Türk Kimliğinin Coğrafyaları'ndan notlar

Türkistan “Türk ülkesi” demek. Türkiye de “Türk ülkesi” anlamına neredeyse bin yıldır Avrupalıların verdiği bir isim olarak kullanılıyor. Yer küresinde, Türk ili, Türk ülkesi olarak adlandırılan başka coğrafyalar da var.

Türk Kimliğinin Coğrafyaları'ndan notlar
Türk Kimliğinin Coğrafyaları'ndan notlar
GİRİŞ 02.03.2010 16:30 GÜNCELLEME 02.03.2010 16:30
Bu Habere 1 Yorum Yapılmış

Talip Işık'ın röportajı

 

Hazırlamış olduğu, Büyük Türkçe Sözlüğü ve kaleme aldığı kitaplardan özellikle Batılılaşma İhaneti ile Camideki Şair: Mehmet Akif adlı eserleri ile kültür sanat çevrelerinin ve okurların beğenisin ikazanan D. Mehmet Doğan son kitabı ile yine kaleminin gücünün konuytururken, ufkunun genişliğini de gözler önüne seriyor.

D. Mehmet Doğan, Sekizincisi geçtiğimiz yıl Azerbacan'ın Bakü kentinde yapılan Türkçenin Uluslararası Şiir Şölenlerinin düzenlenmesine öncülük eden isimler arasında. Türk Dünyası ile ilişkilerin yeniden kurulması sürecinde, kültürel ve edebî ilişkilerin gelişmesinde önemli yeri olan şölenlerin İlki 1992'de Türkiye'de, ikincisi Kazakistan'da, üçüncüsü Türkmenistan'da yapılmıştı.

Bu kitap bir anlamda o etkinliklerin mahsulü olan olgun meyva olarak tanımlanabilir. Çünkü, D. Mehmet Doğan'ın Türk diyarlarına yaptığı seyahetlerden doğan izlenimler ve kültür etkileşimleri ana iskeleti oluşturuyor.

D. Mehmet Doğan'ın bu coğrafyaya olan ilgisi ile kendi aile bağları arasında da ilginç bir paralellik söz konusu.  Doğan Hoca'nın dedesi Kafkas ordularında askerliğini yapmış ve Bakü'de şehit düşmüş ve Mehmet Doğan'ın adı'da şehit düşen dedesinden ona miras kalmış.

Bu nedenle coğrafyaya hassasiyeti önemli olan D. Mehmet Doğan, kitabında neleri anlattı. hangi noktaların altını çizdi. Kendisine bu konuda sorularımızı yönelttik:

> Gezi notlarını kitaplaştırma fikri nasıl doğdu, kısaca bahseder misiniz?

> Esasen, kitap bildik bir gezi kitabı değil. Gezi intibaları yorumları destekleyen, bütünleyen, anlaşılır kılan bir arkaplan oluşturuyor.

Türk dünyasına yaptığımız seyahatler, bir dönemin sona erdiği, yeni bir dönemin başladığı bir zamana rastlıyor. Kendimizi tanımlama hususunda ezberlerimizi sınadığımız, aynı zamanda gezip gördüğümüz dünyayı doğru olarak kavramaya çalıştığımız ve kitabilikten uzak durduğumuz bir zaman diliminde izlenimlerimizi sıcağı sıcağına yazmaktan kaçındık. Bu intibaları geniş bir bilgilenme ve mukayese zemininde ifade ederek uzunca bir süreç içinde kitabı oluşturduk.

> Bu tarz çalışmalara edebiyatımızda pek yer verilmiyor. Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Beş şehir” isimli eseri var. Başka da hafızalarımızda iz bırakan çalışmalar yok denecek kadar az. 

kullan
"Yer küresinde, geçmişte Türk ili, Türk ülkesi olarak adlandırılan başka coğrafyalar da var. Fakat bu ikisi daha sürekli ve günümüzde de kullanılan adlandırmalar."

> Yine de ceddimizin Evliya Çelebi olduğunu iftiharla söyleyebiliriz! Seyyah-ı Âlem Evliya Çelebi sadece bir intiba aktarıcısı değildir, engin Osmanlı birikimini metninde her fırsatta hissetiren bir medeniyet yorumcusudur aynı zamanda. Modern dönemde Yahya Kemal’in, daha sonra onun talebesi Ahmet Hamdi Tanpınar’ın çığır açıcı yazılarını, eserlerini elbette ihmal edemeyiz. Onların izinde bir kitap Türkistan Türkiye-Türk Kimliğinin Coğrafyaları.

> Sayın Doğan, etraflıca bir tanım ortaya koymak gerekirse Türkistan/Türkiye kavramları ne tür anlamlar ifade etmektedir. Kökleri itibariyle nereye uzanmaktadır?

> Türkistan “Türk ülkesi” demek. Bu ismin en azından müslüman Arapların verdiği bir ad olduğunu düşünebiliriz. Bu adlandırma daha önceki arapça olmayan isimlendirmelerin bir tercümesi olmalıdır. Türkiye’nin ise, yine “Türk ülkesi” anlamına neredeyse bin yıldır Avrupalıların Küçük Asya’ya, Anadolu’ya verdiği bir isim olduğunu biliyoruz. Yer küresinde, geçmişte Türk ili, Türk ülkesi olarak adlandırılan başka coğrafyalar da var. Fakat bu ikisi daha sürekli ve günümüzde de kullanılan adlandırmalar.

> Türk Kimliğinin Coğrafyalarını ele alırken özellikle; Semerkant, Buhara, Merv, Ürgenç, Hive ve Bakü gibi önemli tarihi şehirlerin ön plana çıktıklarını görüyoruz. Bu şehirleri Türk dünyası için önemli kılan sebepler nelerdir?

> Bu şehirler yüzyılların, hatta bin yılların birikimini süzerek tarih içinden geçmiş, bugüne çok şey söyleyen olağanüstü medeniyet merkezleri. Bizim millet hafızamızın sembolleri, hatta şifreleri. Bu isimlerin çağrışımlarını İran’dan, Anadolu’dan Rumeli’den şehir isimleri ile bütünlediğinizde coğrafyaları birleştiren geniş ve derinlemesine bir medeniyet perspektifi ortaya çıkıyor. 

> Sayın Doğan biraz özel olacak ama konu şehirlerden açılmışken Bakü ile ilgili bir anınız vardı, hatta bu anı bugün Türkiye Yazarlar Birliği’nin Başbakanlığa bakan balkonunda Azerbaycan ve Türk bayrağının birlikte dalgalanmasıyla sonuçlanmıştı. Sizi bu kadar hislendiren ve 1918’lere götüren olay neydi? 

> Geçen yılın Cumhuriyet bayramına tesadüf eden günlerinde, ekim ayı sonunda, Azerbaycan’ın başkenti Bakü’de idik. Türkçenin 8. Uluslararası Şiir Şölenini yapacağımız bu tarihi şehirde, kardeş Azerbaycanla bayrak tartışmalarının yaşandığı günlerin akabinde ağır bir hava hissediliyordu.

Azerbaycan devletinin temelinde, Birinci Dünya savaşının sonunda Osmanlı Devleti’nin Irak cephesinden çekerek oluşturduğu Nuri Paşa kumandasındaki Kafkas İslam Ordusu’nun kanı vardı. Osmanlı Devleti son döneminde kardeş bir devletin zeminini oluşturdu. Sovyet yayılmasına kadar süren kısa istiklal dönemi, Sovyet sisteminin çöküş sürecinde yeni Azerbaycan Devleti’nin dayanak noktası oldu.

Türkiye, Azerbaycan’ın istiklali için şehid olan Kafkas İslam Ordusu askerleri için bir anıt yaptırdı ve orada yıllardır Türkiye ile Azerbaycan’ın bayrakları yan yana dalgalanıyordu. Türkiye Ermenistan ilişkileri ile ilgili spekülasyonlar üzerine bayrağımız oradan söküldü. Bunun ciddi bir kırılma meydana getirmesi kaçınılmazdı. Biz Bakü’deyken bayraklar yerine iade edilmişti. Türkçenin  Uluslararası Şiir Şölenin açış konuşmasında bu konuya yer vermek ihtiyacını hisettim. Konuşmamın sonunda şunları söyledim:

“Türkiye’de hiçkimse, birgün bütün gönderlerde Azerbaycan bayrağının çekili olduğunu görse şaşırmaz, gocunmaz. Çünkü o bayrağı kendi bayrağından ayırmaz… O bayrak Azerbaycan Türkçesi gibidir. Ne bu dili duymaktan rahatsız oluruz, ne de o bayraktan. Biz o bayrağa kırmızı rengini veren kanın Anadolu’dan ve Bosna’dan Bağdat’a Osmanlı coğrafyasından devşirildiğini unutsak da, Azerbaycan unutmamış olmalıdır. Türkiye’de edebiyat çevrelerinin çok iyi tanıdığı bir yazar olan Azerbaycan Yazarlar Birliği Başkanı Anar Bey’den Türkiye Yazarlar Birliği’ne bir Azerbaycan bayrağı hediye etmesini rica ediyorum. Bu bayrağı Türkiye’ye dönünce Ankara’nın merkezinde bulunan, Başbakanlığa yüz metre mesafede  TYB merkezinin gönderine çekeceğiz, bundan hiç kimse rahatsız olmayacak, aksine Başbakanımız başta olmak üzere Türkiye’nin idarecileri ve halkı büyük memnuniyet duyacak.”

Ertesi gün törenle bize tevdi edilen bayrağı öpüp başımıza koyduktan sonra, Türkiye’ye getirdik ve Türkiye Yazarlar Birliği’nin balkonundaki göndere, Türk bayrağının yanına çektik. O günden bugüne iki bayrak yan yana dalgalanmaya devam ediyorlar. Bu güne kadar buna itiraz eden hiçbir kimse olmadı, aksine haberdar olan, gören herkes memnuniyetini ifade etti.

> Türkistan ve Türkiye coğrafyaları arasında ortak kültürel bağlarımız nelerdir? Aradan geçen yüzlerce yıl günümüz açısından nasıl bir kompozisyon ortaya koymaktadır? Bunu nasıl anlamalıyız? 

> Siyasi ayrılıklar, sınırlar bu coğrafyaları ayırsa bile, sınır aşan birliktelikler, köklü müşterekler her zaman birleştiriyor. Elbette bu kadar geniş coğrafyalar ve bu kadar farklılaşan tarih, kültür ve hayat tarzını da değiştiriyor. Yine de temel kodların fazla değişmediğini, bunu esas olarak din ve dilin sağladığını söyleyebiliriz.

"Batı Türkleri, batıyla içi içe yaşadıkları için, sürekli Avruya ile ilişki halinde bulunduklarından değişmeleri, gelişmeleri yakından takip ettiler. Zorunlu bir modernleşme sürecini erken hissettiler.

Bu sancılı dönem, Türkistanda, Türkiye’nin doğusunda daha sert şekilde yaşandı. Modernlik Türk dünyasına Rusya üzerinden geldi. Sömürgecilikle paralel yürüdü, bu yüzden direnç daha fazla oldu. Sovyet döneminde ise, bütün türkiler modernliği ideolojik süzgeçlerden geçmiş şekilde yaşadılar"

kullan

> Sayın Doğan, kitabınızda Türklerin İslamlaşma sürecini de ele alıyorsunuz? Bilindiği üzere Talas savaşı ve Karahanlılar’la mı başlamıştır bu süreç 

> Talas savaşının Türklerin islamla müşterek zeminini hazırladı. Türkler, sürekli düşmanları, hasımları Çin’e karşı hem bir müttefik askeri güç buldular, hem de düşmana karşı direnç oluşturan bir iman ve fikir zemini keşfettiler. Bu Türklerin tarihinde büyük bir dönüşüme yol açtı. Türkler, doğu ve kuzeyeden güneye ve batıya müslüman olarak yayıldılar. Böylece hem kendi tarihlerini yeniden yaptılar, hem de islam tarihinin belli bir dönemden sonrasını temsil etttiler,  elbette böylece de dünya tarihinde vazgeçilmez bir rol oynadılar.

> Kitabınızın bir yerinde Buhara’nın merkezinde Leb-i Havz’da Nasrettin Efendi’ye karakaçanının üzerinde rastladığınızdan bahsediyorsunuz. Benzer örnekleri çoğaltmak mümkün mü? 

> Hep etkilerin doğudan batıya olduğunu sanıyoruz. Elbette batıdan doğuya doğru yayılan tesirler de var. “Efendi” kelimesi, batıya mahsus bir kelime. Bizim rumcadan iktibas edip kullandığımız bu sıfat, Türkistan’da Nasreddin Hoca için kullanılıyor. Buhara’da Nareddin Hoca ile değil de, batı türkçesinden bir adlandırma ile karşımıza çıkan Nereddin Efendi ile karşılaşmak bizim için doğuya doğru giderek batıyı bulmak gibi bir şeydi. Destani dönemden Dede Korkut’un, klasik dönemden Köroğlu’nun ve halk hikâyelerinin müşterekliği doğu ile batının ortak kültür zeminini yaşatmaktadır. Modern dönemde, 19. Yüzyılın sonunda okunabilen Orhun Yazıtları,  20. Yüzyılın başında bir tesadüf sonucu bulunan Kaşgarlı Mahmud’un Lügati, islâmi devrin başındaki edebi metinler, Yeseviye, Nakşıbendiye gibi yaygın tasavvuf akımlarının oluşturduğu zemin ihmal edilebilecek gibi değildir. Buna 19. Yüzyılın sonu ile 20. Yüzyılın ilk çeyreğinde İstanbul’da, Kırım’da ve Kazan’da yayınlanan gazete ve dergiler, kitaplar da eklenebilir. 

> “Türkistan/Türkiye-Türk Kimliğinin Coğrafyaları” Türk İslam tarihini de fevkalade özetleyen bir kitap? Bu konuda ne dersiniz?

> Bugün için söylediklerimizin kolay anlaşılabilmesi için böyle bir hülasaya ihtiyaç hissettik. “Yolcunun tarih notları: Atlı göçebelerin dönüşümü”, “Türkler ve İslâm kültürünün farklı sahaları” ile “İki tarihi (İslam ve Türk) beraber okumak” başlıklı bölümler bu yüzden kitabın giriş kısmını teşkil ediyor 

> Modernleşmenin Türkistan ve Türkiye coğrafyaları üzerinde ne tür etkileri olmuştur? 

> Batı Türkleri, batıyla içi içe yaşadıkları için, sürekli Avruya ile ilişki halinde bulunduklarından değişmeleri, gelişmeleri yakından takip ettiler. Zorunlu bir modernleşme sürecini erken hissettiler. Bu sancılı dönem, Türkistanda, Türkiye’nin doğusunda daha sert şekilde yaşandı. Modernlik Türk dünyasına Rusya üzerinden geldi. Sömürgecilikle paralel yürüdü, bu yüzden direnç daha fazla oldu. Sovyet döneminde ise, bütün türkiler modernliği ideolojik süzgeçlerden geçmiş şekilde yaşadılar. Bunun ciddi kırılmalara, bozulmalara yol açtığını tahmin etmek zor değil.

> Sayın Doğan, bu kitap bizlerde hangi ezberleri bozacak? 

> Türkiye’de Türk dünyası ile ilgili tasavvurlar gerçek bir zemine oturmuyor. Turancı yorumlamalar iflas etti. Buna karşılık, gerçek bir kültür ve medeniyet zemininde ortaklaşa yapılacak işler ve bunun sonucunda iktisadi ve siyasi yakınlaşmalar sağlanabilir. Kitapta bu bahisler bütün boyutlarıyla ele alınıyor ve bize göre gerçekten ezber bozucu sonuçlara ulaşılıyor. 

> Sayın Doğan, bu çalışmayla ilgili son olarak neler söylemek istersiniz? 

> Türkiye ile Türkistan ilişkileri Timur sonrasında neredeyse tamamen kopdu. Buna karşılık Timur döneminde Türkiye’nin kültür ve sanat birikiminin Türkistana taşındığını, mukabilinde Türkistan’ın birikiminin de Türkiye’ye yansıdığını biliyoruz. Timurlulardan sonra bu ilişkiler neredeyse tamaman kesildi. Bunun sebebi, Türkiye ile Türkistan arasındaki köprü rolü oynayan İran’an devreden çıkmasıdır. Sünni Erdebil şeyhlerinin torunları, siyasi bir dava olarak şiiliğe sahip çıktılar, sünnni Türkistan ve Osmanlıya karşı mezhebi bir yapı oluşturdular. Bu hem Türkiye’deki sünniliği hem de Türkistandaki sünniliği katılaştırdı. İranın şii doktrine dayanan bir devlet olarak ortaya çıkması ve bunu sürdürmesi, ilişkileri neredeyse tamamen iptal etti. Buna karşılık, yine de Türkistan ahalisi hacca giderken İstanbul’a uğramaktan vazgeçmedi. Dini bağların bütün kültürel unsurları ihtiva eder şekilde bir müşterek zemin oluşturduğundan hiç şüphe yok. Modern zamanlarda bu müştereklik etnik olarak dışa vurulmaya çalışılsa da, esasta dini idi. Bunu kavrayamayan bazı mililiyetçi akımlar, ciddi sukut-ı hayaller yaşadılar. Milliyetçilik iddiasındaki siyasi akımların güç ellerine geçtiğinde Türk dünyası ile ilişkilerinde bu yüzden daha fazla sıkıntı yaşandı.

KAYNAK: HABER7
YORUMLAR 1
  • ersoy beşbaş 14 yıl önce Şikayet Et
    teşekkürler sn yazar. günümüzde bazıları türk kelimesinden hoşlanmasada dünya kabul etmiştir türk isimini ve dünyaya yön vermiştir türkler gittikleri yerlere adalet götürmüşlerdir atalarımız kendi dininden ırkından olmasa dahi inş. tarihimizi iyi bilip atalarımıza hakaret edenlerden olmayız.
    Cevapla
DİĞER HABERLER
Fenerbahçe-Beşiktaş! CANLI
Bakan Işıkhan'dan asgari ücret açıklaması!