakın tarihte verilen mücadelelerin henüz tarihi yazılmadı. Son iki yüz yıl içinde İslam dünyası büyük ve büyük olduğu kadar acılı tecrübeler yaşadı. Sadece askeri ve siyasi bağımsızlığımızı kaybetmekle kalmadık , bizi öznesi olmadığımız bir tarihin içine katmaya çalışan dış dinamikler karşısında kişiliğimizi ve kimliğimizi de kaybetle karşı karşıya geldik. zaman içinde anladık ki askeri ve siyasi bağımsızlık ne kendi başına yüceltilecek bir değerdir, ne yeterdir. Bağımsızlığı, kendi içine kapanma, dış dünyadan kopma, başkalarıyla inter-aktif ilişkilerden kaçma şeklinde anlamak hatadır" sözleriyle başlayan Ali Bulaç bu kitapta sosyolojik temel gelişmeleri takip ederek okura Milli Görüş hareketinin Türk siyasetini ve Türk siyasetinin Milli Görüş partilerini nasıl etkilediği gösteriyor ve bunun nedenlerini gösteriyor.

Beş ayrı bölümden oluşan kitabın birinci bölümü Devlet ve Siyaset başlığını taşırken, bölüm kendi içinde "Cumhuriyet ve demokrasi, Devlet ve Siyaset, Azgın azınlık - mağdur çoğunluk" başlıklı üç ayrı kısımda yer alan 20 konudan oluşuyor.

Kitabın ikinci bölümü Merkez Sağ ve Merkez Sol başlığını taşırken, Üçüncü bölümün başlığı Göçün ve Kentin Partisi adını taşıyor. Bu bölümde şeytan, siyaset, parti, Milli Görüş ca demokrasi, RP'nin tecrübesi, AK Parti'nin kaderi tarzında ilginç sorgulamalar içeren makaleler yer alıyor.

Kitabın en geniş bölümü olan dördüncü bölüm, 28 Şubat ve Postmodern Darbe başlığını taşıyor ve "İrtica üzerine, 28 Şubat'ın kronolojisi ve gizli belgeleri, R. Tayyip Erdoğan, İslam Dünyasından Türkiye için Modeller, Dine müdahale, 28 Şubat ve İslamcılar" başlıklı konuları irdeliyor.

Kitabın son bölümü RP'den sonra FP ve SP adını taşırken çizginin iki yanını tanımlayan "gelenekçiler" ve "yenilikçiler" adlı makale ile başlıyor.

MHP-FP çizgisinde büyük ve küçük siyaset tanımlarına değinen kitabın son iki makalesinin başlığı "Milli Görüş partileri: SP'de Recai Kutan'dan Numan Kurtulmuş'a ve "SP'nin Zor geçidi" başlıklarını taşıyor.

ANADOLU SERMAYESİNİN ÖZELLİKLERİ

Haber 7 kitap Dünyası olarak yine eserin en ilginç konularından bi bölümü tadımlık olarak sunuyoruz. Bu bölüm Milli Görüş partilerlerinin Anadolu Sermayesi ile ilişkisini irdeliyor ve Anadolu Sermayesinin özelliklerine dikkat çekiyor:

İşte Ali Bulaç'a göre Milli Görüş ve Anadolu Sermayesi'ni bazı özellikleri:

RP'den 28 Şubat postmodern darbe baylıklı bölümde yer alan RP'den sonra Siyaset baylıklı makelesinde Ali Bulçaç, RP'nin halkın geniş desteğini almasına rağmen yaptığı açılımlarla merkezin dinamikleri karşısında hedeflerine ulaşamadığına dikkat çekiyor. Bulaç'a göre kimlikleri ve yaşama biçimlerini siyasete taşıyan ve bunu siyasete tahvil eden RP Anadolu Sermayesinin sözcülüğünü yapamadı. Bulaç bu görüşünü şöyle açıklıyor:

A) Sabancı ve benzeri sermayenin bir özelliği var. Geleneksel kültüre ve geleneğin kodlanna çok yabancı değiller ve Batıyla ilişkilerini tümüyle kesmiyorlar, ama Pasifik Havzasıyla Asya'ya da iş tutuyorlar.

B) Diğer önemli bir sermaye hareketi Anadolu Sermayesidir; bunun da üç önemli özelliği var:

1) Devletten beslenmiyor. Geniş bir halk kitlesini harekete geçiriyor,  küçük tasarrufları bir araya getiriyor.

2) Püriten bir özelliğe (dindar ve muhafazakâr) özellikler taşıyor.

3) Bölgesel ve küresel trendlere açık pozisyonlar alabiliyor.

Bu sermaye sahipleri, devletten beslenen küçük (imtiyazlı) bir zümrenin ahlaki ve sosyal davranışlarını sergilemiyor, mazbut bir hayatı tercih ediyorlar. Şunun altını çizmek gerekir ki, Anadolu halkı, küçük ve orta ölçekli sermaye ve tüccarı "ahlaki açıdan mazbut"tur, ama iktisadi ve sosyal politikalar açısından "reformcu"dur. Değişimden yanadır, hatta "devrimci" bir ruha sahip olduğu da söylenebilir. Bu, hiçbir zaman, bu kesimlerin siyasi talepleri ve partilerinin "muhafazakâr" olamayacağı anlamına gelir.

RP, kimlikleri ve yaşama biçimlerini siyasete taşıdı ve bunu siyasete tahvil etti. Fakat bu ikinci tür sermayenin temsilciliğini yapamadı. Bu yüzden, bir yönüyle politikaları havada kaldı, 28 Şubat'a maruz kalınca büyük kitleler tarafından sahiplenilmedi. Merkezdeki çekirdek de, sanki tarihi bir fırsatı eline geçirmiş gibi, RP'yi bahane ederek çevre güçleri zayıflatmak için toplum mühendisli ği yaptı. İmam Hatip okulları, Kur'un Kursları, başörtüsü ve ardından sökün eden 1940'larm baskı politikaları icad edilmiş, üretilmiş bahanelerle yürürlüğe konuldu. RP ilke seviyesinde tedbirini almış olaydı, bazı şeylerin önüne geçebilirdi.

Mesela televizyonlardan partî yetkilerine "Siz iktidara gelirseniz herkesin başını kapatacakmınız?" diye sorulduğunda bir türlü "Hayır herkes istediği gibi yaşar; isteyen açar isteyen kapatır. diyemiyorlardı.

Bir televizyon programında "Demokratik bir ülkede yaşıyoruz kararları Meclis alır ve Meclis çoğunluğa göre karar alır" denmişti. Çoğulcu değil, çoğunlukçu bir demokrasi anlaşıydı bu.

Türkiye'de geleceği demokrasi tayin edecek. En azından yeni bir siyasel model şekillenmeden, Fethullah Gülen Hocaefendinin deyişi ile "Artık demokrasiden geri dönüş yok." Bu demektir ki, insan haklan, hukukun üstünlüğü, demokrasi, çevre güçlerin daha özgür olması, sivil toplum arayışı ve bununla ilintili olarak daha özerk ve özgür alanların tanınması, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi gibi ana nirengi noktaları siyasette merkezi yere taşıyacak.

RP'nin siyasi aklında bir problem vardı. Bu problem büyük ölçüde soğuk savaş döneminin kavramlarından beslenerek teşekkül etmişti. İçine yeni girilen dönemi tam olarak okuyamadı, dolayısıyla kolayca bölündü.

Teşbihte hata olmasın, nasıl Marxizm somut idealleri yönüyle geçerliliğini kaybetmediyse, mesela ezen ve ezilenin olmadığı bir dünya tasavvuru gibi, RP'nin İslam'ın ruhundan aldığı idealleri de geçerliliğini kaybetmez. Adil Düzen çok çarpıcı bir slogandı ve bu toplumun yüzlerce yıllık tarihinin kültürel kodunu da sembolize ediyordu. Fakat bunun içi doldurulama-dı. Türkiye'de devlet nasıl kaynak yaratan ve kaynak transfer eden bir konumdan çıkarılacak da, toplumun hakiki güçleri bu pastadan hakettikleri payları alacaklar. Bunun çok somut olarak ortaya konması gerekirdi. "Havuz sistemi" şüphesiz önemliydi ve elbette RP'nin tasfiye edilmesine karar verenler, Erbakan'm dediği gibi Havuz sisteminden rahatsız olan rantiyeci kesimdi. Ama eğer iş daha temelden alınıp halkın da desteği sağlansaydı 28 Şubat soğuğunda uygulanan postmodern darbe bu kadar kolay olamazdı. Bu aynı zamanda demokratikleşmeyle de ilgiliydi.

Türkiye'de hiç gündemden düşmeyen demokratikleşme problemi var. Hiçbir parti bu konuda samimi değil. Kim samimiyetle demokratikleşme veya bir reform paketi ortaya koyar ve bunu da topluma sunarsa o öne çıkacak ve toplumu da peşine takabilecektir. Bu paketin ruhu, 1924 Anayasa'sı-mn ruhundan ilham almalı, yani Meclis'i halkın egemenliğini kullanan tek yetkili organ kılmasıdır.

Diğer önemli bir nokta temsil konusuydu. RP, toplumun geniş bir kesimini temsil edebiliyordu. 6 milyon küsur oy almıştı; kapatıldığı sırada üye sayısı 4 milyon 250 bin idi.

Bir yandan geniş bir toplumsal desteğe sahipti, öte yandan Islami entelektüel zeminin çok zengin olduğu bir ülkede faaliyet gösteriyordu. RP, başından beri bu Müslüman fikir kaynaklarıyla, entelektüelerle, bilim adamlarıyla sağlıklı ilişkiler kuramadı. Yönetici kadro için en önemli şey, fikir, entelektüel birikim, gelişmiş zihin, çözüm üreten kafa değil, titr idi. Partiyi porf. ve doç.'larla doldurdun mu vitrin tamamdı. Fakat aslında bir taşra partisiydi, yeterince sivil, şehirli ve medeni değildi. Bu yüzden em 1 taşra fikri ve siyasi derinliği olmayan, varoşların merkeze doğru aktığı tek bir görüntü veriyordu. Dolayısıyla da çok daha büyük toplumsal kesiınl'SC güven vermedi. Hele televizyonlara çıkan parti sözcüleri öylesine berbat çatışmacı bir dil kullanıyorlardı ki, hiç yoktan ülkeyi bir iç kargaşaya götürmek işten bile değildi. Elbette onlardan daha şahin karşıtlarını bul makta güçlük çekmiyorlardı.

RP yönetiminin siyasetini Müslüman entelektüellere açmamasının bir sebebi "parti içi demokrasi"nin korkulan sonuçlarıydı. Diğer partilerde parti içi demokrasi ne kadar idiyse RP'de de o kadardı şüphesiz. RP bunu kendi diliyle formüle etmişti: Biat et, cihad et ve itaat et. Bu formülasyonu şöyle değiştirmek gerekir: Düşün, öner ve katıl..."

Kitapla ilgili teknik bilgiler ve internet üzerinden sipariş şatlarını görmek için bu linki kullanabilirsiniz.

KAYNAK: (HABER 7)
YORUMLAR 26
  • selahattin keskin 15 yıl önce Şikayet Et
    bu kitabın içeriği bu değil. arkadaşlar bu kitabın içeriği bu değil tam tersi kitap milli görüş tarihini daha doğru şekilde anlatıyon tam tersi burda kitap sanki milli görüşü karalıyomuş gibi gösteriliyor.yanlış.hatta bu kitabın tanıtımı tv5 hafta sonu haberlerinede konu oldu ve sunucu okunması gerektiğini tavsiye etti.kitabın içeriği haberde verildiği gibi değil tam tersi milli görrüşü övüyo.ama haber maksatlı.milli görüşçü kardeşlerim bunu bilsin.
    Cevapla
  • selahattin keskin 15 yıl önce Şikayet Et
    onu bunu bilmemde. hakikaten saadet partisi seçimle birlikte daha çok anılır oldu.bu gidişat iyiye işarettir.tam da tahmin ettiğim gibi.ALLAH erbakan hocadan razı olsun numan bey gibi bir başkanı bize bıraktı.numan beyle bu iş iyi gidiyo.DURMAK YOK NUMAN BEYLE DEVAM....
    Cevapla
  • hasangaş 15 yıl önce Şikayet Et
    taraf. sayın ali bulaç kitabınızı okumadım ama bu yazıyı okudum içeriğine hiç girmiyeceğim size samimi bir soru sormak istiyorum saadet partisinden bir rahatsızlığınızmı var bunu niye soruyorum anlatayım.seçim öncesinde gazetenizde[10 yıllık abone idim]saadet partisi ile alakalı çok az sayıda haber yapıldı.fakat şevki yılmazın o rezil geçmişine küfreden açıklamalarına tam sayfa ayırmışınız.bunu gazetenize hiç ama hiç yakıştıramadım.28 şubata gelince bu gün.AKP yi savunduğunuz gibi refah partisinde ne taraftaidiniz
    Cevapla
  • baybars can 15 yıl önce Şikayet Et
    yeniden miili mücadele.... yeniden milli mücadele hareketi vardır,milli görüşten ve ülkücülerden farklı olarak dha köklü ve daha entellektüel bir hareket vardı,esas islami hareketlerin ana hareketi idi,ortadoğudaki en büyük öğrenci hareketi idi, ne hikmetse dev sollar 68 ler unutulmadı ama,ne hikmetse bu hareket unutturuldu akamete uğratıldı,ak partinin yada türkiyedeki islami hareketin ruhunu arayan araştırmacılar bu hareketi araştırmanızı tavsiye ederim,bir çok karanlığı aydınlatacaktır araştırırsanız.
    Cevapla
  • hasan kalaycı 15 yıl önce Şikayet Et
    yılmaz mücahit. samimi milli görüşçüler ihale peşide derken yanlış aktarım yapıyorsun.samimiler ortada kaldı.çakma milli görüşçüler ihale peşinde koşmaya başladılar.ve trilyonluk şirketlerin sahipleri oldular.zerre kadar emegi ve teri bulunmayanlarda bende milli görüşçüyüm diyerek devlet babadan çok ballı ihaleler aldılar.ama gerçek milli görüşçüler elhamdülillah erbakan hocamın çevresinde bulunmaktalar hala.onlar hala yamalı çeket ve milligörüş gömlekleriyle dolaşmaktalar ve ben onlara bakarken gurur duyuyorum
    Cevapla
Daha fazla yorum görüntüle
DİĞER HABERLER
Şimdiye kadar yaşamış en zengin firavundu! İlk kez yüzü görüntülendi...
Hayati Sır, İsrail'in Mescid-i Aksa planını anlattı: İran'a yıktıracaklar