Evren'in parti kurmama pişmanlığı

12 Eyül'ün lideri Kenan Evren, yaptıklarına ilişkin pişmanlıklarını anlattı, parti kurup başına geçmesi gerektiğini söyledi. Evren, pişmanlıklarını İrem Barutçu'ya sıraladı.

Evren'in parti kurmama pişmanlığı
Evren'in parti kurmama pişmanlığı
GİRİŞ 18.07.2005 09:16 GÜNCELLEME 21.09.2018 17:53

Son dönemlerde pek sık mülakat vermediğini söyleyen Evren Paşa, işadamı Ali Şen'in de aracılığıyla bizi kırmadı ve Bodrum-Yalıkavak'taki evinde kabul etti. 7. Cumhurbaşkanı Evren: 80'lerin ortasıydı... Konsey Üyesi arkadaşlarla konuşurken, 'Hata yaptık... Cumhurbaşkanlığını kabul etmeyecektim!.. Benim, bir parti kurup başına geçmem gerekirdi. Böylece aktif politika yapacaktık' dedim.

* Paşam 89 yıllık deneyimlerinizden yola çıkarak, öncelikle son günlerin siyasi gelişmelerine ilişkin sorularımı yöneltmek istiyorum. Türkiye sınırları içerisinde, 'insan hakları ihlalleri' olmaksızın PKK'ya yönelik olarak yapılacak operasyonlara ABD'nin sıcak bakabileceği yönündeki açıklamayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Manasız bir açıklama!.. Bunu, zaten yapıyoruz. Onlardan icazet alacak değiliz. Bundan evvel de yaptık. Hatta benim zamanımda Irak sınırına girerek yaptık. Şimdi, orada yeni bir devlet kurulduğu için olmaz tabii... Ancak kendi topraklarım içinde her şeyi yapabilirim. Onların icazetine mi ihtiyacım var!.. Eğer bizi destekleyeceklerse, Kuzey Irak'taki PKK'lıların buraya sızmasını önlesinler!.. Yoksa ben, ülkem içerisinde teröristlerle gereken mücadeleyi yaparım...
* Peki, 'İnsan hakları ihlalleri olmadığı sürece' şeklindeki koşulu nasıl yorumluyorsunuz?
'İnsan hakları' her ülkeye göre değişir... 'İnsan hakları' diye tutturdular. Meselâ idamı, 'İnsan haklarına aykırı' diye kaldırdılar. Ben, buna başından beri karşıyım. Hatta sonradan öğrendim ki, İngiltere Başbakanı Theacher da benim gibi düşünürmüş. Şimdi düşünün, İngiltere'deki terör olayı kaç kişinin hayatına mal oldu? Ya ABD'de olan 11 Eylül hadisesi?.. Peki bunları yapanlar yakalanırsa, onları ne yapacağız? Hayat boyu hapishanede besleyeceğiz!.. İşte bunu kabullenemiyorum.
* Bu bakışla, Abdullah Öcalan da idam edilmeli miydi?
İdam edilmesi gerekirdi. Artık şimdi olmaz. Geç kaldık. Her şeyi zamanında yapmak lazım. Şimdi artık Avrupa'nın kabullendiği bu hususu biz de kabullendik ve ceza kanunlarımızda idamı kaldırdık. Öyle olunca artık bundan sonra idam edemeyiz...
* ABD'nin, Türkiye'den, 'Ilımlı İslam' şeklinde bahsediyor olmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Doğru bulmuyorum. Evet, biz bir Müslüman ülkeyiz ama 'Katı Müslüman', ya da 'Ilımlı Müslüman' ne demek?... Biz, Atatürk döneminden beri laik bir cumhuriyet olarak bugüne kadar geldik. Şimdiye kadar da hiç böyle bir şey söylenmiyordu...
* Bazı aşırı dinci unsurların terör eylemleriyle dünyaya dehşet saçmasını, bizim açımızdan nasıl analiz ediyorsunuz?
Bu aşırı dinci İslâm-Müslüman unsurların yaptıkları terör olayları, korkarım ki Hıristiyan alemini karşımıza almamıza neden olacak. Başladı da!.. Avrupa'da birçok yerde, Müslümanlar'a karşı bir tavır başladı. Vaktiyle biliyorsunuz din savaşları vardı, şimdi yine ona mı döneceğiz? Korkunç bir şey bu!.. Bu, nasıl bir zihniyettir? Ne istiyorsun da elli kişi, yüz kişi, beş yüz kişi öldürüyorsun? Bununla savaş mı kazanacaksın? Beyinleri öyle yıkanmış ki hiçbir şeyi gözleri görmüyor ve Allah uğruna cihat yapıyorlar!.. Aklınca Avrupa ile Amerika ile bütün dünya ve Hıristiyan alemi ile savaşacak ve bunları da Müslüman yapacaklar!.. Zihniyeti görebiliyor musunuz? Ama bunları böyle aşılaya aşılaya bu hale getirmişler!.. Onun için, İslâm ülkelerinin bir araya gelip buna bir çare bulmaları lazım. Onun için gelin, İslam dinini Peygamberimizin ve Kur'an-ı Kerim'in istediği yere oturtalım. Bunlarınki gibi değil tabii!.. Bakın bizim çok açık fikirli din adamlarımız da var. Biliyorsunuz, zaman zaman bizim Diyanet İşleri'nde de toplantılar yapılır. Ben, bundan evvelki Diyanet İşleri Başkanına da söylemiştim: 'Bunu toplantıları iyi yapıyorsunuz ama gelin bunu yalnızca Türkiye'de değil, diğer İslam ülkelerine yönelik olarak da yapın' demiştim...
* Efendim, söz İslam dininden açılmışken; siz, dini vecibelerinizi ne kadar yerine getirebiliyorsunuz?
Bu derin bir konu... Üstelik herkesin kendi anlayışına göre bir dini inancı var. Benim babam çok aydın fikirli ve Fatih Medresesi'nden mezun bir din adamıydı. Kur'an'ı ezbere bilir ve tefsir ederdi. Hatta ramazanda hatimle namaz kılardı. Onunla, gençliğimde çok konuşmuşumdur...
* Din konusuna babanız nasıl yaklaşırdı?
Çocuklarının, ben de dahil hiç birini karşısına alıp da Kur'an-ı Kerim'i öğretmedi. Kur'an, mahallede bazı kadınlardan ya da erkeklerden öğrenilirdi o zaman... Annem beni de onlardan birine göndermişti. 3-4 gün gittim ve sonra 'Ben gitmeyeceğim anneciğim' dedim. Çünkü orada bir arkadaşımla kıkır kıkır gülmeye başlamıştık ve kadın bizi kovalamıştı. Bazen, arkadaşları babama derdi ki, 'Efendi amca, sen bu kadar büyük din adamısın. Çocuklarına niçin Kur'an-ı Kerim öğretmiyorsun?' Babam derdi ki, 'Beni, babam zorlamadı. Ben, kendiliğimden bunu öğrendim. İstedim ve öğrendim. Eğer çocuklarım öğrenmek isterse, 'Baba bunu bize öğret' derler ve ben de öğretirim.' Bakın görüyor musunuz, esas bu!.. Dinde zorlama yok. Ben, böyle terbiye aldım. Dinime karşı bir çok şeyleri yerine getiremiyorum. Namaz kılmıyorum, oruç tutmuyorum, hacca gitmiyorum. Zekat vermiyorum. Aslında zekat veriyoruz. Maaştan kesilen vergiler zekat... Bunu öyle düşünmek lazım...
* Efendim siz de vakıf kurup okul yaptırıyorsunuz!.. Yeri gelmişken, Fethullah Gülen, bir süre önce, zorunlu din dersi koydurduğunuz için sizin cennetlik olduğunuzu söylemişti!..
Bunu gazeteler yazdı da, ben de okudum. Kızdım da... Yahu kimin cennetlik olacağını kim bilebilir?.. Allah'tan başka kimse bilmez. Bakarsın, hiç namaz kılmamış, oruç tutmamış kimseyi cennete koyar da, bununla koymayabilir. Bunu ancak Allah bilir. Allah'ın vekili değil ki o!.. Allah'ın vekili mi? Biz, niçin yaptık bunu? Kur'an kurslarını engellemek için yaptık. Çünkü Türkiye'de Kur'an kursları almış götürmüştü ve bu, tabii iyi bir şey değildi. Genç çocukların daha o yıllarda beyinlerini yıkıyorlar! O yüzden dedik ki, 'Okullarda ilköğretim okulundan itibaren din dersi koyalım ve dinini öğrensin' Erzurum'daki konuşmamda da dedim ki, ' Mecburi koyuyoruz bunu... Çocuklarınızı Kur'an kurslarına göndermeyin' Üstelik biz buna da 'Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi' dersi dedik... Din kültüründen kasıt, bütün dünyadaki dinleri öğrenecek. 'Ne zaman bu dinler ortaya çıkmış? Hıristiyanlık nedir? Müslümanlık nedir? Musevilik nedir?' Bunları öğrensin istedik. Yoksa namaz kılmasını, oruç tutmasını öğretmiyorduk biz okullarda. Bunu da bilsin canım çocuk!.. Hiç bilmesin mi!..
* Gelelim türban konusuna... Sizin türbana karşı olduğunuzu biliyoruz. Nitekim üniversitelerde türban konusunda, zamanında Özal'la ters de düşmüştünüz. Ne var ki geçtiğimiz günlerde Erzurum Atatürk Üniversitesi'nde, geleneksel tarzda başlarını örten annelere karşı da bir tutum alındı. Bu tutumu doğru buldunuz mu?
Bunu doğru bulmadım. Bunlara da çok dikkat etmek lazım. Katı kurallar da bizi bir yere götürmez. Bakın benim zamanımda orduevlerine sakallı kimseler alınmazdı. Kural böyleydi. Avrupa'dan gelmiş bir baba, oğluyla girmek istemiş ama orduevine sokmamışlar. Bu olay üzerine, bana mektupla müracaat edildi. Dedi ki, 'Oğlumla giremedim, dışarıda kaldım' Düşündüm, benim babam da kısa sakallıydı. Kendimi düşündüm, 'Yüzbaşıyken, üsteğmenken babamı alıp da orduevine götüremeyeceğim, olur mu böyle şey?' dedim. Sonuçta, babası bu şekilde olanlara müsaade ettik. İşte bu da böyle... Katı bir kural!.. Ne olur gelse?..

'Başını bağlayana bir şey demem'
* Çocuğunun mezuniyetini görecek!..Üstelik bu olayı yaşayan anne başını geleneksel bir şekilde bağlamıştı!..
Bakın, hatta öteki şekilde başını bağlayana da ben bir şey demem. Derse gelmiyor, sınıfa girmiyor, orada bir törende bulunuyor. O da çok katı kural ve ona da taraftar değilim!.. Başörtüsüne taraftar değilim ama buna da taraftar değilim.
* Katı kurallar, sizce toplumda bölünme yaratabilir mi?
İşte bunları aşmak zorundayız. Aşamazsak, birbirimize gireceğiz, bölüneceğiz. Başörtülü- örtüsüz, namaz kılan- kılmayan, oruç tutan-tutmayan... Meselâ oruç tutmayanları, okullarda üniversitelerde bazı yerlerde döverler. Ben bunu da kabul etmiyorum. O kendi hesabını verecek, sen vermeyeceksin ki! Hatta ben bazen şaka olsun diye takılırım, 'Yahu, belki cennette muayyen bir yer vardır. Herkes cennete gitmek isterse dolar ve sana da sıra gelmeyebilir. Bırak bunlar da cehennemlik olmak istiyorsa cehenneme gitsin!' derim. Oruç tutmuyorsa tutmuyor. Sen niye buna müdahale ediyorsun?.. Şimdi, Kur'an-ı Kerim'de Allah peygamberimize bile bu yetkiyi vermemiş!..
* Sizce cumhurbaşkanının eşi başörtülü olabilir mi?
Bu konuya pek girmeyelim.
* Ancak anladığım kadarıyla, cumhurbaşkanının eşinin başörtülü olması fikrinden de hoşlanmıyorsunuz?
Olmaması lazım...
* Peki sizce sayın Demirel bu konuyu neden gündeme getirmiştir?
Ona da soru sormuşlar. Ne yapsın o da?.. O cevabı vermek zorunda kalmış. Bana sorsalar, 'Gün ola harman ola' derim. İki sene geçsin, o zaman olacağını görürüz.
* 12 Eylül sürecinin güçlü komutanıydınız. Ardından güçlü bir cumhurbaşkanı oldunuz. Ancak kişilerin çevresi makamları devam ettiği sürece bir başka kalabalık olur. Görev sürenizin dolmasının ardından kendinizi yalnız hissettiniz mi?
O zaman daha yalnız hissediyordum! Hapishane gibi... Bakın şimdi cumhurbaşkanı olsaydım yanıma gelebilir miydiniz? Halbuki şimdi geliyorsunuz. Şimdi halkla daha çok temastayım. Eskiden halkın arasına girebiliyor muydum? Sinemaya gidebiliyor muydum? Gidemiyordum. Şimdi daha serbestim. Orası hapishane gibiydi.
* Cumhurbaşkanlığı görevinden pek de hoşnut olmamış gibi bahsediyorsunuz... Sevmediğiniz bir görev miydi?
Evet... Hatta 80'lerin ortasına doğru Konsey üyesi arkadaşlarla sohbet ederken, arkadaşlara 'Hata yaptık' dedim. 'Ben, cumhurbaşkanlığını kabul etmeyecektim. Yapmayacaktım. Benim bir parti kurup, başına geçmem gerekirdi!.. Böylece aktif politika yapacaktık' dedim.
* Hata yaptığınız hissine neden kapıldınız?
Elimde bir yetki yoktu ki!.. Bir, Anayasa Mahkemesi'ne götürüyordum, işte o kadar!.. Bakın, başörtüsü meselesini de Anayasa Mahkemesi'ne ben götürdüm. Anayasa Mahkemesinin kararı, halen geçerlidir. Özal bir yönetmelik çıkardı, ters düştük. 'Yapma!' dedim. Buna rağmen çıkardı. Ben de geri iade ettim.
Aynen getirdiler.
Bunun üzerine Anayasa Mahkemesi'ne götürdüm. Anayasa Mahkemesi, iptal etti. İşte o kanun halen daha yürürlüktedir.

'Özal'a parti kurdurmazdım!'
* O partiyi kursaydınız, Turgut Özal da rakibiniz olacaktı. Yapılacak seçimde Özal'ı ve ANAP'ını geçebilir miydiniz?
O zaman o partiyi kurdurmazdım ki ona! (Kahkahalar)
* Paşam, o zaman demokrasi bunun neresinde!..
Geldi ve benden müsaade alarak kurdu partiyi! Mecburduk o zaman ama... Mecburduk... Öyle bir dönemdi o!.. Atatürk de aynı şeyi yapmadı mı! Zor bir dönemdi o!..

 

EŞİM 'ÖLÜRSEM EVLERİNRSİN' DERDİ

 

 

* Maalesef eşiniz Sekine Hanım'ı erken kaybettiniz. Yıllardır yalnız yaşıyorsunuz. Yalnızlık hissetmiyor musunuz?
Makamım gereği yalnızlık duymadım. Arayanım da çok!.. Mektuplar geliyor, telefonlar geliyor. Çocuklarım var, dostlarım var. Vakıf kurdum, vakıf kanalıyla okullar yaptırdım. Bunlar da benim zamanımı alıyor. Evde bir hemşire hanım var, sağlık problemleriyle ilgileniyor. O nedenle pek yalnızlık duymuyorum.
* Peki bir eşin varlığına ihtiyaç duymuyor musunuz?
Belki olabilirdi, ama 82 senesinde eşimi kaybettiğim zaman aşağı yukarı 70 yaşlarındaydım. Hatta 70'i biraz da geçmiştim. O yaştan sonra ne kadar yaşayacağımı da bilmiyordum. 'Bu yaştan sonra nasıl evleneyim! Kimi alacağım?' dedim. 60 yaşlarında birisini alacağım. Ya ben onu bakmak zorunda kalırsam ne olacak?.. (Kahkahalar) Üstelik imkânlarım da vardı; cumhurbaşkanıydım. Doğrusu eşimi de severdim, çok severdim. Beraber acı-tatlı günlerimiz oldu. Evlendikten sonra, ne zorluklara katlandık!.. Bazen, birbirimize takılırdık ve eşim bana derdi ki: 'Ben ölürsem sen evlenirsin!..' Ben de, 'Evlenmem' derdim. O sözü de hatırlayarak evlenmek istemedim.
* Ama bütün Türkiye, sizi evlendirmek için seferber olmuştu
Çok dedikodular çıktı. Aman neler neler!.. Bazen kulağıma gelir gülerim, bazen de 'Nereden çıkarıyorlar bunu!' diye kızarım. Bir misal vereyim: Muğla'ya halka hitap etmeye gittim. Dedim ki, 'Bir söz vardır: Ev yapacaksan tuğladan, kız alacaksan Muğla'dan al, derler...' Bir kıyamet koptu. Alkış, alkış, alkış... Sonra duydum ki, 'Evren Paşa Muğla'dan evleniyor' diye hemen dedikodusunu çıkarmışlar. Böyle dedikodular çok çıkardılar. Ancak aldırış etmedim.
* Bu kadar yıl bekâr kaldınız. Beğendiğiniz, taktir ettiğiniz bir hanımefendi de çıkmadı mı karşınıza?
Öyle bir niyetim olmadığı için, o gözle de hiç kimseye bakmadım...

 

 

ORTALIK ÇIPLAKLAR KAMPINA DÖNDÜ

 

 

* Paşam, son bir haftadır başörtülü hanımların kullandığı 'muhafazakar mayo' adı verilen tesettür mayolarının estetik olup olmadığı tartışılıyor. Siz bu mayoları estetik buluyor musunuz?
Hiç fikrim yok...
* Yazlık bir yerde yaşıyorsunuz... Bu mayolarla denize giren hanımlara rastlamadınız mı?
Plaja gitmiyorum ki bileyim!..
* 'Kapalı hanımlar bu mayolarla denize girsin mi, girmesin mi?' diye tartışılıyor...
Efendim, dünya nereden nereye geldi!.. Bizim zamanımız ile şimdiki arasında çok fark var!.. Benim gençliğimde, böyle mayoyla filan dolaşılsaydı kıyametler kopardı. Ama şimdi kimse dönüp de bakmıyor. Bizim zamanımızda, mayolu genç kızları görelim diye plajlara giderdik. Sokakta göremezdiniz çünkü... Ama şimdi kimse başını çevirmiyor, dönüp bakma lüzumunu bile hissetmiyor.
* 'Türk kadını da fazla açıldı' diye mi düşünüyorsunuz? Yadırgıyor musunuz?
Zaten o örtünmede, buna bir reaksiyon olarak çıktı. 'Sen bunu yapıyorsun, ben de bunun aksini yapıyorum ve dinimin kurallarını yerine getiriyorum' diyorlar ve ona karşı oluyorlar... Ne o, ne de o!.. Her ikisini de tasvip etmiyorum. Nereye gidiyor bu dünya? Kadınlar gittikçe açılıyor, gittikçe açılıyor, bir zaman gelecek ve çıplak gezecekler!.. Çıplaklar kampı var ya hani, onun gibi!.. Bu da doğru değil. Onu da tasvip etmiyorum. Normal olanlara bir şey demiyorum; ama aşırı olan her şeye karşı çıkıyorum.

 

 

89 YAŞIMA BASIYORUM

 

 

* Paşam, doğum gününüz kutlu olsun!..
Evet... 88 yılı geride bırakıp 89 yaşıma basıyorum!.. Aslında nüfus kağıdımda, doğum tarihim 1 Ocak 1918 diye yazar. Ama benim nüfus kağıdım, doğumumdan 6 ay sonra çıkmıştır. O tarihlerde nüfus kağıdı hemen çıkmazdı. Benim de öyle olmuş. Belki de rahmetli babam, 'Askere geç gider!' diye mi düşündü!.. Bilemiyorum... Tam da savaş yılları...
* Bildiğim kadarıyla, yaş gününüzü kutlamaya sıcak bakmıyorsunuz!
Doğru... 10 senede bir yaş günü yapıyorum. Doğum günlerimi neden mi kutlamıyorum?.. 'Allah beni bir kenarda unutmuştur' diyorum. Şimdi doğum günü yapılınca, 'Aaaa!' deyip hatırlayabilir!..
* Hatırlatmak istemiyorsunuz, öyle mi?
Evet... 'Hatırlatmayalım!' diyorum... (Kahkahalar)
* Yaşamınıza nasıl dikkat ediyorsunuz?
Bir kere aynı saatlerde yatarım, aynı saatlerde kalkarım. Geceleri 11:00'i geçirmem. Sabahleyin de 7:00'de kalkarım. Kahvaltıdan önce 50 dakika hızlı yürürüm...
* Peki ya kahvaltınız?
Ben, bildiğimiz çaydan içmem. Bitki çayları var ya, onlardan içerim. O da bir bardak... İkinci bardak içmem. Bir dilim ekmek yerim. O ekmeği 8 parçaya bölerim. Az yağlı beyaz peynir tercih eder, onu da sekiz parçaya bölerim. Her gün beş adet de siyah ve yeşil zeytin yerim. Bir gün, yeşilden üç siyahtan iki, ertesi gün siyahtan üç yeşilden iki... Tereyağı kullanmam. Kahvaltımda üç tür reçel vardır. Domates, salatalık, yeşil biber vardır. Kahvaltımı bitirdikten sonra, altı tane badem, altı tane fındık, iki tane ceviz ve üç adet kurutulmuş kayısı yerim...

 

 

UZUN HAYATIN SIRRI

 

 

* Paşam, Allah uzun ömürler, maşallah sağlıklısınız... 89 yıllık sağlıklı bir yaşamın sırlarını açıklar mısınız?
Sağlıklıyım, ama çok hastalıklar da geçirdim. Ne var ki zamanında farkına vardım ve müdahale edildi. Eğer dikkatli olmasaydım, geçirdiğim hastalıklardan bir tanesi belki de beni alır götürürdü. Meselâ, 'prostat kanseri' geçirdim. Ben, her altı ayda- senede bir check-up yaptırırdım. O check-up sırasında dediler ki, 'Efendim, PSA'nız fazla çıktı.' 'Nedir bu PSA?' diye sordum. Dediler ki, 'Kanda PSA miktarı fazla olunca, prostat kanserine delalet eder.' Bir daha kan aldılar ve yine çok yüksek çıktı. O zaman dedim ki, 'Hemen biyopsi yapın!' Çok zor da bir şeydi ama katlandım. Hakikaten, hastalığı başlangıç halinde yakaladılar. Check-up yaptırmasaydım, belki ilerleyecek, ilerledikten sonra farkına varılacak ve iş işten geçmiş olacaktı. Onun için kendime dikkat ederim. Her hangi bir hastalıktan şüphelendiğim zaman da korkmam. Bazısı, 'Yahu ben doktora gidersem, belki bende bir hastalık bulur' diye korkar...
* Doktorlar, uzun bir yaşam için sağlıklı bir diyetten bahsediyorlar. Sizin de sihirli formülünüz var mı?
Var... İçkiyi son bir yıldır bıraktım. Sebebi reflü... Doktorlar, 'Bunun birinci sebebi içki, çikolata, yağlı yemekler, hamurla yağın karışması ve kızarması' dediler ve ben de, hepsini kestim. Kırmızı et yemem... Eğer etli sebze yemeği yapılacaksa, tavukla pişirilir. Sık sık balık yerim, sebzeye önem veririm. Bir de yaşamıma dikkat ederim.

 

YORUMLAR İLK YORUM YAPAN SEN OL
DİĞER HABERLER
Bakan Şimşek açıkladı: Yeniden yapılandırılıyor! Gereksiz harcamalar önlenecek...
Bursa'da kuzenlerin muhtarlık seçimi kavgasında kan aktı: 1 ölü, 2 yaralı